- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt

بسم الله الرحمن الرحيم
İnsanların Koyduğu Kanunlar Zulmü ve Fesadı Yasalaştırırken, İnsanın Rabbinin Kanunları İse İnsanlar İçin Bir Rahmettir
Sudan sokağı ve Sudan'daki çatışmaya ilgi duyanlar, Uluslararası Adalet Divanı'nın oturumlarını ve Sudan'ın Birleşik Arap Emirlikleri'ne karşı açtığı davayı ve Darfur'da soykırım ve etnik temizlikle ilgili suçları işlendiğine dair ona yönelik suçlamalarını ilgiyle takip etti. Divan’ın kararları, sıradan Sudan halkı için şok ediciydi...
Nitekim “Uluslararası Adalet Divanı, Sudan'ın Birleşik Arap Emirlikleri aleyhine açtığı davanın, Abu Dabi'nin Soykırımın Önlenmesi Sözleşmesi'nin 9. maddesine ilişkin çekincesi nedeniyle yetkisizlikten dolayı reddetme kararı aldı ve Divan, dokuz oya karşı yedi oyla davayı genel listesinden çıkardığını açıkladı ve iki oya karşı 14 oyla da Sudan'ın talep ettiği geçici tedbirlerin alınmasını reddetti; ayrıca Divan, davayı inceleme yetkisine sahip olmadığını ve bu nedenle Sudan'ın iddiaları hakkında bir pozisyon alamayacağını açıklamıştır.” (El Hades Es-Sudan)
Kararın ardından Sudan Güvenlik ve Savunma Konseyi, resmen Birleşik Arap Emirlikleri'ni "saldırgan ülke" olarak ilan etti ve BAE ile diplomatik ilişkileri kesti; bu ise Sudan'ın, Birleşik Arap Emirlikleri'ni, isyancı terörist Hızlı Destek Güçleri milislerini, gelişmiş stratejik silahlarla desteklediğine, bunun hayati öneme sahip tesislerin, son olarak da Port Sudan limanı ve havaalanındaki petrol ve gaz depoları ile elektrik santralleri ve otellerin hedef alınmasına yol açtığına ve bunun da bölgesel ve uluslararası güvenlik, özellikle de Kızıldeniz'in güvenliği için tehdit oluşturduğuna dair suçlamasının ardından gerçekleşti.
Bu tırmanış ışığında, Konsey şu kararları aldı: Birleşik Arap Emirlikleri'ni saldırgan devlet ilan etmek, onunla diplomatik ilişkilerini kesmek, Sudan Büyükelçiliği ve Başkonsolosluğunu geri çekmek.Ayrıca Sudan, Birleşmiş Milletler Şartı'nın 51. maddesinin lafzı ve ruhuna uygun olarak, ülkenin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumak, sivillerin korunmasını sağlamak ve insani yardımların ulaştırılmaya devam etmesini sağlamak için her türlü yolla saldırıya karşılık verme hakkını saklı tuttuğunu da vurguladı.
Sudan hükümetinin, Uluslararası Adalet Divanı'nın Sudan'ın Birleşik Arap Emirlikleri aleyhindeki şikayetini reddetmesine ilişkin ilk resmi yorumunda, Sudan Kültür ve Enformasyon Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Halid el-İaysir, Sudan'ın bu kararla yetinmeyeceğini ve davanın tüm uluslararası yasal yollar aracılığıyla takip edileceğini vurguladı.
Sudan'ın karar verdiği tepkinin üzerinde durulduğunda, onun da bizzat Uluslararası Adalet Divanı'nın kanunlarına dayandığını, dolayısıyla bunun anlamsız bir sızlanmaktan başka bir şey olmadığını görüyoruz; çünkü Sudan'daki çatışmayı yönetenler büyük güçlerdir. “Zamanı gelince cevap vereceğiz” şeklinde dile getirdikleri kararlara gelince; sokağı sakinleştirme ve “bakın işte bizler buradayız” babından olup hepsi de boş lakırtıdan ibarettir!
Bu hukuki gelişme heyecan verici olup gelecekte uluslararası mahkemelerin, suçlu devletleri koruma konusunda aciz kalacağına dair bir kapı açabilir;zira Uluslararası Adalet Divanı, Birleşik Arap Emirlikleri'nin soykırım sözleşmesinin dokuzuncu maddesine yönelik çekincesinin, ülkeyi hukuki sorumluluktan muaf tutmadığını ve uluslararası hukukun ağır ihlallerine ilişkin olası uluslararası davaların önüne kapı açtığını söylemiştir.
1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesine İlişkin Sözleşme'nin dokuzuncu maddesi, sözleşmeye taraf devletler arasında sözleşmenin yorumlanması veya uygulanması konusunda herhangi bir anlaşmazlık olması halinde, bu anlaşmazlığın Uluslararası Adalet Divanı'na götürülmesi gerektiğini öngörmektedir.
Birleşik Arap Emirlikleri'nin bu anlaşmaya yönelik çekincesi, anlaşma kapsamında kendisine karşı herhangi bir iddianın incelenmesi konusunda Divan'ın yetkisini daha önceden reddettiği anlamına gelmektedir ancak Divan bugün yaptığı açıklamada, bu çekincenin soruşturma veya hesap sorma sürecini engellemeyeceğini söylemiştir.
Divan'ın açıklaması, Birleşik Arap Emirlikleri'nin, özellikle Yemen veya Gazze gibi çatışma bölgeleri olmak üzere soykırım suçlarını işleyen taraflara karıştığı veya destek verdiği kanıtlanırsa -ki daha önce de bazı Körfez müttefiklerine yönelik gayrı resmi suçlamalar yapılmıştı-, Birleşik Arap Emirlikleri'ne karşı kullanılabilecek güçlü bir hukuki darbe olarak değerlendiriliyor.
Uluslararası hukuk profesörü Dr. Muhammed Mahmud Mehran, “Al-Ain News”e verdiği demeçte, Birleşik Arap Emirlikleri'nin çekincesinin, Birleşik Arap Emirlikleri'nin soykırımın önlenmesi sözleşmesinin ahlaki ve hukuki özüne bağlılığını hiçbir şekilde etkilemediğini söylemiştir.Ayrıca “Bu çekince, Birleşik Arap Emirlikleri'nin, sözleşmenin yorumlanması veya uygulanmasıyla ilgili uyuşmazlıklarda Uluslararası Adalet Divanı'nın otomatik yargı yetkisini kabul etmekle yükümlü olmadığı anlamına gelir” eklemesinde bulunmuştur.
Birleşik Arap Emirlikleri, 2005 yılında Soykırım Suçunun Önlenmesi Sözleşmesi'ne katıldığında, Sözleşme'nin dokuzuncu maddesine açık bir çekince koymuş, Sözleşme'nin içeriğine ve ilkelerine tam bağlılığını teyit etmiş, ancak herhangi bir uyuşmazlığın Uluslararası Adalet Divanı'na sevk edilmesine ilişkin önceden onay verme konusundaki egemenlik hakkını saklı tutmuştur.
Bir uluslararası hukuk uzmanı da, Birleşik Arap Emirlikleri'nin Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin dokuzuncu maddesine ilişkin çekincesinin “sözleşmenin özünü etkilemediğini ve devletin ulusal yasalarında soykırım eylemlerini suç sayma ve faillerini yargılama yükümlülüğüne halel getirmediğini” vurgulamıştır.
Peki bunlar, mugalatalardan (laf ebeliklerinden) ibaret değil midir?!Bu, kâfir demokratik sistemin kanun koyucularının detaylandırdığı insan yapımı sistemlerin kusurlarını ve hatalarını ve kanunların, efendilerinin ölçü ve kaprislerine göre şekillendirildiğini ortaya koymaktadır; nitekim insanlar Sudan'daki davalarda olanlara kendi gözleriyle tanık oldular ama mesele oylama ile karara bağlanmıştır; o halde hata yapan ve isabet eden insanların kaprislerine dayalı olarak nasıl adalet tesis edilebilir ki?!Müslümanlar ne zamandan beri bir kâfirden adaleti sağlamasını bekler oldular?!Ancak İslam'ın hükümleri ve kanunları, yönetim ve siyasetten uzak olduğu sürece, mesele altüst olacaktır!
İnsanlar, Birleşmiş Milletler örgütlerinin ve onun yan kuruluşlarının, adaleti sağlamak için değil de halkları sömürmek ve onlara boyun eğdirmek için kurulduğunu bilmiyorlar mı?!
Nitekim Allah Subhanehu ve Teala, kâfirleri dost edinmememizi, onların metotları üzere gitmememizi ve onlardan bir adalet almamamızı emretmiştir; zira Subhanehu şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللهَ إِنَّ اللهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış)tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.” [Maide 8]
Bu Divan, kâfir Batı'nın hizmetinde olup diğer insanları hiç umursamamaktadır; bu yüzden Müslümanlar toplu halde ya da tek tek en korkunç şekillerde ölseler bile onlar için bir adalet gerçekleşmeyecektir; Gazze Haşim halkı ve Müslüman ülkelerdeki diğer mazlumlar sizlere bir örnek olsun!Müslümanların üzerine düşen, kâinatın ve insanın yaratıcısının sistemine geri dönmesidir. İşte Hizb-ut Tahrir, Kuran ve sünnetten istinbat edilmiş anayasa tasarısında, adalet ve yargı ile ilgili bölümleri ayrıntılı olarak ele almıştır. Ey Sudan halkı, sizlere yakışan bunları gözden geçirip üzerinde durmanızdır; zira artık Hilafet Devleti'nin zamanı gelmiş, hatta onun zamanı uzamıştır; o halde onun askerlerinden ve onun için çalışanlardan olun.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdusselam İshak - Sudan