Cuma, 23 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/14
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Müslüman Katili Amerikan Dışişleri Bakanı, Aylık Raporu Aldıktan ve Yeni Direktifler Verdikten Sonra Pakistan'ı Terk etti

Binlerce Müslümanın katili ve savaş suçlusu Amerikan Dışişleri Bakanı Hilary Clinton, geçen pazar günü Pakistan'a geldi. Pakistan yöneticileri, efendilerini en samimi övgüler ve en derin duygularla karşılarlarken Pakistan halkı onların bu davranışlarına öfke kustu. Dışişleri Bakanının kan emici bu ziyareti şu yıkıcı hususları içermiştir:

1- Pakistan topraklarından Amerika'ya herhangi bir saldırı düzenlenmesi halinde Pakistan'ın doğrudan tehdit etti. Diğer bir ifade ile Pakistan, Amerika'nın güvenliğini korumalı ve Amerika'da bir "havai fişek" patlatılsa Pakistan bunun sonuçlarına katlanmaya hazır olmalıdır!

2- Pakistan-Çin nükleer işbirliğine karşı olduğunu ifade etti ve bu işbirliği hakkındaki sorulara cevap verilmesini talep etti.

3- Hindistan Dışişleri Bakanına açıkça hakaret eden açıklamalarından dolayı Şah Mahmud Kırşî'yi azarladı. Zira Kurşî, bunun üzerine Hindistan Dışişleri Bakanını telefonla arayarak özür diledi.

4- Pakistan'a Amerika'nın savaşında kalmasını ve daha fazla Pakistanlı Müslüman feda etmesini emretti.

5- Stratejik müzakereler gerekçesi altında eğitim, sağlık, enerji, istihbarat, bilgilendirme ve terörizmin de dahil olduğu on üç forum yoluyla Pakistan üzerindeki sıkı hakimiyetini Amerika'ya mango ihraç edilmesine müdahale edecek derecede geliştirdi. Evet, "stratejik müzakereler", "stratejik teslimiyetten" öte bir şey değildir. Zira Amerika, bu sayede Pakistan'ı yönetmek için Pakistan hükümeti karşısında bir gölge hükümeti oluşturdu.

6- Yukarıdakilerden daha da önemlisi Pakistan ve Afganistan'daki ajanlarına, Pakistan toprakları üzerinden emtia geçişi anlaşmasını imzalamalarını dayatmasıdır. Ki bu anlaşma, Hindistan'a Pakistan toprakları üzerinden Afganistan'a yönelik ticari yol verilmesini şartını koşan belge de dahil Pakistan'ın, Hindistan'a ticari imtiyazlar verilmesi garantisini taahhüt etmesini dayatmaktadır.  Bilindiği üzere iki devlet arasındaki anlaşmaya bir üçüncü devletin dahil olması çok çirkin bir iştir. Ancak bu, Pakistan'a bu anlaşmayı dayatanın bizzat Amerika olduğunu göstermektedir.

7- Maalesef Pakistan basını, utanmaksızın Hillary'nin zehrini akıtmasına imkan verdiler. Bazı gazeteciler sorularında Amerika'nın ikircikli politikasını ve İslam'a yönelik düşmanlığını ifşa etmelerine rağmen Pakistan basını, tehlikeli propagandaları yoluyla insanların akıllarını ifsat etmek için eline bir fırsat geçirdi.

8- Hindistan'ın Pakistan sularını hırsızlamasını savunurken Pakistan'ı suları idare edememekle suçladı.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar! Ey Pakistan Ordusu!

Hizb-ut Tahrir'in, haçlıların şahdamarı olan NATO kuvvetlerinin ikmal hatlarını kesmeye ve istikrarsızlığın gerçek sebebi olan Amerika'yı bölgeden kaldırıp atmaya davet eden siyasi kampanyasına katılınız.

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hiçbir Güç, Hizb-ut Tahrir'i Lekeleyemez Allah'ın İzniyle!

08 Ağustos 2010 tarihinde İslami kesimin yoğun olarak takip ettiği Yeni Şafak ve Zaman Gazetesi'nde  yayınlanan birbiriyle aynı format bir haberde, hangi emniyet müdürlüğü olduğu belirtilmeden bir tespit tutanağına dayanarak "balyoz darbe planında 843 şahsın iltisaklı şahıs olarak belirlendiği, bu şahıslardan onlarcasının halka yönelik eylemlerini gözlerini kırpmadan gerçekleştirecek kanlı terör örgütü üyeleri olduklarının tespit edildiği, 183'ü hakkında da önemli bilgilere ulaşıldığı, darbe planında ana ve baba adları ve doğum tarihleri verilen isimlerin bazı İslami kitlelerden olduğu" ortaya atılmış, bu uyduruk haberde söz konusu kitlelerden biri olarak Hizb-ut Tahrir de, insafsızca zikredilmiştir.

Türkiye'de ılımlı laiklik yanlısı, Amerikancı AKP hükümetinin, iktidara geldiğinden bugüne, ülke üzerine çöreklenmiş katı laiklik yanlısı, İngilizci statükoyu temsil eden kurumlarla çatışma halinde olduğu herkesçe malumdur. Her iki taraf da bağlı oldukları sömürgeci kafir devletler adına varlık mücadelesi sürdürmektedir. İngilizci statüko geçmişten bugüne "irtica ile mücadele" adı altında Müslümanlara kan kusturmuşken, Amerikan nüfuzunu Türkiye'de yerleştirip pekiştirmek isteyen Amerikan Kültürü Partisi(AKP) de sömürgeci kafir ABD menşeli "terörle mücadele stratejisi" gereği, Müslümanları "ılımlı" ve "terörist" şeklinde iki gruba ayırmıştır. Bu ayırım da "demokratik değerleri kabul etme ve reddetme" bakımından yapılmakta, Müslüman halk "terörist" yaftasıyla korkutularak, kokuşmuş demokratik fikirleri benimsemeye zorlanmaktadır. Öte yandan AKP, darbeleriyle ünlü TSK'yı hem ehlileştirmek hem de TSK'yı bir güvence kabul eden İngilizci taifeyi tasfiye etmek için anayasa referandumu sürecinde de gözlendiği gibi "demokrasi yanlısı" ve "darbe yanlısı" şeklinde yeni bir tasnif ortaya atmıştır. Buna yönelik olarak İngilizci taifenin planladığı birçok çirkin eylem planları ve darbe planları deşifre edilmiştir. İşte bu noktada AKP demokrasiyi benimsemeyen Müslümanları yandaşı olan medya grupları aracılığıyla direkt olarak "darbecilerle kol kola" ya da İngilizci taifenin çirkef "darbe planlarının birer aracı" şeklinde göstermeye çalışmaktadır. Bu iş için laik medya gruplarının yanı sıra, bu uyduruk haberde de olduğu gibi, İslami kesimin yoğun olarak okuduğu Yeni Şafak ve Zaman gazeteleri de kullanılmaktadır ki; Müslüman halk bu kampanyaya iyice inandırılsın.

Duyan duymayan, bilen bilmeyen bir kez daha anlasın ki; Hizb-ut Tahrir, tüm İslami beldelerden ister İngilizci isterse Amerikancı olsun tüm yerli işbirlikçileriyle birlikte sömürgeci kafir devletlerin nüfuzunu kökünden söküp atmak ve şer'i delillerden benimsediği İslami kültüre göre Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet'i ikame etmek için fikri, siyasi, küresel ve bağımsız bir çalışma yürütmektedir. Hizb-ut Tahrir Türkiye'de de nüfuz mücadelesi içindeki İngiliz ve Amerikan uzantısı hiçbir unsurun tarafı olmamıştır, olmayacaktır.

Daha önce olduğu gibi bu haberin de sonu gelmez iftiralardan biri olduğu muhakkak açığa çıkacak ve Allah'ın izniyle Hizb-ut Tahrir, her zaman olduğu gibi yüzünün akı ile çalışmasını sürdürecek, Müslüman Türkiye halkının kalbindeki yerini muhabbeti artmış bir şekilde koruyacaktır. Bu türlü insafsız ve meşum haberleri yapan ve defaten nasihatte bulunduğumuz bu çevreler hakkındaki şikâyetimizi ise Allah'a havale ediyor, Türkiye'deki Müslümanların şahitliğine sunuyoruz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bazı Medya Organlarına Sesleniyoruz!

20-23 Temmuz 2010 tarihlerinde bazı basın yayın organlarında Diyarbakır'da geçtiği belirtilen medyanın deyimiyle bir "töre cinayeti" olayından söz edilmiştir. Olayın zanlısı olarak tutuklanan 15 yaşındaki şahsın "Hizb-ut Tahrir Üyesiymiş" başlığı altında daha önce "Hizb-ut Tahrir üyeliği iddiasıyla birkaç kez gözaltına alındığı" iddia edilmiştir.

كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِن يَّقُولُونَ إِلاَّ كَذِبًا "Ağızlarından çıkan, ne büyük, (ne ağır) bir söz oldu! Onlar ki yalandan başkasını söylemezler." [el-Kehf 5]

Haberde bahsedilen şahsın Hizb-ut Tahrir'le bir ilişkisi olmadığı gibi Hizb-ut Tahrir şebabı hayatlarının her alanında şer'i hükümlere göre hareket ederler ki; Hizb-ut Tahrir'de üye olarak kalmanın şartı budur. Allah'ın haram kıldığı herhangi bir cinayet olayına iştirak etmeleri mümkün değildir. Zira Hizb-ut Tahrir ideolojisi İslam olan küresel siyasi bir parti olup, fikri ve siyasi mücadele yoluyla Nübüvvet Minhacı üzere, Allah Subhanehu ve Teala'nın vaat ettiği Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği İslam ümmetini geçmişteki izzetine kavuşturacak olan İkinci Raşidi Hilafet'i kurmak için çalışmaktadır.

Türkiye'deki bir kısım medyanın tutumuna gelince; Hizb-ut Tahrir, Beyrut'ta dünyanın dört bir yanından ciddi medya mensuplarının katıldığı uluslararası bir medya konferansı düzenlemiştir. Türkiye'deki tüm medya organlarının genel yayın yönetmenleri başta olmak üzere, sırasıyla yazı işleri müdürleri, haber müdürleri, ekonomi müdürleri de bu konferansa davet edilmiştir. Ancak bu davetimize katılım, samimi medya mensuplarından olmuştur. Söz konusu çirkin ve seviyesiz haber ise tüm engellemelere rağmen gerçekleşen ve büyük yankı uyandıran medya konferansının hemen sonrasında yayınlanmıştır. Görünen o ki; Türkiye'deki bir kısım medya Hizb-ut Tahrir'in düzenlediği uluslararası medya konferansından tek bir satır bahsetmeyerek, Müslüman Türkiye halkından gizlemeye ve konferansın başarısını bu türden seviyesiz haberlerle gölgelemeye çalışmıştır. Demek ki söz konusu haberi yapan medya organları, Beyrut'taki konferans öncesi, AKP hükümeti başkanı Erdoğan'ın "Demokratik Açılım" bahanesiyle düzenlediği "medya ile buluşma" toplantılarından bu şekilde talimat almışlardır. Daha ağır karalama kampanyalarından umduğunu bulamayan başta mevcut hükümet olmak üzere, bu medya grupları üçüncü sayfa haberlerinden medet umar hale gelmişlerdir.

Çirkin haberler üretmek için mesailerini harcayan medya gruplarına tekrar sesleniyoruz; iftira temelli bu tür haberler, Allah'ın izniyle Hizb-ut Tahrir üzerinde hiçbir olumsuz etki bırakmaz, bilakis Hizb-ut Tahrir'e teveccühü artırır. Sonra hüsrana uğrayan sizler olursunuz.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ Zulmedenler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir.[Şuarâ 227]

 

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Avustralya, Hilafet Konferansını Başarıyla Tamamladı

Gerek Avustralya'daki Müslümanların genelini kuşatan atmosferlere gerek bu konferansın hazırlanmasına denk gelen provaktif atmosferlere gerekse sağcı güçlerin çağrıda bulunarak binin üzerinde kişinin katıldığı konferans mekanın dışında düzenledikleri gösteri yoluyla konferansın gidişatına yönelik karışıklık çıkarma girişimlerine rağmen Hizb-ut Tahrir / Avustralya, 04.07.2010 pazar günü Sidney'de düzenlediği Hilafet Konferansı'nı başarıyla tamamladı.

Konferansta İslam ve Batıdaki Müslümanlarla ilgili birçok mesele ele alındı. Zira birinci bölümde Batının İslam'a ve Müslümanlara yönelik düşmancıl kampanyasının hedefleri ve maksatları ele alındı. İkinci bölümde Müslüman kadınının, kıyafetinin hedef alınması ve hadaratların çatışmasının tezahürlerinden bir tezahür olması bakımından kıyafetinin doğru bir çerçeveye oturtulması ele alındı. Üçüncü bölümde Batının genel politikasının bir parçası olarak İslam'ın hedef alınması hususunda Avustralya'nın birbirini takip eden politikaları ele alındı. Beşinci bölümde bir taraftan Müslümanları hedef alan entegrasyon, asimilasyon ve bütünleşme politikasına karşı koyma keyfiyeti ve diğer taraftan vakıaya yaklaşım keyfiyeti ele alındı. Beşinci bölümde İslami Hilafet, Hilafetin önemi ve Hilafeti Müslümanların beldelerinde geri getirmek için insanları çalışmaya sevk etmede Batıdaki Müslümanların rolü ele alındı. Konferans, Batıdaki Müslümanların önceliklerini ele alan altıncı bölüm ile sona erdi. Bu bölümlerin birçok kısa görüntülü sunumu yapıldı.

Özelde Avustralya'daki genelde Batıdaki Müslümanların özellikle de şebabın Hilafet projesine ve davetine ilgisi, yeryüzünün Doğusunda ve Batısında İslami ümmetin tek vücüt olduğunu ve sadece Müslümanları değil bilakis tüm insanlığı kurtarmak için İslam'ı hayat, devlet ve toplum vakıasına geri döndürmeye dönük dertlerinin ve özlemlerinin tek olduğunu göstermektedir.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler! [Yûsuf 21]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Günah Sultası, Allah'ın Evlerine Saldırıyor, Allah'a, Resulüne ve Müminlere Açıkça Savaş İlan Ediyor

Yahudilerin mescitleri yakma ve ümmetin mukaddesatlarına saldırma eylemlerine benzeyen tehlikeli bir emsal ve menfur bir cürüm altında Filistin günah Sultası ve güvenlik birimleri, Hilafetin yıkılışının 89. yıldönümünü anmak için düzenlenecek olan konferansı engellemek için el-Halil'in kazası Beyt-i Kahil'deki Mescid-i Rahman'ı kapatma girişiminde bulundu. Mescitte ezanın okunmasını ve ikindi salâhının kılınmasını engelledi. Böylece farzı eda etmek ve konferansa katılmak için toplanan cemaate, salâhlarını ede etmek için gelen insanları Yahudilerin Mescid-i Aksa'ya girmesine engel olması yüzünden akıllara Kudüs yollarındaki cemaatin görüntüsünü getiren bir görüntü altında ikindi salâhını mescidin önünde kılmaları çağrısında bulundu.

Sulta, bu menfur eylemi ile öncelikle güpegündüz Allah'a ve davetine, sonra da ümmete ve hadaratsal projesi "Hilafete" karşı savaş ilan etmiştir. Bundan dolayı Sulta, el-Hak Subhânehu'nun bu ve bu gibilerin hakkındaki vaadi tecelli etmek üzere dünyada rezillik ve ahirette büyük bir azaptan başka bir şey elde edemeyecektir.

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَا أُوْلَـئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَن يَدْخُلُوهَا إِلاَّ خَآئِفِينَ لهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ "Allah'ın mescitlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. Bunlar için dünyada rezillik ve ahirette de büyük bir azap vardır." [el-Bakara 114]

Allah'ın izniyle yakında Hilafet kurulduğunda da ümmet tarafından çetin bir hesaba çekilecek. İşte o zaman hiçbir şefaatçi Sultaya şefaatçi olmayacağı gibi ümmet, Aksa'nın minberine veya Kabe'nin örtüsüne yapışsalar bile onu ve kuyruklarını asla affetmeyecektir. Sulta, Amerikan projelerine göre hareket etmiş, Filistin halkına komplo kurmuş, mübarek arz hakkında ifrata kaçmış ve kafirin yerine Hilafete davet çalışmasına karşı savaşmışken nasıl böyle olmasın ki.

Sultanın ve despotik birimlerinin saflarında yer almaları, çabalarını Allah, resulü ve müminlerle savaşmaya seferber etmeleri için şeytanın ayarttığı Müslümanların evlatlarına Allah'tan korkmaları için bir kez daha çağrıda bulunuyoruz. Zira onlar, büyük bir halt işlediler. Sakın İslam'a karşı savaşın yakıtları ve kendilerini doğuran ümmetlerinin karşısında köstek olmasınlar. Sonra en hayırlı ümmete karşı şer ittifakı olurlar. Sakın batılın dolaşıp durması onları aldatmasın. Zira o son nefeslerini vermektedir. Bilmelidirler ki ümmetlerinin dışında onların hiçbir kıymeti yoktur. Bilakis kafirlerin ellerinde rezil ve aşağılanmış birer araç olarak kalacaklardır. Onlar olsa da olmasa da ümmetlerinin şanı yükselecektir. O halde durdukları saffa bir bakmazlar mı?

Sultanın adamlarına deriz ki sizler, yayılan, büyüyen ve Allah'ın izniyle zafere yaklaşan bu davetin karşısında asla engel olamazsınız. Zira sizler, sizin gibiler hatta sizlerin daha üstü olan tağutlar ve zalimler, gelmekte olan güçlü Hilafetin ilerleyişini asla durduramazsınız. Zira o, desteğini ne donör ülkelerden ne de kafir güçlerden almaktadır. Bilakis Allah'ın gücünden, yardımından ve muvaffakiyetinden almaktadır. O, davetini taşımakta ve yeryüzünde sultânını ikame etmek için çalışmaktadır. Zira siz kim hak davetin karşısında durmak kim. Keşke akletmiş olsaydınız.

 

وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ إِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنصُورُونَ وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ "Andolsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir: Onlar mutlaka zafere ulaşacaklardır. Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir." [es-Saffât 171-173]

 

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler! [Yûsuf 21]

 

 

Devamını oku...

Soru-Cevap

Soru: Trajik olaylarda akan kanlar daha kurumadan 27.06.2010'da Kırgızistan'da yeni anayasa hakkında referandum yapıldı! Geçici hükümet, durumlar normal haline ve yurtlarından edilenler yıkılan evlerine dönünceye kadar referandumun ertelenmesini kabul etmedi. Bilakis hükümet, tüm bu koşullara rağmen referandumun yapılmasında ısrar etti!

Peki hükümet, yıkılıp yakılan evlerin ve işyerlerin tekrar imar edilmesi ve Güneyde Özbekler ile Kırgızlar arasındaki etnik olaylarda akan kanların tedavi edilmesine hırs göstermek yerine neden referandumun yapılması üzerinde bu kadar çok hırs göstermektedir?

Cevap: Tafsilatlara girmeden önce son zamanlarda Rusya Federasyonu'nun davranışlarında ortaya çıkan dikkat çekici bir vakıaya dikkat çekmek istiyoruz ki o da şudur: Sovyetler Birliği'nin, parçalanması ve çökmesinden sonra bile kendi ambarında olan devletlerdeki muhaliflerine karşı demir yumrukla zulmetme üslubuna geri dönmesidir! Nitekim bu durum, Kuzey Gürcistan işgalinden Kırgızistan olaylarına kadar birçok olaylarda ortaya çıkmıştır. Gürcistan olaylarına gelince: Kuzeyinin işgal edilmesi apaçık bir durumdur. Kırgızistan olaylarına gelince: Tablonun netleşmesi için son olayları zikretmeden önce kısa olarak Bakiyev'e karşı yapılan darbe olaylarına geri dönmeliyiz:

 

1- Rusya, 23.07.2009'da Bakiyev'in seçimleri kazanmasını desteklemiş ve Rusya'nın bu desteği dikkat çekici bir şekilde olmuştur. Zira Rusya devlet başkanı Medvedev, bizzat Kırgızistan'a gelerek 02.08.2009'da Bakiyev için düzenlenen görevi devralma törenine katılmıştır!

 

2- Rusya, Bakiyev'in Amerika'ya yakınlaştığını mülahaza etmiştir ki bu da şu iki etkin olayda ortaya çıkmıştır:

Birincisi: Amerikan Başkanının Afganistan'dan Sorumlu Temsilcisi Richard Holbrooke, 19.02.2010'da Afganistan ve Kırgızistan'a bir ziyarette bulundu ve her iki ülkenin devlet başkanlarıyla bir araya geldi. Nitekim "Rusya Bugün" internet sitesinin "Rus İnterfax" haber ajansından aktardığı habere göre Holbrooke, Devlet Başkanı Kurbanbek Bakiyev ile, "İkili ilişkilerin geleceğini, Afganistan'ın durumunu, gözlerden ırak bir şekilde tarafların Afganistan'ın durumu hakkında görüş alışverişinde bulunulmasını, iki ülke arasında karşılıklı çıkar işbirliğini geliştirme yollarının görüşülmesini" ele almıştır. Yine Kırgızistan Devlet Başkanlığı Basın Bürosu, Bakiyev'in şu açıklamasını aktarmıştır: "Ülkem, Kırgızistan-Amerikan ilişkilerinin geliştirilmesi ve ikili ilişkilerin aktifleştirilmesi açısından önemli ve öncelikli bir konuma sahiptir." Keza Rus İnterfax Haber Ajansı ise bu haberi aktarırken açıklamaya, "taraflar gözden ırak bir şekilde" cümlesini eklemeyi uygun görmüştür. Yani bunun anlamı, Rusya'nın ajanı olan Bakiyev'in Amerikalılar ile üzerinde anlaştıkları şeyin ne olduğunu bilmemesi için onun dikkatinden ırak gizli bir şekilde demektir. Dolayısıyla bu, Kırgızistan devlet başkanı ile Amerikalılar arasında bir şeyler döndüğüne dair Rusya tarafından verilmiş olan bir sinyal ve işarettir.

İkincisi: "Rusya Bugün" internet sitesi, 17.03.2010'da, "Birleşik Devletleri, geçenlerde Batken şehrinde terörle mücadele amaçlı özel birlikler eğitim merkezi kurmak için Kırgızistan'a yardım amacıyla 5,5 milyon dolar tahsis ettiğini açıkladığı" şeklinde bir haber geçmiştir. Nitekim "Rusya Bugün", Bağımsız Devletler Topluluğu Ülkeleri Enstitüsü Bişkek Şubesi Müdürü Alexander Kinazov'a, bu merkez konusu hakkında sorduğunda şöyle demiştir: "Washington, bu merkezi Orta Asya'daki ihtiyaçlarını gidermek için kullanmaktadır. Terörle mücadele sloganı, Irak ve Afganistan'da olduğu gibi Amerika'nın hedeflerini gerçekleştirmeye dönük gerekçeden öte bir şey değildir." Ve şöyle eklemiştir: "Washington, Orta Asya'daki bu projeler yoluyla bölgede Rusya'nın ve Çin'in rekabetine karşı koymaya çalışmaktadır."

