Pazar, 22 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/24
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Batı Bize Sıkıntı Üretirken Hilafet İse Umutlarımızı Canlandırıyor!

بسم الله الرحمن الرحيم

Batı Bize Sıkıntı Üretirken Hilafet İse Umutlarımızı Canlandırıyor!

Hicri 28 Receb 1342’de, yani bundan yüz bir yıl önce, hak ile batıl arasındaki mücadelenin olduğu dönemlerin birinde kâfir Batı, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in tesis ettiği bir yapı ve on üç yüzyıl boyunca da dünyanın dört bir tarafında hayır ve adalet meşalesi olan Müslümanların devleti (Hilafeti) yıktı. Hilafetin yıkılmasıyla birlikte İslam ümmetinin koruyucu çiti ve koruyucu duvarı da yıkıldı. Bunun üzerine düşman, kutsalları çiğnedi, ülkeyi parçaladı, İslam beldelerinde cılız ulusal devletçikler altında dini hayattan ayıran Batı medeniyeti temelinde bir yaşam tarzı oluşturdu ve bize utanç ve yıkım getirdi!! İslam ümmeti, Amerika ve Avrupa’nın kararlarına dayanmaktan başka hiçbir güç ve kuvveti olmayan alçak Ruveybidaların yönettiği sömürge ülkelerinin elindeki oyuncaklar haline geldi. Böylece Amerika, ülkelerimize tahakküm etmeye başladı, kendi taleplerini karşılayan bir politika belirledi ve Sudan bir başıboşluk ve parçalanmışlık durumunda kalmaya devam etti. 25 Ekim 2021'deki son darbeden sonra Amerika, Afrika Boynuzu temsilcisi Satterfield ile Ocak 2022’deki ikinci ziyareti hakkında bir rapor sunan ABD’nin Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Molly Phee’yi gönderdi. Zira Molly Phee, 1 Şubat 2022'de ABD Senatosu’ndaki Dış İlişkiler Komitesi’nin huzurunda Sudan’ın durumu hakkında bir sunum yaptı ve açıklamasında şöyle geçti: “30 yıllık İslami ve askeri diktatörlük ve tekrarlayan iç çatışmalardan sonra...Parçalanmış bir siyasi sistemi, bölünmeye doğru yönelen askerî bir müdahale takip etti…”

Bu yalan, Sudan’daki Amerikan politikasının vakıasını takip eden bir gözlemciyi yanıltmasın. Çünkü 30 yıl boyunca Sudan’ı yöneten diktatörlük, basiret ve feraset sahibi herkes için açık olduğu üzere Amerika’nın desteği ile olmuştur. Zira ajanı Ömer el-Beşir aracılığıyla 1989 darbesini yapan bizzat Amerika’ydı. Nitekim Amerika o zaman Ömer el-Beşir’e, ordu üzerine saldırıncaya kadar muhalefeti kendi siyasi çemberine alması talimatını verdi. Çünkü Amerikan yönetimi, bu muhalefetin Laik eğilimli olduğunun, liderlerinin Laik Batı’nın siyasi okullarından mezun olduklarının ve İslam ile hiçbir ilgilerinin olmadığının tamamen farkındaydı. Dolayısıyla Amerika, orduyu desteklemek için bu çemberin on yıl boyunca kalmasına izin verdi, ardından siyasi çemberin lideri Hasan Turabi, 1999 yılında görevden alındı ve güçlenmesinin ardından ordu tek başına iktidar oldu. Tüm bunlar Amerika’nın bilgisi ve istihbaratıyla koordine edildi.

Molly Phee’nin, Sudan’da tekrarlayan iç çatışmaları kınaması hakkındaki açıklaması, timsah göz yaşlarıdır. Çünkü ABD, silahlı hareketlere verdiği güçlü desteği görmezden gelmektedir. Oysa Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’ne sponsor olan, onun sayesinde güneyi ayıran ve orada Hıristiyan karakterli bir devlet kuran Amerika’dır. Şimdi de ajanlara baskı uygulamakta ve onların, sadece kendi hegemonyası altında kalabilecek cılız devletçiklere parçalanmış bir Sudan’a liderlik etmelerini sağlamaktadır.

Yılanın başı ve tüm yasalarında İslam’a karşı savaş stratejisiyle özdeşleşmiş olan Molly şöyle dedi: “Geçiş hükümetinin baskıcı yasaları kaldırmada kaydettiği ilerlemeyi memnuniyetle karşılıyoruz..” Dolayısıyla o, ceza hukukunda bulunmasına rağmen Sudan’da uygulanmayan İslam’daki şerî hadleri kastetmektedir. Nitekim kurtuluş hükümeti ve geçiş hükümetinin Allah’ın şeriatını uyguladığı sloganlarıyla aldatılan halk çemberini razı etmek için ceza kanunundan başlayarak İslam ile ilgili kanunları yürürlükten kaldırmaya başladı. 29/11/2019 tarihinde el-cezire net web sitesine göre: “Sudan Adalet Bakanı Nasreddin Abdulbari, Sudan’ın eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir döneminde kamu ahlakını uygulamak için kullanılan kamu düzeni yasasını kaldırıldığını söyledi...” Dolayısıyla bu, İslam’a karşı savaşta Batı’nın araçlarından biri olan Uluslararası Af Örgütü tarafından da memnuniyetle karşılandı. Zira örgüt, aynı gün web sitesinde memnuniyetini bildirdi. Nitekim Uluslararası Af Örgütü Doğu Afrika, Afrika Boynuzu ve Büyük Göller Bölgesi Direktörü Seif Maganga şöyle dedi: “Bu, Sudan’daki kadın hakları için önemli ve olumlu bir adımdır. Kamu düzeni yasalarının kaldırılması çok fazla gecikti.” Ve şöyle ekledi: “Geçiş hükümeti şimdi baskıcı kamu düzeni yasalarının tamamen kaldırılmasını sağlamalıdır. Buna, kadın kıyafet yönetmeliğini zorunlu kılan maddelerin yürürlükten kaldırılması da dahildir... Asayiş polisi ve özel mahkemelerin feshedilmesi, kırbaç cezasının kaldırılması… Alkol tüketimi ve dolaşımını düzenleyen maddelerin ve rızaya dayalı seks uygulaması da dahil olmak üzere sözde “ahlakı” düzenleyen maddelerin kaldırılması…” Böylece bu örgüt, Müslümanların kimliğini çarpıtmak için Batı stratejisi kapsamında İslam’a karşı savaşında daha belirgin bir hal almıştır.

Molly’nin geçiş hükümetinden, “serbest piyasa ile ilgili ekonomik reformları başlatmasını” talep etmesi, devlet varlıklarını özelleştirerek ve ümmetin zenginliklerini Kapitalist ekonominin korsanlarına teslim ederek Sudan ekonomisine yönelik suikastın devam etmesi anlamına gelmektedir. Zira sömürgeci Batı, genel olarak bir baskı uygular ve Sudan halkı ve hükümeti, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası tarafından dikte edilen ve ajanlar tarafından uygulanan ölümcül reçetelerle ekonomik olarak diz çöktürüldükten sonra Sudan halkının kimliğini silme süreci tamamlanıncaya ve İslam hükümleriyle çelişen Laik görünümünde Paris, Washington ve Londra’ya benzeyen bariz bir Laikliğe dönüştürünceye kadar da durumları izler. Dolayısıyla ülkemiz ve diğer İslam ülkeleri, kendi cildimizden olan evlatlarının uyguladığı yeni sömürgecilikte Batı ülkelerinin doğrudan kontrolü altında olan devletçiklere dönüşmesiyle durum bu hale gelmiştir.

Bu, hak ile batıl arasındaki mücadele turlarından bir tur olup maalesef bu tur, ümmetin tarihindeki en büyük ihanet yoluyla batılın lehine sonuçlanmıştır. Dikkat edin, bu büyük ihanet Müslümanların devleti olan Hilafetin yıkılmasıdır. Bunun üzerine Müslümanların vahdeti parçalanmış ve düşmanlarının gözettiği hayvanat bahçelerindeki kafeslere benzeyen zararlı devletçiklere bölünmüşlerdir! Böylece tüm Müslümanların hayatı, kendilerine zulüm ve yoksulluğu miras bırakan baskıcı, zalim, boyun büktüren ve aşağılık rejimlerin eline geçmiştir. Bu yüzden Müslümanlar, ellerinde Kur'an’ı Kerim bulunan bir ümmetin hayatına benzemeyen bir halde yaşadıklarından ve ümmetin hafızası da İslam’ın gölgesindeki yaşamın azameti hakkındaki parlak tarihi ile bağlantılı olduğundan dolayı kendilerini aşağılanmış, kaybolmuş ve alçaltılmış hissettiler.

Birileri neden şimdi Hilafet diyebilir? Şöyle diyebiliriz; çünkü Hilafet farzların tacıdır ve Müslümanların kaderini belirleyecek olan da odur. Zira onun sayesinde dinin tamamı tatbik edilir, hadler uygulanır, can, mal ve namuslar korunduğu gibi ekonomi korsanları tarafından yağmalanan zenginlikler de korunur. Bu, Hilafetin Müslümanların hayatındaki önemi açısındandır. İnsanlık açısından olan önemine gelince; Hilafet sayesinde İslam, dünyanın her yerindeki insanlara taşınır ve böylece onların geçim kaynakları ve gelecekleri ıslah edilmiş olur. Dolayısıyla Sahabe Rıdvanullahi Aleyhim’in Hilafet’in insan hayatındaki önemini bilmeleri yeterlidir. Zira onların, ölünün defnedilmesinde acele edilmesi gerektiğine dair nâssları bilmelerine rağmen Habibimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in defnedilmesini üç gün ertelemeleri ve bu azim yapıyı pekiştirmek için Halifenin seçilmesiyle meşgul olmaları, Hilafetin diğer farzlardan öncelikli olduğuna delalet etmektedir. Hatta bu farz, -yani defnedilme farzı-, Peygamberlerin sonuncusu, Nebilerin efendisi ve yüzleri iman ve takva nuruyla dolu asil müminlerin lideri Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile ilgili olsa bile. Bugün tamı tamına yüz bir yıl geçti (Hasbinallah ve nimel vekil-Allah bize yeter, O ne güzel bir vekildir) ve ümmet, Latif ve Habir olanın hükümlerinin gölgesinde insanların hayatın tadını çıkaracağı yeni bir şafağın doğmasını beklemektedir.

Ümmete isabet eden bu güçsüzlük ve zayıflığın ve Batı’nın İslam'ı ve Müslümanları ortadan kaldırmaya yönelik komploları altında umutsuzluğu düşen bazı kişiler, Raşidi Hilafet Devleti’nin ilan edilmesi olasılığı hakkında şüpheye düşebilirler. Zira Batı dünyasının liderleri arasında ilan edilmiş bir alarm durumunun olduğu, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulmasına karşı uyarıda bulundukları, Amerika ve Batı ülkeleri ile Müslümanların başındaki yöneticiler tarafından kontrol edilen uluslararası bir durum altında birçok cephede sert ve yumuşak kampanyalar yürüttükleri, Müslümanların başındaki yöneticilerin Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere ihanet ettikleri, bunların aldatıcı çıkarlarının sömürgeci Batı’nın çıkarlarıyla örtüştüğü, bu yöneticilerin tamamının İslam beldelerindeki değişim sürecini kontrol ettikleri, ümmetin kalkınmasının yoluna fikri barikatlar, komplolar ve engeller koydukları ve orada burada savaş açtıkları doğrudur. Ama bu ümmet artık kâfir sömürgecinin tuzaklarına, entrikalarına ve araçlarına aldırış etmiyor. ذَلِكُمْ وَأَنَّ اللَّهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِرِينَBu böyledir. Şüphesiz Allah, kâfirlerin tuzağını bozar.” [Enfal-18] وَأَنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي كَيْدَ الْخَائِنِينَAllah hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacaktır.” [Yusuf 52]

Ümmet, asla Allah’ın rahmetinden ve nusretinden ümidini kesmeyecektir. Zira onun elinde, Allah Subhanehu ve Teala’nın nusretiyle ilgili müminlerin umutlarını aydınlatan ve kalplerine güven veren müjdeler vardır. وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْAllah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını vaadetti.” [Nur 55] Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Yahudileri uyarırken şunları söyledi: “Size uyuyan bir ümmet teslim ediyorum, ancak sorun, uyuması olup ölmemesidir... Çünkü uyandığı zaman, yüzyıllar içinde kaybettiğini birkaç yıl içinde geri elde edecektir.” Evet, işte ümmet buhranından çıkmış olup ölüm kalım davasını gerçekleştirme yönünde kararlı adımlarla yürümektedir. Bu ölüm kalım davası ise, izzetini ve otoritesini yeniden elde etmek ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti ilan etmek için Hilafeti yeniden kurmaktır. Bu ise aziz olan Allah’a hiç de zor değildir.

