- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
El-Raye Gazetesi
Başlamasının On Birinci Yıldönümünde… Şam Devrimi Nereye Ulaştı?!
Üstad Ahmed el-Sûranî’nin Kaleminden
Şam Devrimi'nin başlamasından bu yana on bir yıl geçmesinin ardından birçoklarının gözünde devrim çıkmaza girdi ve hala çokları da orada bir umut var mı diye merak ediyor. Bu yetim devrimin, onu bastırmak ve ortadan kaldırmak için her türlü araç ve yöntemlerle çalışan içeriden ve dışarıdan çok sayıda düşmanla birlikte ulaştığı acı gerçeğin ışığında bir iyimserlik belirtisi var mı?!
Devrim karşıtları korosunun ilk sırasında, destekçilerin elindeki ucuz araçlara dönüşen grup sisteminin liderlerini görüyoruz. Cepheler dondu ve bu liderler, rejim, müttefikleri ve aveneleri tarafından neredeyse her gün bombalanmamıza rağmen bir vazo pozisyonu aldılar ve rejimi devirme fikri onlar için geçmişte kaldı. Dahası bu grup sistemi, temenniler ve hapishaneler, vergi ve tüketim vergilerinin dayatılması, Şam halkının acıları pahasına büyük miktarlarda para kazandıran geçitleri açmak yoluyla insanları sıkıntıya sokmakla meşgul olmaya başladı. Hatta halkta, bu sistemin cürmünün boyutunun farkına varıncaya kadar, devrimin ihtişamına, kararına ve bağımsızlığına geri dönmesi için onun varlığına son verilmesi çağrısında bulunan sesler yükseldi.
Şam’daki sözde alimler ve şeyhler ise iki gruba ayrıldılar; Rabbimin merhamet ettiği kimseler müstesna onların tehlikesi grup sistemin liderlerinden daha az değildir; Bir grup, grup liderleriyle aynı safta yer aldı, destekçilere hizmet eden her türlü ihaneti, ihmali ve haram olan savaşı onlar için meşrulaştırdı ve devrim ve halkıyla birlikte aynı safta yer alarak gerçek ve onurlu bir tutum sergilemedi. Ayrıca bu grubun bir kısmı Türkiye’de ikame etmekte olup Amerikan efendisinin rehberliğinde Şam Devrimi’ne karşı yumuşak bir savaşa öncülük eden Türkiye liderliğinin kaprislerine göre fetva veren Suriye İslam Konseyi adı altında faaliyet göstermektedir.
Alimlerin İkinci grubuna gelince; onlar iyiliği emredip kötülükten sakındırma ve Allah’ın razı olacağı değişim yönünde insanlara liderlik etme konusunda Peygamberlerin izinden gitmeyi reddeden kurtarılmış bölgelerdeki karanlık şeyhlerdir. Bunların çoğu minberlerde olmalarına rağmen hak sözü söyleme, devrime destek verme ve gidişatı düzeltmeye ve pusulasını doğru yöne yönlendirmeye katkıda bulunarak zalimlerin elinden tutma cesaretini gösterdiklerini göremiyoruz. Dolayısıyla Rabbimin merhamet ettiği kimseler müstesna bunlar, hayız, lohusalık ve güzel ahlak vaizleri olup çok azdırlar. Aslında bunlara, mevcut hükümetlerin yanında durduklarından dolayı konuşmalarına izin verilmektedir.
Devrime komplo kuran ve devrimimizin ölüme mahkûm edilmesine neden olan kirli siyasi parası aracılığıyla zehirli siyasi çözümü dayatmak için Amerika’nın yörüngesinde hareket eden Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi “destekleyici” ülkelere gelince; şüphesiz bunların yaşananlarda büyük bir sorumlulukları vardır ve cephelerin durması, rejimin nefes alması, devrim treninin durdurulması, rotasının değiştirilmesi, kuyruklar ve araçlar aracılığıyla hain müzakere yolunun dayatılması noktasındaki cürümleri gerçekten çok büyüktür. Ayrıca bu ülkelerin Şam halkıyla savaşmaya ve onları kısıtlamaya ortak olmada büyük rolleri olmuştur. Ancak onların görevlerini kolaylaştıran ve gündemlerini uygulayan kiralık hainler olmamış olsaydı bu tehlikeli ve kirli rolü başaramazlardı.
Son olarak Amerika ve Rusya’nın başını çektiği büyük güçlerden oluşan şer odakları, başlangıcından beri İslami sloganlar atan ve en önemli sabitelerinden biri de mücrim rejimin devrilmesi ve Laik Esad rejimine alternatif olarak İslami bir yönetimin kurulması olan mükemmel bir İslami devrim olmasından dolayı bu mübarek devrimle savaşmanın, onun ateşini söndürmenin ve onu ortadan kaldırmanın gerekliliği noktasında ittifak etmişlerdir.
