- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Allah İle Olan Ahdimizi ve Vaadimizi Gerçekleştirirken Yolumuza Çıkan Zorluklar ve Engeller
Allahu Teala Ahzab suresinde şöyle buyurmuştur: مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً * لِّيَجْزِيَ اللَّهُ الصَّادِقِينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ إِن شَاءَ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُوراً رَّحِيماً “Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir. Bir kısmı da beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir. Çünkü Allah sadık olanları sadakatları sebebiyle mükâfatlandıracak, münafıklara -dilerse- azap edecek yahut da (tevbe ederlerse) tevbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” [Ahzab 23-24] Ve Nahl suresinde şöyle buyurmuştur: وَأَوْفُوا بِعَهْدِ اللَّهِ إِذَا عَاهَدتُّمْ “Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin.” [Nahl 91] Ebu Hureyra Radıyallahu Anh’dan Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: آيَةُ المُنَافِقِ ثَلاثٌ: إِذَا حَدَّث كَذَب، وَإِذَا وَعَدَ أَخْلَفَ، وَإِذَا اؤْتُمِنَ خَانَ “Münafığın alametleri üçtür: Konuşursa yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz, ona emanet verilirse (emanete) hainlik eder.” [Müttefekun Aleyh.]
Mümin kulu ahdini ve vaadini yerine getirmeye teşvik ve münafık ehline benzemekten sakındıran birçok ayet-i kerime ve hadis-i şerifler vardır. Dolayısıyla müminin sıfatlarından biri de ahitleri yerine getirmeye bağlı kalmaktır. Bu yüzden mümin bir söz verdiği zaman sözünü yerine getirmeye çalışır ve kâfir ve münafıklar gibi Allah’ın düşmanlarına benzemez. Vaadi gerçekleştirmek ise samimi bir niyeti ve gayretli bir çalışmayı gerektirir. Dolayısıyla bizler hayır ayı olan bu ayda, sadece oruç farzını yerine getirmeye hırs göstermekle yetinmemeliyiz, bilakis aynı zamanda Subhanehu ve Teala ile olan ahdimizi yenileyerek Allah Azze ve Celle’ye yaklaşmak için de hırs göstermeliyiz. Bu ise O’nun emirlerini ve tekliflerini yerine getirmek ve O’nun yasakladıklarından kaçınmakla mümkündür. Ancak bunun yolu uzun, çetin ve meşakkatlidir fakat mükâfatı da büyüktür ki bu da; genişliği yer ve gökler kadar olan cennettir.
Vaade bağlı kalmak ve ahde sadık olmak, bireysel Müslümanlar ve azim bir ümmet olarak yolumuza çıkan bazı zorluklar ve engellerle karşı karşıya bırakacaktır. Burada bu zorlukların bazılarını ele alacağım ki belki bu sayede hesaplarımızı yeniden yapacağız ve belki de bunlar bir farzı terk edeni veya onu ihmal edeni geri döndürecektir. Çünkü kendini gözden geçirecek, hemen kendine gelecek, mağfiret ve ateşten kurtulma ayından istifade edecektir. Böylece Allah Azze ve Celle’yi birleyerek, O’na itaat ederek, şeriatına tabi olarak, O’nun emrini yücelterek ve yasakladıklarından sakınarak O’nun ile olan ahdine yerine getirenlerden olacaktır.
Bireyler düzeyinde bu zorluklardan en bariz olanları şunlardır:
- Ahdi yerine getirmenin gereklerini bilmemek, yani emir, nehiy ve mubahlık bakımından kulun fiilleriyle ilgili şerî hükümleri bilmemektir. Zira İslam şeriatı, Allahu Teala’nın şu kavliyle kulların tüm fiillerini tamamen kuşatmıştır: وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَاناً لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ “Ayrıca bu Kitab’ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” [Nahl 89]
- Allah’a karşı gafil olmak ve ahiret yurdunu unutmak nedeniyle kalplerdeki Allah korkusu yönünün zayıflaması. Zira korku ve endişe sayesinde arzular söner, uzuvlar terbiye olur ve kalpte, alçalma, huşu, yumuşama, tevazu ve teslimiyet meydana gelir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُوءَ الْحِسَابِ “Onlar Allah’ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözeten, Rablerinden sakınan ve kötü hesaptan korkan kimselerdir.” [Rad 21]
- Hak üzere sebat etmemek, dünyevi oyalanmalara ve taşkınlıklara boyun eğmek ve heva ve hevese uymak. Sebat etmek ise; hidayette istikamet, takvaya sarılmak, nefse hakim olmak ve onu hak yolu takip etmeye zorlamak, hevanın ve Şeytan’ın aldatmalarına ve nefsin ve zulmün dürtülerine iltifat etmemektir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلَّا أَن قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ “Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti: Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!” [Ali İmran 147]
O kadar çok engeller var ki hepsini sayacak alanımız yoktur. Ancak Müslüman bir insan, hayattaki varoluş amacının Allah’ın kulu olduğunu ve Allah’tan başka ibadet edilecek birinin olmadığını bilerek bunların hepsinin üstesinden gelebilir. Zira Subhanehu herkesin Rabbidir, onların yaratıcısıdır ve onların durumlarını düzenleyendir. Dahası devamlı olarak fayda veren, zarar veren, engel olan, sürekli veren, kulları rızıklandıran ve tüm işlerin idaresi elinde olan Subhanehu ve Teala’dır. İşte o zaman Müslümanın nefsinde, hak üzere sebat ve ısrar, imanda samimiyet, güzel bir tevekkül ve Allah korkusu doğar ve Allah’ı birlemek, O’na itaat etmek, O’nun emrini yüceltmek, yasaklarından sakınmak, iyilik ve takva üzerine yardımlaşmak, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak ve kulun göklerin ve yerin Rabbi olan yaratıcısı ile ahdini yerine getirmesini sağlayan diğer hayır yönleri ve güzel itaatler için doğru bir donanım hazırlamak amacıyla O’nun hakkında hüsnü zan besler.
Tüm ümmet düzeyindeki zorluklara ve engellere gelince; Batı, ümmetin dinine dönmesini engellemek için bunların birçoğunu kasıtlı olarak oluşturmuş olup bunlardan bazıları şunlardır:
- Allah’ın Kitabı ve Nebisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Sünneti ile amel etmeyi bırakmak. Zira bu ikisi insanların hayatından ayrıldı, Kur’an terkedildi, Allah’ın şeriatı insan yapımı beşeri kanunlarla değiştirildi. Böylece Müslümanlar, Müslümanları bela ve musibetlere sürükleyen küfür sistemleriyle yönetilir hale geldiler. Bundan daha kötü ve acı olanı ise, ümmetin, zillet ve aşağılanmadan vazgeçmek, sömürgeciliğin kuyruklarını devirmek ve yeniden prestij ve egemenliğini kazanmak yerine sorunlarını çözmesi için Amerika ve Avrupa’ya yalvarıp durmasıdır! Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ“Hüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [Yusuf 40]
- İslam Devleti’nin yetmiş küsur zayıf varlığa parçalanmasının ardından İslam ümmetinin bölünmesi ve bağlarının koparılması ve kâfir Batı’nın, çıkarlarını ve fikirlerini koruması ve ümmetin evlatlarının üzerine habis planlarını uygulaması için her bir varlığın başına bir bekçi, daha doğrusu bir köle dikmesi. Böylece ümmet, sömürgecilerin işlerini kontrol ettiği, servetlerini yağmaladığı milletlerin kuyrukları haline geldi ve dünyanın gözü ve kulağı önünde ümmetin evlatlarının katledilmesine ve kadınlarına tecavüz edilmesine rağmen hiç kimse kılını dahi kıpırdatmadı! Müslümanları birbirine bağlayan bağ, vatancılık, milliyetçilik ve menfaatcilik bağı haline geldi ve tek bir ümmetin evlatları arasında bölünme, bencillik ve parçalanma artış gösterdi. Zira Allahu Teala’nın şu kavli unutuldu: وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعاً وَلَا تَفَرَّقُوا “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın.” [Ali İmran 103]
- İnsanların işlerini idare edecek ve gözetecek olmasının yanı sıra insanlar ve insanların Rabbi ile olan tüm ahitlerine bağlı kalacak bir toplumu tesis etmek için doğru bir atmosfer oluşturacak olan salih ve adil bir liderliğin yokluğu. Dolayısıyla ümmetin, kendisini sapıklıktan kurtarması ve bu münkerlerden uzaklaştırıp alıkoyması için üzerine Allah’ın şeriatını tatbik edecek birine muhtaçtır. Bu da Müslüman bir imamın varlığıyla mümkün olacaktır. Aynen müminlerin emiri Osman İbn Affan Radıyallahu Anh’ın şu şekilde söylediği gibi: “Allah Kur’an ile ıslah etmediğini sultan (güç-otorite) ile ıslah eder.”
Bunlar, hem bireysel olarak her bir Müslümanın hem de bir bütün olarak ümmetin ahitlerine bağlı kalmaları ve Allah’a verdikleri sözü yerine getirmeleri yolunda duran zorluk ve engellerden sadece buzdağının görünen kısmıdır. Ancak bizler, tüm bu zorluklar karşısında sakinleşmeyeceğimiz gibi zorlukları ortadan kaldırmak, izzet ve iktidarın tadını geri getirmek ve İslam risaletini dünyaya yaymayı sürdürmek için aramızda liderliği ve egemenliği yeniden inşa etmek için çalışacağız. وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ “O gün (Allah'ın zafer vermesiyle) müminler sevinecektir. Allah’ın yardımıyla.” [Rum 4-5] O halde işe başlayın, tembellik göstermeyin ve geri kalmayın. Çünkü bu ay, ateşten kurtulma ayıdır. O zaman kendinizi ateşten kurtarın ki Allah da size merhamet etsin.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Rana Mustafa