 

3- Rusya, Holbrooke'in Kırgızistan'ı ziyaret etmesi, gözlerden ırak bir şekilde Devlet Başkanı Bakiyev ile bir araya gelmesi ve taraflar arasında gizli anlaşmaların yapılmasından dolayı korkuya kapıldı. Nitekim Amerika, Kırgızistan'daki nüfuzunu güçlendirmek ardından oradan diğer bölgelere sıçramak için bu anlaşmalar, sözde terörizmle mücadele gerekçesi altında özel kuvvetler eğitmek ve ajanlar yetiştirmek amacıyla Kırgızistan'da bir Amerikan merkezinin kurulmasıyla taçlandırılmıştır.

Özel kuvvetler eğitmek veya diğer bir ifadeyle Kırgızistan'da Amerika için ajanlar yetiştirmek için bir Amerikan merkezinin kurulması anlaşması, Rusya açısından tehlike çanlarının çalması ve kırmızı çizgileri aşmaya doğru harekete geçmek demektir. Bu nedenle Rusya, Bakiyev'in Amerika ile olan ilişkisini sürdürmesini engellemek için darbe yapmaya koştu ve Bakiyev'e karşı darbe yapıp 08.04.2010'da onu devirmedeki "zafer" sarhoşluğu Rusya üzerinde açıkça görülüyordu.

Rusya, eski ajanı Bakiyev'in kendisinden uzaklaştığını mülahaza edince işte onu bu şekilde cezalandırdı!

 

4- Artık Rusya için geriye, kendisi ile birlikte hareket ederken özellikle de Andican olaylarında askeri destek vermişken Rusya ile ipleri koparan ve Amerika ile birlikte hareket eden Özbekistan'daki Kerimov konusunu halletmek kalmıştır. Ancak Amerika'nın Kerimov'u ekonomik ve güvenlik olarak destekleyip ayartması onu, giderek artan bir şekilde Amerika'ya meyletmeye ve dikkat çekici bir şekilde Rusya'dan uzaklaşmaya itmiştir.

Bu durum ise Rusya'nın 04.02.2009 tarihinde Acil Müdahale Gücü veya diğer bir ifadeyle Acil Yayılım Gücünü kurma kararı aldığı zamanki geçen yılın başlarından bu yana ortaya çıkmıştır. Nitekim Özbekistan imzalamayı reddettiği halde bu anlaşmayı 14.06.2009 tarihinde Moskova'da imzalamışlardır. Ayrıca Özbekistan, geçen 26 ağustos 2009'da Kolektif Güvenlik Örgütü bölgesinde 2009 ekim ayının 15'ine kadar devam eden tatbikatlara da katılmamıştır. Dolayısıyla Özbekistan'ın bu hareketi, bu örgüte olan üyeliğini bir nevi yarı dondurmuş olarak görünse de bunu resmen ilan etmemiştir. Bunun da ötesinde Özbekistan, varlığını tehdit etmesinden dolayı Rusya'nın Kırgızistan'da ikinci bir üs inşa etmesine de karşı çıkmıştır. Zira bu üs, Özbek sınırları yakınında olan Fergana Vadisi bölgesine inşa edilecektir. Nitekim Novasti Haber Ajansı, 05.08.2009'da Özbekistan Dışişleri Bakanlığına bağlı "Jahon" haber ajansının 03.08.2009'da yayınladığı açıklamada geçtiği üzere Özbekistan'ın, Güney Kırgızistan Kant'taki Rus üssüne ek olarak başka bir Rus askeri üssünün konuşlandırılmasına ilişkin planın uygulanmasının zaruri veya faydalı olmadığını düşündüğünü ve yeni bir üssün konuşlandırılmasının bölgede istikrarsızlığa yol açacağını belirttiğini aktarmıştır.

Özbekistan Devlet Başkanı Kerimov, 18.08.2009'da başkent Taşkent'te General David Petraus ile yaptığı görüşmede şöyle demiştir: "Özbekistan, karşılıklı saygı ve eşit ortaklık ilkeleri temelinde Birleşik Devletler ile olan mevcut işbirliğini genişletmeye hazırdır." [Rus Novasti haber ajansı/18.08.2009]

Amerika, NATO'nun yüklerini Özbekistan üzerinden Afganistan'a taşımak için Özbekistan ile bir anlaşma imzaladı. [Ulusal Stratejik Araştırma Kurumu/04.04.2009] Ancak Özbek-Amerikan yönetimleri arasındaki ilişkiler bunun ötesine geçerek Amerikan yönetimi, Özbekistan'ın 18. bağımsızlık yılı münasebetiyle bir kutlama mesajı gönderdi ve ardından da Kerimov, Özbekistan'daki Amerikan Büyükelçisi "Richard Norrland'ın" ziyaretini kabul etti. Bundan önce de Kerimov, 18 ağustosta ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General David Howell Petraus'u kabul etmiş, iki ülke arasında askeri eğitim programları ve staj eğitimi değişimini içeren bir işbirliği anlaşması imzalanmıştı.

İşte bu şekilde Kerimov, Rusya'dan uzaklaşmakta ve Amerika'ya yakınlaşmaktadır.

