Cuma, 11 Zilkâde 1446 | 2025/05/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Sömürgeci Kafirler, İslam'ı Yalan Yere Suçlayıp Gerçeklikleri Çarpıtırken “Demokratik Taş Devrini” Uzatmak İçin Komplo Kuruyorlar

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber-Yorum

Sömürgeci Kafirler, İslam'ı Yalan Yere Suçlayıp Gerçeklikleri Çarpıtırken “Demokratik Taş Devrini” Uzatmak İçin Komplo Kuruyorlar

Haber:

Dakka'nın duvarlarına, İslami Hizb-ut Tahrir afişleri asıldı ve ordunun kontrolü ele almasını talep ettiler.Hizb-ut Tahrir, gayrimüslimlerin oy hakkına sahip olmadığı, ancak “yöneticiler tarafından işlenen adaletsiz eylemler veya İslam'ın kendilerine yanlış uygulanması hakkında şikayetlerde” bulunabilecekleri bir devlete inanmaktadır.Böylesine fanatik, hatta faşist bir örgütün demokratik bir devlette faaliyet gösterme hakkı olmaması gerekir; Bangladeş Ordusu ve ülkenin istihbarat teşkilatı İstihbarat Genel Müdürlüğü, Hizb-ut Tahrir'in kuvvetlere ne ölçüde sızdığını ortaya çıkarmak için bir iç soruşturma yürütmeli ve Yunus yönetimi, partinin "sivil, askeri ve diğer destekçilerini" ortaya çıkarmak ve adalete teslim etmek için elinden geleni yapmalıdır.Bunun yapılmaması, Bangladeş'i taş devrine geri götürecektir. (The Print Gazetesi, Hindistan)

Yorum:

Hilafet Devleti'nde “gayrimüslimlerin oy kullanma hakkı yoktur” sözü, aslında İslami yönetim sistemine karşı batıl bir suçlamadır; zira Hilafet Devleti'nde gayrimüslim tebaanın belirli oy hakları vardır ve tıpkı Müslümanların ümmet meclisine Müslüman üyeler seçmesi gibi, kendi dini gruplarından ümmet meclisi üyeleri seçme hakkına sahiptirler.Bu oy hakkı, devletteki her tebaa için “temsil hakkını” sağlamaktadır ancak bu meclisin kesinlikle yasama yetkisi yoktur, çünkü yasama Allah'a aittir; bu yüzden tebaanın Müslüman ya da gayrimüslim olmasına bakılmaksızın yargı, yönetim ve işlerinin idaresi açısından yasamaya katılım yoluyla tebaanın sivil haklarının korunması ve garanti altına alınması söz konusu değildir.Ayrıca şerî hükümler, gayrimüslimlerin kendi dinlerinin metinlerinde geçtiği gibi dini haklardan yararlanacaklarını ve Müslüman ya da gayrimüslim olmalarına bakılmaksızın devletin tebaası olarak tüm sivil haklardan yararlanacaklarını belirtmektedir.İnsan aklı tarafından değiştirilemeyen bu Rabbani yasama sayesinde, Müslümanlar ve gayrimüslimler Hilafetin gölgesinde tarihsel olarak müreffeh bir hayat yaşamışlardır.Öte yandan Hindistan'daki laik demokrasinin altında, tebaası için oy kullanma hakkını savunuyor ancak ülkedeki Müslüman “azınlık” baskıya maruz kalmakta ve devlet, nüfus kayıtlarını manipüle etme ve vakıf mallarına el koyma yasaları adına onların sivil haklarını yok etmektedir.Çünkü laik demokraside tüm baskıların kaynağı yasamadır; zira oy hakkı, devletin genel olarak halka ve özel olarak da Müslümanlara “azınlığa” uyguladığı baskıyı engelleyememektedir.

Gerçek şu ki laik demokrasi, bir yönetim sistemi olarak, insanlar için adaleti sağlamada, temel ihtiyaçları ve sivil hakları garanti altına almada ciddi şekilde başarısız olmuştur. Bu acizliği ve başarısızlığı gizlemek için kafirler, IŞİD gibi hayali düşmanlar türetmeye, sahte terör saldırıları düzenlemeye, insanlar ve ülkeler arasında mezhepsel gerginlikleri alevlendirmeye başladılar. Bu da sonunda ülkelerin tek taraflı, haksız ve vahşice yok edilmesine yol açmış ve insanlığı taş devrine sürüklemiştir. Sömürgeci kâfirlerin laik demokrasi adına insanlığa yaptıkları, sözde taş devrinden bile daha kötüdür.Taş devrinde demokrasi ve özgürlüğü yayma adına egemenlik sahibi üç ülkeden (Irak, Afganistan ve Suriye) yaklaşık üç milyon insanı yok eden hiç kimse yoktu! Hiç kimse bir şehri kuşatıp kum ve toprağa sahip olduğu için 50.000 masum insanı soğukkanlılıkla yavaş yavaş öldürmemişti! Taş devrinde hiç kimse masum insanları kaçırıp onları onlarca yıl boyunca gizli zindanlarda tutmamıştır! Taş devrinde %1 kesim, %99'un servetini yağmalayıp onların açlıktan ölmesine sebep olmamıştır! Taş devrinde Amerika ve Avustralya topraklarının gerçek sahipleri, yok olmaktan kurtulmuşlardır. Gerçek şu ki insanlık, laik demokrasi altında asla güvende olmamış ve dünya, ilahi İslami bir yönetim sistemine acil ihtiyaç duymaktadır. Fakat sömürgeci kâfirlerin cahil ahmakları ve ajanları, gözlerinin önünde olduğu halde bu gerçeği görmüyorlar! Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: لَهُمْ قُلُوبٌ لَّا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لَّا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لَّا يَسْمَعُونَ بِهَا أُولَئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُولَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” [Araf 179]

Bangladeş'teki askeri liderler ve istihbarat subayları Müslümandır ve onlar, Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetinin bir parçasıdırlar; dolayısıyla onların İslam'ı desteklemeleri, onun bayrağını dalgalandırmaları garip bir durum değildir; bilakis garip olan, muvahhit oldukları halde laik demokratik sistemi desteklemeleri ve kâfirlerin bayrağını dalgalandırmalarıdır. Müslümanların sadık bir koruyucusu olarak Hizb-ut Tahrir, iyiliği emredip kötülükten nehyetmekte. Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetini takip etmekte, orduyu ve güvenlik adamlarını, İslam'a yardım etmeye ve kâfirlere karşı ideolojik bir tavır almaya davet etmektedir. Bu konuda gizli olan bir şey yoktur; dolayısıyla bundan ancak sırtlanlaşmış akıllara sahip olanlar ve kâfirlerle iş birliği yapanlar endişe duyarlar. Aslında Allah ve Müslümanların düşmanı olan sömürgeci kâfirler, Hilafetin geri gelmesinden çok korkuyorlar. Zira Doğudan Batıya kadar kâfirlerin liderleri, Hilafetin ortaya çıkmasından duydukları korkuyu açıkça dile getiriyorlar.Tulsi Gabbard ve Netanyahu'nun son açıklamaları bu korkunun açık bir kanıtıdır; özellikle Bangladeş'teki tüm insanların, özellikle de genç neslin İslami tevhid bayrağını taşımalarından ve Hilafet çağrısı yapan sloganlar atmalarından. Bu nedenle kâfirler, barbar laik demokrasiyi korumak için propaganda ve sahteciliği temsil eden saçma eylemlere başvurmaktadırlar. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَهُمُ اللهُ مَرَضاً وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَOnların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir azap vardır.” [Bakara 10]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Risat Ahmed - Bangladeş

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER