- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Ey Al-i Suud, Zayed Oğulları ve Erdoğan, Siz Hilafetin Kurulmasının Neresindesiniz…
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Twitter web sitesinde Osmanlı ve Türkleri rahatsız edici olarak gördüğü bir Tweet’ten duyduğu derin memnuniyetsizliğini ifade etti.
Erdoğan, 1916-1919 yılları arasında Medine’de bir Osmanlı komutanı olan Fahreddin Paşa’yı Medine halkına karşı suç işlemek ve onların mallarını çalmakla suçlayan Tweet’i paylaşmasının ardından Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed Al-i Nayhan’ı eleştirdi.
Tweet’te şöyle dedi: “Türkler, Medine'deki Mahmudiye Kütüphanesi’ndeki el yazması eserlerin çoğunu çaldılar. İşte Erdoğan'ın dedelerinin Müslüman Araplarla olan tarihleri buydu.”
Türkiye Dışişleri Bakanlığından bir yetkili, Türkiye’deki Birleşik Arap Emirlikleri maslahatgüzarının bakanlığa çağrıldığını söyledi.(BBC.22/12/2017)
Al-i Zayed ile Erdoğan arasındaki bu kriz başladığından beri, iki taraf arasındaki tartışmalar neredeyse hiç durmadı. Her bir taraf, kendi medya organını kendi çıkarlarına hizmet eden tarihsel olayları yeniden yazmakla meşgul ettirmeye çalışıyorlar. Her iki taraf, mevcut bozuk durumlarına hizmet etmeleri için kendi atalarını övüyorlar. BAE ile Türkiye arasındaki krize rağmen Suudi Arabistan’ın karşılıklı cevap verme polemiğine girmesi gayet normal bir durumdur. Zira bahsettikleri tarihi olay, şuan Suudi yönetimi altında olan Medine-i Münevvere’de gerçekleşmiştir.
Konunun BAE tarafından müptezel bir şekilde üretilmesi, Erdoğan’ın da sert bir şekilde cevap vermesi, taraflar arasındaki krizi tırmandırıp bir bölgeden basın yazarları ile tarihçiler arasında başka bir bölgeye geçmek içindir. Bundan maksat ise kendi mevcut çıkarlarına ve politikalarına hizmet etmesi için her bir tarafın kendi görüşünün doğru olduğunu ispatlamaya çalışmalarıdır. Bir taraf, bazı olayları pazarlayarak Osmanlı Devleti üzerindeki büyük Arap devrimini haklı gösterirken diğer taraf ise bu tarihsel dönemin tek mirasçısı olduğunu ve bu olayların tarihinden kendisinin sorumlu olduğunu düşünerek Osmanlı Devleti’nin simgelerini savunuyor. Medine’nin kuşatılması ve Fahreddin Paşa’nın kişiliği ile ilgili uzun tarihi kayıtlara rağmen her iki taraf da tarihi gerçeği ve üzerinde ihtilafın olamadığı bir vakıayı görmezden geliyorlar. Zira her iki taraf da Osmanlı Devleti’nin şanını elde etmek veya Hilafet Devletini ikame etmek ya da İslam’ın hükümlerini tatbik etmek için çalışmıyor. Buradan onların hepsine şairin şu sözünü zikrediyoruz:
Yiğit, benim babam şöyleydi diyen değil,
Gerçek yiğit, işte ben buyum diyendir.
Net olan tarihi gerçek; büyük Arap devriminin ve Al-i Suud, Al-i Zayed ve Mustafa Kemal gibi o zamanki İngiliz ajanlarının tamamının Osmanlı Devleti’ne ihanet etmeleri, Osmanlı Devleti’ni düşürmek için kalbine bir hançer saplamaları, İslam ümmetinin güç kaynağını parçalamaları, dahası insanları kendi otoritelerinden mahrum etmeleri, aralarından İslam’ın hükümlerini kaldırmaları ve cebir ve zor kullanarak insanların üzerlerine küfür ve tagut hükümlerini uygulamak için çalışmalarıdır. Bu hususta öncekiler ile sonrakilerin ve bunun için doğrudan veya dolaylı olarak çalışanların arasında herhangi bir fak yoktur. Zira şuan bunların hepsi, İslam’ın hükümlerini uygulamak ve İslam Devleti’ni ikame etmek için çalışmamaktadırlar. Dolayısıyla gerek tarihtekiler gerekse günümüzdekilerin tamamı, hala meşru olmayan yöneticiler olup meşru olan veliyyül emre karşı çıktıkları gibi hala şuanda da İslam’ın hükümlerini uygulamaya ve İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmaya karşı çıkmaktadırlar.
Al-i Suud, 1744 yılında ilk Suudi devletlerinin ortaya çıkmasından bu yana meşru veliyyül emre karşı çıkmış ve Osmanlı Hilafet Devleti’ni yıkmak için çalışmıştır. Suud ailesinin ortaya çıkmasından bu yana yapmaya çalıştığı tarihi mugalatalara ve topraklarının Osmanlı Devleti’ne bağlı olmadığı ve kendilerinin meşru yöneticiler olduğu noktasında insanları ikna etmeye çalışmalarına rağmen tarihler ve olaylar, Suud ailesinin Osmanlı Devleti’ne karşı çıktıkları, Necid, Hicaz ve tüm Arap Yarımadası’nın Osmanlı Devleti’nin otoritesi altında olduğu ve Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Amman, Katar, Irak, Ürdün, Yemen ve Türkiye bölgesindeki tüm yöneticilerin Osmanlı Hilafet Devleti’ne karşı çıktıkları günden beri imtiyazlı İngiliz türemesi oldukları, ihanet ve ajanlık için onların arasına sızdıkları ve bazen İngiliz ajanlığını bazen de Amerikan ajanlığını tercih ettikleri noktasında tarihi yeni okumaya başlayan herhangi bir kişide bile şüphe bırakmaz. Böylece onlar, devletlerini, dinlerini ve ahiretlerini dünya hayatı için beş kuruşa sattılar.
Nitekim Suud hükümeti ile Muhammed Bin Selman’ın adamları, basın ve medya organlarını, insanların zihninde Osmanlı Devleti’nin imajını bozmak ve İslam’a ve Müslümanlara yönelik komplolarını ve ihanetlerini haklı çıkarmak için sahte bir tarih yazmakla meşgul ediyorlar. Bu olayı takip eden birinin, bundan emin olmak için uzun tarih sayfalarına dönmesine ve karıştırmasına gerek yoktur. Zira mevcut günler, en iyi tanık ve en güçlü kanıttır. Çünkü onların tamamının dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanların meselelerini terk etmeleri ve İslam’ın hükümleri dışında başka hükümleri uygulamak için onlara komplo kurmaları, ümmete, dinine ve tarihine yapılan en büyük ihanet olup tarih bunu elbette kaydedecektir. Ayrıca geçmişte ve gelecekte olanları Rabbim Subhanehu ve Teala’nın sayfalarında yazılmakta olup elbette O bunların hiçbirinden habersiz değildir. Peki onlar, gözlerin dışarı fırlayacağı bir gün için mi çalışıyorlar?!
Bu tarihi meselede taraflar arasındaki mevcut siyasi nedenlerin varlığına, Medine-i Münevvere’deki son Osmanlı Paşası Fahreddin Paşa’nın kişiliği üzerinde meydana gelen ihtilaflara ve her iki tarafın amaçlarının da nihayetinde çıkarlarına hizmet eden devletin menfaatlerini kontrol etmek olmasına rağmen bunların hepsini tek bir soru ile özetleyebiliriz. Sizler, Hilafeti ikame etmenin ve İslam hükümlerini uygulamanın neresindesiniz?! Sizler, Osmanlı Devleti ile tarihte Müslümanların Emevi, Abbasi ve Osmanlı gibi İslam Devleti’nin farklı dönemlerinde yazmış oldukları şerefli tarih sayfalarının neresindesiniz? Sizler, Sahabe-i Kiram ve onların Raşid Halifelerinin kuşağından ilk atalarınızın tarihinin neresindesiniz? Sizinle hiçbir ilgisi olmayan tüm bu sorular kesinle cevabını bulacaktır. Zira bu noktada sizin en önemli işiniz, Hilafetin ve İslam’ın hükümlerinin tatbik sahasına geri dönmesini engellemektir. Ancak heyhat ki heyhat! Sizler burnunuzu yerlere sürtseniz ve gerçekleri çarpıtsanız da bu kesinlikle olacaktır. Zira Kerim Nebimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), şöyle buyurduğunda bunu vadetmiştir:
ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır.” [Ahmed rivayet etti]
Macid Salih- Haremeyn eş-Şerifeyn Beldesi
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Radyosu İçin Yazdı