Pazar, 27 Safer 1446 | 2024/09/01
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Yerinden Edilme Ve Tehcir Devam Ediyor… Peki Gazze’de Güvenli Bir Yer Kaldı mı?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yerinden Edilme Ve Tehcir Devam Ediyor… Peki Gazze’de Güvenli Bir Yer Kaldı mı?

Haber:

Savaştan önce Deyr el-Belah (Gazze Şeridi'nin merkezi) ile Han Yunus (güneyi) arasındaki yolculuk on beş dakikayı geçmiyordu. Ancak şu anda bu süre 3 saate kadar çıkabilmektedir; bunun nedeni ise Yahudi varlığının “insani” olduğunu iddia ettiği bölgede yüz binlerce yerinden edilmiş insanın el-Raşid caddesi boyunca toplanması, Gazze Şeridi’nin kuzey ve güneyini birbirine bağlayan yolun özelliklerini kaybetmesi ve doğusunun tarım arazileriyle ve batısının da Akdeniz kıyılarıyla çevrili bir otoyoldan, çadırlarla dolmasının ve satıcıların ve alışveriş yapanların bu caddeyi tıka basa doldurup arabaların geçmesi için geriye -nerdeyse- birkaç metre kalmasının ardından bir gecekondu bölgesine dönüşmesidir.

Son iki hafta boyunca, Yahudi varlığının savaşın ilk ayında 230 km olan alanını sadece 35 kilo metreye kadar daraltması yüzünden bölgedeki yerinden edilenlerin endişesi artmaya başlamıştır. (El Cezire Net)

Yorum:

Şayet Müslümanların kendilerini koruyacak, arkasında savaşacakları ve onun sayesinde kendilerini yeryüzü halkının çetelerinden koruyacakları bir İmamları (Halife) olsaydı gazaba uğramış bir kavim olan Yahudilerin, Müslümanların topraklarında (Gazze Haşim) uyguladıkları günlük katliamları devam ettirmeye cesaret edemeyecekleri basiret sahibi olan herkes için bir gerçek haline gelmiştir.

Gazze Haşim’deki Müslümanlar, Yahudileri bir saat veya daha kısa bir sürelik bir savaşta yok edebilecek güç ve kuvvete sahip bir ümmetin parçası oldukları halde Yahudilere teslim mi edilecekler?! Ordularımızın içindeki evlatlarımızın Gazze’deki enkaz ve yıkım altında kalan kardeşlerimize, namuslarımıza ve çocuklarımıza destek olmalarının zamanı gelmedi mi? Yahudileri çevreleyen ülkelerden bir ordunun kükreyerek, Gazze topraklarında, hatta tüm Filistin’deki halkımıza uygulanan öldürmelere, yerinden edilmeler ve kötü muameleye son vermesinin zamanı gelmedi mi?! Sizleri insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet yapan Subhanehu ve Teala’nın şu kavlini okumadınız mı: إِن يَنصُرْكُمُ اللهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ   “Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.” [Al-i İmran 160]

Peki sizlerin, kardeşlerinize destek olmaktan engelleyenlere karşı sessiz kalmanıza ne demeli?! Oysa sizlerin, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen ve bu katliamlar, öldürmeler ve yıkımlardan dolayı hiç kıskançlık duymayan yöneticilerinizi tahtlarından indirip Müslümanlar için, yeryüzünün sapkınlarına karşı aşılmaz bir engel olacak ve arkasında Müslümanların da olacağı bir Halife nasbetmeniz daha evladır. Müslüman bir kadının çığlığından dolayı Müslüman orduların Amuriye kalelerini paramparça ettiği daha önceki kardeşleriniz gibi olanlarınız hani nerede? Allah’ın Rasulü’nün kendileri için ettiği duaya nail olabilmek amacıyla Kostantiniye’yi fethetmek için yarışan daha önceki kardeşleriniz gibi olanlarınız hani nerede; zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ، فَلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا، وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُKostantiniye elbette fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel bir komutandır, o ordu ne güzel bir ordudur

Ey İslam ümmeti, ey onun nusret ve kuvvet ehli, ey İslam ümmetinin orduları ve güç ehli, ey savaş ehli ve ondaki halka:Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şahitlik eden Müslümanlardan olmanızdan dolayı sizlere hitap ediyoruz. Rabbi Subhanehu’nun Kitabı’na ve Nebisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in dinine sımsıkı bağlandığı sürece fetihler ve zaferlerle dolu bir geçmişe sahip olan kadim ve azim bir ümmetin parçası olmanızdan dolayı sizlere hitap ediyoruz. Allahu Teala’nın şu kavlinden dolayı sizden yardım istemek Rabbimizin bir vacibi olduğu için sizlere hitap ediyoruz: وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ   “Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir.”[Enfal 72] Allah yurtlarından çıkarılan mustazaf Müslümanlara yardım etmenizi vacip kıldığı için sizden yardım istiyoruz; sizler güç ve kuvvet ehlisiniz; o halde Allah’ın emrine icabet edecek misiniz?!

