Pazartesi, 12 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/03
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Gazaba Uğrayanların Saldırganlığı Durmuyor! Peki, Onların Saldırganlığını Durduracak ve Varlıklarını Ortadan Kaldıracak Rabbanî Bir Lider Yok Mu?!

İşte Gazze’ye yönelik o kahpe saldırganlık yeniden başladı! Cani Netanyahu’nun ofisi, Hamas’ın Gazze Şeridi’ndeki askerlerine saldırdığı ve cenazelerin geri verilmesi anlaşmasını bozduğu gerekçesiyle Gazze Şeridi’ne güçlü darbeler (El-Cezire) indirildiğini duyurdu. Hamas, o (sözde) ateş açma olayıyla (El-Cezire) hiçbir ilgilerinin olmadığını açıklamasına rağmen, Yahudi varlığı saatler içinde elliden fazla Müslümanı şehit etti! Bir yandan da pişkince bu saldırıların ateşkes anlaşmasının çöktüğü anlamına gelmediğini vurguladı! Trump da Yahudilerin bu alçakça saldırılarının ateşkesi bozmayacağını ifade etti!

Bu cani varlık, ihanet, hıyanet ve yeryüzünde fesat çıkarmak üzerine kuruludur. Nitekim Trump, Türkiye’den Pakistan’a, Mısır’dan Hicaz’a kadar Müslüman ülkelerdeki hain ve işbirlikçi rejimler tarafından memnuniyetle karşılanan o uğursuz planını açıkladığından beri Yahudi varlığı ateşkesi yüzlerce kez ihlal etmiş, yüze yakın Müslümanı şehit etmiş, dört yüze yakınını da yaralamıştır! Kaldı ki Türk rejiminin, tekrar soykırım ortamına dönülmesinin bedelinin çok ağır olacağı gibi boş açıklamaları dışında, saldırganlığın duracağına dair hiçbir güvence bulunmadığı da zaten kabul edilmektedir!

Bu manzara, Gazze Şeridi’ni bekleyen karanlık geleceğin bir habercisidir. Yahudilerin saldırganlığının tıpkı Lübnan veya Batı Şeria’da olduğu gibi durmayacağını gösteriyor. Bu onların karakteristik özelliğidir. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ onlar hakkında söyle buyurmuştur:

أَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْداً نَبَذَهُ فَرِيقٌ مِنْهُمْ “Onlar, her ne zaman bir ahitte bulunmuşlarsa içlerinden bir takımı onu bozmamış mıdır?” [Bakara 100]

أَمْ لَهُمْ نَصِيبٌ مِنَ الْمُلْكِ فَإِذاً لَا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيراً“Yoksa onların mülkten (hükümranlıktan) bir nasipleri mi var? Öyle olsaydı insanlara çekirdek filizi (kadar bir şey bile) vermezlerdi.” [Nisa 53] Bu manzara, Yahudi varlığının esirlerini ve askerlerinin cesetlerini kurtarma telaşına düşen, mücahitleri silahsızlandırma peşinde koşan, Yahudilerin Gazze üzerindeki kontrolünü sağlamayı ve Gazze’ye uluslararası işgal gücü getirmeyi kendine amaç edinen rejimlerin gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Zira bu hain rejimler, Trump’ın suç varlığı için tasarladığı o kahpe planını izleyerek, onun savaşta başaramadığını başardılar, savaşla kazanamadığını ona altın tepside hediye ettiler! Sanki ona “Senin kaba kuvvetle alamadığını, biz sana hileyle ve ihanetle teslim ederiz!” demeye getirdiler. Dahası bu hainler, onu, dünyayı kasıp kavuran ve onu dünya çapında dışlanmış bir cani haline getiren küresel bir fırtınadan kurtardılar. Tüm dünyanın dikkatini ateşkese ve sonuçlarına çekerek, ümmet içinde bir volkan gibi patlamak ve yöneticileri yakmak üzere olan bir öfke közünü söndürdüler.

İşte bütün bunlar, düşman varlığa altın tepside sunuldu! Gazze halkı için ne ölümlerin duracağına, ne evlerin yıkılmayacağına, ne de yardımların geleceğine dair zerre kadar güvence alınmadı. Hatta, Trump’ın ikide bir ağzında geveleyip durduğu o alçakça sürgün planının işlemeyeceğine dair bile bir güvence alınmamıştır!

Filistinlilerin yalnız bırakılması, Gazze ablukasında suç varlığıyla işbirliği yapılması; Gazze kuşatması ve katliamında ona destek olunması; Trump’ın Gazze planına uyulması; ve son olarak da Gazze halkının, istediklerini yapsınlar diye gazaba uğrayanlara ve Amerikalılara teslim edilmesi, Filistin meselesini en başa, başlangıç noktasına geri döndürmektedir. Gazze halkının, o katil Yahudi varlığının başına kaktığı yardım kamyonlarına ihtiyacı yoktur! Girişleri o katil varlığın insafına bırakılmış doktorların onlara hiçbir faydası dokunmaz! O varlığın çok geçmeden gelip halkın başına yıkacağı o sözde yeniden imarın da onlara bir faydası olmaz! Sözünde durmayan insanların yaptığı bir ateşkesin de onlara bir faydası dokunmaz. O ateşkesin garantörü, Netanyahu’nun Gazze halkını katletmek için Amerikan silahlarını pek de güzel kullandığını söyleyen Trump’tır! Gazze halkını arabulucu falan olmayan, bilakis Yahudilerin suç ortağı olan ve o katillere Gazze halkından ve mücahitlerinden daha yakın duran arabulucuların tezgahladığı bir anlaşma da koruyamaz!

Gazze’nin durumu, ancak ve ancak Yahudilerin ataları Beni Kureyza hakkında ölüm hükmü veren Sa’d’ın b. Muaz’ın yolunun izlenmesiyle düzelebilir. Ancak o zaman kökleri kazınabilir, ateşleri söndürülebilir ve yeryüzündeki bozgunculukları kökünden söküp atılabilir. Yahudilere ancak Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i örnek alan bir adam fayda edebilir! Yahudiler, Hayber’in Fethi günü “Muhammed ve Ordusu” geliyor dediklerinde, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem,

إِنَّا إِذَا نَزَلْنَا بِسَاحَةِ قَوْمٍ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَرِينَ“Biz bir kavmin yurduna indiğimiz zaman uyarıya kulak asmayanların hali, sabahı, ne kötü olur.” buyurduğunu hatırlayın.

İslam’ın askerleri harekete geçmedikçe, haydi cihada denmedikçe, tekbir nidaları yükselmedikçe, özgürlük askerler Filistin’e doğru yürümedikçe, Filistin halkının durumu asla düzelmez! İşte o gün geldiğinde, Gazze halkı güvende olacak, Mescid-i Aksa ve oradaki Müslümanlar bayram edecekler, zalimlerin tahtlarının enkazı üzerinde dikileceklerdir. Şüphesiz bu hayır ve bu büyük görev, ancak İslam ümmetinden ve onun askerlerinden Allah’a karşı ihlaslı olanların yüklenebileceği bir görev ve iştir. Umulur ki Allah, onların kalplerine hidayet ve gönüllerini de genişlik verir de dinine yardım ederler. Şüphesiz bu, Allah’a zor değildir.

Devamını oku...

İnsanların Güvenliğinden Sorumlu Olan Kişiler, Nasıl Olur da Güvenlik Talebiyle Şehirden Kaçabilirler?

Darfur 24 haber sitesi, “Bu planlı bir kaçış mı, yoksa her şey bitti mi?! Komutanlar ve yetkililer, El-Faşer düşmeden iki gün önce şehirden kaçtı.” başlıklı bir haber yayınladı. Haberde, “Darfur 24’e konuşan Kuzey Darfur’dan iki kaynağın, Sudan Ordu komutanlarının, Müşterek Güç’e bağlı unsurların, Kuzey Darfur Valisi El-Hafız Bahit’in ve bazı hükümet yetkililerinin, Hızlı Destek Güçleri’nin (HDK) 6. Piyade Tümeni karargâhını tamamen ele geçirdiğini duyurmasından tam iki gün önce El-Faşer şehrinden ayrıldıklarını ifade ettikleri” belirtildi. Orgeneral El Burhan’ın şu sözleri de bu haberi doğrular niteliktedir: El Burhan, “Herkesin El-Faşer’de olanları izlediğini’ belirterek, “Komuta kademesi ve Güvenlik Komitesinin, şehrin maruz kaldığı sistematik yıkım ve sivillerin sistematik olarak öldürülmesi nedeniyle şehri terk etmeleri gerektiği değerlendirmesinde bulunduğunu, geride kalan halkı ve şehrin kalanını daha fazla yıkımdan korumak için şehri terk edip daha güvenli bir yere gitmenin en doğrusu olduğunu düşündüklerini” kaydetti.

Peki sonuçta ne oldu?! Bu sözde geri çekilmeden sonra, bırakıp kaçtıkları halkı o sistematik katliamdan koruyabildiler mi bari?! Cevap basit. Hızlı Destek Güçleri’nin bizzat kendilerinin kaydettiği ve tüm dünyanın izlediği videolarda, gerçek sistematik katliamın, Ordu komutanlarının, Müşterek Gücün ve yetkililerin geri çekilmesinden sonra başladığı görüldü. El-Faşer’den gelen art arda haberler, Hızlı Destek Güçleri’nin (HDK) şehirde geniş çaplı yerinde infazlar gerçekleştirdiğini ortaya koydu. Haberlerde “Bu eylemlerin, bu lanetli savaş olarak nitelenen süreçteki en büyük intikam operasyonlarından biri olduğu, infazlardan kadınların ve yaşlı erkeklerin dahi kurtulamadığı bildirildi. Birleşmiş Milletler (BM) insan hakları raporları da, Kuzey Darfur’da yaklaşık 1850 sivilin öldürüldüğünü, bunların en az 1350’sinin El-Faşer’de olduğunu kaydetti. Raporlarda ayrıca, zayıf iletişim koşulları nedeniyle bu rakamların kurbanların gerçek boyutunu tam olarak yansıtmayabileceği belirtildi. Raporlarda, kaçmaya çalışan sivillerin bile öldürüldüğü, bu katliamın arkasında etnik güdüler olabileceğine dair kanıtlar bulunduğu, artık çatışmalara katılmayan kişilerin de hedef alındığı ifade edildi. Birleşmiş Milletler’in (BM) eline ulaşan çok sayıda videoda, (HDK) güçlerinin ‘silahsız’ onlarca adamı vurduğu ya da onlarca cesedin başında HDK askerlerinin durduğu görülüyor.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak biz, bu iğrenç kötülüğün vebalinden bu korkunç vahşeti işleyen Hızlı Destek Güçleri’nin komutanları ve askerlerini sorumlu tutuyoruz. Ve onlara Allah Azze ve Celle’nin şu sözünü hatırlatıyoruz:

وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِناً مُتَعَمِّداً فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِداً فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظِيماً“Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası içerisinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap eder ve lanet eder. Onun için büyük bir azap da hazırlamıştır.” [Nisa 93] Ayrıca El-Faşer’deki halkın yardımına koşmaya, kuşatmayı kaldırmayan ve bu konuda çok ağır davranan hükümeti de sorumlu tutuyoruz. Halbuki bunu pekâlâ yapabilirdi. Ama belli ki birileri onların elini kolunu bağladı da yardım etmelerine engel oldu. Ve sonunda da El-Faşer düştü!!

Amerika, El-Faşer’in düşmesini zaten bekliyordu! Hızlı Destek Güçleri’ne (HDK) şehri kuşatıp ‘268’den fazla saldırı düzenlemesi için yeşil ışık yakmıştı. Trump’ın Orta Doğu ve Afrika Danışmanı Massad Boulos, El-Faşer’de olanlarla ilgili olarak yaptığı şu açıklamada, “Şüphesiz, yaşanan şey şaşırtıcı değildir!!” bunun kanıtıdır. Biz de onlara diyoruz ki: Bir komutan, kendi canını kurtarmak için kaçmaz. Hele de arkasında, korumakla görevli olduğu savunmasız insanları bırakarak hiç kaçmaz! Peki söyleyin, bu komutanlar ve yetkililer, savaşçıları ve sivilleri ne kadar vahşi olduklarını çok iyi bildikleri o vahşet ve katliam makinesine önüne atarak nasıl olur da şehirden çekip gidebilirler? Hızlı Destek Güçleri milislerinin kirli tarihi, girdikleri her yerde katliam, insanları yerlerde sürükleme, tecavüz ve akla gelebilecek her türlü iğrençlikle doludur! Durum bu kadar açıkken ve bırakılan insanların akıbetinin ne olacağını bile bile nasıl olur da halk bu canilerin eline terk edebilirler?!

İslami anlayışa göre, gerçek bir komutan asla savaş meydanını terk edip kaçmaz. Bize Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem böyle öğretmiştir; ki, O bizim yegâne en güzel örneğimizdir.

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ“Andolsun, Allah’ın Rasûlü’nde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” [Ahzab 21] Huneyn Günü, savaşın şiddetlendiği ve Müslümanların savaştan firar etmeye başladığı bir anda, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem büyük bir cesaretle tehlikeye göğüs gererek en önde dimdik ayakta durmuş ve onlara geri dönmeleri için seslenmiş, onlar da geri dönerek sonunda zafere ulaşmışlardır.

Ey El-Faşer halkı! Ey tüm Sudan halkı! Ey dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar!  Şüphesiz bizim, bizi Allah’ın Kitabı ve Rasûlü’nün Sünneti ile yönetmek, canlarımızı muhafaza etmek, onurumuzu korumak üzere Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i örnek alan bir lidere ihtiyacımız var. Böyle bir liderin varlığı ise, bizim onu var etmek için çalışmaya koyulduğumuzda mümkündür. Bunun yegâne yolu da, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti’ ikame etmek için Hizb-ut Tahrir ile birlikte ciddi şekilde çalışmaya koyulmaktır!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Seküler Sistem İçerisinde Oy Kullanmak Asimilasyona Yol Açar

Son zamanlarda imamlar, dini kurullar ve liderler, Müslümanlara ‘sisteme katılın’ ve ‘oy verin’ diye daha sık çağrı yapmaya başladılar. Ama bu seküler sistemin, aslında İslam’la savaşan, onu dışlayan ve İslam’ı sadece camiye veya eve hapsetmeye çalışan bir sistem olduğunu unutuyorlar.

Sekülerizm tarafsız bir sistem ve nötr bir çerçeve değildir; tam tersine, tüm dünyadaki Müslümanlara zorla kabul ettirilmiş bir ideolojidir. Bugün ümmetin içinde bulunduğu bu korkunç durum, Müslüman ülkelerin işte bu seküler temeller üzerine kurulmuş olmasından kaynaklanıyor. İşte bu kokuşmuş rejimler, Müslümanların geri kalmasına, aşağılanmasına ve İslam’dan uzaklaşmasına neden olmuştur. Gazze, bunun en kanlı ve en acı örneğidir: İki milyar Müslüman çaresizce izlerken, başlarındaki rejimler Batılı ajandalara, kendi bayağı çıkarlarına ve o batıl seküler temelin korunmasına sadakatle bağlı kalmışlardır!

Fıkıh ve fetva kurullarının dahi bazı durumlarda siyasi katılıma ‘izin’ vermiş olması manidardır. Çünkü bir şey zaten apaçık helal olsaydı, bunu duyurmak için ayrıca bir fetva vermeye gerek olmazdı. Fetvaya ihtiyaç duymalarının sebebi, bu işin hükmünün aslen haram olmasıdır; verdikleri izin ise, bu haram olan asıldan bir sapma demektir. Hal böyleyken, bu şüpheli sapmayı, eleştirel bir değerlendirme yapmaksızın ve hata edebileceklerini düşünmeksizin, sanki mutlak bir helalmiş gibi sunmak, sahtekârlıktır, adaletsizliktir. Kökeni itibarıyla kesinlikle haram olan bir meseleyi, helal seviyesine yükseltmek, son derece riskli bir adımdır.

Ancak ne yazık ki bazı imamlar, batıl seküler sisteme oy yoluyla iştirak etmeyi, hiçbir eleştirel şerh düşmeden, kayıtsız şartsız helal diye sunmaktadırlar! Bu, insanları yanıltmaktır. Üstelik bu katılımı, ileri görüşlülükmüş ve Hollanda’daki Müslüman topluluğun çıkaranaymış gibi lanse etmektedirler. Aslında durum tam tersidir. Bu sisteme katılım kaçınılmaz olarak asimilasyona ve kimlik kaybına neden olur. Çünkü bu sisteme katılındığında, öncelik ve odak noktası artık İslam’ın kurallarına uymak olmaktan çıkar; pragmatizme ve tavizkârlığa doğru kaymaya başlar. İslam uygarlığının çöküşüne sebep olan kaynağın aynısına, yani sekülerizme tutunmaktadırlar. Bu temele katılmanın kendilerini onur veya ilerlemeye eriştireceğini nasıl bekleyebilirler?

Verilen tavizler ilerlemenin değil, teslimiyetin bir işaretidir. Müslümanlar, seküler sistemin çerçevesi içinde günlük geçici çözümlere odaklandıkları müddetçe, kendilerini düşmanın önlerine attığı kırıntılarla yetinen bir topluluğa indirgemiş olurlar. Asıl sorun, daha büyük bir gayenin eksikliğidir. İslam dünyasına musallat olan o batıl seküler sistemi, İslam’la değiştirme gibi bir vizyonun yoksunluğudur asıl sorun. Bu vizyondan yoksun oldukları sürece pragmatizme ve kökten bir değişiklik getirmeyen yüzeysel yamalara mahkûm kalacaklardır.

İşte bu yüzden Müslümanları oy vermeye çağırmak aslında daha da büyük bir sorundur. Çünkü bu çağrı, Müslümanların hedefleri çok daha büyükken, onların bu hedeflerini küçültüp geçici çıkarlara odaklanmasına neden olmaktadır. Asıl mesele, İslam’ın geri gelmesi için çalışmaktır. İslam’ı tüm kurallarıyla yeniden uygulamak, ümmeti kalkındırmak ve ona dünyadaki eski saygın konumunu geri kazandırmak için çalışmaktır.

Hayattaki bu büyük hedefini unutup geçici olan şeylere dört elle sarılan kimseler, kaçınılmaz olarak uzlaşmacılık bataklığında boğulacak ve kimliği aşınacaktır. Hâlbuki Müslümanların asıl görevi, seküler sistemle haşır neşir olmak değil, o sistemi söküp atıp yerine İslam’ı ikame etmek olmalıdır!

Biz bunları sizlere düşmanlık ettiğimiz için değil iyiliğinizi istediğimiz için söylüyoruz. Çünkü biz Müslümanları önemsiyor ve gelecek nesillerin geleceği için endişeleniyoruz. Ayrıca şunu da dürüstçe sormak lazım: Siyasi katılıma izin veren fetva kurulları ve âlimler, hiç sekülerizme karşı aynı güçte seslerini yükseltmişler midir? Ve sekülerizmin yerine İslam’ı koymak üzere canı gönülden mücadele etmişler midir? Zira bu mücadele eksik kaldığı sürece onların hükmü tek yönlü ve sorunlu olmaktan kurtulamayacaktır!

Gerçek çıkar, seküler sistem tarafından tanınmak değildir. Aksine İslam’ın ilkelerine bağlı kalmak ve ümmetin zorla dayatılan bu sistemden kurtulması için çalışmak ve bu sistemi İslam sistemi ile değiştirmektir. Ancak bu büyük hedefi kabul eden kişiler, Müslümanların geleceği ve izzeti için hakiki bir çalışma yapmış olurlar.

Devamını oku...

Uluslararası Sahneye ve Sudan'daki Çatışmaya Dair Bir Okuma!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Uluslararası Sahneye ve Sudan'daki Çatışmaya Dair Bir Okuma!

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئاً إِمْراً (Musa), içindekileri boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen çok kötü bir iş yaptın! dedi.” [Kehf 71]

Kur'an ifadesiyle Sudan'da yaşananlar şu şekilde özetlenebilir; sömürgeciliğin yeni bir kılıfla yeniden üretildiği ve ülkenin kan ve bölünme girdabında boğulduğu bir sahnede dışarıdan yönetilen ve yerel ellerle uygulanan anlamsız bir savaştır.

Birincisi:İngiliz sömürgesinden Amerikan hegemonyasına... On dokuzuncu yüzyılda sömürgeci İngilizlerin Sudan'a girmesinden bu yana ikili yönetim İngiliz-Mısır aracılığıyla derin bir siyasi ve kültürel nüfuz tesis edilmiştir. 1956'daki bağımsızlığın ardından Sudan, siviller ile ordu arasında bir iç çatışmaya tanık olmaya başlamış, bu çatışmanın özünde ise, Avrupa’nın adamları ile Amerika’nın adamları arasındaki dış çatışmanın yansıması yatmaktadır.

- 1958'de General İbrahim Abbud, ilk askeri darbeyi gerçekleştirdi ancak iktidarı uzun sürmedi; zira Ekim 1964'te, sivil yönetimi geri getiren Ekim devrimiyle devrildi. Ardından tarihsel olarak İngiliz nüfuzuyla bağlantılı olan Ümmet Partisi ve Demokratik Birlik Partisi gibi siyasi partilerin liderliğinde bir sivil hükümet geldi.

- 1969'da Cafer Numeyri, "Özgür Subaylar" adına sivil hükümeti devirdi ve 16 yıl süren yeni bir askeri yönetim dönemi başladı; bu dönemde, özellikle de 1980'lerde Amerika ile ittifak kurmasının ardından sadakatler Amerika'ya doğru meyletmiştir.

- Numeyri yönetimi, Nisan 1985'teki devrimle sona erdi ve Sadık el-Mehdi liderliğinde yeniden sivil bir hükümet kuruldu; böylece dengeler, Avrupa nüfuzuyla bağlantılı güçler lehine geri döndü. Böylece de Sudan, içeriden yönetilmekten daha çok dışarıdan yönetilen siyasi bir döngünün içinde, Amerikan yanlısı askeri yönetimlerin çekici ile Avrupa yanlısı sivil yönetimlerin örsü arasında gidip gelmeye devam etti.

İkincisi: Amerika’nın planı

- Hegemonya ve İngiltere ve Avrupa'ya bağlı elitleri deviren askeri darbelerin desteklenmesi ve sadakatleri yeniden şekillendiren anlaşmaların dayatılması yoluyla Avrupa’nın nüfuzunun tasfiye edilmesi.

- Amerika'nın kendisine sadık askeri ve sivil figürleri desteklemesi ve Sudan'ın istikrarsızlık durumu içinde kalmasını sağlayan geçiş süreçlerinin dayatılması yoluyla Amerika’nın iktidardaki adamlarının yerinin sağlamlaştırılması.

- Silahlı hareketlerin desteklenmesi, etnik çatışmanın körüklenmesi ve savaşın, dosyayı uluslararasılaştırmak ve ayrılıkçı bir çözümü dayatmak için bir gerekçe olarak kullanılması yoluyla Güney'in ayrılmasının ardından Darfur'un da ayrılmasının hızlandırılması.

Üçüncüsü: Amerika'nın planını uygulamak için kullandığı araçlar şunları içermektedir: Askeri darbeler ve Amerikan yanlısı figürler lehine rejim değişiklikleri, Sudan'ın birliğini parçalamayı hedefleyen Naivasha ve Doha gibi uluslararası anlaşmalar, siyasi müdahale ve uluslararası baskı için bir giriş kapısı olarak insani yardım kuruluşları,şartlı finansman ve ulusal egemenliği zayıflatan ekonomik gündemlerin dayatılması ve bölgesel ittifaklar ve Amerika'nın projesini uygulamaya yönelik araçlar olarak Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin kullanılması.

Dördüncüsü: Mevcut savaş ve içindekilerin boğulması için geminin delinmesi.

Ordu ile Hızlı Destek Güçleri arasındaki savaş, yalnızca bir iç çatışma değil, aynı zamanda Sudan'ı yeniden şekillendirmeye yönelik bir Amerikan aracıdır.Çünkü Amerika, iki rakip tarafı destekleyerek çatışmayı beslemekte, ardından da kendi çıkarlarına hizmet eden bir çözümü dayatmak için bir arabulucu olarak müdahale etmektedir. Nihai hedef ise Sudan'ı kontrolü kolay olan zayıf varlıklara bölmek ve Avrupa’nın nüfuzunu sonsuza dek uzaklaştırmaktır.

Beşincisi: Çözüm, sömürgecinin başkentleri ve onun ülkemizdeki elçilikleri tarafından yönetilen uluslararası uzlaşmalarla değil; bilakis ümmeti birleştirecek ve onun ülkesindeki yabancı müdahalenin elini koparacak Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulması yoluyla olacaktır; bu nedenle ümmetin projesinin yanında yer almanın, bir parti veya şahsa değil de İslam'a destek vermek olduğunu, dahası ümmetin heybetini ve egemenliğini geri kazandıran Rabbani yaklaşımı, kitlesel siyasi bilincin bu plana karşı koymanın temel taşı olduğunu ve samimi bir liderlik ve net bir vizyon olduğunda ümmetin kalkınmaya muktedir olduğunu idrak eden ordu içerisindeki muhlislerin nusret vermesi.

Beşincisi: Gemi içeriden deliniyor ancak delmenin sebeplerini taşıyan el, çizmek ve plan yapmak için Washington, Londra ve Paris'ten uzanan eldir. Sudan halkı, savaşın hakikatini kavrayamadığı sürece, tam bir boğulmanın gerçekleşmesi kaçınılmazdır; zira savaş, haritaları yeniden çizmenin, nüfuzu tasfiye etmenin ve hegemonyayı pekiştirmenin aracından başka bir şey değildir.Ancak bilinçli olmak, kurtuluş yolundaki ilk adım olduğu gibi nusret de gerçek değişimin anahtarıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Hatem El-Attar – Mısır

Devamını oku...

Amerika, Açık Küfrünü Göstermek İstiyor ve Müslüman Kardeşler Pankartının Arkasına Saklanıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerika, Açık Küfrünü Göstermek İstiyor ve Müslüman Kardeşler Pankartının Arkasına Saklanıyor!

Haber:

Şarkul Avsat'ın 28/10/2025 tarihinde yayınlanan, ABD başkanının Arap ve Afrika işleri kıdemli danışmanı Massad Boulos ile yaptığı röportajda, bir soruya yanıt olarak şunları söyledi: “Sudan ordusu anlayışlı ve duyarlı davrandı ve son haftalarda Sudan hükümeti tarafından atılan adımları gördük ve bunlar çok net adımlardır; şu anda bunlara girmeye gerek yok, ancak bu konu Amerika Birleşik Devletleri için kırmızı çizgi olup bunun Dörtlü ülkelerin diğer üyeleri için de kırmızı çizgi olduğunu düşünüyorum. 12 Temmuz'da yayınlanan ortak açıklamada bunu açıkça ifade ettik. Bu konuda, sadece bu belirli gruplar açısından değil, eski rejimle bağlantılı herkes açısından da herhangi bir belirsizlik yoktur. Amerika Birleşik Devletleri ve Dörtlü'nün bu konu hakkındaki tutumu çok açıktır... Hepimiz, Müslüman Kardeşlerin ve eski rejimin destekçilerinin önümüzdeki aşamada herhangi bir rol oynamayacağı konusunda hemfikiriz, ancak nihayetinde nihai çözümün Sudan-Sudan çözümü olacağı gerçeğini unutmamamız gerekiyor. Bizim yardım edip gerekli desteği vermemiz gerektiği gibi bu tür ulusal diyalogları kolaylaştırmak için de çaba göstermemiz gerekiyor. Ama nihai karar Sudan halkınındır ama biz bu konuyu Dörtlü içinde geliştirdiğimiz planda çok net bir şekilde ortaya koyduk.”

Yorum:

Öncelikle birçok Müslümanın gözden kaçırdığı, ancak gerçekliğin doğruladığı bir hakikati hatırlatalım; kâfirler, İslam'ın ve Müslümanların düşmanıdırlar. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوّاً مُّبِيناً Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.” [Nisa 101]Dolayısıyla, özellikle de Âlemlerin Rabbi'nden geliyorlarsa, gerçeklere sıkıca tutunmak gerekir. Ancak kâfir sömürgeciler, gerçekleri her zaman yanıltıcı yalanlarla örterler. İngiliz Başbakanı Churchill, II. Dünya Savaşı sırasında şöyle demişti: "Gerçek çok değerlidir ve bu yüzden yalanlardan oluşan bir çitle korunmalıdır."

Massad Boulos, Şarkul Avsat'a verdiği röportajda, Amerika'nın gerçekte istediği şeyi, yani İslam'ın dışlanmasını ve ülkenin laikleştirilmesini gizlemeye çalıştı ancak İslami bir grubun pankartının arkasına saklanarak şunları söyledi: “Müslüman Kardeşler ve Sudan'daki eski rejimin destekçileri ABD için kırmızı çizgidir ve gelecekte onların Sudan'da ön saflarda yer almasını kabul etmeyecektir.”Dolayısıyla o, İslam'ın Sudan'da ne ajanları Beşir'in döneminde ne de başka bir rejim altında uygulanmadığını biliyor. Aksine Amerika Beşir'in döneminde Sudan'daki komplosunu gerçekleştirmek için “İslamcıları” kullanmış olup bunun en iyi kanıtı, onların eliyle ve ajan siyasi güçlerin onayıyla güneyin ayrılmasıdır.

Beşir, 25/11/2017 Cumartesi günü yayınlanan Sputnik ile yaptığı röportajda, güneyi ayıranın Amerika olduğunu açıkladı ve şöyle dedi: “Amerika'nın Sudan'a yönelik baskısı ve komplosu büyüktür ve Darfur ve Güney Sudan meseleleri Amerika'nın desteğini ve yardımını almış ve Amerika'nın baskısı altında Güney Sudan ayrılmıştır.” Ve şöyle ekledi: “Şu anda sahip olduğumuz bilgilere göre, Amerika'nın çabası Sudan'ı beş devlete bölmektir.”

Peki Massad'ın kırmızı çizgiden kastı nedir? Trump döneminde Amerika, Arap yöneticilerin işbirliğiyle İslam'ın herhangi bir tezahürünü istemiyor. Peki Sudan halkından samimi olanlar, özellikle de İslamcı gruplar, bu gerçeğin farkına varabildiler mi?

Diğer konuya gelince; neden Amerika veya Massad'ın Sudan halkı için kırmızı veya beyaz çizgileri belirlemesine ve karar vermesine izin veriyoruz?!Yoksa bu, laikliği açıkça uygulayarak ve şekli bir sloganla bile olsa İslam'ın herhangi bir tezahürünü uzaklaştırarak açık küfrünü gösteren Amerika'ya boyun eğmek, itaat etmek ve sadakat göstermek midir?

İslam, Amerika ve onun ajanlarına rağmen devletine, yani Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafete geri dönecektir; işte o zaman Allah'ın izniyle insanlığa hayırlı daveti taşıyarak Amerika'nın, hatta tüm dünyanın kaderi hakkında karar verecek olan biz Müslümanlar olacağız.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

İbrahim Müşerref - Sudan

Devamını oku...

Suudi Rejimi, Açık Ahlaksızlıkların Destekçisi Olup Buna Şam’ın Yeni Yöneticilerinin Pohpohlaması Yardımcı Oluyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Suudi Rejimi, Açık Ahlaksızlıkların Destekçisi Olup Buna Şam’ın Yeni Yöneticilerinin Pohpohlaması Yardımcı Oluyor

Haber:

Suriye'nin geçici cumhurbaşkanı Ahmed Şara, göreve geldikten sonra yaptığı ilk yurt dışı ziyareti hakkında konuştu ve “anahtarın nerede olduğunu bildiği” için Suudi Arabistan'a gitmeyi seçtiğini belirtti. Çarşamba günü Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı'nda düzenlenen diyalog oturumunda şunları söyledi: “İlk seyahatimizde Suudi Arabistan'a yöneldiğimizde, anahtarın nerede olduğunu biliyorduk.” Tebessüm eder gibi görünen Bin Selman'ın huzurunda şunları söyleyerek devam etti: “Suudi Arabistan, refah, istikrar ve kapsamlı kalkınmaya doğru ilerleyen bir ülkedir ve bu deneyim, bölgede benzersiz hale gelmiştir.” Şunları da ekledi: “Uzun zamandır Prens Muhammed bin Selman'ın ortaya koyduğu vizyonu takip ediyorum ve bunun sadece Krallık sınırlarında olmadığını, tüm bölgeyi kapsadığını gördüm; biz de bu mesajı benimsedik ve Şam'a ulaştığımızda bu düzenlemenin bir parçası olmak için acele ettik.”Şara'nın açıklamaları Suudi Arabistan'da geniş çaplı bir tepkiye yol açtı ve Twitter'da “Suudi Arabistan dünyanın anahtarıdır” hashtag’i trend oldu. (CNN, 29/10/2025)

Yorum:

Onlardan biri şöyle bir soru sorulabilir: Beşar'ın Suriye'den kaçmasının ardından Suriye'nin yöneticileri ne yapmalı?Herkesle bir anda düşman mı olmalılar?Yoksa Şam topraklarını çevreleyen yöneticilere, Yahudi devletçiğine, Amerika gibi uluslararası güçlere ve Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlarına geçici de olsa yağ çekip uzlaşmaya mı gitmeliler?Şam yöneticileri, tüm ilişkilerinde sadece İslam ile hükmedeceklerini ilan etmiş olsalar, direnebilirler mi?Yoksa Batı ve onun ajanlarıyla fikri veya maddi çatışmaya girmekten kaçınmak için başka dalgalara mı binmeliler? "Pohpohlamak", İslam'ın ve sisteminin içeride ve dışarıda güçlenme şansını artırır mı? Yoksa bu, hakkı batılla karıştırmak mıdır? Batı'nın ve ajanlarının Suriye'deki etkisi, Beşar'ın kaçışından sonra arttı mı, yoksa yatırım yoluyla bile olsa tüm ülkelerin Suriye'nin kaderiyle oynamasına olanak sağlanması yüzünden azaldı mı?Yoksa bütün bunlar bir taktik ve Batı'nın Şam’da hazırlanan orduyu görmesini engellemek midir?

Tüm bu soruların cevabı birkaç kelimeyle özetlenemez, ancak İslam'ı düşüncesinin temeli ve amellerinin ölçüsü olarak benimseyen kişi için cevap açıktır; çünkü o, gerçeklikler ve zorluklar ne kadar farklı olursa olsun, gittiği her yerde şeri hükme göre hareket eder.Evet, bu, bütün vakıalarla başa çıkmak için hükümleri siyer-i nebeviden istinbat eden biri için açık olacaktır ama bunu inkâr edip şöyle diyen biri için açık olmayacaktır: “Hazır sistemlerin dışarıdan ithal edilmesi veya tarihsel deneyimlerin uygulanması için kopyalanması mümkün değildir.”

Bin Selman’ın Vizyon 2030'una gelince; tüm İslam ümmeti 2016'dan beri bu vizyonun gerçeğini takip etmektedir;zira bu, ümmeti İslam'a ve onun değerlerine yabancılaştırmaya, Necd ve Hicaz halkını sekülerleştirmeye ve onların münkeri açıkça kabul etmelerini sağlamaya yönelik yapılan gerçek bir girişimdi ve hala da öyledir;böylece medya makinesi sayesinde açık ahlaksızlıkları ve kafirleri başarılı ve toplum için rol model olarak öne çıkararak, maruf olan münker, münker olan da maruf hale gelmektedir.

Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: أَلَا إِنَّ رَحَى الْإِسْلَامِ دَائِرَةٌ، فَدُورُوا مَعَ الْكِتَابِ حَيْثُ دَارَ، أَلَا إِنَّ الْكِتَابَ وَالسُّلْطَانَ سَيَفْتَرِقَانِ، فَلَا تُفَارِقُوا الْكِتَابَ، أَلَا إِنَّهُ سَيَكُونُ عَلَيْكُمْ أُمَرَاءُ يَقْضُونَ لِأَنْفُسِهِمْ مَا لَا يَقْضُونَ لَكُمْ، إِنْ عَصَيْتُمُوهُمْ قَتَلُوكُمْ، وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ أَضَلُّوكُمْ» قَالُوا: يَا رَسُولَ اللَّهِ، كَيْفَ نَصْنَعُ؟ قَالَ: «كَمَا صَنَعَ أَصْحَابُ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ، نُشِرُوا بِالْمَنَاشِيرَ، وَحُمِلُوا عَلَى الْخَشَبِ، مَوْتٌ فِي طَاعَةِ اللَّهِ خَيْرٌ مِنْ حَيَاةٍ فِي مَعْصِيَةِ اللَّهِDikkat edin! İslam’ın taşı dönmektedir. Nereye dönerse dönsün Kitapla birlikte dönün. Dikkat edin! Kitap ve sulta birbirinden ayrılacaktır. Siz Kitap’tan ayrılmayın. Dikkat edin! Üzerinizde emirler olacaktır, sizin lehinize hükmetmediklerini kendileri için hükmedecekler. Eğer onlara karşı gelirseniz, sizi öldürürler. Eğer onlara itaat ederseniz, sizleri saptırırlar.” Dediler ki: “Yâ Rasulullah! Ne yapacağız?” Dedi ki: “İsa İbn-u Meryem’in ashabının yaptığı gibi yapın. Onlar testerelerle biçildiler, idam sehpasına çıkarıldılar. Allah’a itaatte ölüm, Allah’a masiyetteki hayattan daha hayırlıdır.” [Taberani rivayet etti]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Nizar Cemal

Devamını oku...

Sudan'daki Çatışmanın Kabilevi Bir Karaktere Dönüşmesi!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Sudan'daki Çatışmanın Kabilevi Bir Karaktere Dönüşmesi!

Sudan'daki çatışmanın kabilevi bir karaktere dönüşmesi gelişigüzel bir sonuç değildir; aksine birçok gözlemci tarafından, askeri ve siyasi figürlerin kabile bölünmelerini kışkırtmak ve yerel toplulukları savaşa sevk etmek için kullanılan sistematik bir strateji olarak görülmektedir. Bu bağlamda adı geçen en önemli figürler arasında şunlar vardır:

Sudan Ordusu'nun kabileleri militarize etmek için kullanmakla suçlandığı önemli figürler:

Abdurrahim Dagalo - Hızlı Destek Güçleri Komutan Yardımcısı

7 Eylül 2023 tarihinde Sky News Arabia'ya verdiği bir röportajda şunları söyledi: "Siyasi sözleşme, acıları sona erdirme yolunun başlangıcını temsil etmekte olup hesap verebilirlik, halkın haklarının ihlaline karışan herkesi kapsayacaktır... İslamcıların yürüttüğü savaş siyasi değil, silah ve medya manipülasyonu ile yürütülen bir savaştır.” (Sky News Arabia). Diğer raporlar, unsurlarının haklarını talep eden kabile liderleriyle, fiziksel tasfiyeyi de kapsayacak şekilde kararlı bir şekilde muamele edilmesi yönünde doğrudan talimatların olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Abdulfettah el-Burhan - Sudan Ordusu Komutanı

26 Nisan 2025 tarihinde Port Sudan'da yaptığı bir konuşmada şunları açıkladı: "Savaşçılardan silah taşımayı veya politikacılardan milislere destek vermeyi terk edenler memnuniyetle karşılanacaktır.. Ulusal Kongre'nin Sudanlıların vücut parçaları üzerinden iktidara dönmesine için ikinci bir şansı yoktur.” Ayrıca ordunun savaş doktrinindeki değişikliği açıklayarak şunları söyledi: "Tarihimiz boyunca edindiğimiz tüm silahlar savunma amaçlıydı, şimdi bu şeyi değiştireceğiz."

Musa Hilal – Aşiret lideri ve Uyanış Konseyi Lideri

22 Nisan 2024 tarihli bir açıklamasında, Sudan ordusunun Hızlı Destek Güçleri'ne karşı savaşını desteklediğini duyurarak şunları söyledi: "Sudan ordusuyla müttefik hareketlerde bulunmak için ortak bir askeri gücün oluşturulması, savaşın dengelerini değiştirecek stratejik bir adımdır." (Şarkul Avsat).

Korgeneral Yasir el-Ata, İbrahim Bakkal hakkında

9 Ekim 2025 tarihinde yerel medya aracılığıyla aktarılan resmi olmayan bir açıklamasında şunları söyledi: "Bakkal'ın vatan topraklarına dönüşü geçmişte kalan bir sayfa değil, bilakis bir öz muhasebenin başlangıcıdır. Tövbe eden ve vatanına sadık kalan herkesin aramızda yeri vardır." (Nabd El Vatan).

İbrahim Bakkal ise şu açıklamayı yapmıştır: "Korgeneral Yasir el-Ata'dan ve sözlerimle incittiğim herkesten özür diliyorum... Hızlı Destek Güçleri komutanlarının toplantılarına Saliha'daki evimde ev sahipliği yaptım, ancak onların kayıtsızlığıyla karşılaştım ve Nyala'ya ulaşmak için 18 gün boyunca yürüdüm." (Yukarıdaki aynı kaynak)

Yerel Kabile Liderleri ve İdari Amirler

"Ordu komutanları ile kabile liderleri arasındaki toplantıları gösteren ve kabileleri silah taşımaya ve savaşa karışmaya teşvik eden videolar ortaya çıkmıştır." (Independent).

Bu figürler nasıl kullanılıyor?

- Medya kışkırtması: Aşiret fanatizmini kışkırtan seferberlik konuşmaları yoluyla.

- Yerel askere alım: Ordunun denetimi altında silahlı aşiret milislerinin oluşturulması.

- Siyasi ittifaklar: Kabilelerin orduya veya Hızlı Destek Güçlerine yönelik açık biatleri; bu da çatışmayı siyasi olmaktan çıkarıp kabilevi bir çatışmaya dönüştürmektedir.

Ortaya çıkan sonuçlar:

- Toplumun Parçalanması: Kabile aidiyeti nedeniyle komşunun düşmana dönüşmesi.

- Savaşın uzatılması: Çünkü çatışma, kişisel ve bölgesel bir hale gelmektedir.

- Siyasi çözümün zorluğu: Çünkü taraflar çoğalıyor ve merkezsizleşiyor.

Sudan'da, özellikle Darfur bölgesinde yaşananlar, topraklarını ve onurlarını bir avuç kirli para karşılığında satan ve milyonlarca insanın yerinden edilmesi pahasına dünya hayatının gösterişini arzulayan yerel araçlarla gerçekleştirilen uluslararası komplonun bir parçasıdır.

Köklü siyasi bakış açısından kaynaklanan çözüm

- Kabilevi ve bölgesel çatışmaları sona erdirmeye muktedir olan tek sistem olması itibariyle Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulması.

- Bölünmeyi ve yozlaşmayı pekiştiren laik sistemleri kaldırılıp onun yerine kapsamlı İslami sistemin getirilmesi.

- İslam ümmetinin, Batı'ya bağımlılığı reddeden ve ümmetin izzetini ve gücünü yeniden tesis eden tek bir liderlik altında birleştirilmesi.

- İster barışı koruma güçleri yoluyla olsun, isterse Batı hegemonyasını pekiştiren uluslararası girişimler yoluyla olsun her türlü yabancı müdahalenin reddedilmesi.

Bu tez neden önemlidir?

Çünkü çatışmayı kabilevi bir hale dönüştürmek, yalnızca yerel bir taktik olmayıp Sudan'ı parçalamak ve her türlü İslami kalkınma projesini zayıflatmak için uluslararası planın bir parçasıdır.Bu bağlamda Burhan, Dagalo ve Hilal gibi figürlerin kullanılması, savaşın dış gündemlere hizmet eden yerel araçlarla nasıl yönetildiğini göstermektedir.

أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعاًOnların yanında izzet mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” [Nisa-139]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hatem El-Attar – Mısır

Devamını oku...

Ey Ürdün Kralı: Allah Korkusunun Emareleri Vardır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Ey Ürdün Kralı: Allah Korkusunun Emareleri Vardır!

Haber:

Ürdün Kralı, 26/10/2025 Pazar günü Ulusal Meclis'te yaptığı konuşmada, ülkesinin karşı karşıya olduğu zorlukların boyutuna dair birçok gösterge içeren iç ve dış siyasi mesajlar vererek Ürdün halkına şu şekilde hitap etti: “Bazılarınız kralın nasıl hissettiğini soruyor? Kral endişeli mi?Evet, kral endişeleniyor ama o Allah'tan başka kimseden korkmaz. O hiçbir şeyden korkmaz; zira onun arkasında Ürdünlüler var.” Gazze halkı için de şöyle dedi: “Kardeşin kardeşinin yanında durması gibi tüm imkânlarımızla sizin yanınızda olacağız, yardım göndermeye ve sahada tıbbi hizmet vermeye devam edeceğiz.”(CNN Arapça)

Yorum:

Allah korkusu, özel günlerde insanın insanlar karşısında övündüğü bir söz değildir. Bilakis Allah korkusu, Allah'ın emirlerine bağlılığı gösteren fiiller olup bu bağlılık, kişinin Allah'tan korktuğunu göstermektedir. Eğer kişi bu fiillere bağlı kalmazsa, onun iddialarının hiçbir kıymeti yoktur; çünkü fiiller, Allah'tan korkunun samimiyetini gösteren bir ölçüdür.Ürdün Kralı'nın fiillerini muhakeme edip bu fiilleri şeriat mizanına koyduğumuzda, onun Allah'tan korkmadığını, O'nu hiçbir şekilde hesaba katmadığını, onun için önemli olanın yönetim koltuğunda kalmak olduğunu açıkça görürüz; bunun için o, ümmete karşı komplo kurmaya hazırdır.Onu gerçekten korkutan ve paniğe sevk eden şey ise, Allah'ın düşmanı Trump'tır; zira medya organları, kendisi 12/02/2025'te Beyaz Saray'da Trump ile görüştüğünde nasıl dehşete kapıldığını ve korkudan titrediğini aktarmıştır; nitekim o zaman Trump, kibirli bir şekilde konuşmuş ve çevresindekilere Gazze halkını Ürdün ve Mısır'a sınır dışı etme niyetini açıklamıştı. Bunun üzerine Ürdün Kralı, Trump'ın sözlerine cevap vermeye cesaret edememiş, aksine sadece Gazze'den gelen 2.000 çocuğa Ürdün hastanelerinde tedavi sağlamaya hazır olduğunu söylemekle yetinmiştir!

Sonra kral, bir kardeşin kardeşinin yanında durduğu gibi Gazze halkının yanında duracağını söylüyor!Ona bir kez daha, önemli olanın söylemler değil eylemler olduğunu ve eylemlerinin her zaman söylediklerinin tam tersi olduğunu söylüyoruz.Evet sen, bir kardeşin kardeşinin yanında durduğu gibi Yahudi varlığının yanında durdun; zira Ürdün'ün meyve ve sebze kamyonlarının Yahudilere arka arkaya gönderildiğini tüm dünya görmüştür.Gazze'ye gelince; ona karşı komplo kurdun ve Gazze tamamen yok edilirken seyirci kaldın, bir kez olsun ordunu Gazze'ye destek vermek için göndermeyi düşünmedin; aksine Gazze'ye destek vermek için düzenlenen gösterileri ve yürüyüşleri bile engelledin -ki bu imanın an zayıf noktasıdır- ve gösterilere katılanları tutuklayıp cezalandırdın; o halde sen hangi kardeşlikten bahsediyorsun Allah aşkına?!

Müslümanların başındaki diğer yöneticilerin hali de Ürdün Kralı'nın halinden daha iyi değildir; zira onların hepsi halklarının düşmanı olup Allah'tan korkmazlar, onların hepsi Allah'ın şeriatını devre dışı bırakıp O'nun muhlis kullarıyla savaşıyorlar ve onların hepsi de otoriteyi gasp etmişlerdir;bu yüzden ümmetin görevi, onların elinden tutmak, tahtlarını devirmek ve onların enkazı üzerine izzetli devlet olan Hilafet Devleti'nin kurmaktır.İşte yarışanlar bunun için yarışsınlar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Ebu Hişam

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER