- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Ayasofya, Kötülükleri Örten Kılıf Değil Bir İzzet Simgesidir!
Haber:
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Ayasofya’nın” kullanımının doğasının Türkiye’nin egemenliği ile ilgili olduğunu açıklayarak kilisenin tekrar camiye dönüşmesinin tarihin sayfalarında kaydedeceği bir adım olduğuna işaret etti. Erdoğan, Türkiye'deki Danıştay’ın kararına dayanarak Ayasofya’yı müzeden camiye iade eden bir kararname imzaladıktan sonra herkese, Danıştay’ın Ayasofya ile ilgili kararına saygı duymaya çağrıda bulunarak özellikle ibadet yerleri konusunda diğer ülkelerin işlerine müdahale etmeyeceğini ve “dışarıdan da Türkiye’nin iç işlerine müdahaleyi kabul etmeyeceğini” sözlerine ekledi.
Yorum:
Öncelikle Ayasofya’nın ne olduğunu biliyor muyuz? Ne oldu, onu camiye dönüştüren, tekrar müzeye çeviren ve şimdi de yeniden camiye geri döndüren kişiler kimdir?
Ayasofya, Bizans İmparatorluğu’nun merkezi ve sembolüydü. Sadece bu da değil, aynı zamanda kâfir Batı’daki Hıristiyanlığın sembolünü de temsil ediyordu. Ayrıca İslam’a ve Müslümanlara karşı kindar Hıristiyan varlığını temsil eden bir Doğu Ortodoks katedraliydi. Nitekim Allahu Teala en hayırlı orduya ve en hayırlı komutan Sultan Muhammed Fatih’e ihsanda bulundu, Kostantiniye’yi fethetti, bu sembolü İslam’a ve Müslümanlara kin kusanların yıllarca ağladıkları ve meselenin boğazlarında bir diken olarak kalmaya devam ettiği camiye dönüştürdü. Dolayısıyla burasını İslam’ın ve Müslümanların egemenliğini kanıtlamak için Allahu Teala’ya ibadet edilen bir camiye dönüştürdü. Bu aşamanın ardından insanların en kindarı ve İslam düşmanı Mustafa Kemal gelerek ifsat etmek ve fesat çıkarmak için İslam’ın simgelerine saldırdı ki bu simgelerden biri de burasının atlar için bir ahır haline getirilmesi ve kimsenin buraya yaklaşmasına izin verilmemesidir. İşte tüm bunlar, Laiklikten ve kafir Batı’daki efendilerini körü körüne taklit etmekten kaynaklanmaktadır. Bir süre sonra buranın tekrar kiliseye dönüştürülmesini istedi ancak Allah’ın takdiri onun hedefinden daha yakındı. Nitekim sonra gelerek İslam’ın en önemli simgelerini çıkarıp duvarlara kazınmış resimleri izhar ettikten sonra burasını müzeye çevirdi. Hatta Laik kolların eliyle burada namaz kılanları çeşitli cezalarla cezalandırdı. Zaman gelip geçti ve Adalet ve Kalkınma Partisi 18 yıldan fazla bir süredir iktidarda kaldı ama hiç kimse tekrar buranın camiye dönüşeceğini öne sürmeye bile cesaret edemedi. Şimdi de Erdoğan Danıştay’ın kararıyla burasını camiye çevirdi. Zaten bu kartı kullanma zamanı gelmiş olsaydı uzun zaman önce böyle bir kararname çıkarabilirdi.
Şimdi burada Müslümanların duygularıyla oynamadan ve istismar etmeden önce kendimize şunları sormalıyız: Bu meselenin, Şam’dan Libya’ya kadar eli Müslümanların kanlarına bulaşan ve gerek kendisinin gerekse partisinin popülaritesinin düşmesinin ardından kamuoyuna yönelen Erdoğan’ın parlamasına bir faydası ve katkısı var mıdır? Bu husus ortaya çıkarıyor ki burada bir zafer olmadığı gibi Kostantiniye’nin mücahit fatihlerinin atlarından çıkan toza bile yaklaşamaz.
Sonra burasını müzeye dönüştüren Laiklere gelince; Türkiye hükümeti, Laikliği omuzlarından kaldırıp attı mı yoksa hala her vesilede Laikliğin kurucusunu ziyaret ederek ziyaret defterine “Laik cumhuriyetin en büyük kurucusu ve liderisin” şeklinde yazmaya devam mı ediyor?! Nitekim Erdoğan’ın, Mustafa Kemal’in cumhuriyete sunduklarından dolayı teşekkür ve minnettarlığını yazdığı Türkiye’deki bağımsızlık bildirgesi bizden çok uzak değildir. Ayrıca Mısır eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye (Allah rahmet eylesin) Laikliğin uygulanmasına ilişkin söyledikleri de bizden ve zihinlerimizden uzak değildir.
Kendimize hatırlatmamız gereken diğer bir husus ise Muhammed Fatih’in yaptıklarının egemenliğin ispatı olduğudur. Türkiye bugüne kadar egemenlikten mahrum muydu ki yöneticisi başkalarının iç ve dini işlerine karışmasına izin vermeyeceğini söylüyor?! Şayet durum böyleyse Laikliği bir yönetim sistemi olarak tercih edenler Müslüman Türkiye halk mı yoksa kendi ve kendisi gibi dini hayattan ayıran Laikliği koruyanlar mı?! Bölgede rejimin ve Amerika’nın çıkarlarına hizmet eden bir kart olmaktan öteye geçmeyen düşük seviyeli tiyatrolardan vazgeçin artık…
Son olarak bu eylem, şu veya bu şekilde rejimin çıkarları için kullanılan politik yönün dışına çıkmıyor. Oysa Müslüman mücahit Muhammed Fatih Ayasofya’yı camiye dönüştürdü ama kendisi her gün kafir Batı’ya bağlılığını kanıtlayan bir ajan değildi. İkisi arasında ne kadar da büyük bir fark var. İslam sadece sözden ibaret değildir. Aksine İslam’ın hayatın her alanında fiili ve pratik olarak uygulanması gerekir. Dolayısıyla şayet mesele müzeyi camiye dönüştürmek olsaydı Erdoğan’ın bunu yapması 18 yıl mı sürerdi. Ayrıca şayet İslam’ın hükümlerinden birini uygulamak istese daha önce beklediği zaman kadar daha mı bekleyecek?! Diyelim ki mesele basit insanlar için geçerli değil. Peki rejim ve onun başkanı Erdoğan’ın Amerika’nın samimi bir adamı olduğunu bilenler nasıl olacak? Dolayısıyla bu eylemler, rejimin ayıplarını örtmeyeceği gibi onun kara sayfalarını da beyazlatmaz. Eğer mesele kurtuluşsa, mesele çok basit ve kolaydır. Zira o zaman masadaki kartlar yeniden karılmalı, İslam ümmetinin bağrına geri dönülmeli ve Türkiye nüfusunun çoğunun benimsediği İslam’ın tatbik edileceği ilan edilmelidir. İşte o zaman rejimin samimi olduğunu ve liderinin de aslına rücu ettiğini söyleyebiliriz. Haydi Ayasofya’nın kalbinden ümmetin onuruna ve izzetine geri döndüğünü ilan etsin. Zira artık hakkı sahiplerine geri vermenin zamanı gelmiştir. Dur bakalım rejim bunu cesaret edip ilan edebilecek mi yoksa köleler sahiplerinden ayrılmayı ret mi edecek?
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Mahir Salih-Amerika