Haber-Yorum

Suudi Rejimi Yahudi Varlığıyla Normalleşmeyi İlan Etmenin Eşiğinde!

Haber:

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Suudi Arabistan ile Yahudi varlığı arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin gerçekleşmesini veya krallığın barışçıl nükleer yeteneklere sahip olacağına ilişkin yakında bir duyuru yayınlamasını reddetti; Sullivan, ABD’nin Suudi Arabistan’a barışçıl nükleer yetenekler verme olasılığına ilişkin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın pozisyonunu netleştirmeye çalıştığını vurguladı ve Sullivan, Suudi Arabistan ile Yahudi varlığı arasındaki normalleşmenin önemini açıklayarak şu hususa dikkat çekti; “Bu daha çok bölgesel istikrarı gerçekleştirebilecek ve Orta Doğu bölgesinde entegrasyonu güçlendirebilecek önemli bir olayı temsil edecektir.” (Ma’an Ajansı, 23/08/2023, uyarlanmıştır).

Öte yandan Amerikan “The New York Times” Gazetesi, kaynaklardan, mevcut yönetimin, Suudi Arabistan ile Yahudi varlığı arasında yakınlaşmayı garanti altına alacak diplomatik bir anlaşmanın zeminini hazırlamak amacıyla Kongre’deki Demokrat Parti’nin önde gelen üyeleri arasında tartışmalı konularda fikir birliğine varılmaya çalışıldığının teyit edildiğini aktardı.

Yorum:

Amerikalı siyasetçilerin açıklamalarından, Suudi rejimi ile Yahudi varlığı arasındaki normalleşmenin ilan edilmesi meselesinin yalnızca Amerika’nın siyasi kararına bağlı bir konu olduğu, Suudi rejiminin buna hazır olduğu ve Yahudi varlığının da buna istekli olduğu açıkça görülmektedir; zira bu karar, Amerika’nın iki devletli projesinin hayata geçirilmesi ve işgalcinin 1967 yılı sınırlarında bir Filistin devletinin kurulması için daha önce belirlediği zamana ilişkin siyasi hesaplamalara tabidir. Suudi rejiminin 2002 yılında ortaya attığı ve Arap Barış Girişimi olarak vurguladığı şey işte buydu; ancak vakıa değişti ve normalleşme artık iki devletli projesinin hayata geçirilmesine bağlı olmaktan çıkıp ABD seçimlerine, Demokrat Başkan Biden’ın seçim kampanyasında ona yardımcı olacak şekildeki girişimiyle birlikte Trump’a daha yakın duran bin Selman liderliğindeki Suudi rejiminin cevap verme boyutuna ilişkin başka hesaplamalara bağlı hale geldi.

Bu siyasi gerçekler kapsamında Biden’ın başkanlık seçimlerinden önce anlaşmayı imzalamayı başarıp başaramayacağını vurgulamak gerekir; bu ise Biden’ın, Amerika’daki Yahudi örgütlerini kendine çekebilecek siyasi bir başarıyı pazarlamaya olan ilgisine veya Suudi rejiminin bu girişime gereken tepkiyi vermemesi nedeniyle bunu başaramamasına ya da bu siyasi başarıyı istemeyen Tevrat’a bağlı milliyetçi hükümetin gölgesinde konuyu ertelemeye karar vermesine bağlıdır. Sabit olan siyasi gerçek ise, Suudi rejiminin ajan bir rejim olduğu, normalleşmeye hazır olduğu ve buna boyun eğeceği, geri kalanın da Amerika’nın belirleyeceği detaylar olduğudur.

Suudi rejimi ajan bir rejimdir ve Yahudi varlığıyla uzun süredir ilişki içindedir; ancak burada perde arkasında değil de İbrahim Anlaşmasına benzer şekilde aleni bir anlaşmayla aleni ilişkilerden bahsediliyor; zaten kendisi de baştan beri buna karşı çıkmıyor ancak normalleşmeden önce iki devletli proje kapsamında Filistin devletinin kurulmasının kabul edilmesini şart koşuyor; ama bu hain proje kapsamındaki bu düşük seviyeli talep bile Amerika’nın arzusuna yanıt olarak dikkate alınmıyor. Bu da Hicaz halkı için, Filistin felaketinin sadece Yahudi varlığıyla ilgili olmadığını, aksine Yahudi varlığına yaşam nedenlerini sağlayan hain rejimlerin ve ajan yöneticilerin varlığından kaynaklandığını açığa çıkarıyor. Bu yüzden Hicaz ve diğer ülkelerdeki Müslümanların görevi, bu sendeleyip duran rejimlere karşı ayaklanmaları ve onların yerine, safları düzene koyacak, orduları harekete geçirecek ve daha önce Selahaddin ve Kutuz’un kurtardığı gibi Filistin’i kurtarmak için cihat ilan edecek muhlis bir liderliği getirmeleridir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. İbrahim et-Temimi - Mübarek Toprak (Filistin)