- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Erdoğan Gasıp Yahudi Varlığını Sevindirmeye Devam Ediyor!
Haber:
“İsrail’in” Ankara Büyükelçisi Irit Lillian, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a güven mektubunu sundu. Lillian, Erdoğan'a güven mektubunu sunmasını "duygusal bir an" olarak tanımlayarak, iki ülke arasındaki ilişkilerde daha birçok olumlu gelişmenin yaşanmasını beklediğini söyledi.
“İsrail” Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ise Büyükelçi Lillian'ın Beştepe'de “İsrail” milli marşıyla karşılandığı törenin görüntülerini Twitter’dan Türkçe bir mesaj ile paylaşarak “Türk Büyükelçi'nin güven mektubunu kabul etmeyi dört gözle bekliyorum. İsrail-Türkiye ilişkilerinde büyük bir adım” ifadelerini kullandı. (Ajanslar)
Yorum:
Yahudi terör varlığı ile “normalleşme” kararı alınmasıyla birlikte Türkiye tarafından Mescid-i Aksa’ya yönelik ihanet adımları üst üste atılmaya başladı. Önce terörist başı Herzog Beştepe’de en üst düzeyde ağırlanarak Yahudi paçavrası Türk askerine taşıtıldı. Ardından Eylül ayında Yahudi varlığının Başbakanı Newyork’taki Türk evinde misafir edildi. Şimdi ise terör devletinin yeni büyükelçisi “İsrail” milli marşı eşliğinde Erdoğan’a güven mektubu sundu. Sırada Türkiye'nin Tel Aviv'e atadığı Büyükelçi Şakir Özkan Torunlar’ın Herzog tarafından kabul edilmesi var!
Öncelikle Erdoğan’ın Yahudileri sevindiren tüm ihanet kararlarından Türkiyeli Müslümanların berî olduğunun bilinmesi gerekir. Zira Türkiyeli Müslümanların Filistin davasına bakışı ne Erdoğan’ın bakışı gibi Amerikan eksenli, ne pragmatist, ne de “İsrail’le” dost olarak Filistin’e yardım edileceğini öne sürecek kadar ahmakçadır.
Bilakis Türkiyeli Müslümanların Filistin davasına bakışı Halife Abdulhamid Han’ın bakışı gibidir. Zira O, para karşılığında Filistin’den toprak satın almak isteyen Siyonist heyetini huzurundan kovarken şöyle demişti: “Ben Filistin’de bir karış bile toprak satamam. Çünkü o bana değil, ümmete aittir. Bu ümmet o toprağa kanlarını vererek sahip olmuştur… Yahudiler milyonlarını kendilerine saklasınlar. Filistin’den bir karış toprak vermektense, vücudumun lime lime edilmesine razı olurum…”
Türkiyeli Müslümanların Filistin davasına bakışı hutbede hiç yüzünün gülmediğini söyleyenlere; “Kudüs işgal altındayken ben nasıl gülebilirim ki” cevabını vererek Kudüs’ü Haçlı işgalinden kurtaran büyük İslâm komutanı Selahaddin Eyyubi’nin bakışı gibidir.
Türkiyeli Müslümanların Filistin davasına bakışı; “Allah bizi İslâm ile izzetlendirdi. Eğer izzeti İslâm’dan başka bir yerde ararsak Allah bizi yeniden zillete düşürür!” diyerek izzet ve itibarı sadece İslâm’da arayan Kudüs fatihi Halife Ömer RadiyAllahu Anh’ın bakışı gibidir.
Bu bakış hiçbir zaman değişmeyecek, hiçbir konjonktürel çıkara kurban edilmeyecektir, Allah’ın izniyle. Zira normal olan budur. Dolayısıyla Erdoğan’ın Yahudilere olan muhabbeti dünyada bir utanç, ahirette aleyhine bir hüccet olarak sadece kendisini bağlayacaktır. Kaldı ki o sadece Filistin halkına ihanet etmemiştir; aynı zamanda Mavi Marmara şehit edilen, kendi halkının evlatlarına ve her seçim öncesi “biz kazanırsak Kudüs kazanır, Gazze kazanır” diyerek destek aldığı Türkiyeli Müslümanlara da ihanet emiştir.
Çünkü Türkiye’nin Filistin politikası ümmetin maslahatlarına göre değil Amerika’nın küresel çıkarlarına göre seyretmektedir. Amerika Çin’i kuşatmak ve Rusya’yı zayıflatmaya dönük yeni siyaset stratejisinin gereği olarak Orta Doğu’daki sorunların bir an önce çözülmesini istemektedir. Ayrıca Rus gazına bağımlı olan Avrupa ülkelerinin gelecekte gaz ihtiyacını temin edebilmek için “İsrail’in” Filistin’den gasp ettiği doğalgazın Avrupa’ya ulaşması için Türkiye-“İsrail” işbirliğine ihtiyaç duymaktadır. Amerika ayrıca “normalleşme” ihanetine imza atan Arap rejimleri kervanına Türkiye’yi de katarak Filistin davasını, -hem Filistin direnişi hem de ümmet nezdinde- saptırmak istemektedir. Böylece Yahudi varlığının geleceğini güvence altına alacağını düşünüyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın Yahudi varlığı ile normalleşme siyasetinin tek amacı, iktidarda kalmaya devam etmek için Amerika’yı hoşnut etmektir. Tıpkı Mısır ve Şam tiranı ile başlatılan normalleşme görüşmelerinde olduğu gibi.
Müslümanlar olarak bize düşen görev, bakışlarımızı eyleme dönüştürmek suretiyle yöneticilerin bu ihanetine sessiz kalmamaktır. Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan Filistin davasını, ilk kıblemizi savunmaya devam etmektir. Bize düşen görev, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdeleri gerçekleşip Yahudiler hezimete uğrayıncaya ve Raşidi Hilafet Kudüs’e dönünceye kadar ümmetin ordularına dinlerini, tarihlerini ve görevlerini hatırlatmaktır.
SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
»لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ فَيَقْتُلُهُمْ الْمُسْلِمُونَ حَتَّى يَخْتَبِئَ الْيَهُودِيُّ مِنْ وَرَاءِ الْحَجَرِ وَالشَّجَرِ فَيَقُولُ الْحَجَرُ أَوْ الشَّجَرُ يَا مُسْلِمُ يَا عَبْدَ اللَّهِ هَذَا يَهُودِيٌّ خَلْفِي فَتَعَالَ فَاقْتُلْهُ إِلَّا الْغَرْقَدَ فَإِنَّهُ مِنْ شَجَرِ الْيَهُودِ. «
“Müslümanlarla Yahudiler harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (galip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; 'Ey Müslüman, ey Allah'ın kulu! Şu arkamdaki Yahudi’dir, hemen gel de öldür onu!' diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna! Çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.”[Müslim, Fiten, 82]
«...فَإِذَا كَانَتْ بِبَيْتِ الْمَقْدِسِ فَثَمَّ عُقْرُ دَارِهَا وَإنْ يُخْرِجُهَا قَوْمٌ فَتَعُودُ إِلَيْهِمْ أَبَداً»
“…sonra hilafet tekrar Kudüs’e döner. Kudüs hilafetin yerleştiği evi/makamı olur. Onu sonsuza dek kimse oradan çıkartamayacaktır.”
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Emin Yıldırım