Dün, 16.11.2008 Pazar günü, Irak Hükümeti, Amerika Birleşik Devletleri ile Güvenlik Anlaşması'nı onayladı ve anlaşma kararının, Irak Parlamentosu'na sevk edildiğini açıkladı. Oysa herkes bilmektedir ki parlamentodaki icra gücü ile anlaşmayı onaylayan Hükümet içerisindeki güç, aynı güçtür.
Görünen ve görünmeyen kısmıyla bu anlaşma, elbette son derece tehlikeli bir anlaşmadır. Kaldı ki bu anlaşmayı imzalamasının öncesinde saptırmada epey mesafe kateden Amerika'nın diktiği Irak Otoritesi'nin ödediği zararın korkunç boyutu son haddine ulaşmıştır. Ortaya attığı tartışmalar ve düzenlemeler ise... anlaşmanın çirkin yüzünü biraz olsun rötuşlama girişiminden öte bir şey değildir. Buna rağmen, Irak'a saldırarak Amerika'nın gerçekleşmesini istediği temel hususların hiç birini değiştirmeyi veya yeniden düzenlemeyi başaramamıştır!
Amerika Birleşik Devletleri, vahşî saldırılarıyla Irak'ı istilâ ettiğinde şu iki hususu gerçekleştirmeyi amaçlamıştır:
Birincisi: Ordusunun vahşî saldırılarını, içerideki ve dışarıdaki hiçbir otoritenin ve yargının engelleyemeyeceği şekilde bölgeye egemen olmak için Irak'ı siyasî ve askerî açıdan bir hareket noktası edinmek.
İkincisi: Irak'ın temel servet kaynağı olan "petrolü" ve bununla alakalı tüm paraları ele geçirmek.
İşte bu iki hususa, ne tartışmalarda, ne de düzenlemelerde hiç dokunulmamıştır. Bu da tüm politikacılar ile aklı olan veya hazır bulunup kulak veren herkese ifşâ olmuş açık ve net bir hakikattir. Ayrıca Amerika, sözde tartışmaları ve düzenlemeleri bitireceği bir madde olarak bu iki hususun yanına bazı diğer noktalar da eklemiştir...
Hükümetin onayladığı güvenlik anlaşmasını inceleyen bir kimse, bu iki hususun anlaşmada tam manasıyla gerçekleştiğini görür:
1. Anlaşma metninde, askerlerin kılına dahi zarar gelmeksizin Amerikan kuvvetlerinin, 2011 yılına kadar Irak'ta kalmasının, kanunen ve yasal olarak onaylandığı belirtilmiştir!
Hatta bunun da ötesinde anlaşma metninde, bu kuvvetlere karşı düzenlenecek herhangi silahlı bir eylemin, bitirilmesi gereken terörist bir eylem sayılacağı, bunun da sadece Amerikan kuvvetlerinin hareketi ile değil, bilakis Irak Hükümeti'nin de bu terörizmle mücadele etmekle yükümlü olduğu belirtilmiştir!
Ayrıca Amerikan kuvvetlerinin, insanlara saldırması ve evleri basması, her ne kadar Irak yargısının yetkisi altındadır denilse de anlaşma, bunların saldırı ve baskın şeklinde rapor edilmesi yetkisini, iki taraftan oluşan komisyonun kararına bırakmıştır! Oysa aklı başında olan herkes, işgâl kuvvetlerinden ve onun diktiği otoriteden oluşan komisyonun kararına, işgâl kuvvetlerinden başka hiçbir kimsenin tahakküm edemeyeceğini ve otoritenin ona ortak olarak zikredilmesinin, işgâlin cürümlerine yalancı şahitlik yapmaktan öte bir şey olmadığını bilir.
Irak Otoritesi yetkililerinin, Amerika'nın komşu ülkelere saldırmayacağı taahhütlerine ilişkin açıklamalarına gelince; içi boş kof sözlerden başka bir şey değildir. Zîra Suriye'deki el-Bukemal bölgesine yönelik Amerikan saldırısı bize hiç de uzak değildir!
2. Irak'ın paralara gelince; anlaşma metninde petrol gelirlerinden elde edilen Irak paralarının korunmasından Amerika Birleşik Devletleri'nin sorumlu olduğu geçmiştir! Yani Irak'taki mâli vesayet, Amerika Birleşik Devletleri'ne aittir. Dolayısıyla gelir ve gider olmak üzere paralara tahakküm edecek olan sadece odur. O halde bu vesayetin ötesinde daha başka ne tür bir vesayet olabilir ki?!
Mezkur anlaşma, işgal kuvvetlerinin ülkeye, Irak'taki ve bölgedeki insanlara yönelik hakimiyetini ve hegemonyasını işte böyle meşrulaştırmıştır. Dolayısıyla o, Irak'ı, siyasî açının ötesinde askerî açıdan da Amerikan vesayeti altına sokan salgın bir şer olmasının yanı sıra hukuken vesayet otoritesinin yetkilerinden biri haline gelen mâli vesayet altına da sokmuştur!
Ey Müslümanlar!
Ey Irak Halkı!
Şüphesiz bu anlaşma, ülkenin ve halkının satılmasıdır, Irak'taki kuvvet noktalarına ve servet kaynaklarına tahakküm etsin diye Irak'ı, Amerika Birleşik Devletleri'nin otoritesi altına sokmaktır. Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'ta önünü sonuna kadar açmaktadır. Oysa bu, İslâm'a göre büyük bir cürümdür. Zîra Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:
وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً Allah Mü'minler aleyhine Kâfirlere asla bir yol (otorite) vermeyecektir.[en-Nisâ 141]
Irak Otoritesi yetkililerinin, güvenliklerini korumak için Amerikan kuvvetlerinin yardımına muhtaç oldukları şeklindeki sözlerine gelince; bu da başka büyük bir cürümdür ve iğrenç bir mugalatadır. Zîra güvenliği sabote ve ihlal eden, etrafa korku saçan ve yakıp yıkan bizzat işgal kuvvetlerinin kendisidir. O halde güvenliği koruması için güvenliği ifsat eden birisinden nasıl yardım istenilebilir ki? Kaldı ki Irak, güvenliğini koruyacak hiçbir kimseye muhtaç değildir. Zîra o, bunu ve daha fazlasını yapmaya muktedirdir. Ancak bu, ona aklı başında bir adamın hükmetmesi halinde mümkündür!
Güvenliği korumak için Amerika'dan yardım istemenin pratik vakıası böyledir. Şer'î vakıa açsından olana gelince; Kâfir devletlerden yardım istemek haramdır. Zîra Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:
لاَ تَسْتَضِيئُوا بِنَارِ الْمُشْرِكِينَ "Müşriklerin ateşiyle aydınlanmayın!"
Ve şöyle buyurmuştur:
فإنّا لا نستعين بالمشركين "Biz, müşriklerden yardım istemeyiz."
Binaenaleyh Kâfir devletlerden yardım istemek, hem Allah'a, hem Rasulü'ne, hem de mü'minlere karşı hıyanettir.
Ey Müslümanlar!
Ey Irak Halkı!
Sizler ki servetin ve adam gibi adamların bol olduğu bir beldedensiniz! Sizler ki İslâm'ın kalelerinden bir kalesiniz! Zîra İbrâhîm [Aleyhi's Selâtu ve Sellem]'in, Rabbinin izniyle bu bölgede hayrı yaymak üzere topraklarınızdan hareket ettiği, ecdatlarınızın İslâm'a girerek Farslar ve Rumlarla savaşan fatihlere karışıp geçitleri koruyan birer aslan kesildikleri, haçlıları hezîmete uğratmak ve en ağır şekilde mübarek arzdan kovmak üzere Salahaddîn'in topraklarınızdan hareket ettiği ve Birinci Dünya Savaşı'nda Irak'ı işgal eden İngiliz kuvvetleri ile savaştığınız o günden beri kökleriniz, tarihin derinliklerine dayanmaktadır... Dolayısıyla sizler, işgal kuvvetlerini kahretmeye, onları ağır şekilde beldenizden kovmaya, şerefinizi döndürmeye, Hilâfet döneminde dünyanın başkenti ve kandili olduğu gibi Bağdat'ın itibarını iade etmeye muktedirsiniz.
Muhakkak ki Hizb-ut Tahrir, Amerika Birleşik Devletleri'nin, Irak'ın başına diktiği otoritenin karşısında hak duruşuyla durmanız için azimlerinizi biler ki bu batıl anlaşmayı, ayaklarınızla çiğneyip atasınız da hem beldeniz esaretten kurtulsun, hem de alnınız ak, yüzünüz açık olsun. Şunu iyi biliniz ki sizler, Allah'ın izniyle buna muktedirsiniz.
وَلَيَنصُرَنَّ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Muhakkak ki Allah, kendisine (Dînine) Nusret verenlere, Nusret, Zafer verecektir. Şüphesiz Allah, kesinlikle Kaviyy'dir, ‘Azîz'dir." [el-Hacc 40]
Amerika'nın tertemiz Irak topraklarının başına diktiği o kimselere gelince; Irak'ı zillete ve aşağılanmışlığa gark ettiler. Allah'ın izniyle o gün gelecek ve Müslümanlar, İkinci Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurar kurmaz dünyadaki cürümlerinden dolayı onları çetin bir hesaba çekecektir. وَلَعَذَابُ الآخِرَةِ أَكْبَرُ "Elbette ahiret azabı, daha büyüktür." [ez-Zumer 26]
وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine ğâlibdir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]