Haber - Yorum

Filistin İçin Türk Ordusu Aksa’ya

Haber:

Kazakistan’ın başkenti Astana’da Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları Konseyi 10. Zirvesi’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “7 Ekim’den beri yaşanan vahşeti anlatacak hiçbir kavram yok. 28 gündür insanlığa karşı suç işleniyor. Türkiye olarak ilkeli duruş benimsedik. Sivillere karşı eylemi tasvip etmiyoruz. Herkesin güvenliğini garanti altına alacak yeni mekanizmalar üzerinde çalışıyoruz.” dedi. (03.11.2023 CNN Türk)

Yorum:

7 Ekim’den beri Siyonist varlık, Arap ve İslam ülkelerindeki hain ve ajan yöneticilerinin gözleri önünde, hatta bir taş atımı uzaklıkta belki de daha yakında kelimelerin anlatmakta kifayetsiz kaldığı büyük bir kıyım ve katliam işliyor. İslam coğrafyasındaki kukla ve köle yöneticiler ise, ataları Kutuz ve Selahaddin’den miras aldıkları Mescid-i Aksa ve Filistin sevgisiyle yanıp tutuşan Müslüman orduları seferber edecekleri yerde kaba tabirle Siyonist varlığın paçasını kurtarmak için ya neredeyse her gün telefon görüşmeleri yapıyorlar ya da geçenlerde Mısır ve bugün de Kazakistan’da olduğu gibi zirve (zırva) düzenliyorlar.

Evet, 28 gündür Siyonist varlık, soykırım ve kıyım yapıyor, çoluk çocuk, kadın, yaşlı demeden taş üstünde taş omuz üstünde baş bırakmıyor. Peki Erdoğan da dahil olmak üzere hain yöneticiler ne yapıyorlar? Ya meydanda güya “Büyük Filistin” mitingi adı altında İblisin yar ve yardakçısı şeytan uluslararası toplumdan medet umuyorlar ya da mutat olduğu üzere şiddetli kınamakla yetiniyorlar. Bu mudur Filistin için kıyama kalkmak? Soruyoruz Erdoğan’a, şeytandan medet ummak mı ilkeli duruş? Ya da zirve (zırva)lerde ete kemiğe dokunmayan konuşmalar yapmak mı ya da son Osmanlı Halifesi Vahdettin köşkünde gemilere selam çakmak mı dik duruş? Ya da Filistin’e de değil Mısır’a 10 uçak yardım malzemesi göndermek mi Filistin için kıyama kalkmak? “Ya da”ların ucu arkası kesilmez…

Söylenecek çok şey var ama laf da fayda etmiyor artık İslam beldelerindeki hain yöneticilere. Onlar kişilik ve şahsiyetlerini kaybetmiş, köle ruhlu hürlerdir. Oysa kölelerin bile bir onuru ve gururu var. Ama İslam ülkelerindeki hain yöneticilerin zerre miskali onur ve gururları yok. Onlara göre onur ve gurur, itibar ve prestiji, tahtlarını korumak, efendilerinin gözüne girmek, çıkarlarını sağlamaktır.

Erdoğan sivillere karşı eylemi tasvip etmeyeceğini söylüyor. Bunun mefhumu muhalefeti mücahitlere ya da Mübarek Toprağı kurtarmak için mücadele edenlere karşı eylemi kabul edilebileceği anlamı çıkıyor. Herkesin yani Yahudi varlığının güvenliğini garanti altına alacak mekanizmalar geliştirmek için çalışan birinden Filistin yararına bir şey beklemek, şeytandan hidayet beklemek gibi bir şeydir.

İlkeli ve ideolojik duruş sergileyen biri, dün kasap ve çocuk katili dediği, ağzına geleni saydığı birini sarayda ağırlamaz, New York’ta elini sıkmaz, topraklarında büyükelçisini barındırmaz, ticari ilişkilerini sürdürmez, vatandaşlarını uçaklarla ülkesine taşımaz.

Hadislerde “Yahudilerle savaşacaksınız” ifadeleri geçiyor. Demek ki şeri hükme göre Filistin’i kurtarmak için Yahudiler ile savaşmak farzdır. Hadis, çözüm olarak savaşı öngörüyor, konferans ya da mitingi veya başka herhangi bir şeyi değil. Yani eskilerin tabiriyle Yahudilerin hakkı kötektir ne tekdir ne de paylama değildir.

İşte bir avuç mücahidin, yenilmez ordu mitini yerle yeksan ettiği Yahudiler ile ancak İslam Devleti savaşacaktır. Hadiste de taşın arkasına saklanan Yahudi için taş “Ey Müslüman, Allah’ın kulu” ifadesini kullanıyor. Buna göre Yahudiler ile Arap ve Acem değil, Müslüman savaşacaktır. Avrupa ve Amerika’nın kulu ve kölesi olan Arap ve Acem devletler değil, Allah’a kulluk eden İslam Devleti savaşacaktır.

يقاتل المسلمون اليهود، فينصرون عليهم، حتى يقول الشجر والحجر: يا مسلم، يا عبدالله، هذا يهودي تعال فاقتله“Müslümanlar Yahudiler ile savaşacaklar, onlara galip gelecekler. Ancak (bu hengamede bazı) Yahudiler, taşın ve ağacın arkasına saklanacaklar. Bu durumda taş veya ağaç; “Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudidir, gel de onu öldür!” [Buhari]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Ercan Tekinbaş