Pazar, 02 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/03
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Kostantiniye ve Roma’nın Fethi

بسم الله الرحمن الرحيم

Kostantiniye ve Roma’nın Fethi

Bugün kalplerimizde ve nefislerimizde büyük bir etkisi olan önemli bir konuk misafir ediyoruz. Bu konuk, Bizans devletinin başkenti olan ve H. 20 Cumâde’l Ûlâ 857 M. 29 Mayıs 1453 yılında fethedilen Kostantiniye’nin fethinin yıldönümüdür. Evet, Kostantiniye ve Roma’nın fethi, Allah’ın izniyle gelecek nesillerden işiteceğimiz bir ifade olacaktır. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle geçmektedir: سُئِلَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: أَيُّ الْمَدِينَتَيْنِ تُفْتَحُ أَوَّلًا: قُسْطَنْطِينِيَّةُ أَوْ رُومِيَّةُ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: «مَدِينَةُ هِرَقْلَ تُفْتَحُ أَوَّلًا، يَعْنِي قُسْطَنْطِينِيَّةَ “Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e bu iki şehirden, Kostantiniye ve Roma’dan hangisinin daha önce fethedileceği soruldu? Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Evvelâ Hirakl’in şehri, yani Kostantiniye fethedilecektir.” [Ahmed Müsned’inde tahriç etti. El-Hâkim ve Ez-Zehebî sahihtir dedi.] Dolayısıyla Kostantiniye şehrinin apaçık fethine yönelik çabaların artması, zafer ve başarı faktörlerinin toplanması, Allah’ın izniyle bizzat Roma’nın fethedileceğine yönelik zaferin faktörleridir. Çünkü zafer, Allah’ın sünnetlerinden bir sünnettir. Dolayısıyla eğer kul ne zaman zafer için çalışırsa, onun ödülü de amel cinsinden olur. Nitekim ne zaman sünnetin sebepleri gerçekleşir, gülleri ve meyveleri olgunlaşırsa, onun lezzetini tatmanın zamanı gelmiş demektir. Ümmetin cahiliyenin, aciz ve eksik olan beşeri kanunun karanlığına gömülmesinin ardından insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet olan İslam ümmetinin dünyayı ve ümmetleri aydınlatan ve ümmeti, güvenliğine ve Allah Subhanehu Teala’nın vaat ettiği ve Kostantiniye’nin fethini ve Allah’ın izniyle yakında gerçekleşecek olan Roma’nın fethini müjdelediği gibi Mustafa Muhtar Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği Raşidi Hilafetine götürecek yolunun kesilmesinden sonra Batı’nın, İslam ümmetini toprağa gömmeye, kimliğini ve hadaratını yok etmeye çağırdığı tozları yok etmek için bu faktörlerden bahsediyoruz. Dolayısıyla canlılığı artırmak, gurur, onur ve haysiyetin anlamlarına ilham vermek için bu faktörlerden bahsediyoruz. Bu faktörlerin en belirgin olanları şunlardır:

1-Sultan’ın ıslahı ve onun İslam esası üzere en iyi şekilde yetiştirilmesi; çünkü onun ıslahı, ümmetin ıslahıdır. “Şüphesiz Allah, Kur'an ile yola gelmeyeni otorite ile yola getirir.” Nitekim Fatih Rahimehullah, İslami bir terbiye ile yetişmiştir. Zira Kur'an, hadis, Peygamberimizin Sünneti, fıkıh, Arapça, Farsça, Türkçe, astronomi, matematik ve parlak sayfaları olan tarih gibi temel şeri ilimleri almıştır. Ayrıca binicilik ve savaş sanatlarında da cesaretli biridir. Bu nedenle Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in övgüsüne mazhar olmuştur: لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ، فَلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا، وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ “Kostantiniye elbette fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel bir komutandır, o ordu ne güzel bir ordudur.” Onun bu şekilde yetişmesi, Allah’ın lütfundan sonra, Akşemseddîn Sengar ve Ahmed İbn-i İsmail El-Kevrâni gibi en iyi alim ve hocalardan ilim almasını sağlayan ebeveynlerinin iyiliğinden kaynaklanmaktadır. İşte bu yetiştirme şekli, takva, anlayış ve cesaret ile karakterize olmuş bir bitkinin çimlenmesine etki etmiştir. Dolayısıyla devlet içinde İslam’ı tatbik edebilmek ve dışarda da davet ve cihat yoluyla İslam’ı taşıyabilmek için gelecekteki Müslümanların Sultanlarının da bu şekilde olmasını gerektirir. Yoksa tam bir cehalet içinde, tutkularının peşinde, vakıaya ve Batı’ya bağlı olan bugünkü Müslümanların yöneticileri gibi olmamalıdır.  

2-Devleti çok iyi idare ediyor ve özellikle finansal konular olmak üzere devleti en iyi şekilde tanzim ediyordu. Nitekim Rahimehullah, devletin kaynaklarını ve bu kaynakların israfı, savurganlığı, lüksü ve saçıp savurmayı önleyecek şekilde nasıl harcanacağının yolunu belirledi. Ayrıca ordu taburlarını geliştirdi ve yeniden düzenledi, askerler için özel kayıtlar oluşturdu, askerlerin maaşlarını artırdı, onlara mevcut en son silahları temin etti, bölgelerin idarelerini geliştirdi, bazı valileri onaylarken eksikliği sabit olanları da azletti,  Sultanlık mahkemesini geliştirdi ve devletin istikrarı için çalışması amacıyla ona idari ve askeri uzmanlar sağladı. İç iyileştirmeleri yaptıktan ve iç çatlakları ortadan kaldırdıktan sonra kendini harici işlere ve İslami fetihlere adadı. Bu sadece önemli bir rol değil, aynı zamanda daha sonraki bir Halifenin de yapması gereken ölüm kalım meselesi gibi hayati önem taşıyan bir roldür. 

3-Alimlerin rolü, Halife’ye nasihat etmek, cihada teşvik etmek, Halife’yi sürekli olarak Allah’tan korkmaya, O’na itaat etmeye ve İslam’ı tatbik etmeye davet etmektir.  Nitekim celil alim Kevrâni ve Akşemseddîn, özellikle de sonuncusu, cihat hareketini ikiye katlama ve sürekli olarak bir Fatih olacağını düşündürmek için Fatih’i teşvik etmişler ve onun manevi ilham kaynağı olmuşlardır. Bundan amaçlanan ise Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadisidir ve neden olmasındı?  Dolayısıyla takva, ilim, cesaret ve bu niteliklere sahip tüm özelliklerle süslendi. Zira ne ekersen onu biçersin. Selef alimlerin durumu böyleydi. Peki bugünkü alimlerin durumu nedir acaba? Nitekim bugünkü alimlerde, dinleri pahasına olsa bile nifak, korkaklık ve tutku gibi özellikler toplanmıştır! Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْد۪يهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ لِيَشْتَرُوا بِه۪ ثَمَناً قَل۪يلاًۜ فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْد۪يهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ  “Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için «Bu Allah katındandır» diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” [Bakara - 79] Mısır, Suudi Arabistan, Irak, Tunus ve Pakistan’daki alimlere yazıklar olsun!

4- İyi eğitilmiş ve donanımlı 250.000 askerden oluşan büyük bir ordu hazırladı, Bizans İmparatoru’nun para ve anlaşmalarla Fatih’i Kostantiniye’yi fethetme niyetinden caydırma girişimlerine rağmen Kostantiniye’nin eteklerine hisar ve kaleler hazırlamaya başladı.  Nitekim Sultan II. Bayezid zamanında Asya anakarası üzerine inşa edilmiş Osmanlı Kalesi’nin karşısındaki Avrupa yakasında bulunan Boğaziçi tarafına Rumeli Hisarı kalesini inşa etti. Ayrıca surları parçalamak için silahlar topladı, ileri top sanayisini geliştirmek için mühendislere güvendi ve hedefine ulaşmak için çok para harcayarak harici uzmanlardan yardım aldı.  Macar asıllı Mühendis Urban dev topu geliştirdi ve Fatih Rahimehullah savaş gemisi 400’e ulaşıncaya kadar gemi sayısını artırdı. Dolayısıyla Müslümanların imam ve Halifelerinin de bunu yapması gerekir. وَاَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِه عَدُوَّ اللّٰهِ وَعَدُوَّكُمْ وَاٰخَرينَ مِنْ دُونِهِمْ لَا تَعْلَمُونَهُمْ اَللّٰهُ يَعْلَمُهُمْ  “Siz de düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar her türlü kuvvet ve cihad için, bağlanıp beslenen atlar hazırlayın ki bununla Allah düşmanını, kendi düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmeyip de Allah'ın bildiği diğer düşmanları korkutasınız.” [Enfal-60]

5-Savaş yönetimi çok iyiydi. Zira Fatih, Kostantiniye’ye saldırmadan önce anlaşmalar imzaladı ve tek bir düşmanla uğraşmak için farklı düşmanlarla anlaştı. Nitekim Doğu Galata Emirliği ile anlaşmalar imzaladığı gibi Macaristan ve Venedik ile de anlaşmalar imzaladı. Bu ise düşmanın hacmini azaltmak içindir. Müslümanların yöneticileri de, bugün Müslümanların yöneticilerinin İslam ülkelerini kendilerine teslim etmek için kafir ülkeler ile yapmış oldukları anlaşmalar gibi değil İslam’ın Müslümanların maslahatı için izin vermiş olduğu anlaşmalar ve sözleşmeler ve iyi komşuluk ilişkileriyle karakterize olmalıdırlar!

6-Sultan, zorlukların ve nedenlerinin üzerinde durdu, bunların çözümü için öneriler sundu, en uygun çözümleri önerdi, bunları bizzat kendisi denetledi, ümitsizliğe kapılmadı, Allah’ın rahmetinden ümidini kesmedi, ümmeti ve orduyu büyük bir misyon için motive etti. Nitekim üç zorlukla karşı karşıya kaldı. Birincisi:  Boğaziçi, Marmara Denizi ve Haliç olmak üzere Kostantiniye’nin etrafı üç denizle kaplı olup bunların arası gemilerin hareketini ve geçişini kontrol eden çok büyük bir zincirle korunuyordu. İkincisi: Marmara Denizi’nin kara tarafını çevreleyen iki sur duvarı vardı, bu duvarların arasında 25 adım yüksekliğinde avlu vardı, iç surların yüksekliği ise 40 adım olup onun üzerinde de yüksekliği 60 adıma ulaşan kuleler vardı. Dış surlara gelince; 25 adım yüksekliğinde olup üzerinde askerlerin dağıtıldığı ve doldurulduğu kuleler bulunmaktaydı. Dolayısıyla askeri yönden ona nüfuz etmek imkansızdı. Nitekim buraya sızmak için 11 İslami girişim olmasına rağmen başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ama Fatih pes etmemiş, dahası zorlukları çözmeye odaklanmıştır. Zira kasten düşmanların haberlerini öğreniyor ve kuşatma için gerekli olan haritalar hazırlıyordu. Ayrıca Kostantiniye’nin kalelerine ve surlarına tanıklık etmek ve nevi şahsına münhasır bir deha ile nakledildiğinde dev topların taşınmasına elverişli olması amacıyla Edirne ile Kostantiniye arasına yol yapmak için bir de buna keşif ziyaretleri ekliyordu. Evet, bu toplar, yağlanmış ahşaplarla sürüklenip çekilerek üç mil mesafesindeki kara yolu üzerinden Beşiktaş'tan Haliç'e taşındı.  Ayrıca geceleri güneyden gelecek gemilerden korkulduğu için 70 gemi Galata bölgesinden uzaklaştırıldı. Nitekim haberler Bizanslılara sızdırılınca onların içerisini bir korku kapladı. Bu tür haberlerin iletilmesi veya iletilmemesi yöneticinin siyasi hareketlerinden biridir. Bunun üzerine Bizanslıların bu şaşkınlığı ve felaket tellallığı nedeniyle Kostantiniye’nin düşeceğine dair ani bir söylenti yayıldı.

7- Araç ve gereçleri hazırlayarak sebeplere sarılmanın boyutuna uygun bir şekilde Allah’tan yardım istedi ve O’na yalvardı. Zira komutan Fatih, Allah Azze ve Celle’ye dua ediyor ve ordusuna da namazı, zikri, istiğfarı, hazırlığı ve duayı emrediyordu.  Ayrıca onlara, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ “O ordu ne güzel bir ordudur” şeklinde buyurduğu hadisine mazhar olmalarını hatırlatarak onların maneviyatlarını yükseltiyordu. Dolayısıyla onlara, Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in övgüsüne mazhar olanlar siz olun diyordu. Evet, bu açık zafer dün nasıl gerçekleştiyse daha önce geçen bu faktörlerin yerine getirilmesi şartıyla Roma fethedildiğinde de bu zafer gerçekleşecektir. Eğer emir Fatih olmamış olsaydı, Kostantiniye fethedilmezdi. O halde bugünkü emir de Fatih gibi olmadığı taktirde Roma da fethedilmeyecektir. Evet, bizler bu emirin neresindeyiz? Roma’nın fethi için bünyesinde ilim, bilinçli olmak, takva ve cesaret gibi sıfatları barındıran Rabbani yönetici ve Halife nerede? Yoksa Roma, sömürgeci Batı’ya bağlı üzerimize çöreklenmiş bu rejimler tarafından mı fethedilecek? Bugün, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi nasıl gerçekleşecek? Bu da güzel bir emire muhtaç değil midir?

Daha öncekilerin kazanmış oldukları zaferleri biz de kazanabilmek için kolları sıvamalıyız. Bu ise iki nedenden dolayı olacaktır: Birincisi; Allah Azze ve Celle’nin vaadi. Zira muhkemi Kitabı’nda şöyle buyurmaktadır:  وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا  “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar.”[Nur-55] Yine Subhanehu şöyle buyurmuştur: وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, sakın ayrılıp bölünmeyin.” [Âli İmran - 103] Dolayısıyla hep birlikte olmak veya olmamak ancak İkinci Raşidi Hilafet ile mümkündür. Aynı şekilde Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi. Zira o, şöyle buyurmuştur:  …ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ )راشدة( عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “…Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır.” İkinci nedene gelince: İslam, sadece İslam’ın birliğiyle var olacaktır. Zira bugün ümmet, bölünmüşlükten, fırkacılıktan, münkerlerden, Batı’nın ve onu kuyrukları olan hain yöneticilerin tasallutundan kurtulamıyor. Ayrıca sadece Roma değil, tüm dünya kokuşmuş kapitalist ideolojinin zulmünden kurtulacaktır.  Bu da ancak Hilafet Devleti’ni kurmak için hiç yorulmadan ciddiyetle çalışmakla olacaktır. Evet, ilk İslam Devleti’ni Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem kurdu ve 1924 yılına kadar devam etti. Dolayısıyla bu devlet, kurulması için gerekli olan faktörler bir araya gelmedikçe geri dönmeyecektir. Evet, örneğin Rasul tek başına mıydı yoksa O’nun bir camaati mi vardı? Evet, Allah’ın Rasulü yalnız değildi, dahası İslam’ı tatbik edecek bir devlet kurmak olan hedefini gerçekleştirmek için ona yardım eden sahabelerden oluşan bir kitlesi vardı. Çünkü İslam, devlet olmadan tatbik edilemez. Delil ise, Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Mekke’de bir devlet kurmadan önce İslam’ı uygulaması nasıldı, Medine’de devleti kurduktan sonra hali nasıl oldu. Dolayısıyla وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ “O ordu ne güzel bir ordudur” konumuna ulaşmak için İslam Devleti’ni kuracak olan bu cemaatin aşağıdaki sıfatlarla karakterize olması gerekmektedir:

1-İslam’ı dakik bir şekilde anlamalı ve tereddüt etmeden, kayırmacılık yapmadan, düşmana gizlemeden ve korkmadan İslam’a davet etmek için çalışmalıdır. Yani İslam’a, şeri hükümleri tahrif etmeden, onu değiştirmeden ve dönüştürmeden açık bir şekilde davet etmelidir. 

2-Batı’dan ve Batı’ya bağlı olan Müslümanların yöneticilerinden destek alınmamalıdır. Zira bu şekilde korkudan dolayı ve dünya için yüce hedefini satmış olur.  O zaman onun, ne yerde ne de gökte yeri olur. Ümmet de onu, bugün İslam beldelerindeki hareketlerin vakıasında olduğu gibi bir çekirdek gibi çitleyip atar.

3-Vakıayı değiştirirken Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yolu takip edilmelidir. İslam’ın fikirlerine, nifak olmaksızın, şiddet eylemlerinde bulunmaksızın ve İslam beldelerindeki İslami olmayan beşeri rejimlere iştirak etmeksizin ikna, diyalog ve en güzel şekilde tartışarak davet edilmelidir. 

4-Ümmeti kalkındıracak bir proje ve Allah’ın Kitabı’ndan ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetinden istinbat edilen bir anayasa olmalıdır ki vakıada tatbik keyfiyetini idrak edebilsin.  

5-Ümmet tesis edilmeli ve kapitalizm, sosyalizm, milliyetçilik veya mezhepçiliğin hüküm ve kanunlarına göre değil İslam’ın hükümleri gözetilmelidir.

6-Belli bir bölgede değil her yerde pratik olarak İslam’a ve fikirlerine davet edilmelidir. Yani davet evrensel olmalıdır. 

7-Müslüman bireyler, İslam’ın hükümlerine bağlı kalmalıdırlar.

8-Hilafet’i kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışılmalıdır.

Bu, bugünkü hareketlerin bağlarını ve ümmetin reddettiği önceki şartlara muhalefet ettiklerini açığa çıkardı. Bu hareketler, ümmetin kendi hakkında iyi zanda bulunmasının ve felaketin çıkış yolunun onlar olduğunu zannetmesinin ardından durumu daha da kötüleştirdi! Ümmete isabet eden bu felaketlere rağmen, bu özellik ve ölçülere sahip bir parti bulup ona kucak açıp bağrına basıncaya kadar bir çıkış yolu arıyor. Ümmet buna şiddetle muhtaçtır. Çünkü o,  sefalet, sıkıntı ve zorluk durumundan kurtulması için ümmete izzetinin ve kalkınmasının yolunu gösterecektir.     

Bugünkü cemaatin, halkın kucak açmasına ihtiyacı vardır. Bu ise, kesin bir şekilde kanaat getirmesinin, Allah’ın Kitabı ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetinden kaynaklanan anayasasına ve programlarına davet etmesinin ardından kendisine kucak açacak ve fikirlerine inanacak olan ümmettir. Aynen İslam’ın fikirlerine iman ettiklerinde büyük fedakarlıklar gösteren dünün ensarları Evs ve Hazrec kabilelerinde olduğu gibi. Ayrıca cemaat; ordu ve kabileler, yani kitleye nusret verecek, onun İslam’ı iktidara taşımasını, ardından İslam’ın hükmüyle yönetmesi için Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i yönetime taşıyan Ensar ordusunun içerisindeki büyük komutan Sa’d Bin Muaz’ın yaptığı gibi İslam’ın tatbik edilip uygulanmasını garanti edecek güç ve kuvvet sahipleri gibi bir güce muhtaçtır.  Ayrıca o, eğip bükmeden samimi bir şekilde İslam anayasasını uygulayacaktır. Bu anayasa ise önünden ve ardından batılın gelemeyeceği alemlerin Rabbi olan Allah’ın şeriatıdır. Nitekim Allahu Teala, şöyle buyurmuştur:  قُلْ هَلْ مِن شُرَكَآئِكُم مَّن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ قُلِ اللّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ أَفَمَن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ أَن يُتَّبَعَ أَمَّن لاَّ يَهِدِّيَ إِلاَّ أَن يُهْدَى فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ “De ki: “Sizin ortaklarınızdan Hakk’a hidayet edecek (ulaştıracak) kimse var mı?” De ki: “Allah, Hakk’a hidayet eder (ulaştırır). Öyleyse Hakk’a hidayet eden (ulaştıran) mı tâbî olunmaya daha lâyıktır (daha çok hak sahibidir) yoksa hidayete erdirilmedikçe, kendisi hidayete eremeyen kimse mi?” Artık size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?” [Yunus-35]

Ey kerim ümmetin evlatları, hayırda öncü olan ve onun için yarışan azim bir ümmet olun… Ey İslam ülkelerindeki ordular, İslam’a nusret veren onun devletini kuran Sa’d Bin Muaz gibi bir Sa’d olun ve Hizb-ut Tahrir’e nusret verin… Ey insanlar, dini öğrenen, onu öğreten ve ona davet eden Musab Bin Umeyr gibi bir Musab olun…  

Ey İslam ümmeti, İslam’a nusret veren ve onu yönetime taşıyan bir Sa’d veya İslam’ı öğrenen ve ona davet eden bir Musab olun. Ey İslam ümmeti, وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ “O ordu ne güzel bir ordudur” hadisi gibi olun. Böylece Rasul’ün hadisiyle muzaffer olalım, dünya ve ahiretin izzetine nail olalım ve hakkımızda Allah Azze ve Celle’nin şu kavli gerçekleşsin:

كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّـهِ “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız…” [Âl-i İmran - 110]

#İstanbulunFethi

#İstanbul

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Üstad Abdurrahman el-Âmiri

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER