- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
El-Vai Dergisi
Sömürgeciliğe Hizmet Etmede, Ümmetin Kurtuluşu ve Kalkınması Projesiyle Savaşmada Medya Organlarının Rolü
Hizb-ut Tahrir Mübarek Toprak (Filistin) Medya Bürosu Üyesi
Bahir Salih’in Kaleminden
Medyanın rolü ve onun kamuoyu oluşturma ve siyasi kararları etkilemedeki önemi hakkında konuşmak, artık açıklığa kavuşturulamayan ve kanıtlanamayan bir husus haline geldi. Özellikle elektronik medyanın yaygın olarak kullanılmasıyla birlikte herkes buna açık ve kategorik bir şekilde değindi. Biz bu konuyu ispatlamaya ve üzerinde durmaya çalışmayacağız. Bilakis medyanın, ümmetin otoritesini yeniden elde etmesini engellemek amacıyla ümmetin kalkınmasının karşısında durmasının yanı sıra sömürgeciliğe ve Müslümanların başındaki yöneticilerden oluşan araçlarına yardım etmedeki rolü üzerinde duracağız.
Medya organları, ümmetin kalkınmasına düşmanlık yapmış ve karartma yapmak, kalkınmaya davet edenlere ve onun için çalışanlara yönelik medya kordonu dayatmak, düşünme becerileri konusunda dikkatleri dağıtmak ve akılları karıştırmak için basit ve tali konulara dikkat çekmek, sömürgeciliğin çıkarlarına hizmet eden hayali çatışmalar ve savaşlar oluşturmak, ajan rejimlerin potasında eriyen düşünürlerin, şahsiyetlerin ve yöneticilerin propagandasını yapmak ve Müslümanların bağırlarına çöreklenen rejimlerin çalışmalarını, programlarını, planlarını ve bunun dışındaki birçok şeyleri süslü göstermeye çalışmak gibi birçok şekilde ümmetin karşısında durmuştur. İşte bizler bu makalede, bu şekillerin her birini ortaya çıkarmaya ve ifşa etmeye çalışacağız.
Medya karartması yapmak ve kalkınmaya davet edenlere ve onun için çalışanlara yönelik medya kordonu dayatmak:
Hiç şüphe yok ki, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet’in gölgesinde İslami hayatı yeniden başlatmak yoluyla ümmeti kalkındırmak ve onun durumunu değiştirmek için çalışanların en bariz olanı Hizb-ut Tahrir’dir. Zira Hilafet’i kurmak ve zararlı ve ajan rejimleri ortadan kaldırmak için davet edenlerin ilki ve en bariz olanı odur. Dolayısıyla Hizib, kapitalizmin şerlerinden, sömürgeciliğin pisliklerinden ve mevcut dönemin kuyruklarından kurtulmak için İslami hayatın yeniden başlamasına davet eden tek parti olmuştur. Bunların bilinmesiyle birlikte Hizbin onlarca İslam ülkelerinde, hatta Müslüman toplulukların bulunduğu Batı ülkelerindeki eylemleri, kesintisiz bir şekilde devam eden ve çeşitli şekillerde yapılan eylemler olup tüm bunlar, Müslümanlar arasındaki kamuoyunu etkilemeye ve Hilafet’in kurulması projesi hakkında kamu bilinci oluşturmaya yöneliktir. Ayrıca tüm bunlar, disiplinli siyasi düşünceyle ilgili eylemler olup şiddet ve maddi eylemler içermeyen siyasi ve fikri çalışmayla sınırlıdır. Örneğin bu çalışmaların bazıları camilerde, okullarda, üniversitelerde, toplanma merkezlerinde ve salonlarda konferanslar, seminerler, dersler, vaazlar ve konuşmalar şeklinde yapıldığı gibi bazıları da mesajların ve fikirlerin çok net olarak ifade edildiği yürüyüşler, gösteriler ve oturma eylemleri şeklinde yapılmakta olup bu organize edilen eylemlere kadınlar ve erkekler veya bunlardan birisi katılmaktadır. Ayrıca bu çalışmaların bazıları, gazete, dergi ve neşriyatlar ile yüksek siyasi ve fikri içerikli beyanların yayınlanması şeklinde yapılmaktadır. Yine bazı çalışmalar, etki sahibi, düşünür, alim ve çeşitli uzman sahibi kimselere ziyaretler, iletişim, diyalog ve tartışma şeklinde yapıldığı gibi bunların dışında daha birçok görüntü, şekil, üslup ve araçlar yoluyla yapılmaktadır. Belki de son zamanlarda bu yapılan çalışmaların en önemlisi, elektronik medyada dikkat çekici ve belirgin bir şekilde aktif bir rol oynaması olmuştur. Bütün bunlar, farklı bölgelerde, ülkelerde ve farklı konular ve başlıklar altında olduğu gibi tamamı ilgi çekici ve canlı toplumsal tartışmalar şeklinde olmuştur… Öte yandan Hizb-ut Tahrir'in eylemlerine, faaliyetlerine ve fikirlerine medya kordonunu dayatmada genel siyasetin üzerini çizmeyen ve ihlal etmeyen güncel düşüncelerden kaynaklananların çok azı hariç ister yerel ister küresel medya olsun, tüm medyanın bu büyük miktardaki faaliyetlere dayattığı medya karartmasının boyutunu hissedebiliyoruz.
Tabi bu, ne profesyonel ne teknik ne de herhangi bir şekilde haklı gösterilemez. Zira Hizbin faaliyetleri, ihmal edilmiş ve önemsiz konuları ele almaz, şiddet ve nefret ettirici eylemlere baş vurmaz ve sadece bir yerle, bir ülkeyle, bir siyasi durumla ve bir sistemle sınırlı kalmaz. Zira kıtalar arası birçok çeşitli ve en önemli konuları ele almaktadır. Aynı şekilde bunlar, gündemde olmayı hak etmeyen zayıf eylemler de değildir. Bilakis eylem düzenlediği yerlerde büyük ses getirdiği gibi birçok ülkede Hizib dışındaki herhangi birinin, bu benzerlikte ve bu boyutta bir eylem düzenlemesi imkansızdır. Yine Hizib genellikle medyanın ve kitlelerin katılımına açık olmak için ülkedeki koşulları ve imkanları da dikkate almakla birlikte Hizbin eylemleri ve faaliyetleri medya organlarının dikkatini çekmez (!) ve medyada yer almaz. Bu da medya karartmasının, kasıtlı siyasi bir karar olduğunu ve tabi bunun arkasında da İslam beldelerindeki siyasi karar alıcıların olduğunu göstermektedir -ki bunlar farklı isimlerdeki sömürgeciliktir.
Düşünme becerileri konusunda dikkatleri dağıtmak ve akılları karıştırmak için basit ve tali konulara dikkat çekmek:
Yerel, uluslararası veya küresel medya organlarını takip edenler, izleyicilerin veya takipçilerin akılları, zihinsel ve duygusal durumlarıyla oynamak için bu yollarla uygulanan dağılmanın ve yüzeyselliğin boyutunu mülahaza edebilirler. Zira medyanın, bazen ormanda kaybolan koyun ve onun vücudunun kürk ile kaplı olduğu hakkındaki gönderiler aracılığıyla bir haber yayınladığını, bu haber için özel bir zaman ayırdığını ve bunu defalarca tekrarladığını görürsünüz. Diğer bazı zaman onlarca insanın on yıllardır hiç duymadığı dünyanın en ücra köşesindeki adı hiç duyulmamış kabilelerden birinin bayram gelenekleri ve törenleri hakkında resimli bir görsel hazırladığını görürken başka bir zamanda da bir deneyimde dikkat çekici ve garip bir şey olması nedeniyle bir ülkedeki birisinin evlenme ve ev inşa etme deneyimi hakkında bir gazete hikayesi anlattığını ve başka bir zamanda ise medya, günlerce ve haftalarca kamuoyunu bir İngiliz prensi ve eşinin zorbalığa, ırkçı bir dile veya sözlü bir tacize maruz kaldığı sorunuyla meşgul etmektedir. Ayrıca bu hikayeyi, İslam ümmetinin ve onun evlatlarının, İngiltere, Amerika, Rusya, Hindistan ve Çin'in eliyle maruz kaldığı vahşetin, zorbalığın, işkencenin ve zulmün milyarda birine eşit olmadığı halde sanki önemsenmesi ve takip edilmesi gereken büyük bir vakıaymış gibi güçlü göstermektedir. Bazen de medyanın, en uzak köşelerinde amatör veya yaşlı bir kişi tarafından uygulanan eski bir sanata ışık tuttuğunu ve bunu da izleyicilere hitap eden dramatik veya romantik bir hikaye haline getirdiğini görürsünüz.
