Çarşamba, 25 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Müslümanlar Krizin Doğasını Kabul Etmeli mi?

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber-Yorum

Müslümanlar Krizin Doğasını Kabul Etmeli mi?

Haber:

100’den fazla Rohingyalı mülteci, 6 Mart 2022 Pazar gününün erken saatlerinde Endonezya’nın Aceh kentinde mahsur kaldılar. 68 erkek, 21 kadın ve 35 çocuktan oluşan 114 Rohingyalı, Kuala Muara Raja, Kuala Bölgesi, Regency Berwyn ve Aceh’de mahsur kaldılar. Republic, 18 Mart’ta Aceh’deki Rohingyalı mültecilerin durumunun ihmal nedeniyle kötüleştiğini bildirdi.

Yorum:

21. yüzyılda bu tür sahnelerin görülmesi, Endonezya ve Malezya’daki Müslümanlar için olağan şeylerdir. Mahsur kalan Müslüman Rohingyalıların olayı da yeni değildir. Nitekim zulme maruz kalan ve ülkelerinden kovulan Müslüman bacılarımızın ve kardeşlerimizin birbiri ardına gelen trajik hikayeleri, hiç durmadan bir kısır döngü içinde dönüp durmaktadır.

Ey Rohingyalı Müslüman bacılarım ve kardeşlerim, sabredin! Bu ızdıraptan kurtuluşun silahı sadece kalpteki iman ve ahirete imandır. Zira Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: فَالَّذِينَ هَاجَرُوا۟ وَأُخْرِجُوا۟ مِن دِيَارِهِمْ وَأُوذُوا۟ فِي سَبِيلِي وَقَٰتَلُوا۟ وَقُتِلُوا۟ لَأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ثَوَاباً مِّنْ عِندِ اللَّهِ وَاللَّهُ عِندَهُ حُسْنُ الثَّوَابِOnlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Karşılığın en güzel olanı Allah katındadır.” [Al-i İmran 195]

Mağfiret ve vaat, her türlü krize ve trajediye dayanıklı olmamızı sağlar. Ancak daha geniş bir düzeyde Allahu Teala bize, sorunun köklerini anlamaktan başlayarak değişim için çaba sarf etmemizi emrediyor. Bu kriz, bugün kökleri insan uygarlığına isabet eden temel zararda büyük ve köklü bir sistemik adaletsizlikten kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla zulüm, İslam beldelerinde Allah’ın hükümlerinin ihmal edilmesinden ve dünyevi beşeri kanunların uygulanmasından dolayı başlamıştır.

Kapitalizmin dünyasında yaşamak, dünyanın farklı yerlerinde ve yaşamın farklı alanlarında birbiri ardına bitmeyen krizlere ve trajedilere tanık olmamızı sağlamaktadır. Nitekim zamanla da trajedi normalleşmekte ve felaket yaygınlaşmaktadır! Aynı şey Müslüman Rohingyalılar için de meydana gelmektedir. Rohingya krizi ise yaklaşık on yıldır devam etmektedir. Nitekim Müslüman Rohingyalılar, 10 yıl önce, yani 2012 yılında Rakhine (Arakan) eyaletinde çıkan isyanların ardından uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmişti. Onların trajedilerinin doruk noktası ise, Myanmar’daki askeri rejimin ülkedeki radikal Budist hareketiyle iş birliği içinde gerçekleştirdiği soykırım sonucunda yaklaşık 7.000 Müslüman Rohingyalının öldüğü 2017 yılında meydana gelmiştir. Rohingya krizi henüz bitmedi. Zira Karma gibi Myanmar da şu anda, askeri cuntanın Aung San Suu Kyi ile birlikte kazanılan son seçimlerin sonuçları üzerine gerçekleştirdiği siyasi darbe nedeniyle uzun süredir bir iç kriz yaşamaktadır. Siyasi Mahkumlara Yardım Derneği, Şubat 2021’deki darbeden bu yana olay yerinde bulunan yaklaşık 1.600 göstericinin öldürüldüğünü bildirdi. Ayrıca Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, Myanmar’dan 837.000 kişinin yerinden edildiğini tahmin ediyor.

Bu yozlaşmış dünya düzeni, bizi zulüm ve krizleri doğal bir durum olarak kabul etmeye zorlamaktadır. Bu krizler Müslümanları, daima hayatta kalmaya çalışan bir durumun içine sokmuştur. Bizi yeni normal bir kriz durumunda yaşamaya zorlayan Korona pandemisi gibi krizler arasında nasıl hayatta kalacaklar. Ancak sonuç olarak bu ümmet zulüm duygusunu yitirmiş ve yavaş yavaş trajediyi normal bir şeymiş gibi görmeye başlamıştır. Bundan Allah’a sığınırız!

Ulus-devlet sınırları aynı zamanda Müslüman Rohingyalıların, Bangladeş, Malezya ve Endonezya’daki Müslüman kardeşlerinden uzaklaşmalarına yol açtığı gibi aynı şekilde Müslüman yöneticilerin Çin zulmünün altına terk ettikleri Uygur Müslümanlarından da uzaklaşmalarına yol açmıştır; zira bu yöneticiler, ulusal ekonomik çıkarlarını ön planda tuttukları için bu, Suriye, Irak ve Filistin’den sürülen yüz binlerce vatansız Müslüman mülteciyi değiştirdi. Ümmeti bölmek gerçekten çok ağır bir bedeldir. Zira Kapitalizm ve milliyetçilik bizi böldü, zayıflattı ve barış sofralarındaki yetimler haline getirdi.

Müslümanların hayatı çok uzuz bir hale geldi. Zira 2018 yılında İstanbul’daki bir konferansta konuşan tarih uzmanı Refik Turan’a göre, son 25 yılda gerçekleşen savaşlarda yaklaşık 12,5 milyon Müslüman öldürüldü. Bu rakam ise Müslüman Rohingya ve Uygurların istatistiklerini kapsamamaktadır. Ayrıca açlık, hastalık, göç ve insan kaynaklı afetler nedeniyle hayatını kaybeden milyonlarca Müslüman da bu listede yer almamaktadır.

Ey Müslümanlar, ayağa kalkın! Gelin doğru bir şekilde davranalım ve harekete geçelim. Olaylara karşı kısa vadeli veya savunma modunda tepki vermeye devam etmeyin! Trajediyi, kesinlikle normal bir şeymiş gibi kabul etmeyin! Bunun yerine tüm zulümlerle savaşmamız ve Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetinin canını, malını ve onurunu koruyacak olan İslami hayat nizamına geri dönmemiz gerekmektedir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُوْا مَا بِأَنْفُسِهِمْ“Muhakkak ki Allah bir toplum kendi nefsindekileri değiştirmedikçe o toplumun halini değiştirmez” [Rad 11]

(Kendi nefislerindeki) cümlesinin, derin bir anlamı vardır. Dolayısıyla onun anlamı, ümmetin kalkınması bağlamında fikirleri, değerleri ve insan ruhunu da içermektedir. Bu da insanlar bakış açılarını, hayattaki amaçlarını ve trajedi ve kriz anlayışlarını değiştirmedikleri sürece kesinlikle bir değişimin olmayacağı anlamına gelmektedir. Bu nedenle sık sık zulme karşı tepki veremeyen insanlarla karşılaşıyoruz. Çünkü onlar, gerçekte neler olup bittiğini anlamıyorlar. Dolayısıyla onlar, kültür eksikliği ve yavaş düşünce süreçleri nedeniyle, olup bitenlerin zulüm olduğunu anlamadıklarından dolayı daha az tepki vermektedirler.

Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Müslümanların ruhi ve fikri kalkınmasından siyasi kalkınmasına kadar bize miras bıraktığı mücadelenin en güzel örneği olmuştur. Böylece ümmet gelişti ve zulme karşı duyarlılığa sahip oldu. Ayrıca Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ümmetin şeriat ile hükmetmesini ve arasındaki bölünmeyi engellemesini farz kılmıştır. Dahası ümmetin, tek bir siyasi liderlik (Hilafet) altında yaşamasını da farz kılmıştır. Bu yüzden ümmetin, kâfir çoğunluğun zulmü altındaki baskılar bir yana birden fazla siyasi liderliğin altında parçalanmış bir şekilde yaşaması haramdır.

Bu nedenle Müslümanlar için krizler ve trajediler, onları helak eden tiranlığın bir sonucu olarak her zaman anormal olacaktır. Ümmetin mücadelesi ve seferberliği, ümmetin kaybettiği kalkanı geri getirme görevine odaklanmalıdır. Zira kâfirlerin Müslümanlar üzerindeki zulmünü ortadan kaldıracak, dünyanın her yerindeki Müslüman kadın ve çocukların kanını ve namusunu koruyacak olan kalkandır. Dolayısıyla ümmetin tek kurtuluşu, Nübüvvet Minhacı üzere Hilafete geri dönmektir. Allah’ın Rasulü şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِİmam, kalkandır onun arkasında savaşılır onunla korunulur.” [Sahih-i Müslim]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dr. Fika Komara

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER