- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber - Yorum
Federal (Yüksek) Mahkeme’nin, Kelantan’da Şeriat Kanunlarının Çıkarılmasına İlişkin Kararı Hangi Şeriat Allah Aşkına?!
Haber:
Ağustos 2023’de Elaine Zorina ve Tengku Yasmin adındaki iki avukat, Kelantan’daki şeriata dayalı ceza yasasında geçen 18 maddenin yürürlükten kaldırılmasını amaçlayan bir dilekçe verdi. İslam şeriatında öngörülen bu yasalar, Kelantan Eyaleti Yasama Meclisi’nin yargı yetkisine tabidir.15 Şubat 2024'te Federal Mahkeme,1 karşı 8 çoğunluğun kararıyla, Kelantan’da şeriata dayalı ceza yasası kapsamında 18 yasadan 16’sının anayasaya aykırı olduğuna hükmetmişti.Mahkeme, federal yasalarda zaten aynı yasaların ele alınmasından dolayı Kelantan Yasama Meclisi’nin bu konularda yasa yapma yetkisinin bulunmadığını belirtti. Karar, kamuoyunda çeşitli tepkilere yol açtı.Bazıları bunu Malezya’nın yasal çerçevesi açısından olumlu bir gelişme olarak görürken, diğerleri ise bunu eyaletin bağımsızlığının ihlali ve “İslami ilkelere” dayalı hükmün devre dışı bırakılması olarak görüyor.
Yorum:
Bu konunun özü basittir; zira bu, eyalet yasama organı ile ulusal parlamento arasındaki yetki çatışmasıdır. Nitekim ElaineFederal Mahkeme’ye bir dilekçe verdi; mahkeme daha sonra kararını vermek için anayasaya başvurmak zorunda kaldı ve Eyalet Yasama Meclisinin federal yetki alanına giren yasalar çıkarmış olması nedeniyle bir yetki çatışması olduğunu tespit etti. Buna binaen çelişkili 16 yasanın geçersiz olduğunu ilan etti. Karar tartışmalara yol açtı; zira bazı anlatılar, şeriatın tehdit altında olduğuna, şeriat mahkemelerinin otoritesinin zayıfladığına ve İslam’ın tehlikede olduğuna işaret etti. Dolayısıyla eleştirel düşünmeye meyilli olmayanlar ya da daha derine inmemeyi tercih edenlerin, bu anlatılardan etkilenmeleri kolay oldu. Bu duygusal anlatıları bir kenara bırakırsak şöyle bir temel soru ortaya çıkıyor: Mevcut “şeriat mahkemeleri” ve “şeriat kanunları” gerçekten İslami midir? Şeriata yönelik tasavvur edilen tehditleri ele almadan önce bu soru incelenmeyi hak ediyor; zira tartışılan “şeriatın” yorumunun sınırlandırılması gerekiyor.
Tüm Malezya eyaletlerindeki Şeriat Mahkemelerinin yargı yetkisi, üç yılı aşmayan hapis cezalarını, 5.000 Malezya Ringitini (MYR) aşmayan para cezalarını ve altı defayı aşmayan değnek cezasını belirleyen 1965 tarihli Şeriat Mahkemeleri (Ceza Yargısı) Yasası (355 sayılı kanun) kapsamında düzenlenmiştir. (Bu da ceza 356 adıyla anılmaktadır.) Örneğin bir kişi zina suçu işlemişse, maksimum cezası altı değnek, 5.000 Malezya Ringitine ulaşan para cezası veya üç yıla kadar hapis cezası olabilmektedir. Buna mukabil İslam şeriatı, zina yapan kişiye yüz değnek vurulmasını farz kılmakta olup bu tür suçlar için para cezası veya hapis cezası kabul edilmez. Zira Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: الزانية والزاني فاجلدوا كل واحد منهما مائة جلدة “Zina eden erkek ve kadının her birine yüzer değnek vurun.” [Nur 2]
Bu çelişki aynı zamanda geçersiz sayılan yasaları kapsayan diğer birçok durumlar için de geçerlidir; bu da “şeriat kararlarının” Kur'an ve sünnetten ziyade ceza 356 ile sınırlı olduğunu göstermektedir.
Elaine davasının sonucunun ardından anayasa değişikliğine yönelik çağrılar yoğunlaştı. Bu tepki oldukça ilginçtir; zira anayasa dolaylı olarak şeriattan üstün bir hale getiriliyor. Eleştirmenler bazı “şeriat kanunlarının” yürürlükten kaldırılmasından üzüntü duyuyor ve hararetle bunları savunuyor; ancak birçoğu da uzun süredir anayasayı destekliyor! Bu da şu soruyu gündeme getiriyor: Onlar, sömürgeci İngiliz yönetiminin bir ürünü olan anayasanın, şeriatın uygulanmasını kısıtlayan aynı çerçevenin olduğunu kabul etmiyorlar mı? Peki partilerin, bir yandan şeriatı savunurken aynı zamanda onun uygulanmasını tamamen sınırlayan bir anayasayı savunması bir paradoks değil midir?!
Ayrıca Elaine’nin davasına gösterilen tepkiye, Müslümanlar için "karanlık bir gün" olarak bakmamalıyız; çünkü Malezya şeriatı kâmil bir şekilde uygulamıyor. Zira Müslümanlar için gerçek “karanlık” dönem, sömürgeci güçlerin dayattığı laik sistemlerin şeriatla değiştirilmesi anlamına gelen H. 28 Receb 1342, M. 3 Mart 1924’te Hilafetin yıkılmasıyla başlamıştır. Şimdiki meydan okuma, ümmeti bu “karanlık günlerden” çıkmaya yönlendirmek olmalıdır. Bu yüzden Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için kolektif bir şekilde çalışmamız gerekmektedir; zira Hilafet Devleti’nde, mevcut laik yasa ve sistemlerin yerine geçmesi için Allah Subhanehu’nun şeriatı ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünneti kâmil bir şekilde uygulanacaktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed - Malezya