Pazartesi, 26 Muharrem 1447 | 2025/07/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Amerika'nın Onayı İslam Ümmetinin Siyasi Kararı İçin Bir Kriter Değildir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerika'nın Onayı İslam Ümmetinin Siyasi Kararı İçin Bir Kriter Değildir!

Haber:

17 Temmuz 2025'te Dawn gazetesi Reuters'ten şu haberi verdi: "Beyaz Saray Perşembe günü, bu ziyaretle ilgili geniş çaplı haberlerin ardından, ABD Başkanı Donald Trump'ın şu anda Pakistan'a planlı bir ziyaretinin olmadığını açıkladı.Bugün erken saatlerde bazı yerel televizyon kanalları, kaynaklara dayanarak Trump'ın Eylül ayında Pakistan'ı ziyaret etmesinin beklendiğini bildirmişti. Haber kanalları, Trump'ın Eylül ayında İslamabad'a gelmesinin ardından Hindistan'ı da ziyaret edeceğini bildirdi. Kanallar daha sonra haberlerini geri çekti.” (Down News)

Yorum:

Pakistan askeri kurumu, düşmanca bir politika izleyen demokratik yönetimlerin aksine, Amerikan cumhuriyetçi yönetimlerin genel olarak Pakistan'a sempati duyduğunu ve hoş karşıladığını düşünüyor.Örneğin Başkan Biden hiçbir Pakistanlı liderle görüşmemiştir.Ayrıca dört yıl devam eden başkanlığı dönemi boyunca Pakistan başbakanları İmran Han ve Şehbaz Şerif ile hiçbir telefon görüşmesi de yapmamıştır.Bu, Pakistan'da bir hakaret olarak kabul ediliyor.

Pakistan Kara Kuvvetleri Komutanı Asim Munir ve diğer askeri liderler, Trump'ın Beyaz Saray'a geri dönüşünün Pakistan'a, Biden yönetiminin Pakistan ile ilişkileri Pentagon'a devrederek fiilen dondurduğu Amerika ile ilişkilerini yeniden düzenleme fırsatı verdiğini düşünüyor.Bu bağlamda Asım Münir, Trump'ı memnun etmek için bir strateji geliştirdi; zira Trump'ın, kendisini öven, isteklerine uyan ve seçmen tabanının desteğini kazanmasına yardımcı olan liderlerden yana olduğu, ulusal liderler ve devlet başkanları arasında yaygın olarak bilinmektedir.

Trump'ın sevgisini kazanmak için Asım Munir, Ağustos 2021'de on üç Amerikan askerinin hayatını kaybettiği Kabil havaalanı saldırısının planlayıcısı olduğu iddia edilen kişiyi tutuklama ve teslim etme talebini kabul etmiştir.Trump'ın kripto para birimlerine olan ticari ilgisinin farkında olan Pakistan, Pakistan Kripto Konseyi'nin kurulduğunu duyurmuş ve Konsey Başkanı Bilal Bin Saqib, Beyaz Saray'ı ziyaret ederek Trump’ın Dijital Varlıklar Konseyi Yöneticisi Robert Hines ile ayrıntılı bir toplantı yapmıştır.Bunu, General Asim Munir'in Beyaz Saray'ı ziyareti ve Trump ile görüşmesi izlemiş ve Trump, Pakistan'ın Amerika'nın yeni bir Ortadoğu inşa etme planını destekleme sözü verdiğini söylemiştir.

Pakistan generalleri de Amerika'nın nadir toprak elementlerine olan ilgisinin farkında olup Amerika'yı Pakistan madencilik sektörüne yatırım yapmaya davet ediyorlar. Ayrıca Trump'ın Pakistan'a %29 gümrük vergisi uygulanacağını açıklamasının ardından Pakistan, hızla Trump yönetimiyle bir uzlaşma müzakeresi yapma ve bir ticaret anlaşmasına varma niyetinde olduğunu duyurmuştur. Yine Pakistan, "olağanüstü devlet adamlığı" nedeniyle Trump'ı resmen Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermiştir!Bu açıklama, Pakistan yöneticilerine karşı büyük bir öfkeye neden olmuştu; şimdi ise Pakistan yöneticileri, Trump'ın Pakistan'ı ziyaret etmesini umut ediyor ve bunu kendileri için büyük bir başarı ve onur olarak görüyorlar!

Pakistan'ın askeri yöneticilerinin, Amerika'ya ve Başkanı Trump'a hizmet etmek için acele etmeleri ve onların rızasını kazanmayı ummaları, büyük bir ihanet, utanç ve aşağılanmadır. Onların Amerika'ya karşı izledikleri bu yatıştırma politikası, Pakistan kamuoyunun görüşleriyle açıkça çelişmektedir.Zira Pakistanlı Müslümanlar Trump'dan nefret ediyorlar ve onu ve selefi Biden'ı Gazze'nin katilleri olarak görüyorlar. Bu yüzden Pakistanlı Müslümanlar, ordularının komutanının, Yahudi varlığının İran'a saldırısını denetleyen ve destekleyen ABD başkanıyla öğle yemeği yerken gördüklerinde şok olmuşlardır.