 

5- Rusya'nın bu doğrultuda Kerimov'un Amerika'ya yakınlaşmasına bir son vermesi kaçınılmaz oldu. Nitekim öyle de oldu. Zira Rusya, Özbekistan'ın başına bir sorun örmeyi amaçladı. Böylece Kırgızistan'daki Özbek azınlığın büyük bir bölümünü Özbekistan'a sürdü. Böylelikle de Özbekistan'ın uzun zamandan beri üyeliğini dondurduğu Kolektif Güvenlik Örgütü yoluyla sorunu çözmek için bir müdahale gerekçesi oluşturdu... Çünkü sorun çok açık olacağı için Özbekistan, sorunun çözümü için Kolektif Güvenlik Örgütü'ne geri dönmek zorunda kalacaktır. Doğal olarak bu da Rusya liderliğinde olacaktır. Böylece Özbekistan, önce Rusya'nın emrine geri dönecek ardından da Amerika'dan uzaklaşacaktır.

 

6- Bunun içindir ki Rusya, Özbekistan sınırına doğru kovmaları için yakma, yıkma ve katliam yoluyla Özbeklere saldırmaları için Kırgızistan'daki geçici hükümeti ve şerefli Kırgızların olmadığı Kırgızistan'daki kuyruklarını harekete geçirdi. Şayet Özbekistan hükümetiyle bağlantı kurun Amerikan hükümetinin Taşkent'teki sözcüsü olan Amerikan Büyükelçisi müdahalede bulunup Özbekistan'ı Kolektif Güvenlik Örgütü kuvvetlerine katılmamaya ikna etmemiş olsaydı Özbekistan'ın Kolektif Güvenlik Örgütü'ne katılmayı ve sorunun çözümü için Rusya liderliğinde kuvvet göndermeyi kabul etmesiyle neredeyse plan başarıya ulaşacaktı. Zira Özbek hükümeti, başlangıçta sınırları açmasının ve Özbekistan'a ulaşan göçmenlerin sayısının yaklaşık 100.000'ne ulaşmasının ardından buna icabet etmiş ve sınır kapılarını Özbek göçmenlerin suratına kapatmıştır. Görünen o ki onların, yani Ruslar ile Kırgızistan'daki ajan hükümetin amacı, iki ülke arasında bir kriz oluşturmak amacıyla yüz binlerce Özbeklinin Özbekistan'a göç etmesi, ardından sorunun çözümü için Özbekistan'ın Rusya liderliğinde Kolektif Güvenlik Örgütü'ne geri dönmesinden sonra Kolektif Güvenlik Örgütü'nün müdahalede bulunması, ardından da onların geri dönmeleri için müzakerelerin başlamasıydı. Böylece Rusya devreye girerek göçmenlerin Kırgızistan'daki yurtlarına geri dönmeleri karşılığında Özbekistan'ın kendi yörüngesine döndürmek ve ona başka koşullar dayatmak için Özbekistan'a baskı yapmak için bu durumu istismar edecekti. Ancak dediğimiz gibi Özbekistan, Amerikan hükümetinin müdahalesini reddetmiştir. Bunun içindir ki Amerika Dışişleri Bakanı Sekreteri Robert Blake, Özbekistan'ın davranışlarını ve sınır kapılarını göçmelerin suratına kapatmasını övmüştür.

 

7- Rusya'nın Özbekistan'ı Kolektif Güvenlik Örgütü'ne geri döndürmek için Özbekistan'a giden göçmenleri istismar etmek istediğini teyit eden bir diğer husus ise Rus Novasti haber ajansının 12.06.2010'da aktardığı habere göre Kırgızistan'ın Geçici Başbakanı Otunbayeva'nın, Rus Devlet Başkanı Medvedev'den durumları yatıştırmada yardımcı olmaları amacıyla kuvvet göndermesini talep etmesidir. Lakin Rusya Devlet Başkanı Sözcüsü Natalia Timokova'nın ifade ettiği üzere Rusya, "Bunun bir iç çatışma olduğu ve koşulların etkin olarak Rusya'nın katılımını gerektirmediği gerekçesiyle kabul etmemiştir." Yani Rusya'nın tek başına katılımını gerektirmemektedir. Nitekim Rus gazetesi Vedomosti'nin Rusya Savunma Bakanlığındaki bir yetkiliden aktardığı şu sözü de bunu teyit etmektedir: "Özbekistan'ın yardımı olmadan Kırgızistan'a kuvvet konuşlandırılması ve finanse edilmesi zor bir durumdur." Bu da önce Kolektif Güvenlik Örgütü içerisindeki etkinliğine geri dönmeye ve üyeliğini etkinleştirmeye ardından da Rusya'nın komutasında Acil Müdahale Gücüne katılmaya zorlamak için bu olaylarla hedeflenenin Özbekistan olduğunu göstermektedir. Ancak Özbekistan, bunlara yanıt vermeyince Rusya, 14.06.2010'da Kırgızistan'a Kolektif Güvenlik Örgütü adı altında askeri ve hava teçhizatı gönderme kararı almıştır.

 

8- Rusya, Özbekistan'ı Kolektif Güvenlik Örgütü'ne ve Acil Müdahale Gücüne çekmeyi başaramayınca yaşananları etnik bir savaş ve Özbek azınlığın Kırgızlar gibi (vatansever) olmadığını göstermek amacıyla olayları istismar etmek istedi... ve Kırgızların maslahatlarının yanında olup (vatansever olmayan) Özbeklere karşı olduğu gerekçesiyle geçici hükümetin lehine bir popülerlik oluşturmak için referandumun ertelenmeksizin zamanında yapılmasında ısrar etti. Bunun içindir ki Geçici Kırgız Hükümetinin Başkan Yardımcısı Azimbek Beknazarov şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Oş'daki durum istikrara kavuşmuştur. Yeterli kuvvete sahibiz. Bize düşen referandumu organize etmektir. Kendisinin Kırgızistan vatandaşı olduğunu iddia eden herkes referandumda oy kullanmaldır." [17.06.2010 / el-Cezira] Böylece 27.06.2010'da yapılan anayasaya referandumu sonuçlarında bir nebze de olsa geçici hükümet ile etnik Kırgızlar arasında etnik yakınlaşma ortaya çıktı.

 

9- Velhasıl Kırgızistan olayları; Özbekistan'ın başına bir sorun örmek için Özbek azınlığın Özbekistan'a göç etmesi amacıyla onlara saldırmak ve böylece sorunu bitirmek için Özbekistan'ı Kolektif Güvenlik Örgütü ile Acil Müdahale Gücü Örgütüne geri dönmeye mecbur etmek amacıyla Rusya ile geçici hükümet tarafından planlanmış yapay olaylardır etnik bir savaş değildir. Çünkü yaşanan şey şu ki Rusya'nın kuyrukları ile Kırgızistan'daki geçici hükümet, Özbeklerin üzerine korkunç ve vahşi bir şekilde saldırmışlardır dolayısıyla iki taraf arasında bir savaş olmamıştır ki yaşanan olaylar etnik bir savaş olarak isimlendirilsin.

Nitekim tanık oldukları eylemler hakkında değerlendirmede bulunan bazı haber ajansları, bunların spontane eylemler olmayıp planlı olduğunu ifade etmişlerdir. Mesela AFP haber ajansı, 17.06.2010'da şunları yazmıştır: "Muhabirlerinin son günlerde Güney Kırgızistan'da tanık oldukları şeyler ve gözlemledikleri zararlar, Özbeklerin yüzlerce ölümle sonuçlanan koordineli bir tasfiye sürecine kurban edildiklerini göstermektedir." Ve şöyle ekledi: "Bir hafta önce olayların patlak verdiği Oş'ta, Celalabad'da ve Özbekistan'daki mülteci kamplarında birbirini doğrulayan görgü tanıkları, tankların koordineli saldırılarla Özbek mahallelerini kasıp kavuran silahlı milislere zemin hazırladığını ifade ettiler. Oysa çoğunlukla etnik Kırgızların oturduğu mahallelere hemen hemen hiçbir şey olmamıştır. Özbek azınlıkların mahallelerindeki evler ise çok iyi organize edilmiş operasyonlarla yağmalanmasının ardından temellerine varıncaya kadar yerle bir edilmiştir. Bir taraftan tanklar, evlerde yangına yol açan yangın mermileri sıkarken diğer taraftan silahlı guruplar, yangını söndürmeye çalışan sakinlerin üzerine kalaşnikof tüfeklerle kurşun sıktılar."

Bazı şebabımız, yakım ve yıkımı engellemek için müdahalede bulunmaları amacıyla devletin bölgedeki yetkililerine gitmişler ancak bu yetkililer, bu şebebımıza hiçbir yanıt vermemişler bilakis onlardan bazılarını da tutuklamışlardır!

New York Times gazetesi, 16.06.2010'da Birleşmiş Milletleri Ofisi Sözcüsü ve İnsan Hakları Yüksek Komiseri Robert Colville'nin şu açıklamasını aktarmıştır: "En az yüz kişinin ölümüyle ve yüz bin veya daha fazla Özbeklinin evlerinden edilmesiyle sonuçlanan saldırılar, koordineli, hedefli ve iyi planlanarak yapılmış olup etnik şiddet kaynaklı spontane patlak vermiş bir saldırı değildir."

Rusya, Özbekistan'ı tekrar kendi ambarına döndürmeyi başaramayınca yaşanan olayları vatansever olmayan Özbek azınlıklar ile geçici hükümetin maslahatlarını benimsediği vatansever Kırgızlar arasındaki etnik bir çatışma şeklinde göstermek amacıyla Kırgızların anayasa referandumunda geçici hükümetin etrafında toplanması için olayları istismar etmiştir.

 

10- Ancak üzücü olan konu şu ki Orta Asya'ya nüfuz etmeye yönelik Rusya ile Amerika arasındaki bu çatışmanın yerli araçlar yoluyla gerçekleşmesi ve kurbanlarının da Müslümanlar olmasıdır. Tüm bunların sebebi ise sömürgeci kafirler ile ajanlarının Müslümanları bir araya getiren bağı -ki İslam'dır- yok etmeye ve onun yerine asabiyetçi bağları getirmeye çalışmaktadırlar ki böylece Müslümanların kanları Müslümanların elleriyle aktılmaktadır.

Bizler bu cevabın sonunda yüzyıllardır İslam'ın bir araya getirdiği Özbek ve Kırgız kardeşleri, dünyanın ve ahiretin izzetinin kendilerini bir araya getiren İslam olduğunu, Rusya, Amerika ve bu ikisinin ajanlarının yaptıkları şeyin kafirlerin çıkarları için kendi kanlarını kendi elleriyle akıtsınlar diye Müslümanların arasında şiddetli bir çekişme çıkarmak olduğunu idrak etmeye davet ediyoruz..

 

Allahu Subhânehu'dan, Hilafetin kurulması, Müslümanları hayır üzerine bir araya getirmesi, birbirlerini seven kardeşler ve insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet yapması için nusretini ve çıkış yolu vermesini talep ediyoruz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Afganistan, NATO'ya Mezar Olacaktır

Afganistan'daki ABD ve NATO Güçlerinin Komutanı General Stanley McChrystal'in istifası, dünyaya Afganistan'daki Amerikan hakimiyetinin çöktüğünü ve Afganistan'ın lanetini göstermiştir. Zira dokuzuncu yılına giren ve bu ay Vietnam savaşının süresini geçen Afganistan'daki savaş bu gidişle Vietnam'ın lanetini unutturacaktır. Görünen o ki Afganistan'daki Kanada Kuvvetlerinin eski Komutanı Kanadalı General Rick Helih'in uyarıları çıktı çıkmak üzere. Zira o, 2009 Ocak ayında Afganistan'ın NATO'ya mezar olacağını açıklamış ve NATO ile generalleri, bir türlü acısını unutamadıkları ağır hezimetlerinin hala acılı yaralarını saramayan Rus subayların alay ve şamata konusu olmuştu.

Doğrusu ajan Karzai'nin, kendisine Amerikan savaş mızraklarının gölgesinde Müslümanların cesetleri ve kanları üzerinden "güvenlik ve barış" vadinde bulunan dayanağı McChrystal'i kaybettiği için ağlaması dikkat çekicidir.

Aslında Taliban'ın, NATO kuvvetlerine topyekun karşı koyması, bu güçlerin aralarında Ürdün ve Türkiye'nin de bulunduğu 42 devletten oluşan devletlerarası bir ittifakı içermesi, 140 bin askerden oluşan devası bir ordu hazırlaması, siyasi ve askeri olmak üzere Batılı liderlerin acı hezimeti önlemeye yönelik karamsarlıkları; işte tüm bunlar, açık bir şekilde İslami ümmet Allahuteala'nın, وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ "Hepiniz toptan sımsıkı Allah'ın ipine [dinine] sarılınız, sakın ayrılığa düşmeyiniz." [Âl-i İmrân 103] kavlinde olduğu gibi O'nun ipine (dinine) sımsıkı sarıldıklarında Afganistan'daki, Irak'taki Amerikan işgalini ve Filistin'deki Yahudi pisliğini kökünden söküp atmaya muktedir olacağını göstermektedir.

Önümüzdeki günlerde 18.07.2010'da Beyrut'ta yapılacak olan küresel konferansımızda Allahuteala'nın yardımıyla bunu gerçekleştirmenin keyfiyetine dönük pratik metodu ümmete açıklayacağız.

Osman Bahâş
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Müdürü

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Sizler, Sürdürülebilir Bir Gelişmeyi Asla Gerçekleştiremezsiniz Aksine Sizler, Sürekli Engelsiniz!!

Güvenlik ve Savunma İşlerinden Sorumlu Başbakan Yardımcısı, Dünya Turizm Örgütü'nün Ortadoğu'ya yönelik 34. Genel Kurulu Toplantısı'nda şöyle dedi: "Yemen, nesillerin kaynaklardaki haklarını koruyacak, iş imkanı oluşturmaya ve fakirliği azaltmaya yardımcı olacak sürdürülebilir turizm gelişimi gerçekleştirmeyi arzulamaktadır." [es-Sevre Gazetesi/Sayı 16660 /23.06.2010]

Kırılgan nizamın rüveybidaları, sık sık "sürdürülebilir bir gelişme, gelişme çarkını döndürmek, iyi bir yönetişim..." içi boş benzeri isimlendirmeler ve tanımları gerçekleştirmeyi arzuladıklarını dile getirmekteler. Ancak sürdürülebilir turizm gelişmesi kavramı, bu ruveybidaların nereden getirdiklerini bilmediğimiz bir kavramdır!!

Peki şimdi ahlak bozucu oteller, Müslümanların ırzlarını pazarlayan gece kulüpleri ile diskoların yayılması, sıkı bir güvenlik koruması ve saltanat alimlerinin kutlamaları altında günahın ve ahlaki yozlaşmanın yaygınlaşması sürdürülebilir bir gelişme midir?!

İktidar Nizamının turizm adı altında ticaretini yaptığı atalarımızın maddi şekilleri ve mirası, atalarımızın kendi zatlarına güvenerek büyüklükte azimlerinin gücünü gösteren bu muazzam simgeleri bina etmeleri bakımından nizamın kendisine lanet okumaktadır. Onlar ki mütevazi imkanlarına rağmen yüksek yüksek kaleler inşa etmişler, kayaları oymuşlar ve setler kurmuşlardır. Onların yaptıkları bu işler ile bu kör çapulcu nizamın politikası, sorumluluk almaktan kaçmaya yönelik ahmakça açıklamaları kıyaslandığında gerçekten bu kişilerin ümmettin tarihinde süregelen bir engel ve büyük bir zarar oldukları görünmektedir.

Bu konferansların ve açıklamaların arkasındaki asıl maksat, nizamın alışageldiğimiz kazanım ve nemalanma politikasıdır. Dahası "terörizmle savaş, fakirliği bitirmek, kalkınma ve işsizlik..." gibi inandırıcı olamayan gerekçelerle ülkenin ve insanların sırtından nemalanmaktır. Oysa terör, fakirlik ve işsizlik bunların hepsi nizamın icadıdır. Ardından bunları; cürümlerine, uşaklığına ve ülkeyi sarmalayan sorunlar ve krizler karşısındaki çaresizliğine kılıf yapmaktadır.

Bundan dolayı onlar, yanlış bir nizamın içinde yer aldıklarını ve yanlış yerde durduklarının farkında olmalarına rağmen ayak diretiyorlar ve inat ediyorlar. Keşke şu iki husustan dolayı azgınlıklarının ve dalaletlerinin akıbetlerini bilmiş olsalardı:

1. Onlar, tarihin çöplüğüne atılacaklar ve ölünceye kadar nesillerin laneti peşlerinden gelecektir.

2. Eninde sonunda Allah'a selim bir kalp ile gelen kimse dışında ne malın ne de evladın insanlara hiçbir faydası dokunmayacağı o gün Allah'ın onlara olan gazabı, öfkesi ve intikamı yetecektir.

Bundan dolayı Müslüman Yemen halkı şunu bilmelidir ki Hizb-ut Tahrir'in çalıştığı İslami hayatı yeniden başlatarak doğru ideolojik bir kalkınmanın gölgesi dışında kalkınmanın ve şerefli bir yaşamın gerçekleşmesi imkansızdır.

Allahuteala şöyle buyurmuştur: لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلْ الْعَامِلُونَ "Çalışanlar işte böylesi (bir kurtuluş) için çalışsınlar!" [es-Saffât 61]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER