- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Raşid Gannuşi ve Yardımcılarının Demokrasi ve Laiklik Çağrılarına Rağmen Tutuklanmaları ve Felaketin Devam Etmesi; Peki Tevbe Edip İbret Alacaklar mı?!
Haber:
Birçok kaynak, Tunus güvenlik güçlerinin, Nahda Hareketi’nin lideri ve Tunus parlamentosunun eski başkanı Şeyh Raşid Gannuşi’yi 17 Nisan 2023’te tutuklayarak en basit yasal prosedürlere bile saygı gösterilmeksizin bilinmeyen bir yere götürdüğünü yayınladı. (El-Cezire Web Sitesi).Tunus Devlet Başkanı Kays Said’in 2023 Şubat ayının başından bu yana çoğunluğu Nahda Hareketi ve müttefiklerine mensup muhalifler olmak üzere en az 10 önde gelen ismi tutukladığı, tutuklananları "terörist" olarak nitelendirdiği ve onları “devletin iç ve dış güvenliğine karşı komplo kurmakla” suçladığı yayınlandı. (Arabic Post Web Sitesi)
Yorum:
Bu haber ve gerçekler pek çok gösterge taşımakta olup takip eden kişiyi, gerçekliğin baskısı ve Batı hegemonyasının boyutu bahane edilerek sürekli olarak tekrarlanan, hep görmezden gelinen ve atlanan kayıtlara ve uyarılara yönlendirmektedir. Aslında bu olay yeni ve şaşırtıcı değildir; aksine İslam düşmanlarını dost edinen ve onlara bel bağlayanlar için beklenen bir durumdur.
Bu yorum iki husus amaçlamaktadır: Birincisi; her ne sebeple olursa olsun kâfirleri memnun etmek için şeriatın hükümlerini tahrif etmenin ve onları terk etmenin büyük haram olduğunu hatırlatmak. Şayet tahrifat, Batılı fikirleri meşru göstermek içinse, özellikle de bu kesin olan fikirlerde ise o zaman haram daha da büyümektedir. İkinci husus: Bu tahrifatların sahiplerinin akıbetinin, İslam’a ve Müslümanlara karşı savaşma ve onları saptırma ve İslam beldelerinde kamusal özgürlükler olarak adlandırdıkları küfür mefhumlarını ve ahlaki yozlaşmaları aşılama noktasındaki çıkar ve amaçları için kullanılmaları sona erdikten sonra kâfirler tarafından kaldırılıp atılmaları ve terk edilmeleri şeklinde olmasıdır.
Raşid Gannuşi, kabul ve ret etme açısından şerî delaletlere ve başkalarının Batılı fikirlere karşı tutumlarına göre hüküm verirken demokrasiyi ve ondan kaynaklanan fikir ve özgürlükleri esas almıştır.Örneğin devrimden sonra Tunus’a döndükten sonra kendisine Hizb-ut Tahrir ve onun siyasi duruşu hakkında sorulduğunda, hemen şiddetle Hizb-ut Tahrir’e saldırdı ve gençlerinin şüpheli olduklarını söyledi; çünkü Hizb, demokrasinin küfür olduğunu söylüyor. Kendisi için demokrasinin temel olduğuna ve onun şeriata hükmettiğine işaret eden duruşlarını tekrarlayıp durdu. Tunus’ta İslami yönelime sahip olanların demokrasiyi yaygın bir şekilde reddettiğini gördüğünde, kendi yalanına destek vermesi ve demokrasiye haram diyenlerin İslam'ı ve demokrasiyi anlamadıklarını söylemesi için Tunus’a gelen Şeyh Yusuf Kardavi Rahımehullah’tan yardım istedi. Gannuşi’nin durumu daha da karanlık ve şüphelidir; çünkü açığa çıkacağı üzere o da laikliğe teşvik etmektedir.
Gannuşi’nin şeriatın hükümlerine yönelik tahrifatlarına gelince; bunlar pek çoktur. Örneğin İslam Devleti’nde Kamusal Özgürlükler adlı kitabı buna dair bir tanıktır. Nitekim Gannuşi bu kitabında kadın ve erkeğin eşit olduğunu ve kadının devlet başkanı olmasının caiz olduğunu söylüyor. Ayrıca bu husustaki sahih hadisleri reddederek şerî hükmü kabul veya reddetme noktasında Batılı özgürlükleri temel alıyor. Örneğin Buhari’nin rivayet ettiği şu hadisin delaletini reddediyor: لَنْ يُفْلِحَ قَوْمٌ وَلَّوْا أمْرَهُمُ امْرَأَةً “Başlarına bir kadını yönetici seçen topluluk asla felah bulamaz.” Zira bunun Kisra’ya özel olduğu, çünkü Kisra’nın Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in elçisini öldürdüğü ve ona yazdığı mektubunu parçaladığı şeklinde tefsir ediyor. Ayrıca kadın ve erkek arasındaki eşitlik fikrinin, nâssların delaletlerine hükmettiğini ortaya koyuyor. Dahası insanın İslam’a girme hakkı olduğu gibi irtidat etme hakkının da olduğunu söyleyerek küfre girmiştir. Hatta bu küfür hakkında, daha batıl bir istidlalde bulunuyor; zira irtidat hakkının, şeriatın maksatlarından biri olan aklı muhafaza etmekten kaynaklandığını iddia ediyor. Aynı şekilde şeriat ve maksatlarıyla ilgili olarak da Batılı kavramlara göre hüküm veriyor. Bariz bir şekilde laikliğe teşvik etmesi ve dava çalışması ile siyasi çalışmanın arasını ayırması da cabası.
Gannuşi, siyasi laikliği ve beklentilerin de ötesine geçen tavizleri ile başarılı olduğunu ve hareketiyle birlikte Müslüman Kardeşlerin ve Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Mısır'da başına gelen akıbetten kurtulduğunu sandı ve siyasi önerileri ve amellerinde İslam’ı terk etmesine rağmen kendisini başarılı İslami siyasi bir çalışma için bir model olarak gördü. Erdoğan’ın rol model olmayı hakeden özel bir yaklaşımı olduğunu söyleyerek kendini Türkiye’nin Erdoğan’ı ile karşılaştırdı. Batı’nın kendisi için hazırlayıp Tunus’a getirdiği şeylerden sonra kendini kandırdı; hatta işlerini hallettiği ve işlerinin istikrar bulduğu vehmine kapılarak Mısır’daki Müslüman Kardeşlerin başına gelenlere hiç aldırış etmedi; dahası ona, onların verdiğinden daha fazla taviz vermenin akıllıca olduğu şeklinde daha acayip bir şey isabet etti. Ama gerçekler, değişmeyen gerçekler hakkında karar vermek için geldi; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ “Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” [Bakara 120] Dolayısıyla kafirleri dost edinmenin ve İslam düşmanlarına bel bağlamının akıbeti, yenilgi ve hüsrana karar vermek ve zaferleri terk etmektir; oysa bu dostluk, sahiplerini küfre sürükleyen büyük günahlardan biridir Allah korusun. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ * فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِم يَقُولُونَ نَخْشَى أَنْ تُصِيبَنَا دَائِرَةٌ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ فَيُصْبِحُوا عَلَى مَا أَسَرُّوا فِي أَنفُسِهِمْ نَادِمِينَ “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez. Kalplerinde hastalık bulunanların: "Başımıza bir felâketin gelmesinden korkuyoruz" diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih, yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır.” [Maide 51-52] Aman Allah’ım bir Müslümanın veya şeriat alimi birinin gaflete düşmesi, dahası delaleti kati olan ayetleri ihmal etmesi ne kadar şaşılacak bir şeydir; hem de Allahu Teala’nın şu kavlini okuduğu halde: وَلَا تَرْكَنُوٓاْ إِلَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ ٱلنَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِنْ أَوْلِيَآءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ “Zalimlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur, sonra yardım da göremezsiniz.” [Hud 113]
Tunus’ta olup bitenler eski rejimin devrilmesinden bu yana planlamış olup aşama aşama uygulanmaktadır; bundan amaç ise, sadece yönetimde değil, aynı zamanda hem toplum hem de ümmet içindeki siyasi veya partisel çalışmadaki her türlü siyasal İslam’ın izini ortadan kaldırmaktır. Dolayısıyla bu hedef, farklı güç dengeleri ve koşullar nedeniyle uygulama adımları ve koşullarındaki farklılığa bakılmaksızın Muhammed Mursi’nin Cumhurbaşkanlığı döneminde Mısır için konulan hedefin aynısıdır. Zira İslam ile küfür arasındaki çatışma hiç değişmeyecek olan sünnetlerden biridir. Nitekim Kur’an-ı Kerim bunu şöyle açıklamıştır: كَيْفَ وَإِن يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لاَ يَرْقُبُواْ فِيكُمْ إِلّاً وَلاَ ذِمَّةً “(Onların bir ahdi) nasıl olabilir ki! Eğer onlar size üstün gelselerdi, sizin hakkınızda ne akrabalık (bağlarını), ne de antlaşma (yükümlülüğünü) gözetirlerdi.” [Tevbe 8]
Bu sapkın ve zararlı yaklaşımları sahiplerine hatırlatmada bulunmak için daha fazla gözlem ve uyarı yapmakta fayda var ama burası yeri değil. Bu yüzden Allahu Teala’nın şu kavlini hatırlatmakla yetiniyorum: اَوَلَا يَرَوْنَ اَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ ف۪ي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً اَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا هُمْ يَذَّكَّرُونَ “Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belâlarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar.” [Tevbe 126]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mahmud Abdulhâdî