Devrim karşıtı cephenin ışığında sahneyi şu şekilde görebilirsiniz: Bir yandan kâfir Batı ve onun araçları diğer yandan da Esad rejiminin havzasına geri dönmeyi reddeden Şam halkıyla doğrudan savaş içindedir. Bu çatışmanın sonucuna gelince; Şam halkı için yaptıkları tüm büyük fedakarlıklardan sonra Allahu Teala’nın şu kavliyle sevinecekleri “zafere kadar sürecek bir devrim” kararı verilmeliydi: وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ “(En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir.” [Kasas 83] Dolayısıyla kesinlikle yarım devrime, mücrim rejimin havzasına geri dönmeye ve teslimiyete yer verilmemeliydi ve bunu da devrimin başlangıcında devrimcilerin “zillet değil ölüm” şeklindeki sloganı temsil etmeliydi.
Düşmanlarımızın Şam halkının iradesini kırmak için kurdukları tuzakların üzerinden on bir yıl geçmesinin ardından kâfir ülkelerin ve zararlı rejimlerin çıkmaza girdiklerini ama yine de hedefine ulaşmak için çabaladıklarını ve hala çabalamaya devam ettiklerini görmekteyiz. Kurmuş oldukları tuzakların başında ise, mücrim rejimi pekiştiren ve Şam devrimi için ortaya çıkan herkesi cezalandıran siyasi çözüm gelmektedir. Çünkü Şam’ın evlatlarının kalplerindeki devrim ruhunu öldürememişlerdir ve liderlerinin yaptıkları açıklamalar da bu yöndedir. Nitekim eski ABD Başkanı Obama şöyle demiştir: “Beyazlamış saçlarımın büyük kısmını Suriye toplantılarına borçlu olduğumdan eminim.” ABD'nin eski Suriye elçisi James Jeffrey de şöyle demiştir: “ABD yönetiminin, Suriye’de bekleyen birden çok sorunu çözmeye yol açabilecek kapsamlı bir stratejisi yoktur.” Ayrıca ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin Suriye hakkındaki genel politikası konusunda netlik olmadığını da eklemiştir.
Bu ise birbirini takip eden ABD yönetimlerinin Suriye dosyasıyla ilgilenirken karışıklık yaşadıklarını göstermektedir. Hatta mesele, Şam halkı üzerine günlük baskılar uygulamaya devam edilmesine ve geçimlerinin grup sistemi ve fiili hükümetler aracılığıyla sağlanması için onlarla savaşılmasına kadar ulaşmıştır. Bu da Suriye’de Laik rejimin pekiştirilmesini amaçlayan Cenevre referansının ve 2254 sayılı kararın pekiştirilmesi yoluyla Amerika’nın tasarladığı siyasi çözümü kabul etmeye boyun eğdirmek için yapılmıştır ki onlar bunun zorluğunun bilincindedirler.
İyimser olmaya neden olan şey ise, ümmetin hayati meselelerinin destekçisi olacak olan İslam Devleti’ni kurma projesini taşıyan İslami bir siyasi partinin varlığıdır. Dikkat edin o, kendisini Şam devriminin siyasi lideri olarak sunan Hizb-ut Tahrir’dir. Zira o, sadece rejimin başını devirmekle kalmayıp onun baskıcı anayasası, cihazları ve kurumlarıyla birlikte tüm rejimi devirmek ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni temsil eden İslam’ın yönetimini ikame etmek yoluyla devrimin hedeflerini ve sabitelerini gerçekleştirmek için gece gündüz çalışmaktadır. Bundan dolayı Hizb-ut Tahrir, din ve ümmet düşmanlarının karşısında bu devleti sağlam, güçlü ve muhteşem bir şekilde inşa etmek amacıyla devlet adamlarını ve ayrıntılı siyasi projeyi hazırlamıştır.
Hizb-ut Tahrir, Suriye’deki devrim hareketinin başlangıcından beri, devrimi ortadan kaldırmayı hedefleyen tüm Batılı siyasi eylemleri ve komploları engellemek için çalışmaktadır. Ayrıca o, özellikle maskelerin düşmesinin ve gerçeklerin ortaya çıkmasının ardından Şam’ın devrimci halkının fikirlerini, görüşlerini ve pozisyonlarını netleştirmeye ve rejimi kökünden söküp atmak ve insanları onun şerlerinden kurtarmak için pratik bir yol haritası çizmeye çalışmaktadır.
Evet, Hizb-ut Tahrir, halkına yalan söylemeyen bir lider olup mevcut aşamaya gerektiği şekilde liderlik etmek ve Şam devrimini güvene, nusrete, zafere ve Rabbil izzeti Subhanehu’nun Kitabı’nda vaadettiği iktidara ulaştırmak için sürekli olarak ümmete elini uzatmaktadır: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]