Hilafetin yıkılışının yıldönümünde, Hilafetin yokluğunun, Allah’ın indirdikleriyle yönetimin de yokluğu anlamına geldiği gibi İslam’a dayalı olmayan, dahası Batılı Laik rejimlere dayalı olan bir hayatın olduğu anlamına geldiğini ve bunun da her an acısını tattığımız bir zulüm olduğunu bilmemiz gerekir.

Hilafetin yokluğu, vahdetini kaybettikten ve İslam kardeşliği olan akide bağının yerini alan vatancılık, milliyetçilik, kavmiyetçilik, mezhepçilik ve kabilecilik temelinde parçalandıktan sonra işlerine açıkça müdahale etmeye cüret eden düşmanı karşısında ümmetin acizliği ve aşağılanması anlamına gelmektedir.

Hilafetin yokluğu, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i ve onu kerim sahabesini örnek alarak İslam’ı davet ve cihat yoluyla dünyaya taşımak olan İslam’ın ve Müslümanların ölüm kalım davasının askıya alınması anlamına gelmektedir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ شَهِيداًO (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (Kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resulü’nü hidayet ve hak din ile gönderendir. Şahit olarak Allah yeter.” [Fetih 28]

Hilafetin yokluğu, uluslararası kuruluşlara boyun eğen Müslümanların başındaki ajan yöneticilerin hizmet ettiği ümmetin düşmanı sömürgeci kâfir Batı tarafından ümmetin servetinin yağmalanması ve onun yoksullaşması anlamına gelmektedir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاAllah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermez.” [Nisa 141]

Tüm bunlar ve İslam beldelerinde Müslümanların kanlarının oluk oluk akması ve mazlumların, dulların, yetimlerin, açların ve mahrumların yaşadığı dramlar gibi diğer birçok kötülükler, Hilafetin yokluğu yüzündendir. Zira düşmanımız bize göz dikip kalbimizdeki akidenin kaynağına bakarak, (terörizmle savaş), kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın kaldırılması (CEDAW), mirasta eşitlik, sözde kamusal özgürlükler ve diğerleri gibi başlıklar altında dinimizi çarpıtmak istemektedir…

Ümmetin yaşadığı gerileme, yoksulluk, sıkıntı, sefalet ve hüsran dolu bir hayatı durdurup ilerleme, refah, itaat, şeref ve haysiyet dolu bir hayatta bir kez daha umudun dirilmesi, hezimetler sayfasını tersine çevirecek Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti yeniden kurarak düşmanın masasının alt üst edilmesiyle olacaktır. Dolayısıyla ümmetin Allah’a itaat içerisinde yeni bir dönemi görebilmesi için, ümmetin hayatında, dahası dünyanın dört bir tarafındaki insanlığın hayatında gerçek bir değişime dikkat çekilmelidir.

Eğer ümmet çaba gösterir, harekete geçer, zulmü reddeder ve onurlu bir yaşam arayışı içinde değişimi beklerse, bu onu sadece Hilafet Devleti’nin tatbik edeceği İslam’a götürecektir. Bu yüzden Hilafeti kurmak için çalışmak farzdır, dahası farzların tacıdır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَAralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet (yönet) ve onların arzularına uyma, Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın.” [Maide 49] Çünkü sahabe Radıyallahu Anhum, Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in vefatından sonra Hilafetin ikame edilmesi üzerinde icma etmişlerdir. Ayrıca şerî kaide şöyledir: “Vacibin ancak kendisi ile tamamlandığı hususta vaciptir.”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Gâde Abdulcabbar (Ümmü Evâb) – Sudan

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER