- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber - Yorum
Gerek Hindistan'da Gerekse Gazze'de Olsun Müslümanların Onurunu Ve Canlarını Korumanın Önündeki En Büyük Engel Ulus Devlettir
Haber:
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İshak Dar, Bihar Eyaleti Başbakanı Nitish Kumar'ın bir devlet etkinliği sırasında Nusrat Parveen adlı Müslüman bir kadının başörtüsünü çekmesini şiddetle kınayarak, olayı "son derece endişe verici" olarak nitelendirdi. Dar, olayı utanç verici olarak nitelendirerek (azınlıkların) haklarını korumaya ve yükselen İslamofobi dalgasını dizginlemeye olan acil ihtiyacın altını çizdiğini söyledi. (Ajanslar)
Yorum:
Bu, Hindistan'da Müslüman bir kadının taciz ve aşağılanmaya maruz kaldığı ilk olay değildir; zira 1947'de Hindistan'ın kuruluşundan bu yana Hindu yöneticileri, Müslümanların hayatına, mallarına ve şereflerine hiçbir önem vermemişlerdir. Nitekim 1950'den bu yana, en az on bin Müslüman, siyasi aidiyetlerine bakılmaksızın, çoğu zaman Hindu yöneticilerin onayıyla gerçekleştirilen mezhep çatışmalarında hayatlarını kaybetmiştir. Örneğin 2002 yılında Gujarat eyaletinde yaşanan ayaklanma olaylarında, Hindu çeteleri iki aydan fazla süren şiddet kampanyasında tecavüz, yağma ve cinayet eylemleri gerçekleştirmiştir. Ayrıca kadınlar sakat bırakılmış, çocuklar ateşe verilmiş, babaların mafsalları parçalanmış, çoğunluğu Müslüman olmak üzere yaklaşık 1000 kişi öldürülmüş, yaklaşık 20.000 Müslüman evi ve dükkanı ile 360 cami yıkılmış ve yaklaşık 150.000 kişi de yerinden edilmiştir. Yine 1992 yılında Hindu çeteleri, tarihi Babri Camii'ni yerle bir etmiştir. Ocak 2024'te de, şu anda Hindistan Başbakanı olan Gujarat Kasabı, Babri Camii'nin kalıntıları üzerine inşa edilen tapınağı açmıştır.
Bir ineği kesmekle suçlanan Müslüman erkeklerin dövülmesi ve öldürülmesi sıradan bir olay haline gelirken, ancak Hindistan'da Müslümanlara karşı tırmanan şiddet, Müslüman kadınların abiyelerini veya başörtülerini yırtarak doğrudan onurlarına saldırılarak eşi benzeri görülmemiş boyutlara ulaşmıştır.Hindu devletinin bu düşmanca tavrında üzücü olan şey, böyle bir olay her yaşandığında, İslam ülkeleri arasında en güçlü orduya sahip ve nükleer silahlarla donatılmış Pakistan yöneticilerinin, olayı kınamak ve uluslararası sistemin Hindu devletini sorumlu tutmasını talep etmekle yetinmeleri, ancak bu eylemi tekrar etmesini engelleyecek sert bir ders verme sorumluluğunu üstlenmemeleridir!
Pakistan'ın bu utanç verici davranışının ardındaki motivasyon nedir?Müslüman kadınların namuslarını korumanın önemini anlamıyor musunuz?Yoksa bu saldırganlığı caydırmak konusunda kendini sorumlu görmeyip sadece kendi sınırları içinde yaşayanları korumakla mı sorumlu olduğunu düşünüyor?
Nitekim İslam, her ne pahasına olursa olsun kadının onurunun korunmasını vacip kılmıştır; zira Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zamanında, bir Yahudi Beni Kaynuka pazarında bulunan Müslüman kadının elbisesinin ucunu bağlamış ve kadın ayağa kalkınca mahrem yeri açılmış, bunun üzerine kadın çığlık atmış ve Yahudiler de gülmüş, bunun üzerine bir Müslüman adam ayağa kalkıp Yahudi adamı öldürmüştür. Sonra Yahudiler Müslüman adama saldırmış ve onu öldürmüştür. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, onlar hükmüne boyun eğene kadar on beş gün boyunca onları kuşatma altında tutmuş, onları teslim olmaya zorlamış ve onları Medine'den sürmüştür.
Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in fiilleri, Müslüman kadınların onurunu korumak için bir standart oluşturmuştur. Bu standarda binaen Emevî Hilafeti döneminde Irak valisi olan Haccac bin Yusuf, Muhammed bin Kasım'a Sind'i işgal etmesini ve Raja Dahir'in korsanları tarafından esir alınan Müslüman kadınları kurtarmasını emretmiştir. Nitekim savaş 712 yılında gerçekleşmiş olup Dahir'in yenilgisi ve ölümü ve esirlerin kurtarılmasıyla sonuçlanmıştır. Aynı şekilde Abbasi Halifesi Mu'tasım, Romalılar tarafından esir alındığında kendisinden yardım isteyen bir kadını kurtarmak için bir ordu göndermiştir...
Pakistan'daki mevcut devlet, Müslüman kadınların namusunun korunmasını emreden İslam akidesine dayanmamaktadır. Zira Pakistan siyasi ve askeri liderliği defalarca Pakistan ordusunun tek amacının Pakistan halkını korumak olduğunu açıklamıştır. Pakistan yöneticilerinin, kendilerine yönelik devam eden saldırılara rağmen Pakistan'daki, işgal altındaki Keşmir'deki ve Filistin'deki Müslümanların yardım çağrılarına ve feryatlarına cevap vermemesinin arkasındaki ana neden işte budur.
Ulus devlet mefhumu, Müslüman kadınların korunması konusunda Allahu Teala’nın ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in emirlerine uymamıza engel olmaktadır.Bu nedenle Pakistanlı Müslümanların, Hindistan ve işgal altındaki Keşmir'deki mazlum Müslüman kadınların taleplerine cevap verecek ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Hindistan'ın fethiyle ilgili müjdesini gerçekleştirecek Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaları gerekir. Sevban’ın Mevlası, Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: عِصَابَتَانِ مِنْ أُمَّتِي أَحْرَزَهُمَا اللَّهُ مِنَ النَّارِ؛ عِصَابَةٌ تَغْزُو الْهِنْدَ، وَعِصَابَةٌ تَكُونُ مَعَ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ عَلَيْهِمَا السَّلاَمُ “Ümmetimden iki grubu Allah cehennemden kurtaracaktır; birincisi Hindistan'ı fetheden grup, ikincisi ise Meryem oğlu İsa Aleyhisselam ile birlikte olan gruptur.”
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şeyh Şahzad - Pakistan