Tabi medya, ister aktör, ister şarkıcı, ister dansçı olsun sözde sanatçılara her zaman geniş alanlar ayırmakta, onları icat edici ve başarılı insanlar kalıbına sokmakta ve buna ek olarak zihinlerin dikkatini dağıtmakta ve ilgi alanlarını ne besleyen ne de açlığı gideren sorunlara yöneltmektedir. Dolayısıyla bunda büyük bir zehir ve iğrençlik vardır. Zira onlardan, genç kuşaklar için özel örneklikler ve rol modeller çıkararak onların deneyimlerini ve başarılarını taklit etmelerini sağlamaya çalışmaktadır. Ümmetin evlatlarını saptırmaya, düşüncelerini ve meyillerini ifsat etmeye katkıda bulunan şey işte budur.
Medyanın spor takımı meselelerine, sporcuların haberlerine ve maçlarına ne kadar ilgi gösterdiğinin de farkındayız. Hatta kanallar, her gün ve günün her saatini buna ayırmakta olup bunun için söylenebilecek en hafif şey, ümmetin evlatları için büyük bir dikkat dağınıklığı sağlamak ve onları, ümmetin kalkınması için çalışması ve sömürgeciliğin boyunduruğundan kurtulmasıyla hiçbir ilgisi olmayan haberlerle oyalamaktır. Bir de buna, bu spor faaliyetlerinin ve programlarının katkıda bulunduğu zevkler, eğilimler ve fikirlerdeki ifsadın boyutunu eklersek, medyanın spora, spor haberlerine ve faaliyetlerine dikkat çekme ve önemsemedeki kurnazlığının ve sinsiliğinin boyutunu anlayabiliriz.
Bu ve diğer birçok örnekler, aynı fikirlere intibak etmektedir ki bu da izleyicilerin, takipçilerin ve okuyucuların ilgi alanlarını aptalca şeylere çekmek, ifsat edici ve helak edici şeylere ışık tutmak, önemli ve kalkınma çalışmasıyla ilgisi olan konuları göz ardı etmek, zihinleri sömürgecilik ve geri kalmışlık çağını sürdürmede sadece sömürgeciliğe ve yöneticilere hizmet eden konularla meşgul etmek ve ilgi alanlarını saf dışı bırakmaktır.
Sömürgeciliğin çıkarlarına hizmet eden hayali çatışmalar ve savaşlar oluşturmak:
Medya organlarının, vakıa zemininde yeri olmayan ve günlük veya fikirsel hayata etkisi olmayan çatışmalar oluşturduğu açıktır. Medya ise olayları, görüşleri ve diğer görüşleri aktardığını ve gerçeğin aynası olduğunu iddia ediyor. Ancak hakikat, çoğu durumda olayın, hikâyenin ve vakıanın yapımcısını temsil etmekte ve izleyici ve okuyucu da bunun gerçek olduğu konusunda yanılgıya düşmektedir.
Buna dair örneklerden biri, özellikle “Sünniler” ve “Şiiler” konusundaki mezhepsel çatışma meselesidir. Örneğin Irak, “Sünniler”, “Şiiler” ve Kürtlerden oluşan Müslümanların, uzun yıllar boyunca sorunsuz ve gerçek çatışmalar olmaksızın hep birlikte yaşadıkları bir ülkedir. Aynı şey, İslam beldelerinde birlikte yaşayan “Sünniler” ve “Şiiler” için de geçerlidir. Filistin’deki yerel düzeyde olana gelince; bir süredir medya, “Sünniler” ile medyanın Şii düşüncesini taşımakla suçladığı İran gurubu arasında bir çatışmanın varlığını uydurmaya çalışmaktadır. Aynı şekilde tabi medya, ajanlıklarındaki ihtilafın halklar ile Müslümanlar arasında bir anlaşmazlık oluşturması nedeniyle yöneticilerin ajanlıklarıyla kendi aralarındaki çatışmaları açıklama eğilimdedir. Örneğin hala İran ile Suudi Arabistan arasından devam eden düşmanlık meselesini, “Sünniler” ve “Şiiler” arasındaki düşmanlık olarak göstermesi gibi. Gerçek olan ise İran ve Suudi Arabistan'daki yöneticilerin mezheplerinin “Sünniler” ve “Şiiler” şeklinde farklı olmasına rağmen her ikisinin de İslam düşmanı olmalarıdır. Dolayısıyla onlar, iddia edilen çatışmalar yoluyla yabancı sömürgeciliğin ajandasını uygulayan araçlardan başka bir şey değillerdir. Bununla Batı, Müslümanları birbirleriyle meşgul ederek gerçek düşmanlar noktasında onları yanıltmayı ve vakıa zemininde olmayan hayali çatışmalarda yeteneklerini, paralarını ve çabalarını tüketmek için aralarındaki düşmanlığı artırmayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla medya, böylesine yapay bir mücadele ile Müslüman halkları saptırma ve oyalama sürecinde aslan payına sahiptir.
Aynı şekilde medya, sanal savaşlar oluşturarak kamuoyunu meşgul emekte ve sözde düşünürlerin, gözlemcilerin ve medya uzmanlarının içini boşaltmaktadır. Medyanın yıllardır, kamuoyunu, medya uzmanlarını ve program yapımcılarını meşgul ettiği Suudi-Katar çatışması buna dair bir örnektir. Hatta her iki grup arasındaki rekabet, haber bültenlerinin ve haber sayfalarının neredeyse yarısını meşgul etmiştir. Ama sonra karanlık bir gecede ve bir kalem darbesiyle bu savaş yok oldu, sona erdi ve iki taraf uzlaşıp kucaklaştılar, medyacıların ve sözde düşünürlerin tutumlarına hiç aldırış edilmedi ve dolayısıyla onlar da salyalarını akıtan köpekler gibi oldular! Yine Filistin meselesi, partizan ve resmi medyanın Filistin sokakları ile Gazze ve Ramallah arasında bir çatışma çıkarma ve Fetih ile Hamas arasında sahte bir savaş türetme girişimi, medyanın 15 yıldan fazla bir süredir Gazze ile Ramallah ve Fetih ile Hamas kahramanları arasında Filistin-Filistin çatışmasıyla ilgili haberler yayınlamaya ve medya hikayeleri uydurmaya devam etmesi de aynı şekildedir. Oysa her iki otoritenin de ne Gazze ne de Ramallah’ta Filistin halkını temsil etmemesine ve Filistin halkının, her iki tarafın habis rollerine, ifsat edici projelerine ve Filistin halkı ile Filistin meselesine yönelik düşmanlıklarına öfkeli olmasına rağmen. Bununla birlikte Filistin halkı, yaralanan tek bir kardeşinin bile kendi kardeşleri, aileleri ve dostları olduğunun farkında olup tüm komplocuları, mücrimleri ve ajanları lanetlemek için bir araya geliyorlar. Sonra günler ve yıllar geçtikten sonra komik bir şekilde bu iki baş düşman gelecek seçimlerde tek bir listenin oluşturulmasını önerdiler!! Daha sonra çatışmayı körükleyenlerin ve savaş efsaneleri uyduranların yakıtları olanların yüzlerine soğuk su serptiler ve böylece medyanın, bu hayali çatışmanın bir süreliğine ortaya çıkmasını isteyen sömürgecilikle komplo kurduğu gözler önüne serilmiş oldu.
Düşünürlerin, şahsiyetlerin ve yöneticilerin ajan rejimlerin potasında eritilmesine teşvik etmek:
Medyanın sistematik ve kalıcı olarak oynadığı tehlikeli rollerden bazıları, İslam beldelerinde rejimin ve sömürgeciliğin temel direkleriyle aynı türden olan şahsiyetler, düşünürler ve medyacılar oluşturmak, onların propagandasını yapmak, onları olabildiğince şişirmek ve aynı şekilde Batı’nın sömürgeci araçları için pazarlamak istediği bir modeli oluşturan bazı yöneticilerin de propagandasını yapmak ve onları parlatmaktır.
Bunun birçok örnekleri vardır. Örneğin medya organları, adam kılıklı alimler, düşünürler ve şeyhler için platformlar ve programlar hazırladılar, onların bayraktarlığını yaptılar ve kitlelerin önüne çıkardılar. Bunu da düşünürler, alimler ve şeyhler adı altında zehirli fikirlerini ve sömürgeci projelerini geçirmek amacıyla onları referans göstermek için yaptılar. İşte bu Arap düşünür, şu faziletli şey, bu da analizci ve siyasi düşünür dediler. Oysa bunların tamamı tek bir yerde buluşuyorlar ki o da, din, düşünce veya siyasi vizyon kılıfı altında yöneticilerin ve sömürgeciliğin istediği şeyleri aktarmaktır. Tabi her olayda ve birçok medya platformlarında saygı ve şan sloganları altında boy gösteren aynı alimi, aynı şeyhi ve aynı düşünürü izleyen sıradan insanları ve avam tabakasını kandırmak çok kolaydır.
Mesele alimler, düşünürler ve şeyhlerle de sınırlı değildir. Bilakis mesele, Hasan Nasrallah, Erdoğan, Gannûşi, Marzûki ve Benkirân gibi yöneticilerin başarılı projeler ve siyasi yaklaşımlar için rol model olarak gösterilmesine kadar ulaşmıştır. Oysa bunların tamamı, cürüm olarak diğer yönetici ve uygulayıcılardan geri değillerdir. Ancak onlar, saptırma ve aldatma bakımından geri kalanından daha fazla araç ve kapasiteye sahip olmaları nedeniyle onlardan farklı oldukları gibi sömürgeciliğin çıkarlarını koruyan ve bu hususta Batı’nın Müslümanları sömürgecilik, bağımlılık ve aşağılanmadan kurtuluş projesinden uzaklaştırmak için yayılmasını istediği İslami, orta yol, mutedil olma ve direnme sloganları kullanarak Batı’ya bağımlılık durumunu devam ettiren diğer yöneticilerle ortak hareket etmektedirler.
Müslümanların bağrına çöreklenen rejimlerin çalışmalarını, programlarını ve planlarını süslü göstermek:
Medyanın en iğrenç ve acımasız rollerinden biri, rejimlerin icraatlarını, programlarını ve planlarını süslü göstermeye ve ömürlerini uzatmaları ve çöküşten kurtulmaları için bunları başarı olarak tasvir etmeye devam etmektir. Örneğin medya organlarının, rejimler tarafından yürütülen ve neredeyse gelişmiş veya ağırlık ve prestije sahip ülkelerdeki belediyeler ve dernekler seviyesinde olan bazı program ve faaliyetlere başvurduklarını görürsünüz. Dolayısıyla bunları olabildiğince şişiriyorlar ve sanki büyük bir fetih ve büyük bir başarıymış gibi görünmesini sağlıyorlar. Hatta mesele, “Kral Majesteleri”, “Prens Majesteleri”, “Başkan Ekselansları”, “Vali Ekselansları” ve “Bakan Ekselansları” şeklinde sıhhi tesisat projesi, tıp merkezi, ara sokak veya ulusal ürünler satan mağaza ve rejimlerin insanlara, halklara ve ülkelere karşı yapması gereken en temel şeylerden olan buna benzer yerler açmalarına kadar ulaşmıştır. Yine mesele, medyanın insanlara ve halklara karşı en temel işleri yapan yöneticileri, insanlar üzerinde bir lütuf ve iyilik sahipleriymiş gibi tasvir etmesine kadar ulaşmıştır. Hatta yöneticilerin ve sorumluların, zaman zaman sempatik bir ziyaretle, ara sıra yardım ederek ve şikayetlerini dikkate alarak halklarına karşı cömert davranan yüksek makamlara ve pozisyonlara sahip oldukları bir klişe haline gelmiştir. Dolayısıyla yöneticilerin sorumluluk mefhumunu ihmal ettiler. Yani bu hususta asıl olan, onun çalışmalarının, başarılarının ve rollerinin sorgulanması, ihmal etmesi durumunda hesap verebilir olması, çabalarına göre değerlendirilmeleri, insanların hizmetkarı ve işlerinin gözeticisi olmalarıdır. Böylece medya, yöneticilere ve sorumlulara karşı insanların zihninde kalmaya devam etmesi gereken gerçek imajı ihmal etmiştir. Dolayısıyla halkların, değişim, muhasebe etme, rejimleri ve yöneticileri devirmeye çalışma kararlılığını azaltan şey işte budur.
Sonuç olarak:
Hem uydu hem de yerel medya organları, iç ve dış program ve politikalarında rejimlere bağlıdırlar. Dolayısıyla medya, ümmet için en tehlikeli modern araçlardan birisi olup yöneticiler bazılarıyla savaştıklarında bu kiralık medyalarına yansıtırlar. Ama aralarındaki farlılıklara rağmen, yöneticilerin İslam’la savaşmak ve onun uluslararası siyaset sahnesine geri dönmesi için mücadele etmek konusundaki mutabakatları nedeniyle birbirleriyle ittifak ederler. Dolayısıyla medya organları, kalkınmasını ve Allahu Teala’nın izniyle yakın olan İkinci Raşidi Hilafet’in kurulmasıyla birlikte otoritesini ve Allah’ın hükmünü yeniden elde etmesini engellemek için halkların ve ümmetlerin altını oymada keskin bir araç ve ölümcül habis bir silah haline gelmiştir. Nitekim alternatif medya, tarafsız olduğunu iddia eden uydu ve yerel medya organlarının ötesine geçerek halklar için büyük bir fırsat sağlamış, vatandaşlardan çoğu onlarla rekabet eder hale gelmiş, hatta kamuoyu oluşturma ve onu büyük ölçüde etkileme konusunda onları geride bırakmıştır. Dolayısıyla bu da, rejimlere ve resmi medyaya büyük meydan okuma oluşturduğu gibi alternatif medyada yayın politikalarını kısıtlayarak ve bu mecralarda etkili medya olarak varlıklarını artırarak kontrol etmeye çalıştıkları bir ikilem oluşturmuştur. Tarafsız olduğunu iddia eden resmi ve gayri resmi medya ise bunun tam aksinedir. Zira bunlar, hala rejimlerin elindeki habis araçlar olmaya devam etmektedirler. Ama Allah’a çok şükür etkileri ve rolleri azalmaktadır. Bu da Allah’ın izniyle çok yakında krizin hafifleyeceğini ve sömürgeciliğin ve araçlarının yıldızlarının söneceğini müjdelemektedir.