- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber - Yorum
Avrupa Birliği’ndeki İslamofobi Olgusunun Çözümü! İki Parti Arasındaki Ortak Bir Sorundur!
Haber:
Avrupa'da İslam karşıtlığı olgusu, özellikle Gazze’de yaşanan son olaylardan sonra giderek artan bir endişe kaynağı haline geldi.İster aşırı sağcı ister ana akım olsun, siyasi partilerin her ikisinin de bu olguda önemli etkisi vardır; bu da Avrupa Birliği’ni, Müslüman karşıtı duyguları, ayrımcılığı ve bunların çözümlerini araştırmaya sevk etmektedir.
Yorum:
Avrupa Birliği, üye devletleri Müslüman karşıtı önyargılarla mücadele etmeye ve Müslüman toplulukların güvenliğini sağlamaya teşvik etmektedir. Yapısal İslamafobi hâlâ yaygınlığını korumaktadır; zira Müslümanlar, istihdamda ayrımcılık, taciz ve önyargılı politikalarla karşı karşıyadır. Nitekim Avrupa Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Komisyonu (ECRI), özellikle Müslüman kadınları hedef alan Müslüman karşıtı nefret olaylarında artış olduğunu ifade etti. Ayrıca Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı (FRA), ırkçı olaylara ilişkin verilerin düzenli olarak yayınlanması çağrısında bulundu ve ırkçılık karşıtı eğitime olan ihtiyacı vurguladı. Aşırı sağcı siyasi partilerin yükselişi, Avrupa'da İslam karşıtı duyguların normalleşmesinde önemli bir rol oynamıştır. Zira Fransız Ulusal Mitingi, Almanya’daki Almanya İçin Alternatifi ve Hollanda Özgürlük Partisi gibi partiler, siyasi ivme kazanmak için Müslüman karşıtı söylemlerden yararlandılar. Ayrıca bu gruplar, Kur’an’ın yasaklanması ve camilerin kapatılması gibi aşırı tedbirler önermişler ve destek toplamak için korku tacirliği taktikleri kullanmışlardır.İslam’a yönelik bu açık düşmanlık, kıta genelinde İslamofobinin yükselişine büyük katkı sağlamıştır.
Ancak İslamofobi sadece aşırı sağ partilerle sınırlı değildir; aksine merkez ve sol partiler de dahil olmak üzere ana akım siyasi partiler tarafından da besleniyor. Bu gruplar çoğu zaman İslam karşıtı politikalarını laiklik ve kimlik siyaseti örtüsünün arkasına gizlemektedirler. Örneğin Almanya’daki Sosyal Demokratlar/Yeşiller koalisyonu, artan Yahudi karşıtlığından Müslüman toplumunu suçladığı için ağır eleştirilere maruz kalmış, bu da Alman Müslümanlar arasında endişelere yol açmıştır. Yine Fransa’daki ayrılıkçılık karşıtı yasa, İslami örgütlere ciddi kısıtlamalar dayatmış ve orantısız bir şekilde Müslüman toplulukları hedef alarak dini semboller üzerindeki yasağı genişletmiştir.
Aşırı sağın İslam karşıtlığı açık bir şekilde ortaya çıkmışken solun yaklaşımı ise, gizliden İslami kimlikleri yeniden şekillendirmeyi ve dini ifadeyi sınırlandırmayı amaçlayan kimlik politikalarını içeriyor.Bu laik yaklaşım, laik değerleri koruma kisvesi altında Müslümanların inançlarını özgürce uygulamalarını kısıtlamaktadır; her ne kadar bu taktikler daha az belirgin olsa da, aynı derecede zararlı olup İslam’a karşı derin ve köklü bir önyargıyı yansıtmaktadır. Bu da AB’nin İslamofobi ile mücadele çabalarını güvenilmez bir hale getirmektedir. Avrupa toplumlarındaki İslam’a karşı derin ve köklü önyargılar, bir süresidir beslenip körüklenmektedir. Bu da Avrupa’daki İslamofobik duyguların yükselişini partiler üstü bir mesele haline getirmektedir; zira hem aşırı sağcı siyasi gruplar hem de ana akım siyasi akımlar soruna katkıda bulunmaktadırlar. Dolayısıyla aşırı sağın açık düşmanlığı ve ana akım tarafından dini uygulamalara getirilen hafif kısıtlamalar, Müslümanlar için önemli zorluklar teşkil etmektedir. Avrupa Birliği'nin İslam karşıtı olayları izleme çabalarına bu gözle bakılmalıdır; bu da Müslümanlar arasında sahte bir güvenlik duygusu oluşturmakta ve Müslüman toplulukların ihtiyaçlarını gerçek anlamda karşılamak yerine süregelen ayrımcılık gerçeği gizlenmektedir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Okay Pala