İçinde bulunduğunuz acziyet durumu, nefsinizin, şeytanın ve onun avenelerinin uydurduğu bahanelerden başka bir şey değildir; bakın işte Yahudiler, askeri cephaneliklerine ve şer güçlerinin onlara yönelik desteğine rağmen, sayı ve teçhizat bakımından kendilerinden daha az olan bir grup Müslümana galip gelemiyorlar! Böyle insanlar, ordularınızın karşısında dayanabilirler mi Allah aşkına? Onlar, şayet Allah’ı tasdik ediyorsanız sizin imanınız karşısında dayanabilirler mi; Allahu Teala’nın, yurtlarından çıkarılan mustazaf Müslümanlara yardım edenlere yönelik sevabını unuttunuz mu yoksa? يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُİşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altından ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.” [Saf 12] Allah’a yemin olsun ki sizler, şayet tek bir devletin (Hilafet Devleti) altında birleşir ve arkanızdaki tüm Müslümanlar da Allah yolunda cihat etmeye, Yahudilerle ve onları destekleyenlerle savaşmaya ve Müslümanların kutsallarının, namuslarının ve mukaddesatlarının intikamını almaya istekli olurlarsa, Yahudilerle ve onlardan daha güçlü olanlarla savaşmaya muktedir olursunuz.

Gazze Haşim’deki, dahası tüm Filistin'deki Müslümanların çektiği acılardan, Allahu Teala’dan sonra, Allah’ın sizlere vacip kıldığı görevi yerine getirmek için harekete geçmenizden başka bir çıkış yolu yoktur ya da kardeşlerinize yardım etme konusunda sessiz kalmaya devam edeceksiniz; sizler bu şekilde olsanız da Allah emri gerçekleşecektir; ama sizlerin üzerine Allahu Teala’nın azabı hak olacaktır. يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِO gün zalimlere, özür dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık lânet de onlarındır, kötü yurt da onlarındır!” [Mümin 52] O halde çok geç olmadan ve güçlü, aziz ve cebbar olan Allah’ın huzuruna çıkmadan önce bu prangaları kırın ya da parçalayın ve sizleri kardeşlerinizi desteklemekten alıkoyan bu yöneticileri önünüzden kaldırıp atın. وَلَاتَ حِينَ مَنَاصٍHalbuki artık kurtulma zamanı değildi!” [Sad 3]

Hizb-ut Tahrir sizleri, Allah’ın emrine icabet etmeye davet ettiği gibi Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için de kendisine nusret vermeye davet ediyor; böylece Müslüman ülkeler tek bir devletin altında birleşecek ve onlara, Müslümanların kutsallarından birine saldırmaya yeltenen herkesle savaşta Müslümanların Halifesi liderlik edecektir.وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ   “Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” [Hac 40] Nitekim Allah, Kendi emrine muhalefet etme konusunda sizleri uyarmaktadır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فَلْيَحْذَرْ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ  “Onun emrine muhalefet edenlere bir fitnenin veya elim bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar.” [Nur 63]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Abdurrahman

Devamını oku...

Gazze ve Murdarı Temizden Ayırması!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Gazze ve Murdarı Temizden Ayırması!

Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur: ما كَانَ اللهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ حَتَّى يَمِيزَ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ(Ey inkâr edenler!) Allah müminleri, murdarı temizden ayırmadan bulunduğunuz hal üzere bırakacak değildir.” [Al-i İmran 179]

Yahudi varlığının Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımın başlamasının üzerinden on aydan fazla bir zaman geçti; o zamandan beri dünya, Yahudi varlığının Gazze’deki Müslümanları yok etme, yerlerinden etme ve topraklarını gasp etme girişiminde Batı’nın propagandasını yaptığı tüm standart ve normları nasıl ihlal ettiğini izliyor.

Büyük yabancı güçlerin temel desteğinden cesaret olan Yahudi varlığı katliamlarına devam etmekte ve yaklaşık seksen yıl boyunca çok tanıdık bir özelliği olan ince bir aldatma ve yalan perdesiyle suçlarını halkından ve dünyadan gizlemeye çalışmaktadır.

Bu soykırım, Gazze’deki iki milyon Müslümanın toplu olarak bombalanmalarına, yerinden edilmelerine, kurşunlarla hedef alınmalarına, tutuklanmalarına, korkunç işkencelere maruz kalmalarına, tecavüz edilmelerine, sakat bırakılmalarına, canlı olarak yakılmalarına, aç bırakılmalarına ve insanlığın bildiği her türlü şiddetli baskıya maruz kalmalarına neden olurken, Gazze’deki Müslümanlar ise İslam ümmetinin mübarek topraklarını umutsuzca savunmaya çalışmaktadırlar. Nitekim bu operasyonlar aracılığıyla sakinler, mülteciler, mahkumlar, direniş savaşçıları ve şehitler gibi çeşitli kategorilere bölünüp parçalandılar...

İslam ümmeti bir bütün olarak, Gazze ve Filistin’deki kardeşlerinin çekmiş oldukları acıları şaşkınlıkla izleyip şiddetli acılar hissederken onlardan birçoğunun öfkelenmesi ve sıkıntıya düşmesi için daha büyük bir neden vardı. Nitekim bir kişi, imtihana maruz kalanların sadece Filistin’deki Müslümanlar olduğunu düşünebilir; ancak gerçekte gerçek imtihana maruz kalanlar, soykırım devam ettiği halde farklı gruplara ayrılan Gazze ve Filistin dışındaki Müslümanlardır.

Yahudi varlığının Gazze’ye yönelik saldırısının başladığı Ekim 2023'ten bu yana İslam ülkesinin dört bir tarafında ümmetten birçok kişi şehit olmuş ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, تَرَى الْمُؤْمِنِينَ فِي تَرَاحُمِهِمْ وَتَوَادِّهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ كَمَثَلِ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى عُضْواً تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ جَسَدِهِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّىBirbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet etmede, birbirlerine şefkat göstermede müminlerin bir bedenin misali gibi olduğunu, ondan bir uzuv rahatsız olsa diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ettiklerini görürsünüz” hadisi gereği onlara, Fas'tan Endonezya'ya kadar Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerdeki toplumun her kesiminden ve aynı şekilde Batı ve diğer ülkelerde yaşayan Müslümanlar tarafından destek yağmıştır.

Bazıları için, mevcut araçlar yoluyla seslerini yükseltmek, sorunu ele almak için mümkün olan tek seçenek olabilir. Ancak bunu, doğru çözüme davet etmek yoluyla yapmaları gereklidir. Sadece Gazze’ye sadaka gönderilmesi çağrısında bulunmak, dua etmek, bireysel ıslahta bulunmak ya da Yahudi varlığını destekleyen şirketleri boykot etmek, bizzat ödüle layık eylemler olsalar da ancak azılı orduyu durdurarak soykırımı sona erdirmeyecektir.

Aynı şey mevcut siyasi sistemler ve mevcut dünya düzeni aracılığıyla bir etki oluşturmak için politikacılar ve kurumlar üzerinde hararetle baskı uygulayan kişiler için de geçerlidir. Zira bunu yapmak, büyük küresel güçlerin kendi yerel siyasetçilerini, kendi kurum ve kuruluşlarını ve dünyanın dört bir yanındaki yarı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri kontrol ettiklerini ve tüm bunların da kendi stratejik ve maddi çıkarlarını gerçekleştirmek için olduğu gerçeğini göz ardı etmektir. Bu ise Yahudi varlığına soykırım politikalarını sürdürmesi için şu anda Ortadoğu’da fiili hareket etme özgürlüğü vermeyi içerdiği gibi aynı şekilde bu, Yahudi ordusuna silah ve finansman sağlamayı da içermektedir.

Her açıdan İslam ümmeti için gerçek çözüm, egemenliği tüm işlerde Allah Subhanehu’nun hükmüne veren ve ümmeti, tek bir devletin ve tek bir yöneticinin otoritesi altında iç bölünmeler olmaksızın birbirine bağlayan kendi siyasi sisteminin yeniden kurulmasıdır. Bu tek yönetici, yani Halife, ümmetin muazzam kaynaklarını, özellikle de ordularını ve mücahitlerini, Müslüman ülkelerdeki askerler ve mücahitler arasında yankılanan bir arzu olan Filistin topraklarını özgürleştirmek için harekete geçiren kişi olacaktır.

Ancak ulus-devlete dayalı mevcut sistemin gölgesinde Müslüman ordular, kışlalarında hapsolmaya ve büyük komutanları tarafından zincire vurulmaya devam etmektedir. Ama bu aynı liderler, kardeşlerinin maruz kaldıkları soykırıma verdikleri tepkileri değerlendiren ve kaydeden Allah Subhanehu ve Teala tarafından sınananların bizzat kendileri olduğunun farkına varmalıdırlar. Bu yüzden onların eylemlerini sadece konuşmakla sınırlandırmaları, kesinlikle kabul edilemez bir husustur.

Ayrıca Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in döneminde olduğu gibi Sahabeler (Allah onlardan razı olsun) ve Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in etrafında olanlar da, Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ilk İslam Devleti’nin düşmanlarına karşı cihat çağrısına icabet ettiklerinde sınandılar.

Nitekim Uhud Savaşı bunu açıkça ortaya koymuştur; zira savaşın ortasında bazı okçuların itaatsizliği nedeniyle işler Müslümanların aleyhine dönünce, Kureyş süvarileri ustaca manevralarla bundan yararlanmışlardı. Bunun üzerine Sahabeler (Allah onlardan razı olsun) aniden kendilerini tam bir yenilgi ihtimaliyle karşı karşıya buldular. Buna karşılık bazı Müslümanlar askeri oluşumu bozdular. Bununla birlikte Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i ve İslam davasını savunmak için savaş alanında sabit bir şekilde kalmaya devam edenler ve şehitlik uğruna hayatlarını feda edenler de vardı. İşte bu şekilde Allah Subhanehu ve Teala Müslümanları, çeşitli gruplara ayırmıştır.

Benzer bir durum daha sonra Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in zamanında İslam Devleti’nin ilk dönemlerinde, Mute Savaşı ve Tebük Savaşı sırasında Bizans ve Roma İmparatorluğu ve büyüyen İslam gücü karşı karşıya geldiğinde yaşanmıştır. Her iki durumda da ilk Müslümanlar, profesyonel savaş eğitimi almış ve sayıca çok fazla olan deneyimli bir düşmanla karşılaşmak için yola çıkmışlardır. Dolayısıyla bu savaşlara hazırlık çerçevesinde Müslümanlar, kendi kişiliklerine göre imtihan edilip sınıflandırılmıştır. Tebük Savaşı sırasında, Sahabelerin (Allah onlardan razı olsun) hazırlık yapmak için gösterdikleri büyük iyiliğe rağmen ancak İslam ordusunun kaynakları son derece yetersizdi. Aynı zamanda bazı Müslümanlar da geride kalmıştı. Ancak Mute Savaşı ve Tebük Savaşı Romalıların kalplerine korku salmış ve Müslümanlar tarafından fethedilmelerinin zeminini hazırlamıştır.

Bugün Müslüman orduların komutanları kışlalarında hareketsiz bir şekilde otururlarken Allah Subhanehu ve Teala’nın aslında onları, sadece münafıklar kendilerini zincire vurdukları için zincirli kalmaya devam eden münafıklar ve muhlis müminler şeklinde iki kategoriye ayırdığını idrak etmelidirler. Ancak her iki durumda da bu pranga durumu, kıyamet gününde Allah Subhanehu ve Teala’nın huzurunda aleyhlerine bir hüccet olacaktır.

Samimi Müslüman ordu komutanlarının, özellikle de hak ile batıl arasında tereddüt edenlerin, kararlı bir duruş sergilemeleri ve Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti yeniden tesis etme ve Filistin’deki ve işgal altındaki tüm topraklardaki Müslümanları karşı karşıya kaldıkları vahşi zulümden kurtarma davası olan İslam davasına güçlü bir şekilde bağlı kalmaları gerekir. Bu komutanlar bunu yaparak sadece mazlumları vahşi zulümden kurtarmakla kalmayacaklar, bilakis aynı zamanda ahirette kendilerini azaptan kurtaracaklar ve bunun yerine Allah Subhanehu ve Teala’nın cennetinde büyük bir sevaba nail olacaklardır ki büyük kurtuluş işte budur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulhakim Esed

Devamını oku...

Sonra Ne Olacak Ey Hain Otorite?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Sonra Ne Olacak Ey Hain Otorite?!

Haber:

İşgal ordusu Çarşamba günü şafak vakti Batı Şeria’da yoğun hava kuvvetleri koruması altında kapsamlı bir askeri operasyon başlattı ve Yahudi varlığındaki medya organları, saldırıyı 2002’deki “Savunma Duvarı” operasyonundan bu yana türünün en büyüğü olarak nitelendirdi. Filistinli tıbbi kaynaklar, işgal ordusunun Cenin, Tulkarim ve Tubas bölgelerini hedef alan genişletilmiş askeri operasyonunun başlamasından bu yana 17 kişinin şehit olduğunu ve 22 kişinin de yaralandığını bildirdi. (El Cezire Net)

Yorum:

Güvenlik güçleri, Filistin Ulusal Otoritesi’nin silahlı askeri oluşumların kurulmasını engelleyen yasaları uyarınca hâlâ mücahitleri takip ediyor. Otorite, kendi büyüklerinin kutsal olarak kabul ettiği güvenlik koordinasyonu denilen şeye bağlı kalmakta hâlâ ısrar ediyor!

İşgal güçleri, Filistin kamplarına ve kasabalarına saldırıyor, savaşçıları hedef alıyor, onlara suikastlar düzenliyor ve kuşatıyor, sokakları buldozerle yıkıyor, binaları bombalayıp havaya uçuruyor, kamplardaki altyapıyı buldozerlerle yok ediyor ve gençleri tutuklayıp onlara işkence ediyor.

Son dönemde Tubas şehri ve kuzey bölgelerine yönelik yapılan baskın ve kuşatmada meydana gelenler ve gaspçı varlığın ordusunun işlediği birçok gencin şehit olmasına yol açan katliamları, evet tüm bunlar ve daha fazlası, Filistin otoritesini, koordinasyonun durdurulduğunu ya da Oslo Anlaşmasının veya Filistin otoritesinin vahşi varlıkla imzaladığı utanç verici anlaşmaların askıya alındığını ilan etmek için harekete geçirmedi; bilakis bunun aksine tarihin bir benzerine tanık olmadığı bir küstahlık ve utanmazlıkla mücahitleri takip etme, tutuklama ve onları Yahudi varlığına teslim etme konusunda varlıkla aynı safta durmaktadır!

Bu yılın başlarında eski Başbakan Muhammed Iştiyye tarafından aktarılanlara göre güvenlik güçlerinin sayısı sekiz teşkilata ulaşmaktadır ki bunlar şunları kapsamaktadır: Ulusal Güvenlik, Sivil Polis, Genel İstihbarat, Önleyici Güvenlik, Askeri İstihbarat, Cumhurbaşkanlığı Muhafızları, Sivil Savunma ve Gümrük Polisi; şu anda bunlara bağlı üye sayısı sadece Batı Şeria'da yaklaşık 50.000 kişi olup bunun yanı sıra Hamas’ın Gazze Şeridi’nin kontrolünü ele geçirmesinden bu yana Gazze’de çalışmadan maaş alan 30 bin kişi bulunmaktadır; ayrıca bu teşkilatların Dayton yönetimi altında kurulmasından bu yana ABD’nin sağladığı fon yıllık ortalama 100 milyon Dolar olup Avrupa Birliği ise bu teşkilatlara 10-16 milyon Avro arasında değişen bütçelerle eğitim misyonu katkısında bulunuyor... Peki bu cüzi aylıkları alanlar bunların haram ve ihanetin bedeli olduğunu anlamadılar mı?!

Yahudi varlığıyla koordinasyon deneyimi yaşayan ve Yahudi istihbarat başkanlarıyla onlarca toplantıya katılan Fetih’in merkez komite üyesi Tevfik Tiravi, mevcut halefi Macid el-Ferec’in bu yaklaşımdan sapmadığını ve Yahudi varlığının iç güvenlik servisi (Şin Bet) başkanı Ronen Bar ile düzenli olarak görüşmeye devam ettiğini açıkladı. 75 yaşındaki Tiravi, Filistin güçlerinin Yahudi varlığıyla işbirliğine ilişkin şüphelerden endişe duyarak “Filistin otoritesinin 7 Ekim’den bu yana Filistinlileri tutuklaması bizim, “İsrail‘in” hizmetkârı gibi görünmemize neden oluyor“ şeklinde açıklama yapıyor. (El Cezire Net)

Gazze’deki halkımız tarihte eşi benzeri görülmemiş bir vahşetle öldürüldükleri, katledildikleri, kuşatıldıkları ve açlıktan öldükleri halde Abbas-Dayton otoritesi hâlâ ihanet etmeye, Batı Şeria’daki cihadı sekteye uğratmaya, gençleri kuşatıp onları teslim etmeye ve işgal güçlerinin kamplara sızıp mücahitlere suikast düzenlemesinin önünü açmaya devam ediyor; tıpkı yakın zamanda mücahit Ebu Şuca’nın öldürülmesinde (Allah rahmet eylesin) olduğu gibi; nitekim kendisi 26 Temmuz 2024 tarihinde, bir bomba düzeneği hazırlarken meydana gelen patlamada yaralanmasının ardından Tulkarim’deki Sabit Devlet Hastanesi’nde tedavi gördüğü sırada Filistin otoritesinin cihazları onu tutuklamaya çalışmıştı ancak Filistinli kalabalıklar bunu engellemiş ve onu oradan çıkarmayı başarmışlardı.

Hiç şüphe yok ki bu güvenlik teşkilatlarının pek çok üyesi ihanetlerinden, ajanlıklarından ve bu hain otoriteye bağlılıklarından kurtulmak için can atıyor olsalar da ancak onların eğitilmesi, bağlılıklarının kutsanması ve maaşa bağlanmaları belki de bunu engelliyordur. Ama bu ümmette hayır asla bitmez; şüphesiz samimi insanlar, bu zincirlerden kurtulmaya, Gazze’deki mücahit kardeşleri gibi cihad yoluna girmeye ve Allah yolunda şehadeti talep etmeye yöneleceklerdir.

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى الْقِتَالِ إِن يَكُن مِّنكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِ وَإِن يَكُن مِّنكُم مِّائَةٌ يَغْلِبُوا أَلْفاً مِّنَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَّا يَفْقَهُونَ

Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.” [Enfal 65]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Yusuf Seleme

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Yayında Halaka Programı; İslam Nizamı Kitabı (41.) Bölüm - İslam, Fikir ve Metottur

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu
"Yayında Halaka” Programı
 
"İslam Nizamı Kitabı (41.) Bölüm"
[İslam, Fikir ve Metottur]
Programı Sunan: Üstad Ahmet El KASAS
Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi
H. 04 Şevval 1439 El-Muvafık M. 18 Haziran 2018

El Vakiye sitesindeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ
Websitemizdeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ

Devamını oku...

Pakistan Vilayeti: Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri! Eylemsizliğiniz Müslümanları Kafirlerin Hedefi Haline Getirdi!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri!
Eylemsizliğiniz Müslümanları Kafirlerin Hedefi Haline Getirdi!

Ey Pakistan silahlı kuvvetleri! Eylemsizliğiniz Müslümanları kafirlerin hedefi haline getirdi. Eylemsizliğiniz kuşkusuz Allah’ın gazabını davetiye çıkarıyor. Batı, ajan yöneticilerle işbirliği yaparak sizi ulusal sınırlar içine hapsetti. Orduları, Müslümanların topraklarındaki sömürgeci ajanları için birer güvenlik görevlisi haline getirdi. Müslümanların ordularını Müslümanlar arasındaki savaşlarla oyaladı. Sömürgeci ajanlar, ordularımızı Müslümanlar arasındaki fitne savaşlarıyla meşgul ederken, insanların en korkağı olan Yahudiler, kardeşlerimizin kanını akıtıyor, onurunu çiğniyor. Derhal harekete geçmelisiniz. Bu suçlu yöneticileri ortadan kaldırın. Nübüvvet metodu üzere Hilafetin kurulması için Hizb-ut Tahrir’e nusret vermelisiniz. Allah’ın izniyle Hizb-ut Tahrir Emiri Şeyh Ata Bin Halil Ebu Raşta, sizi Allah yolunda cihat için seferber edecektir. Raşidi Halife, Yahudilerden Suriye, Lübnan, Yemen, İran ve Mübarek Toprak Filistin’de işledikleri tüm kötülüklerin hesabını soracaktır. Raşidi Hilafet, tüm İslam ümmetini yeniden tek bir güçlü devlet altında birleştirecektir. Haydi ey Pakistan silahlı kuvvetleri! Hemen harekete geçin.

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

27 Muharrem 1446 Hicri - 2 Ağustos 2024 Miladi

Basın açıklamasını okumak için Tıklayınız

pakistan vilayeti

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#ArmiesToAqsa

#AqsaCallsArmies

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...

Mahmud Abbas ve Ya Zafer Ya Da Şehadet İçin Gazze’ye Gitme Tiyatrosu!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Raye Gazetesi

Mahmud Abbas ve Ya Zafer Ya Da Şehadet İçin Gazze’ye Gitme Tiyatrosu!

Üstad Ahmed El-Hutvâni’nin Kaleminden

Ramallah’taki Oslo otoritesi Başkanı Mahmud Abbas, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti üzerine 15/08/2024 Perşembe günü TBMM’de bir konuşma yapmak üzere Türkiye’yi ziyaret etti ve orada şunları söyledi: “Filistin liderliğinin tüm üyeleriyle birlikte Gazze Şeridi'ne gitme kararı aldım ve Güvenlik Konseyi’ne Gazze Şeridi’ne ulaşmamızı güvence altına alması çağrısında bulunuyorum.” Ziyareti hakkında, “hayatımıza mal olsa bile gerçekleşeceğini, çünkü bizim hayatımız Gazze'deki çocukların hayatından daha değerli değil” dedi ve “Biz şeriat kanunlarını uyguluyoruz: Ya zafer ya da şehadet!” iddiasında bulundu.

Ebedi başkent Kudüs; Batı Şeria ve Gazze'de yetki sahibi olan Filistin devletidir” diyen Abbas, “Dünya ülkeleri liderlerinin ve BM Genel Sekreterinin ziyarete katılması” ve “güvenli şekilde Gazze Şeridi’ne ulaşmalarını sağlama” çağrısında bulundu ve bu kararının şunları kanıtlamak için alındığını iddia etti: “Bugün önceliğimiz “İsrail” saldırganlığını durdurmak ve Gazze Şeridi'nden tamamen ve derhal çekilmesi, insani yardım sağlanmasını hızlandırmak ve zorla yerinden edilmeyi önlemek, yerlerinden edilenlerin evlerine geri dönmesi, yerleşimin ve işgal güçleri ve yerleşimcilerin Batı Şeria ve Kudüs’te işlediği suçların durdurulmasıdır.” Kendi iddiasına göre bir sonraki yönelişinin “Ebedi başkentimiz Kudüs-ü Şerif” olduğunu söyledi ve daha önce bilinen şu sözlerini tekrarladı: “Geçmişte de söyledik, Gazze’de bir başka devlet kurulamaz ve Gazze’siz bir (Filistin) devleti de olamaz.” Abbas, “Özgürlük ve bağımsızlık konusunda Filistin halkının meşru haklarını savunan cesur ve ilkeli tutumları nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türkiye'nin öncü rolünü” takdirle karşıladı.

Onun tâbisi Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Kurulu Üyesi Ahmed Mecdelani, Başkan Abbas’ın Gazze’ye gitme kararını açıklamasının “Gazze’ye yönelik savaşın ertesi gününe Filistin liderliğinin karar vereceğine dair herkese bir mesaj gönderdiğini” ifade etti ve Filistin otoritesinin “savaşın sona ermesinin ardından Gazze’nin Filistin Kurtuluş Örgütü'nün şemsiyesi altında ve tek bir siyasi sistem, hükümet ve silah dahilinde olması için Gazze üzerindeki otoritesini genişletmeye çalıştığını” söyledi.

Nitekim Mahmud Abbas söylediklerini, özellikle Yahudi varlığının Gazze halkına karşı işlenen günlük katliamlar nedeniyle hamasetle dolu Türk parlamentosundaki ev sahiplerine, Yahudi düşmanlığı duygusunu göstermek için söyledi. Yani bunu onlara, sanki liderliğin tüm unsurlarına sahip olan, Gazze’deki insanları koruma sorumluluğunu omuzlarında taşıyan ve zor ve cesur kararlar alma gücüne sahip gerçek bir (ulusal) lidermiş gibi görünmek için söyledi. Zira Gazze Şeridi’ne gitmekten, kendi hayatının Gazze'deki en küçük çocuğun hayatından daha değerli olmadığından ve kendisini ya zafere ya da şehadete götürecek şekilde şeriatın hükümlerini uygulamaktan bahsetti.

Mahmud Abbas’ın Türk milletvekillerinin önünde söyledikleri, Gazze’deki en küçük çocuğu bile ikna etmeyen çirkin ve başarısız maskaralıktan başka bir şey değildir. Bu maskaralığın yöneticisi Erdoğan ise bizzat Abbas’tan daha az çirkin ve başarısız değildir; dolayısıyla Erdoğan ve Abbas’ın yaptıkları, Gazze halkını yardımsız bırakma ve Gazze halkını, onları öldürmesi, onlara zorbalık yapması ve hayatlarını sıkıntı ve sefalete dönüştürmesi için işgal ordusuna teslim etme konusundaki kara sayfalarını aklamayı amaçlayan ucuz bir siyasi eylem türünden başka bir şey değildir. Zira her ikisi de Gazze halkına yardım etmek için herhangi gerçek bir çalışma yapmadılar ve bu gülünç tiyatrolarında da içi boş sözlerden ve sahte tiyatral tutumlardan başka bir şey sunmadılar.

Bunun kanıtı ise Mahmud Abbas’ın Gazze’ye, kendi imkânları ya da Erdoğan ve Türkiye’nin gücüyle değil de, yabancı devlet başkanlarının, BM Genel Sekreteri’nin ve Güvenlik Konseyi’nin korumasıyla gitmek istemesidir. Madem Gazze’ye Güvenlik Konseyi’nin, Birleşmiş Milletler’in, Amerika’nın ve büyük ülkelerin himayesi ve koruması altında gidecekse o zaman onun şehitlik ve zafer hakkındaki sözleri nasıl doğru olabilir?! Dolayısıyla onun bu sözü, sadece (bizi koruyun) şeklindeki o meşhur yenilgi sözünün başka bir yönüdür!

Aslında Mahmud Abbas, Yahudi devletinin izni olmadan Batı Şeria’da bir yerden başka bir yere hareket edemez ki zaten kendisi bunu daha önce “İşgalin postalları altında yaşıyoruz” diyerek itiraf etmişti; dolayısıyla o bizi her zaman Amerika'dan, onun Güvenlik Konseyi’nden ve Birleşmiş Milletler’den koruma dilenmeye alıştırdı; zira o, dilenmek ve yalvarmaktan başka bir güce sahip değildir.

Tâbisi Mecdelani’nin de söylediği gibi Abbas, Amerika ve Yahudi varlığının bir gün Gazze Şeridi üzerindeki kontrolünü genişletmesine imkan tanıyacağını hayal ediyor; zira Abbas ve onun yıpranmış otoritesi, Hamas’ın yenilmesinden kısa süre sonra otoritenin, işgal ordusunun tırnakları altında Gazze'yi yönetmeye geri döneceğini ümit ediyor. Ancak Abbas, geleceğin ajanlar, alçaklar veya zayıflar tarafından çizilmediğini, otoritesinin tek görevi yalnızca güvenlik koordinasyonu işleviyle sınırlı olan küçük bir güvenlik aygıtından başka bir şey olmadığını ve onun siyasette bir işi olmadığını ya unutuyor ya da unutmuş gibi yapıyor.

Mahmud Abbas ve onun Yahudilere bağlı otoritesi, yozlaşmış çevresi ve bakanları, utanç ve aşağılanma içinde kovuldukları Gazze Şeridi'ne geri dönmeye layık değillerdir. Zira Abbas’ın ya zafer ya da şehadet şeklindeki sözü, Gazze sokaklarında bir su dağıtım kamyonunun üzerine yerleştirilen fotoğrafını yırtan Gazzeli çocukların bile yalanladığı bir vehimdir.

Mahmud Abbas’ın Ankara’daki bu akrobatik hareketinin birincil sorumlusu o değildir; zira onun hiçbir şey üzerinde kontrolü yoktur. Bilakis bunun sorumlusu, bu saçma hareketi yapması için onu parlamentoya getiren Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır.

Yalancı ve saptırıcı Erdoğan, bu çocukça oyunu oynayarak suç işledi ve fena halde de başarısız oldu. Çünkü Abbas’ın Gazze Şeridi’ne karşı en büyük komplocu olduğunu ve Gazze Şeridi’ni ne halk ne de resmi olarak temsil etmediğini herkesin bildiği gerçeği bilindiği halde nasıl aldatacak ki?! Zira Gazze savaşından sonraki ilk on ay boyunca Abbas, sanki başka bir gezegende yaşıyormuş gibi tek kelime dahi etmedi, sonra Türk parlamentosunun önünde durduğunda da yalandan başka bir şey konuşmadı.

Kaynak: El-Raye Gazetesi - 509. Sayı - 28/08/2024

Devamını oku...

Arbaat Barajı’nın Çökmesi Bir Felaket mi Yoksa Bir Suç mu?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Arbaat Barajı’nın Çökmesi Bir Felaket mi Yoksa Bir Suç mu?!

 

Haber:

Sağanak yağışlar ve seller sonucunda Arbaat Barajı’nın çökmesi, onlarca köyün sular altında kalmasına ve en az onlarca kişinin ölmesine ve onlarcasının kaybolmasına neden olurken; Port Sudan şehrinin kuzeyindeki 20 köyün tamamen, 50 köyün de kısmen sular altında kalmasına yol açmıştır.(Sky News)

Yorum:

Kahire Üniversitesi Su Kaynakları ve Jeoloji Profesörü Dr. Abbas Şaraki, Sudan’daki Arbaat Barajı’nın şehrin yukarısında olduğunu ve 25 milyon metreküp su depoladığını söyledi. Televizyondaki açıklamaları sırasında da Sudan’daki Arbaat Barajı’nın ilkel bir baraj olduğu ve bakımının yapılmadığı eklemesinde bulundu. Arbaat Barajı’nın yüksekliğinin 17 metre olduğunu ve alüvyon nedeniyle geriye sadece 5 metre kaldığını belirtmekte fayda vardır.

Buhari Enes’ten şöyle dediğini tahric etmiştir: كَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَحْسَنَ النَّاسِ وَأَجْوَدَ النَّاسِ وَأَشْجَعَ النَّاسِ ، وَلَقَدْ فَزِعَ أَهْلُ الْمَدِينَةِ ذَاتَ لَيْلَةٍ فَانْطَلَقَ النَّاسُ قِبَلَ الصَّوْتِ ، فَاسْتَقْبَلَهُمُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم قَدْ سَبَقَ النَّاسَ إِلَى الصَّوْتِ وَهْوَ يَقُولُ«لَنْ تُرَاعُوا لَنْ تُرَاعُوا»، وهوَ على فَرَسٍ لِأَبي طلحةَ عُرْيٍ ما عليهِ سَرْجٌ في عُنُقِهِ سَيْفٌ، فقال: «لقدْ وجَدْتُهُ بَحْراً أوْ إنَّهُ لَبَحْرٌ» “Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanların en güzeli, en cömerdi ve en cesuruydu. Bir gece Medine halkı (işittikleri ses nedeniyle) korkuya kapıldılar. İnsanlar sesin geldiği tarafa yöneldi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de insanları geride bırakarak (at üzerinde) sesin geldiği tarafa doğru gitti. Sonra da Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ebu Talha’nın eğersiz, çıplak atı üzerinde boynunda bir kılıçla döndü ve insanlara: "Korkmayın, korkmayın" diye seslendi. Ardından: "Gerçekten bu atı deniz gibi (hızlı) buldum veya muhakkak bu at bir deniz gibidir” buyurdu.

İslam’daki bir yöneticinin işte böyle ümmetin gözeticisi ve hizmetkârı olması gerekir; nitekim İbn-i Ömer Radıyallahu Anh Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: فَالْأَمِيرُ الَّذِي عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْهُمْİnsanların yöneticisi onların çobanıdır ve onlardan sorumludur.” (Buhari)

Garip olan şu ki Arbaat Barajı’nın çöküşü 22/08/2024 Cuma günü şafak vakti gerçekleştiği halde ülkenin Egemenlik Konseyi Başkanı Pazartesi günü, yani matemlerde ülke halkının âdeti olduğu üzere yatak kaldırıldıktan sonra Arbaat’ı ziyaret etmiştir!

İnsanlar boğuluyor ama susuz köyler ise bir damla su arıyor! Bir galon suyun fiyatı da bin Liraya ulaşmıştır! Suya batmış cesetler ve sel sularına kapılmış diğerleri, kıyamet günü gelip, kendilerini aldatanları, onlara nasihat etmeyenleri ve katillerini arayacaklar ve onlar ve Peygamberleri, onlara yönetici veya emir olanların hasmı olacaktır.

Her kim Sykes-Picot ülkelerinin herhangi bir sorunu çözeceğini umuyorsa hayal görüyordur; çünkü bunlar Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetini temsil etmeyen kıytırık ülkelerdir. Bizleri temsil eden kişi, Allah’ın Kitabı ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünneti ile hükmetme esasına göre seçtiğimiz bir yöneticidir. Buhari, Ebu Hureyra Radıyallahu Anh’dan Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu tahric etmiştir: إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ  “İmam bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İbrahim Müşerref - Sudan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER