Salı, 03 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
KÜRESEL KONFERANSLAR MI YOKSA AİLE İLİŞKİLERİNİ PARÇALAMA OYUNLARI MI?

بسم الله الرحمن الرحيم

KÜRESEL KONFERANSLAR MI YOKSA AİLE İLİŞKİLERİNİ PARÇALAMA OYUNLARI MI?

(Tercüme)

Batının kültürel saldırısı, mefhumların içeriklerinin ve kavramların birbirine karıştırılması, aldatma ve hile gibi her türlü üslubun kullanılmasıyla bize sızmıştır. Öyle ki İslâm ümmeti yavaş yavaş laiklik ve liberalizm zehrini içti. Nitekim çok geçmeden batının Müslüman ailenin hürmetine, İslâm tarafından sınırlandırılan ve şer’î hükümlerle şekillendirilen değerler manzumesinin çiğnenmesine yönelik saldırılarının başlamasıyla yirminci yüz yılın son yirmi yılı içinde batılılaşma dalgalarında ve batı hegemonyasının artmasında tırmanışlar kendini gösterdi.

Dünyanın diğer sorunlarına kıyasla daha dikkat çekici bir önem atfedilen kadın meselesi hakkında evrensel bir yığın meydana getiren BM gözetimindeki devletlerarası sözleşmelerin ve belgelerin, ümmetin tesis edilmesinde ilk köşe taşı kabul edilen Müslüman aile yapısının bozulmasında doğrudan bir etkisi vardır.

Bu ilgi Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin (CEDAW) kabulü ile 1979 yılında fiili olarak yürürlüğe girmiştir. Bu belgeyi imzalayan devletler açısından da bağlayıcılığı olan devletlerarası nitelikteki ilk belge olmuş ve bütün belgeler de bundan türemiştir. Kadınla alakalı ittifakların tümü için esas niteliğindedir.

Birleşmiş Milletler ve BM’ye bağlı kuruluşların kisvesi altında Batı tarafından hazırlanan belgelerden birisini örnek aldığımızda bunun, kadın dünyasında kargaşalıklar meydana getirmeye çalışan CEDAW ittifakının tamamlayıcısı, sağlamlaştırıcısı niteliğinde olduğunu görürüz. Örneğin 5-15 Eylül 1994 tarihleri arasında Kahire’de imzalanan “Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Taslak Programı” belgesine baktığımızda aile ilişkileri üzerinde ciddi tehlikeli dönüşümler meydana getiren CEDAW ittifakına ve uluslararası terminolojiye göndermelerin yer aldığına şahit oluruz. Böylelikle bu ümmetin son kalesi niteliğinde olan aile ile ilgili sorunlarda, ailelerin parçalanmasında ve boşanmalarda nisbi olarak artışlar meydana gelmiştir.

Bu belgede yer alan en önemli düşünceler ve terminolojiler, şer’î nasslar tarafından getirilen İslami kültür, iyi ahlak ve ailevi değerlere saygılı olmakla karakterize olmuş İslâm halkları tarafından da kabul edilebilir hale gelmiştir. Öyle ki uluslararası sözleşmeler ve belgelerde yer aldığı üzere bu düşünce ve terminolojiler; cinsiyet, kadınların güçlendirilmesi, üreme sağlığı ve kadına yönelik şiddet gibi kadına, çocuğa ve aileye yönelik tehlikeler etrafında deveran etmektedir.

1- Cinsler arasında eşitlik” şeklinde tercüme edilen “Cinsiyet eşitliği” terimi. Temel cinsiyet terimi, yani (türlerin eşitliği) terimine bağlı olarak, aile yapısı itibariyle her birisinin ayrı ayrı konumu olan farklı türler olan kadın ile erkek ve normal olan ile anormal olan (eşcinsel) arasındaki tüm farklılıklar ortadan kaldırılmaktadır. Uluslararası bu belgenin on ikinci bölümünün 24'üncü paragrafında: tüm hükümetlerin, devlet örgütlerinin ve devlet dışı örgütlerin, sivil toplum kuruluşlarının, fonlama kurumlarının ve araştırma kurumlarının "aile yapılarını değiştirme konusunda hayati araştırmalara öncelik vermeleri gerektiği" çağrısında bulunmaktadır. Yani erkek ile erkek, kadın ile kadın arasındaki ilişkiler gibi her türlü anormal ilişkilerin düzenlenmesine çağrıda bulunulmaktadır. Üstelik bunların tümünün “aile” kavramı çerçevesinde yapılması istenmek suretiyle bu kanunun tanınması, himaye edilmesi ve buna bağlı olarak gerekenlerin de yapılması söz konusu edilmektedir.

2- Kadının Güçlendirilmesi” kavramı. Uluslararası ittifakların tümünde yer alan bu kavrama göre kadın, bir çatışma sahasında yaşamakta ve bu alanda da düşmanına yani erkeğe karşı üstün olması ve aralarındaki ilişkinin saldırı ilişkisi olması için kadının güçlendirilmesi gerektiğinden bahsedilmektedir. Batı medeniyetinin tabiatından hareketle bu belge, ticari ilişkilere tahvil edilerek aynı zamanda kadının erkeğe ve ailenin tümüne muhtaç olmaması anlayışı hâkim kılınmıştır. Dördüncü bölümde yer alan 26. Maddeye göre “kadın toplumsal hayata tam anlamıyla iştirak etmelidir.” Yani erkek çocukların bakımı ve ev işlerinde kadınlara örnek olarak tam bir katılım sağlamalıdır. Buna bağlı olarak da aynı ailede kadın ve erkekler arasındaki hak ve görevlerin birbiriyle çelişen rollerin meydana gelmesine yol açtı. Yani ailenin iaşesini sağlayan erkeğin rolü ile aile içi işleri çekip çeviren kadının rolü arasında bir çelişki meydana geldi.

3- Üreme sağlığı” terimi. Bu belgede en fazla yaygın olan ve tekrarlanan kavram budur. Yedinci bölümün 1-5 maddelerinde bireylerin tatmin edici ve güvenli bir cinsel yaşamdan zevk almasını sağlayan tam fiziksel, zihinsel ve bedensel olarak iyi olma durumundan bahsedilmektedir. Yine dördüncü bölüm 2 nolu maddede, cinsel zevk ve üreme sağlığı, beslenme ihtiyaçları gibi kız ve ergen kızların da haklarıdır denilmektedir. Bu ifadelerle hamilelik ve doğurma zamanlarında kadının sağlığına itina gösterdikleri görünümünü veriyorlar. Oysa bu belge sadece cinsin güvende olmasını yani hastalığa yakalanmamasını istemektedir. Bu nedenle de ergen kız ve erkeklerin hamileliği önleyici araçlar kullanmaya alıştırılmaları gerekir. Özellikle de İslâm şeriatı tarafından disipline edilen hususlardan kopartılmış, özgürleştirilmiş cinsi ilişkilerde. Dolayısıyla bu belgeye göre bu türden ilişkiler, sadece evli olanlar için değil aynı zamanda tüm bireyler için mubah olan yeme ve içme gibi bedensel haklardan bir hak haline getirilmek isteniyor. Diğer taraftan ise içinde ergen kızların ve erkeklerin de yer aldığı, erken yaşta zina yapmanın alternatifi olan erken yaşta evliliğin suç kabul edilmesi bu belge içinde en fazla yer alan hususlardandır.

4- Müslüman aileyi Allah Azze ve Celle’nin irade buyurduğu cennetten (ev, sevgi ve rahmet ortamından) cehenneme (bozuşma, kin ve nefret, ihanet) ortamına nakleden “Kadına karşı şiddet” kavramı. Zira bu belgeye göre erkeğin evin direği olması, harcamalarını üstlenmesi ve aileye liderlik yapması şiddet olarak değerlendirilmektedir. Sadece erkeğin çok eş hakkına sahip olmasına ilave olarak kadının kocasına itaat etmesinin gerekliliği de şiddet olarak kabul edilmektedir. Yine babanın, evlilikte kızının velayetine sahip olması, kadının iddeti, miras sistemi gibi erkek ile kadın arasındaki tekamülün ve aile içindeki ayrıcalıkların tahakkuk etmesi için şeriat tarafından belirlenen hususların tümü kadına karşı şiddet kavramı çerçevesinde değerlendirilmektedir.

İşte böylece sayısız belgelerden birisi olmaktan öteye geçmeyen ve daha önce “Nüfus Konferansı” belgesinde zikrettiğimiz bu fikirler ve terminoloji, herhangi dini bir merci ile mutlak surette alakası olmaksızın açık ve net bir şekilde helallerin sınırlandırılmasına haramların ise serbest bırakılmasına çağrıda bulunmaktadır. CEDAW ittifakının getirdiği ve ardından gelen tüm belgelerle de bu sürecin tamamlandığı hususlar bunlardır. Zira CEDAW ittifakının ikinci maddesi, bu ittifakı imzalayan tüm devletlerin, dini esaslara dayanıyor olsa dahi kadınlar ile erkekler arasında ayırım yapan tüm maddeleri, örfleri, layihaları ve hükümleri kanunlarından çıkartmalarını gerektiriyor. Böylelikle kadınla ilgili şer’î hükümlerin tümü batıl kabul edilmek suretiyle ona rücu etmek ve dayanmak doğru kabul edilmiyor.

Biz, İslam ümmetimizin evlatlarına şunu hatırlatıyoruz: Bugün karşı karşıya kalınan ailelerin parçalanması olayları, günümüz İslâm dünyasında tekrarlanıp duran sloganların gölgesinde meydana gelmektedir. Kadına özgürlük, kadının çalışması, ailenin düzenlenmesi gibi konuların ele alındığı, ne kadına ne de ailesine herhangi bir hayrı dokunmayan konferanslarda işlenmektedir. Bunlar,  Müslüman kadının evinden çıkartılması, Müslümanlarla yapacağımız mücadelede kazanmamız gereken savaşların birincisidir diyen Evangelist Zuemer ve daha başkaları gibi bu değerli ümmetin düşmanları tarafından öğütlenen hususlardır. Uluslararası bu konferanslar daha doğrusu aile ilişkilerini parçalamak, erkeğin, kadının ve çocukların haklarını koruyan rabbani değerler manzumesinden uzaklaştırmak ve böylece de batının içerisinde bulunduğu kargaşa ortamında yaşayan bir aile haline getirmek için çabalayan ayak oyunları ve hilelerdir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi adına

Rana Mustafa

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER