İftiracı Korkak Rejimin Altında ne Güven ne de Güvenlik Vardır

Adalet ve güvenlik açısından baktığımızda beldelerimizdeki rejimlerin otoritesi altında her ikisine de yer yoktur. Zira tüm İslam beldelerinde güvenlik tesis edilememiş, hırsızlıklar, cinayetler, mülkiyet ve haklara yönelik saldırılar her geçen gün artmaktadır. Hatta insanlara yönelik saldırılar gündüzleri bile sıradan bir hale geldiği gibi bu saldırılarda silah kullanmak günlük tüketilen ekmek gibi olmuştur.

Peki yargı, kendisine karşı çıkanları cezalandıran rejimin güçlü bir aracıyken güven ve emniyet nasıl gerçekleşecek? Dolayısıyla üzerimize, şöyle diyen kişinin sözü intibak ediyor: “Yargı hasmınız iken kime şikâyette bulunacaksınız!” Zira yargı, Allah’ın kitabı ve Rasulü’nün sünnetine göre hükmetmemektedir. Örneğin hırsızlık konusunda, fail hapis veya para cezasına çarptırılarak hak konusu adil bir şekilde görülmemekte ve çoğu zaman hak zayi olmaktadır. Yine cinayet konusunda suçluya hapis cezası verilmekte ve kısa bir zaman sonra cezaevinden çıkarak yeni bir suç işlemektedir. Bu da insanları haklarını kendi elleriyle almaya sevk etmektedir.     

Yargı insanlar hakkında ne bir ahit ne de bir antlaşma gözetir! Zira İslam’a davet edenler yıllarca hapse atılırken İslam’a ve İslam’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret edenlere ise ya en fazla üç ay hapis cezası verilmekte ya da para cezası ile yetinilmektedir! Çünkü yargı, yolsuzluğun kovuşturulması için değil, yolsuzluk için vardır. Bu yüzden uyuşturucu kaçakçıları gezip dolaşırken İslam davetçileri ise hapsedilmektedirler.

Yargı, yalan dolanı ve zulmetmeyi alışkanlık haline getirmiştir; zira gerçek suçlunun yerine suçsuz olanın kişinin alınıp sorgulama ve fiziksel inceleme dairesine konularak tokat, dayak ve elektriğe verilmek gibi her türlü eziyet ve işkenceye uğrayan, sonunda zorla suçunu kabul etmesi için yatak ve çarşafların olmadığı kötü bir gözaltının yanı sıra iğrenç yerlere konulan ve kötü muameleye maruz kalan, yıllarca süren hapis ve işkenceden sonra gerçek suçlu ortaya çıktığında ise mahkemenin mağdur olan kişiden özür dilemekten başka hiçbir şey yapmadığı kaç dava vardır. 

Davacılardan biri veya her ikisinin öldüğü ve mahkemede dava devam ettiği halde yargının mahzenlerinde yıllarca duran kaç dava vardır?!  Yargıçların sanıkların savunma yapmalarına fırsat vermedikleri halde idamla sonuçlanan kaç dava vardır?! Mahkemenin belirlemiş olduğu tercümanların tutukluların ifadelerini yanlış tercüme etmelerinden veya Suudi mahkemelerindeki birçok Pakistanlıda olduğu gibi Arapça yazılmış mahkeme belgelerinin içeriklerini doğru bir şekilde sunmadıklarından dolayı haksız yere hüküm verilen kaç dava vardır?! Pakistanlı bir tutuklu İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne şöyle demiştir: “Dava dosyalarımız hakim önündeydi. Anlatacaklarımızı dinlemeden bizleri yargıladı!”  

İkiyüzlü yargı, avukatların deneyim ve gücüne dayanmaktadır. Tabi bu da aslında avukatların, evet deneyimli avukatların ücretlerini ödeyebilecek olanlar için geçerlidir. Dolayısıyla onlardan bazıları, konuşma kabiliyetleri ve çarpık yollarla hasımın delilini çürütmesi sayesinde hakkı batıla ve batılı da hakka karıştırmaktadırlar. Böyle hakim karşısında sözlü çatışmaların ve tartışmaların ortasında insanların hakları kaybolup gitmektedir.  

Evet, arkasında savaşılan ve onunla korunulan kalkanın yokluğunda aciz ve eksik yargı ile ahiretlerini az bir dünya metaına satan hakimlerin gölgesinde ne güven ne de güvenlik vardır. Bu yüzden bütün Müslümanların davaları, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti olan İslam Devleti’nin gölgesindeki adil bir adamı beklemektedir.

Hilafet Devleti’nin yıkılışının yüzüncü yıldönümünde, bizlere çok yakın bir zafer ihsan etmesi için Allah Subhanu’ya yalvarıyoruz. Şüphesiz O, her şeye kadirdir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Zinet Esad – Mübarek Toprak (Filistin)