- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Kovid-19 Karşısında Hiçbir Ülke Başarıya Ulaşamaz; Ancak Nasıl Kaybetmek İstediğini Tercih Edebilir!
Haber:
12 Kasım 2021’de Guardian’da geçen bir habere göre; “Hollanda, yeni kaydedilen Kovid-19 vaka sayıları karşısında Cumartesi gününden başlamak suretiyle yeni katı önlemler alarak yazdan bu yana kısmi bir kapatma uygulayan ilk Avrupa ülkesi olacaktır.” Dolayısıyla 13 Kasım bugün, başka yerlerde planlanmış olan Kovid-19 nedeniyle Avrupa’da yeni kapanmaların başlangıcıdır.
Yorum:
Yeni kısıtlamalar, sağlık sektörünün hastanelerin “çıkmaz bir noktaya ulaştığına" dair uyarılarının ve Dünya Sağlık Örgütü’nün geçen hafta Avrupa’nın bir kez daha salgının merkez üssü haline geldiğine dair uyanış açıklamasının ardından gelmiştir. Nitekim Hollanda, vatandaşlarının %69’una ikinci aşıyı yaptı ancak eskisinden daha fazla günlük enfeksiyon söz konusudur. Zira geçen yıl 20 Aralık’taki 13.032 vakaya ulaşan daha önceki rekor sayıya kıyasla dün ve dünden önce 16.200 vaka sayısı bildirilmiştir. Ayrıca ölü sayısı da artmakta ancak önceki dalgalara kıyasla çok daha düşüktür. Ama genel şekil, Avrupa Birliği ülkelerinde ve tepki olarak yeni önlemler açıklayan diğer ülkelerde onun tekrarlanıyor olmasıdır.
Nitekim insanlar, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre ikinci aşı olma oranı %65,8 olmasına rağmen neden hala tüm Avrupa’nın salgının merkez üssü olduğunu sorgulamaya başlamışlardır. Peki aşılar etkili midir? İyi, evet ve hayır.
Bağışıklık, özellikle de sürü bağışıklığı konusunda pek çok yanlış anlama söz konusudur. Dolayısıyla aşı, vücudumuzdaki bağışıklık sistemini yükselterek gelecekteki herhangi bir enfeksiyona karşı bize çok fazla koruma sağlayabilir ancak herhangi bir garanti veya sürekli bağışıklık sağlamaz. Zira bazı virüsler, aşının savunma sonuçlarının üstesinden gelmede diğerlerinden daha iyidir. Bu yüzden aslında bağışıklık, dünya için uygun olmayan bir seçimdir. Çünkü dünya bağışıklığının hukuki bir boyutu olduğundan, mutlaka biyolojik bir anlamı olduğu anlamına gelmez ve bu: Britannica Ansiklopedisi’ne göre “muafiyet veya bağımlılıktan kurtulma” olarak tanımlanır. Dolayısıyla hukuki bağışıklık mutlaktır ancak biyolojik bağışıklık sonsuz sayıdaki şekillerde gelmektedir. Bu yüzden vücudun bağışıklık sistemi, Kovid-19’a neden olan virüs gibi ölümcül istilacılara karşı savunmak için birlikte çalıştığı birçok farklı kimyasal ve hücre ile çok karmaşık bir süreç organizasyonuna sahiptir.
Evet, bağışıklık sistemini güçlendirebilir ve onu aşı yoluyla belirli bir virüsü tanıması için eğitebilirsiniz ancak bağışıklık kendisine sahip olabileceğin bir şey değildir. Dolayısıyla o, kendini maskelemek ve vücudun bağışıklık sistemini yanlış yönlendirmek için birçok mekanizmaya sahip olan istilacılara karşı zaman içinde çeşitli düzeylerde etkili olabilen bir savunmadır.
Çünkü biyolojik bağışıklık, hukuki kavram gibi mutlak değildir. Nitekim Kovid-19’un “nüfuz etme vakıalarının” aşıdan sonra veya enfeksiyondan önce, özellikle de enfeksiyonun aşıdan sonra veya birkaç ay sonra kandaki antikor seviyeleri azaldığında tekrar ortaya çıkarsa meydana geldiği iddia edilmektedir. Böylece korumanın gelişmesi biraz zaman almakta, zirveye ulaşmakta ve sonra da düşmektedir. Ancak bu, sahip olduğunuz veya sahip olmadığınız gizli bir güç alanı değildir. Hatta kurşun geçirmez yelek bile bu şekilde değildir: Zira şayet yakın bir mesafeden vurulursanız veya yüksek kalibreli bir kurşunla vurulursanız, koruyucu giysinizi giyerken bile kanamanız olabilir.
Kovid-19 aşılarının birkaç ay boyunca ölüm riskini önemli ölçüde azalttığı gösterilmiştir. Ancak delta varyantı ile enfeksiyondaki önemli artışlarla birlikte aşılar hala hızını düşürmeye devam etmekte ama virüsün yayılmasını kalıcı olarak durduramamaktadır. Zira virüs akciğer hücrelerini enfekte edebilir, çoğalabilir ve bağışıklık sistemi onu tanımadan ve enfeksiyona tepki vermeden önce başkalarına da yayılabilir. Bu da aşı olanlar için harika ama olmayanlar için iyi olmayan bir husus mu. Çünkü onlar sürü bağışıklığının etkisine güvenememektedirler.
Olumlu yönüne gelince; aşırı derecede yanlış anlaşılan sürü bağışıklığı hakkında herhangi bir yanlış anlaşılma yoktur. Zira İnsanlar genellikle virüsün, aşı olan insanların sihirli bir yüzdesine ulaşıncaya kadar yayılmaya devam edeceğini ve bunun ardından enfeksiyonların sihirli bir şekilde duracağını düşünmektedirler. Ne yazık ki daha fazla insan aşılanmadıkça delta durmayacaktır. Böylece virüsün hızlı yayılımı azalacak, tehlikeli vaka ve ölüm sayıları zamanla önemli ölçüde azalacaktır.
Ben, artık bağışıklık yerine “direnç” ve “savunma” gibi başka bir kelime seçme zamanının geldiğini düşünüyorum. Zira bu terimler, "… den kurtuluş" anlamına gelen Latince immunitas kelimesinden gelen bağışıklık ile karşılaştırıldığında sıkıcı gelebilir. Ancak kesinlikle direnç veya savunma gibi daha dikkatli ve daha doğru bir terim seçmek, tekrar bir pandemi ortaya çıktığında insanların hayatını kurtarabilir. Şayet yeni bir terim imkânı olursa, uygulanan genel sağlık önlemlerinden ne bekleyebilecekleri konusunda insanları daha bilinçli bir hale getirebilir. Dolayısıyla bu onların, aşılarla ilgili komplo teorilerinden daha az etkilenmelerini sağlayacaktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Abdullah Rubin