Amerikan çıkarlarına hizmet etmek için koşturan Pakistan'ın yöneticileri ile Amerika ve müttefikleri Hindistan ve gaspçı Yahudi varlığıyla savaşmak isteyen Pakistanlı Müslümanlar arasındaki fark herkes için apaçık ortadadır. Yani Pakistan devrime hazırdır. Zira her yerdeki Müslümanlar gibi Pakistan'daki Müslümanlar da, Gazze'deki katliamdan dolayı dehşete kapıldılar ve Filistin'i kurtarmak ve kardeşlerine destek olmak için ordularını harekete geçirmede başarısız olma konusundaki sorumluğu Müslümanların başındaki yöneticilere yüklediler.

Pakistan'da, Amerika'nın ajanları olan yöneticilerden kurtulmak için büyük bir arzu vardır.Suriye ve Bangladeş'teki devrimler, Pakistan'daki Müslümanlara, kendi yöneticilerinden kurtulabileceklerine dair bir umut vermiştir.Pakistan'da bu yöneticilere karşı devrim için eksik olan tek unsur, güçlü Pakistan silahlı kuvvetlerinin Pakistan'daki kamuoyunun çıkarları doğrultusunda kararlı bir şekilde hareket etme ve Amerika'ya kölelikten ve onun dünya düzenine boyun eğmekten uzak bir şekilde Pakistan için yeni bir liderlik ve yeni bir vizyon benimseme kararıdır. Nitekim Pakistan'ın Hindistan'a karşı son zaferi, orduya kendi yetenekleri konusundan bir güven vermiştir.Dolayısıyla onun gücü, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin gölgesinde tüm İslam ülkelerinin birliğine dayalı yeni bir Ortadoğu inşa etmek için yeterlidir.Tüm Müslümanları kendisi için çalışmaya davet ettiğimiz vizyon işte budur.يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْEy iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Yahya Malik – Pakistan

Devamını oku...

Böl-Yönet Politikası!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Böl-Yönet Politikası!

Haber:

Yahudi varlığının başbakanı Binyamin Netanyahu Perşembe günü şöyle dedi; Suriye'ye yönelik net bir politika belirledik; Şam'ın güneyi, Golan'dan Dürzî Dağı'na kadar silahsız olacaktır. (El Cezire Net)

Yorum:

Yahudi varlığının stratejik akidevi temeli, aslında “Büyük İsrail” fikrine dayanmaktadır; tabii o, halkının Arap ve Sünnilerin olmadığı silahsız bölgelerle çevrili olmasını tercih etmektedir; çünkü mezhep ve ırkçılığı körükleyip küçük etnik grupları kontrol altına alarak bu etnik grupları korumak ve onlara yaşamlarını sürdürmelerine yardımcı olacak dış destek veya özerklik ya da Şam hükümetinin otoritesi dışında merkezi olmayan bir yönetim karşılığında kendisi için güvenli sınırları ve ilk savunma hattını garanti altına alarak bir müttefik kemeri sağlamayı düşünüyor.

Bunu, ülkelerin Şam hükümetini iç işleriyle ilgilenmekten uzaklaştırma ve onun için itaatkar ve güçlü bir görüş oluşturma yönündeki eğiliminden, diğer bir deyişle onun zayıf kalmasını sağlayarak Batı rüzgârına kapılıp en iyisi bile kötü olan ve her ikisi de Batı'nın ve Yahudi varlığının planlarına hizmet eden iki seçenek arasında adımlar atmasını sağlamasından gözlemliyoruz.

Bugün Suveyda'da meydana gelenler, bazen hükümeti ve adlandırdıkları gibi disiplinli olmayan grupları suçlamak için, bazen ise küçük etnik grupları korumak ve bölgeyi merkezî olmayan bir yönetime sevk etmek için veya en azından bölge halkının veya hükümetin olması fark etmeksizin bireysel silahlarla donatılmış güvenlik noktalarıyla çevrili bir bölgeye yol açacak kaos stratejisine dayalı Batı planının bir parçasıdır.

Bu hesapların dışında da olabilir; çünkü Gazze'deki Yahudi varlığına yönelik uluslararası baskının tırmandığı ve dikkatleri, devletin özünden veya geçirilmek istenen bir meseleden uzaklaştırmak için sınır bölgelerine çekildiği şüpheli bir zamanda meydana gelmiştir;dolayısıyla özellikle ordu ve ağır silahlar çekildikten sonra durumun çıkmaza girmesi için işler patlama noktasına ulaşması için terk edilmiş olup sonra devlet demir bir yumruk indirerek her şeyi geri alacaktır;böylece kamuoyunun desteğini kazanmış, istediğini elde etmiş, ülkedeki istikrarın tek garantörü olduğunu, ülkenin bölünmesinin imkansız olduğunu ve merkezi olmayan hükümetleri kabul etmediğini göstermiş olacaktır.

Bunların hepsi olasılıklardır ama ne yazık ki tüm bu olasılıklar, ülkeye liderlik etmeye muktedir olamayan zayıf bir hükümetin varlığıyla birlikte Yahudi varlığının ve Batı'nın gündemine hizmet etmektedir.

Ey Şam halkı: Devriminiz çalınmış olup hükümetiniz giderek zayıflamaktadır; eğer bu durum böyle devam ederse, Şam kaybedilecek ve adım adım kemirilecektir; zira Yahudi varlığının ihtirasları çok büyük olup bizim gafletimiz ve Batı'nın mutlak destek halinin yaşandığı şartları istismar edecek, boynumuzdaki ilmiği daha da sıkılaştıracak ve hayal ettiğinden fazlasını elde etmeyi ümit edecektir; nitekim onun, Davud koridorundan tüm bölgeyi almaya kadar çok büyük hayalleri vardır.

Bu durumu değiştirmek, aşağılanmayı ve zilleti reddettikleri gibi köleliği de reddeden ve o Allah içindir ve o Allah içindir diyen kahraman Şam'ın halkının eliyle olacaktır.Bugün her bir muhlis kişinin görevi, gözetleyen bir çobanın gözüyle bakması ve mesele ikinci bir devrimi gerektirse bile pusulayı düzeltmek için omuz omuza vermemizdir; zira bugün hakkı söylememenin bedelini, yarın çocuklarımızın ve halkımızın bir hiç uğruna dökülen kanıyla ödeyeceğiz.

Ey Müslümanlar: Artık Allah Subhanehu'nun bize vaat ettiği Raşidi Hilafetin zamanı gelmiştir; peki biz bunun neresindeyiz?

Bugün, özellikle Şam beldeleri olmak üzere Müslüman ülkelerinde yaşananlar, azmimizi bilemeli ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için azimli insanlarla birlikte yürümemizi gerektirmektedir; çünkü tüm sorunlarımıza yönelik tek çözüm Hilafettir. Allah'tan bize, Hilafetin adamlarından olmayı, değiştirilenlerden değil halef olanlardan olmayı, İslam'a izzetini geri kazandırmayı, dünyayı İslam ile yönetmek için onu uygulama konumuna getirmeyi ve İslam'ın nurunu dünyanın dört bir yanına yaymayı nasip etmesini diliyoruz.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَأَنزَلَ الَّذِينَ ظَاهَرُوهُم مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِن صَيَاصِيهِمْ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ فَرِيقاً تَقْتُلُونَ وَتَأْسِرُونَ فَرِيقاً * وَأَوْرَثَكُمْ أَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ وَأَرْضاً لَّمْ تَطَؤُوهَا وَكَانَ اللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيراًAllah, Ehl-i kitap’tan onlara destek verenleri kalelerinden indirdi, kalplerine korku saldı; artık onların bir kısmını öldürüyorsunuz, bir kısmını da esir alıyorsunuz. Onların topraklarını, evlerini, mallarını, o zamana kadar ayak basmadığınız bir toprağı size Allah miras bıraktı. Allah her şeye kadirdir.” [Ahzab 26-27]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nebil Abdulkerim

Devamını oku...

Gazze Savaşı ve Batı'daki Partilerin ve Yönetici Elitin İktidarlarının Akıbetine Dair Endişeleri!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze Savaşı ve Batı'daki Partilerin ve Yönetici Elitin İktidarlarının Akıbetine Dair Endişeleri!

Haber:

Avrupa Birliği, Gazze'deki insan haklarını ihlal etmeleri nedeniyle Yahudi varlığına karşı on olası önlem de dahil olmak üzere sıkı cezai önlemler almayı düşünüyor.(Rai Al-Youm)

Yorum:

Yahudi varlığının davranışlarına karşı bu görünür sertliğin nedeni nedir?

Avrupa ülkeleri gerçekten bu varlığa yönelik siyasi ve askeri desteklerini veya diğer destek şekillerini kaldırmaya mı başladı?

Yahudi varlığına karşı büyüyen ve tırmanan bu tutum gerçek mi, yoksa bu, gözlere kum serpmek mi? Varlığın kuruluşundan bu yana, hatta daha öncesinde bile gerek Yahudilerin söylemini, gerekse Filistin'de vaat edilmiş vatanları söylemini benimseyen Avrupa Birliği'nin bu tavrı neden?

Devletlerin dış politikaları duygular ve hislere dayalı değildir ve Batılı ülkeler, özellikle de kendi halklarından değilse ölüm, yaralanma ve kayıp sayılarını asla umursamazlar.

Batı, çıkarlara dayalı olan ve çıkarlar dışında hiçbir şeyin öneminin olmadığı kapitalist fikri benimsemiştir; bu yüzden bugünün düşmanı yarının dostu olabilir. Nitekim İngiltere Başbakanı Winston Churchill şöyle meşhur biz söz söylemiştir: “Daimi düşman ya da daimi dost yoktur, daimi çıkarlar vardır.”

İngiltere ve Fransa, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı Devleti’nin mirasını paylaşmış ve İngiltere, Şerif Hüseyin'e birleşik bir Arap krallığı kurmasında ona destek sözü vermişti ancak onunla olan sözlerini ve antlaşmaları bozmuş ve onu orada ölünceye kadar Kıbrıs'a sürgüne göndermiş ve Osmanlı Devleti yıkılır yıkılmaz o dönemde büyük İngiltere'nin himayesi altında Filistin'e göç etmeye başlayan Yahudilere, Filistin'de ulusal bir yurt vermek için Balfour Deklarasyonu'nu yayınlamıştır. Bu yaklaşım, Avrupalılar ve Amerikalılar için değişmez bir yaklaşımdır; zira uluslararası ilişkileri belirleyen çıkarlar olup Batı, eğer gerekirse güç kullanarak rakiplerini siyasi iradesine boyun eğdirip çıkarlarını gerçekleştirmektedir.

Bu nedenle Avrupa, son nefesine ve hatta son kurşununa kadar Yahudi varlığını desteklemeye tamamen kararlıdır; bunun nedeni bu mutant varlığın, Avrupa ülkeleri ve Amerika için, İslami ülkenin kalbindeki ileri bir askeri üs ve bu ülkelerde var olan rejimlerde ve toplumlarda dönen küçük büyük her şeyi izleyebilen bir gözetleme noktası olmasıdır; böylece rejimleri, özellikle halkların yeniden canlandırıp geri döndürmeyi arzuladığı ama Batılı ülkelerin “İslami terörizm” olarak adlandırdığı büyük siyasi İslam projesiyle ilgili olanlar başta olmak üzere kendini tehdit eden ama farkında olamadığı tehlikelere yönlendirmektedir;bu nedenle bölgedeki tüm ülkelerin, terörizmle savaş ve mücadele adı altında bu İslam projesiyle savaşmayı taahhüt etmesi, kabul etmesi ve katılması gerekir.

Amerika, Yahudi varlığının en büyük destekçisi olup İbrahimi din adında yeni bir din icat etmiştir; bu yeni din, İslam ülkelerindeki mevcut rejimlerin bu dine katılıp ona bağlı kalmasını, yani mevcut dinleri tek bir din ve tek bir tapınak altında birleştirmesini, İslam'ın sabitelerini ve akidelerini yıkmaya dayanan yeni bir anlayış ve inancı taşıyan din adamlarını türetmesini, yeni dinin propagandasını yapmak için tüm kanalları ve uydu platformları açmasını ve buralarda dinlerinden sıyrılıp normalleşme furyasına katılan vaizleri ve şeyhleri ağırlamasını gerektirmektedir.

O halde Avrupa Birliğinin bu sert tavrı neden?Peki bu gerçek mi, yoksa Avrupa başkentlerinin sokaklarında binlercesinin ayaklanıp protesto gösterileri düzenleyerek partilerin ve iktidardaki elitin iktidarlarının akıbetleri hakkında endişelenmeleri neden olan Avrupa halklarının gözlerine kum serpip duygularını okşamak için mi?Bu gösteriler ve kitlesel protestoların sonucunda birçok liderin düştüğünü, hatta işin göstericiler ile güvenlik güçleri arasında sokak çatışmalarına kadar ulaştığını, onlarca kişinin gözaltına alındığını, birçok yetkilinin toplantı salonlarından kovulduğunu gördük;bu da Avrupa'da iktidar partilerinin düşüşünün ve liberal ve sosyalist eğilimli diğer partilerin iktidara gelmesinin habercisidir. Bu nedenle Avrupa Birliği, yükselen sokak seslerine uyum sağlamak için Yahudi varlığına yönelik üslubunu ve tehditlerini hızla değiştirmek zorunda kalmış olup ancak hakikatte bunun hedefi, durumun tehlikesi konusunda uyarıda bulunan tırmanışa karşı Avrupa sokaklarını sakinleştirmektir.AB'nin ana ülkeleri ise Yahudi varlığını tüm güçleriyle ve hiç durmaksızın desteklemeye devam ediyorlar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Salim Ebu Sebeytan

Devamını oku...

İslam, Dinler Arası Diyalogdan Çok Ama Çok Uzaktır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İslam, Dinler Arası Diyalogdan Çok Ama Çok Uzaktır!

Haber:

5 Temmuz 2025'te, Tanzanya'nın Darüsselam kentinin eteklerindeki Kawi'de bulunan “Ayağa Kalk ve Parla” kilisesinde yeni bir ibadet salonu açıldı. Bu hizmet, kendini “peygamber” ilan eden ve 2020 yılında verdiği vaazda, kutsal yağla kendilerini meshetmek için acele eden 20'den fazla ibadet edenin izdihamda hayatını kaybetmesine neden olan misyoner Boniface Mwamposa tarafından yönetiliyor.

Yorum:

Açılış töreni, demokratik ve laik değerlerin pekiştirilmesi için istismar edildi; zira Cumhurbaşkanı Samia, halk Ekim 2025'te yapılacak genel seçimlere hazırlanırken ulusal uyumun korunmasının önemine vurgu yaparak Tanzanyalıları ülkede yerleşik barış ve birliği korumaya teşvik etmiştir.

Ayrıca benzer bir olay da, son derece tehlikeli dini bir gündemi empoze etmek için istismar edilmiş olup bu şeytani kampanyayı temsil eden eylemlerin birçoğu yakından izlenmiş ve teyit edilmiştir.

Törene, İslami geçmişe sahip Müslüman liderler ve siyasetçilerin yanı sıra sıradan Müslümanlar da tanık oldu ve kilisede gayrimüslimlerle birlikte dua edildi ve hatta bazıları İslami hüküm ve fikirlere karşı açıklamalarda bulundu.

Atama töreni önemli bir rol oynadı ve ülke içinde toplumsal veya dini uyum adına vaaz ve İslam ve Hristiyanlık arasında dinler arası diyalog çağrısı yapmak için geniş çağlı bir platform olarak kullanıldı. Nitekim Batı, misyonerler, oryantalistler, kültürel faaliyetler, medya, fikri ve siyasi manipülasyonlarla Müslümanları inançlarından uzaklaştırmayı başaramayınca, 1932 yılında Fransa'nın Kahire'deki El-Ezher Üniversitesi'ne bir heyet göndererek başlattığı dinler arası diyalog girişimine başvurmuştur.

Kapitalist devletlerin teşvik ettiği dinler arası diyalog kampanyasının temel amacı, İslam'ın kapsamlı bir sistem olarak hayata geri dönmesini engellemektir; çünkü İslam, onların kapitalist ilkelerinin ve medeniyetlerinin varlığını tehdit ettiği gibi çıkarlarını ve nüfuzlarını da yok edecektir.

Batılı kapitalistler, dinler arası diyalog yoluyla Müslümanların zihinlerindeki İslami kültürü silmeye çalışıyor ve bunu da Müslümanların kendi kültürlerine, kaynaklarına ve hükümlerine olan güvenini sarsarak, İslam'ın hükümlerini etkisiz hale getirerek ve İslam'ın gayri İslami medeniyet mefhumlarına karşı gizli gücünü zayıflatarak gerçekleştirmeyi hedefliyorlar. Batı'nın İslam'ı diğer dinlerden ayıran en önemli özelliklerinden bir olan sosyal ve ekonomik yönlerden, daha da önemlisi Hilafet Devleti'nin benimsediği siyasi yönden mahrum bırakma planından bahsetmiyorum bile.

Tanzanya ve diğer ülkelerdeki Müslümanların, dinler arası diyalog için devam eden habis uluslararası plana karşı, fikren ve fiilen dikkatli olmaları gerekir.

İslam, gayrimüslimlerle iş birliğini caiz görse de ancak bu, dini uyumu kapsamamakta ve diğer dinlerin ibadetlerine katılmayı kesinlikle haram kılmaktadır. Tek hak din İslam'dır ve Müslümanların, İslam'ın tüm hükümlerini Hilafet Devleti'nin gölgesinde uygulamaya yönelik davete katılmaları gerekir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Said Bitumva - Tanzanya

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Anayasa Müzakereleri Programı -Halaka 4- [Dâru’l İslam ve Dâru’l Küfür]

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu
Anayasa Müzakereleri Programı
 
-Halaka 4-
[Dâru’l İslam ve Dâru’l Küfür]
İslami Anayasa İle İnsan Yapımı Anayasalar Arasındaki… Anayasal Ayrılıklar
 
Müh. Usame Es-Suveynî ile Üstad Ahmed El-Kasas Arasında “Anayasa Mukaddimesi veya Esbab-ı Mucibesi” Kitabı Hakkındaki Diyalog Programı
 

Bu Bölümde Anayasa Mukaddimesi’nin 2. Maddesi Ele Alınmıştır:

“Dâru'l İslam, üzerinde İslami hükümler tatbik edilen ve güvenliği İslami eman altında olan beldelerdir. Dâru'l küfür ise üzerinde küfür nizamları tatbik edilen veya güvenliği İslami eman altında olmayan beldelerdir.”

H. 05 Saferu’l Hayr 1441 El-Muvafık M. 04 Ekim 2019

El Vakiye sitesindeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ
Websitemizdeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ

Devamını oku...

Müslümanların Atmosferi, Kanı ve Yetenekleri Düşmanlarının Önünde İhlal Ediliyor; Peki Çözüm Nerede?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Müslümanların Atmosferi, Kanı ve Yetenekleri Düşmanlarının Önünde İhlal Ediliyor; Peki Çözüm Nerede?

Haber:

Yahudi varlığının ordusu, yüzlerce Dürzi'nin Mecdel Şems bölgesindeki sınır çitlerini aşarak Suriye topraklarına ilerlemesinin, sınırın her iki tarafında Dürzi köylerinin bulunduğu bölgedeki eşi görülmemiş bir gelişme olduğunu duyurdu. (El Cezire Net)

Yorum:

Bugün Suriye'de yaşayan Dürzilerin sayısı yaklaşık 700 bine ulaşmıştır; dolayısıyla onlar, Suveyda ve Golan gibi bölgeler de dahil olmak üzere farklı bölgelere dağılmış olup Suriye'de yaşayan küçük etnik gruplardan biri olarak kabul edilmektedirler. Ayrıca onların işgal altındaki Filistin'deki sayıları yaklaşık 150 bin civarına ulaşmıştır; bakın işte onlar, son gelişmeler sonucunda birbirlerine destek olmak amacıyla Sykes-Picot sınırlarını aşarak birleşiyorlar.Bu arada sayısı milyarlarla ifade edilen ümmet ise, her tarafa saçılmış mezarlıklara dönüşen yaralı Gazze halkının destek ve yardım taleplerine rağmen bu iğrenç sınırlarla zincirlenmiş durumdadır.

Sorunlar ve felaketler, insanları şu soruyu sormaya itmektedir: “İki milyarlık ümmet nerede?!Uluslararası zalim güç, İslam akidesinin gücünden daha mı güçlü bir hale geldi?Bu acizliğin nedeni nedir? Ve çözüm nedir?

Bugün ümmetin İslam düşmanlarına karşı koyma ve katliamları ve her türlü soykırımı durdurma konusundaki şüpheli acizliği, İslam akidesindeki zayıflık veya kusurdan, Müslümanların nefislerindeki dinin zayıflığından veya korkaklık ve zilletten değildir, aksine bunun sebebi, bu kerim ümmetin, bu acı gerçeklikten çıkmak için gerçek ve net bir vizyonu tasavvur etme eksikliğidir. Zira ümmet, kendini düşmanlarının maddi gücü karşısında hareket edemeyecek kadar zincirlenmiş ve aciz görmektedir!

Ümmetin, insanların işlerini İslam hükümlerine göre idare edecek, onları İslam'ın hükümlerine göre gözetecek, sorunlara ve felaketlere yönelik pratik planlar ve çözümler üretecek, kindar komplocuların tuzaklarını bozacak, Allah'ın düşmanlarını korkutacak ve kaybolan ihtişamı yeniden kazandıracak Raşid Halifeler gibi devlet adamlarına ihtiyacı vardır. Bunun dışında halimiz değişmeyecek ve işlerimize bir çare de bulunmayacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Rana Mustafa

Devamını oku...

Mısır'ın Alimleri, Allah'ın Misakını ve Emanetini Taşımak ile Siyasi Düzenbazlık Arasındadır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Mısır'ın Alimleri, Allah'ın Misakını ve Emanetini Taşımak ile Siyasi Düzenbazlık Arasındadır!

Haber:

Mısır el-En sitesi 13/7/2025 pazar günü, Mısır Vakıflar Bakanı Dr. Usame El-Ezheri'nin Gazze halkına, “canlarının ve çocuklarının feda edilmesine mal olsa bile” topraklarında sebat etmeleri çağrısında bulunduğunu ve Filistinlileri yerinden etmeyi ve Filistin davasını tasfiye etmeyi amaçlayan bir Siyonist komplosu konusunda uyardığını aktardı.Bu bağlamdaki konuşması, İslam İşbirliği Teşkilatı Radyo ve Televizyonlar Birliği ile işbirliği içinde düzenlenen dokuzuncu medya kursuna katıldığı sırada geldi; ayrıca Mısır Cumhurbaşkanı'na bir selam mesajı göndererek, onun liderliğindeki Mısır devletinin Filistin davasına verdiği destek ve Gazze halkına yardım ulaştırma konusundaki kararlılığını övdü ve iki devletli çözümden ve Doğu Kudüs'ü başkent olarak kabul eden bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasından başka bir alternatif olmadığını vurguladı.

Yorum:

El-Ezheri'nin sözleri, Gazze halkının direnişine yönelik bir sempati ve takdir içeriyor gibi görünse de ancak bu sözler, alimlerin, sanki karar, silah ve ordu sahipleriymiş gibi Gazze halkını sadece sebat etmeye çağırmak değil, Filistin'i kurtarmak için Müslüman ordularını harekete geçmesi talebinde bulunanların ön saflarında yer almaları gerektiği şeklindeki doğru şerî bir temelden yoksundur!Gazze halkının, kendilerine sebat etmeleri gerektiğini hatırlatacak birine ihtiyacı yoktur; çünkü onlar zaten birer sebat ve kararlılık örneğidir; ancak onların, kendilerini kurtarmak için çağrıda bulunacak birine ihtiyaçları vardır.Böyle bir durumda şerî alimlerin rolü açık ve nettir ki o da: Hakkı söylemek, onlara destek olmaları için orduların harekete geçirilmesini talep etmek, onları kuşatan ve Yahudi varlığını koruyan rejimleri övmemektir. Onların kuşatılmasına sessiz kalmak, orduları onların yardımına koşup onları kurtarmaya teşvik etmekten kaçınmak ve kendileriyle bunun arasında engel olanları ortadan kaldırmak, Allah'ın ahdine bir ihanettir.

El-Ezheri'nin bu konuşmasında garip bir şekilde Sisi'ye teşekkür etmesi, onu övmesi, Gazze'ye verdiği destekten dolayı onu takdir etmesi, şaşkınlık ve hayret, hatta öfke uyandıran bir durumdur.Çünkü uzak yakın herkesin bildiği üzere Mısır rejimi, Gazze'yi kuşatıp yaşam ve hayatta kalma kaynaklarını kesen en önemli araçlardan biridir. Zira Refah geçişini kapatıp direnişe silah girmesini engellerken, Yahudilerin kontrolündeki malları içeri sokup onlara mal ve silah temin eden, ümmetin çalınan gazını onlardan satın alan, Camp David Anlaşması uyarınca Yahudi varlığıyla güvenlik ve istihbarat koordinasyonu sağlayan, Gazze ile İslam ümmetinin derinlikleri arasındaki her türlü bağlantıyı kesmek için yeraltında ve yerüstünde duvarlar inşa eden bizzat Mısır rejimidir.Mısır rejimine bu desteği için mi teşekkür ediyor? İhanet artık koruma olarak mı nitelendiriliyor?

Ey Vakıflar Bakanı! Sizin üstlenmeniz ve çağrıda bulunmanız gereken şey, başta Kinane ordusu olmak üzere Müslüman ordularını Filistin'i kurtarmak için harekete geçirmek olup sadece onlara dua etmek ve sabır ve kararlılığa teşvik etmek değildir.Şeriat, Gazze halkının kurtarılmasını vacip kıldığı gibi bunun uğrunda cihad etmeyi, Allah'a imandan sonra en büyük vaciplerden biri saymıştır.

Bugün alimlerin sorumluluğu çok büyük olup olabilecek en tehlikeli şey, dinin ihaneti aklamak için kullanılması ve vaazların da suçu örtbas etmek için bir araç haline getirilmesidir.Fetva yayınlayan herkes Allah'tan ittika etsin; çünkü kıyamet gününde hesap vermek, medya kameralarının önünde olmayacak, aksine aziz ve cebbar Olan Mâlikul Mülk'ün huzurunda olacaktır.Alimlerin bugün haykırmaları gereken şey, ordulara, sınırları kaldırmak ve Filistin'i tamamen kurtarmak için derhal harekete geçmelerinin vacip olduğu yönündeki çağrıları olmalıdır; zira alimlerin minberleri, sakinleştirme veya övgü için değil, aksine hakkı açıkça söyleme, cihada teşvik etme, hainleri ve ajanları ifşa etme minberleridir.

“Bizim elimizde sadece dua etmek geliyor” diyenlere gelince;bu, aciz veya zayıfların sözüdür;çünkü alimler, söz, minber ve fetva sahibi kimseler olup ümmetin üzerinde güçlü etkileri vardır; bu yüzden şayet ümmetin kurtuluşu için harekete geçmemeleri halinde işgalin devam etmesinde suç ortağı olurlar.

Ey İslam alimleri, Allah'a, Resulüne ve dinine ihanet dışında yapmanız gereken şey, ümmeti ve ordularını, Filistin'in tamamen kurtarılması ve Yahudi varlığını koruyup onun bekasını ve devamlılığını sağlayarak Yahudi varlığının gerçek demir kubbesine dönüşen ihanet ve utanç verici rejimler gibi ordular ile bu vacip arasında duran tüm engelleri ortadan kaldırmak için teşvik etmektir.Zira Filistin'in kurtuluşu, bu rejimlerin kökünden sökülüp atılmasıyla başlar; bu yüzden Filistin'in kurtuluşunun Kahire'nin kurtuluşuyla, Kahire'nin kurtuluşunun bu rejimin kökünden sökülüp burada, ordusunu ve enerjisini halkını desteklemek, topraklarını kurtarmak ve kutsallarını yüceltmek için seferber edecek İslam Devleti'nin kurulmasıyla başladığını söyleyen ne kadar da doğru söylemiştir.İşte o zaman Yahudiler kendilerini barındıracak bir yer ve kendilerini gölgelendirecek bir gökyüzü bulamayacaklar ve bugün onları destekleyen kafir Batı da, onlardan elini çabucak geri çekecektir. Evet, İslam Devleti işte bunu yapacaktır. Allah'ım bunu çabuklaştır ve Mısır ordusunu da onun ensarlarından kıl.

وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ

Allah, kendilerine kitap verilenlerden, «Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!” [Al-i İmran 187]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mahmud El-Leysî - Mısır

Devamını oku...

Lübnan'daki Tutuklular ve Suriye İdlib'de Gözaltına Alınanlar Geçiş Yönetiminin Boğazındaki Çıkarılması Gereken Bir Dikendir

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Lübnan'daki Tutuklular ve Suriye İdlib'de Gözaltına Alınanlar
Geçiş Yönetiminin Boğazındaki Çıkarılması Gereken Bir Dikendir

Haber:

Lübnan hapishanelerinde tutuklu bulunan Suriyelilerin dosyası, Beyrut ile Şam arasında hala hassas bir gerginlik noktası oluşturmaya devam ediyor ve bu konudaki donukluğun devam etmesi halinde ve özellikle de Suriye hükümetinin sınır kapılarını kapatma gibi tırmandırıcı önlemler alma niyetinde olduğuna dair haberlerin -ki Şam bunu hemen yalanlamıştır- ardından, ikili ilişkilerin yeniden çıkmaza girmesi tehdidinde bulunuyor.

Bu yalanlamaya rağmen konu, hukuki ve siyasi hassasiyeti ve 2000'den fazla Suriyeli tutuklunun haklarıyla bağlantılı olması nedeniyle Lübnan masasında hala ciddiyeti korumaya devam ediyor ki "El-Mudun" internet sitesine göre tutukluların çoğu, yıllardır yargılanmamış durumdadır.

Yorum:

Bugün geçiş yönetiminin önünde engel oluşturanlar sadece Rumieh hapishanesindeki tutuklular değildir, aksine devrim yılları boyunca kendilerini öldüren, yerlerinden eden ve işkence edenlere af ve hoşgörü belgeleri dağıtıldığını gören ailelerin çocuklarının serbest bırakılmasını talep eden seslerinin yükselmesiyle birlikte İdlib hapishanelerindeki düşünce mahkûmları da aynı şekilde henüz çözüme kavuşturulmamış büyük bir engel oluşturmaktadır!

Burada belki de meselenin gereği gibi ele alınması anlamında bir örnek verelim; Beşar Esad Suriye'de veraset yoluyla iktidara geldiğinde, farkında olmadan, bir ahmak gibi mayınlı bir koltuğun üzerinde oturmuştu. Zira oturduktan birkaç saat sonra bazı ülkeler kendisinden dosyalar talep etmeye ve bunları çözmesi çağrısında bulunmaya başladılar; bu dosyalardan en önemlisi, Hafız Esad ve cani kardeşi Rıfat'ın Tadmor hapishanesinde işkence ettikleri Müslüman Kardeşler dosyasıydı.

Bu dosya, Beşar Esad için on yıllar boyunca büyük bir yük oluşturmuş ve devrimin alevlenip Dera'dan başlamasına neden olan nedenlerden biri olmuştur.Gerçek şu ki, kaçan Esad'ın çok fazla seçenekleri yoktu ve bu dosya, zaman zaman boynuna geçirilen bir ip mesabesindeydi.

Bugün vizyon sahibi hiç kimse, devrimin Lübnanlı ve Suriyelilerden destek aldığını ve bunların bir kısmının şu anda Rumieh hapishanesinde yattığını inkar edemez. Bu yüzden onları hayal kırıklığına uğratma veya davalarını görmezden gelme konusunda çok ama çok dikkatli olunmalıdır.

İdlib'deki düşünce suçluları meselesine gelince; özellikle tutuklanma ve gözaltına alınma gerekçeleri dikkate alındığında, başlı başına uzun bir hikâyeyi ifade etmektedir; bunları araştırdığımızda haklı talepler olduğunu görüyoruz. Zira onlar cephelerin açılmasını talep etmişlerdi ve şayet onların bu talebi olmasaydı cepheler hiç açılmayacaktı. Gerçek şu ki bugün içinde bulunduğumuz iyilik, istesek de istemesek de Allah Subhanehu ve Teala'nın lütfu sayesinde bu taleplerin geri dönmesiyledir.

Peki bunlar neden tutuklanıyor? Ve kimin lehine hapiste tutuluyorlar?

Öldürenlere, yerinden edenlere ve işkence edenlere iyi muamele edilirken, hak ehlinin taleplerinin tutuklama ve kaybetmeyle karşılanması nasıl bir mantıktır?!

Onların talepleri devrimci kuluçkanın sesini ifade ediyordu; zira insanlar, gittikleri her yerde ve toplantılarında, –askerler ve politikacılardan oluşan– devrim liderlerinin, devletlerin elindeki araçlar ve dolarların kölesi haline geldiklerinden bahsediyorlardı.

Bugünkü tutukluların talepleri ise devrimin askeri karar alma mekanizmasının özgürleştirilmesi ve cephelerin dışarıdan emirlerle açılıp kapatılması etrafında dönüyordu; peki bu tutumu sergileyen biri hapisle mi ödüllendiriliyor?

Daha da tuhaf olanı, onların evlerine kritik zamanlarda ve dehşet verici şekillerde baskınlar yapılırken, onların aileleri yerinden eden, işkence eden ve öldürenlerin "okşandığına", dahası aranan şebbihalar getirildiğinde gördükleri nezakete tanık olunmaktadır!

Peki bahsettiğimiz şeyler, geride hiçbir şey bırakmayacak bir patlamaya yol açabilecek yakın bir tehlike değil midir?

Rumieh ve İdlib'deki tutukluların dosyası, göz ardı edilmeden sökülüp atılması gereken devrimin bağrındaki iki dikendir.

Zira diken bırakıldığında önce iltihaplanmaya, sonra da dayanılmaz bir ağrıya neden olur.

O halde çözüm için acele edin ve sizin dışınızdakiler gibi oyalanmayın; yoksa tuzağa düşersiniz.

Bu iki dosya, çözülmesi gereken en tehlikeli dosyalardan biri olup yapılan hatanın düzeltilmesi gerekir; çünkü hapishanelerde yatan bu kişiler, ileri gelen ve dürüst kişilerdir.Gerçek dost, tehlikeyi gerçekleşmeden önce gören ve seni onun hakkında uyaran kişidir.Ama senin yüzüne gülen kişiyse, sen düştüğünde, seni sırtından hançerlemek için senin düşüşünün tamamlanmasını bekleyen kişidir.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ
Şüphesiz ki bunda kalbi olan kimseler için bir öğüt vardır.” [Kâf 37]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdu ed-Della - Suriye

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER