- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber ve Yorum
Halep Düşmedi Lakin Maskeleriniz Düştü Elhamdulillah
Haber:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmede, Suriye'de bu gece başlayacak ateşkes konusu ve Astana süreci ele alındı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın konuyla ilgili yaptığı açıklamada, "Ateşkes, tabiatıyla BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü olarak kabul edilen grupları kapsamamaktadır. Düzenleme, Halep'te tesis edilen ateşkesin ülkenin diğer bölgelerine teşmil edilmesi, insani erişimin kesintisiz sağlanması ve siyasi sürecin canlandırılmasını amaçlamaktadır" dedi.
Yorum:
Bu haberi yorumlarken Türkiye yöneticilerinin Halep konusunda yaptıkları ihanet ve ikiyüzlülüklerini değil, Türk ordusunun korkak ve iradesizliğini de değil, Türkiye medyasının Halep'e duyarsızlığını, ilkesizliğini ve omurgasızlığını ve yine Türkiye sivil toplumu ve kanaat önderlerinin Halep konusundaki basiretsizliği ve istikrarsızlığını ele alacağım. Zira hem medyanın hem de sivil toplum ve kanaat önderlerinin yöneticilerin muhasebe edilmesi konusunda üzerlerinde büyük sorumluluk bulunmaktadır.
Türkiye de medya tümüyle yukarıda okuduğunuz haberi ve benzer tüm haberleri kamuoyuna Erdoğan'ın diplomasi zaferi olarak servis ediyor. Sadece devlet ajansları veya Ak Parti hükümetine ve Erdoğan'a yakın olan medya araçları değil, sol medya, laik ve seküler düşünceye sahip Kemalist medya da hakeza aynı şekilde Türkiye'nin Rusya ile yürüttüğü Suriye diplomasisinde Erdoğan'a methiyeler düzüyor. Türkiye'de devlet ajansları ve hükümete yakın medya kanalları ile sol laik Kemalist medya kanallarının mutabık oldukları konular çok çok nadirdir. İşte Halep ve Suriye meselesinde şu an sol laik Kemalist medya ve muhafazakâr medya aynı dili kullanıyor. Amaçları haber yapmak, gerçekleri ortaya çıkarmak veya insanları doğru bilgilendirmek değil, aksine sadece ve sadece varsa yoksa Erdoğan'ın sahte kahramanlığına katkı sunmaktır.
Bu medya, 2015 Kasım'ında Rus uçağı düşürüldüğünde ve bunun üzerine "Rusya'nın ne işi var Suriye'de" açıklamasından sonra da Erdoğan'ı kahraman ilan etmişti, şimdi bugün önce Halep, sonra da tüm Suriye'yi rejime teslim etmek için Rusya ile diplomasi yürüttüğünde de kahraman ilan ediyor. Erdoğan yeni bir Hama katliamına izin vermeyiz dediğinde de kahraman ilan edilmişti, Halep katliamı yaşanırken kendisine gelen yardım çağrılarına sağır ve kör kaldığında da kahraman ilan edildi. Yine "Mazlum halk çağırdığı için Cerablus'a girdik" diyerek Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başlattığında da Erdoğan kahramandı, ama aynı şekilde Halep halkı çağırdığında yerinde çakılıp kalan ve Halep halkına siz gelin Halep'i terk edin dediğinde de kahraman oldu. Hâlbuki ne Rus uçağının düşürülme emrini Erdoğan vermişti ne de bugün Rusya ile Türkiye'nin birlikte yürüttüğü Suriye diplomasi trafiğini Erdoğan kontrol ediyor. Ne Cerablus'a girme kararı ne de Halep'in tahliye edilme kararı Erdoğan'a ait değil hâlbuki...
Gelelim sivil toplum ve kanaat önderlerinin Erdoğan'ın kahramanlaştırılmasındaki rolüne... Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2010'da gerçekleşen Mavi Marmara hadisesi sonrası "otoriteden izin alınmalıydı" diyerek Yahudi varlığı "İsrail"den izin alınmamasını Amerika'dan açıklama yaparak eleştiren Fethullah Gülen'i sert bir dille uyarmıştı ve şöyle demişti. "bir otorite varsa o biziz ve bizden izin alındı". Şimdi sizlere Erdoğan'ın İsrail ile anlaşma süreci başlayınca İHH üzerinden tüm sivil toplum kuruluşlarına, adeta tehdit edercesine öfke ile söylediği sözleri hatırlatayım. Türkiye ile İsrail arasında Mavi Marmara hadisesi ile ilgili yapılan anlaşma kararlarına düşük sesle de olsa itiraz eden İHH'ya şöyle demişti: "Siz kalkıp da Türkiye’den böyle bir insani yardımı götürmek için günün Başbakanına mı sordunuz? Dikkat ediniz, her iki açıklama da Erdoğan'a ait, ama her iki açıklamadan sonra da Erdoğan sivil toplum ve kanaat önderleri tarafından övüldü ve taltif edildi. Erdoğan'ın en son söylediği bu sözler eğer o gün tüm İslami kanaat önderleri ve sivil toplum tarafından muhasebe edilseydi, diplomatik ilişkiler uğruna Müslümanların kanları yerde kalmazdı ve Türkiye'nin ihaneti ile Halep düşmezdi. Halep düşmezdi diyorum çünkü Erdoğan'ın Suriye ve Halep konusunda bu kadar rahat hareket etmesi, ABD'nin çözüm planına hizmet etmek için Rusya ve İran ile masaya oturması ve hatta rejim ile kurumlar üzerinden görüşmeye başlamasında sivil toplum ve İslami kanaat önderlerinin sessizliğinin rolü var. Zira onlar Erdoğan'ı hak üzere muhasebe ve muhakeme etmediler. Her şeyin en doğrusunu Beyefendi bilir diyerek sustular. Bilmediler ki, hiçbir kimsenin şan ve otoritesi, hiçbir otoritenin imkân ve iradesi; Allah'ın kudret, rahmet ve hikmetinden geniş ve büyük değildir.
Mavi Marmara şehitlerinin kanı yerde kaldı ama liderlerin sözde kabadayılıkları da artık eskide kaldı. Zira maskeler düşüyor ve Müslümanlar gerçek yüzleri artık görüyor.
Belki Halep düştü ama yöneticilerin maskeleri de düştü elhamdülillah. Zira İslam beldelerinde Müslümanlar artık Erdoğan'ı ONE MUNİTE ile değil Halep ihaneti ile hatırlayacaklar. Putin'e öfkelenen Erdoğan olarak değil, Müslümanların yüreğindeki ateşi az da olsa söndüren polis memuru Mevlüt'e öfkesi ile hatırlayacaklar.
Hizb ut-Tahrir Merkezi Medya Ofisi Adına
Mahmut Kar