- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Fikirler Savaşı ve İslam’ın Gerçeklerini Dinamitlemek İçin Bubi Tuzağına Düşürme Politikası!
Batı, İslam’a karşı medeni ve haçlı savaşında, İslam’ın karşısında yankı uyandıran fikri yenilgisinden bitkin düşmesinin ardından İslam’ın kati hüküm ve mefhumlarını dinamitlemeye çalışmak için bubi tuzağına düşürme ve yok etme politikasına başvurdu. Bunu da İslam düşüncesinin kesin gerçeklerini ve mefhumlarını ele almak, bunların fikri ve kültürel terimlerinin delaletlerini tahrif etmeye çalışmak, hadari yükünü boşaltmak ve bunları sükülerleştirmek ve İslami hakikatinden saptırmak için umutsuz ve sefil bir girişimde bulunarak Batılı materyalist seküler düşünce kalıpları içinde yüzdürmek yoluyla yapmaktadır.
Bu tür fikri şarlatanlığı ve kültürel çarpıklığı yayınlayan ve yayan Katar’ın hizmetçisi “el-Cezire Kanalı” ve onun web siteleri, bu tür küfür düşüncesini ve kültürel ahlaksızlığı yaymada ve teşvik etmede Batı’nın tercih ettiği bir araç haline gelmiştir.
Nitekim siyasal İslam ve hadari savaşın hedefi de Hilafet olmuştur. Bu anlamda çok sayıda ve çeşitli yazılar vardır. Dolayısıyla bunların hepsi, İslami hadarat projesine ve onun tercümanı Hilafete karşı sistematik bir kampanyanın parçasıdır. Zira aldatıcı “İmkânsız Devlet” kitabının, onun fikri mayınlarının ve kültürel zehirlerinin propagandasını yaptıktan sonra işte el-Cezire, sömürgeci görevine uygun olarak el-cezire net web sitesi aracılığıyla, Hilafete karşı bu haçlı kampanyasının yeni eski bir bölümünde, başka bir aldatıcı ve saptırıcı “Hilafeti Yeniden Kurmak…Sömürgeciliğin Parçalanması ve Küresel Düzen” başlıklı başka bir kitap yoluyla topu yeniden ele almıştır.
Katar’ın hizmetçisi “el-Cezire kanalı ve şubeleri”, sömürgeci kâfir İngiltere’nin türetmesi olup ihaneti bir din, saptırma ve aldatmayı da bir mezhep olarak benimsemeye çalışmaktadır. Dolayısıyla Şeytan’ın bir payı olması dışında hiçbir kapıyı çalmadığı gibi yayınları, makaleleri, blogları ve raporları ise gerçekleri saptırmaktan ve çarpıtmaktan başka bir şey değildir. İşte bunlar, bildiğimiz ve aşina olduğumuz alışkanlıklarıdır.
Ne zaman fitne hakkında sorulsa az da olsa bir anda hemen gelir. Zira işte bu Cezire kanalı ve şubeleri, bu ümmetin dinine kötülük eden, onun güç kaynağı olan azim İslam’ını, vahdetinin, izzetinin ve onurunun hakikati olan Raşidi Hilafetini hedef alan ve bunun dışında kafir Batı’nın hegemonyası, hadari çarpıtması, entelektüel yabancılaşması ve siyasi sömürgeciliği olmadan en güvenli bir baraj olan İslam’ın kaidelerini yıkmak için İslam’a karşı vekalet savaşına giren düşmanımızın dilinden başka bir şey değildir;
El-Cezire net sitesindeki bir yazıda, “Hilafet Hakkında Yeniden Düşünmek… Büyük İslami Bir Gücün Tesis Edilmesi Gerçekten Mümkün müdür?” şeklinde kötü niyetli ve kurnaz bir şekildeki soruyla sunulan kitabın konusuna geri dönelim; makale, yanlış ve saptırıcı sonuçlara çağrıda bulunmak için kitabın gerekçelerini sıralamadan yanlış, yalan ve hatalı bir girişle başlıyor. Zira giriş bölümündeki açıklamaya göre ister ılımlı isterse radikal şeklinde olsun siyasal İslami grupların, ana örgüt olan Müslüman Kardeşlerin yan dallarından başka bir şey olmadığı ve “Hilafetin yıkılmasından bir asır sonra… İslami hareketlerin tüm deneyimleri başarısız olmuştur…Siyasete katılsalar da siyasetten kaçınmış olsalar da böyledir” şeklindeki yanlış bir iddiayı tekrar ediyor.
Hakeza yanlış, yalan ve hatalı sunum, siyasal İslam, Hilafet için çalışmak, Müslüman Kardeşlerin örgütlenmesi ve bunların siyasi başarısızlığı arasındaki bayağı ve absürt bir bağlantıyla başlıyor. Bunu da İslami siyasi projenin başarısızlığı ve Hilafetin yeniden kurulmasının imkansızlığı ile ilgili yanlış ve saptırıcı sonuçlara çağrıda bulunmak için yapıyor. Bu yanlışlık ve saptırıcılığı da, siyasal İslam’ın tüm müfredatlarına ve onun sütunu olan Hilafete yönelik siyasi hukuksal vizyonu olan hadari proje sahibi hakkındaki skandal körlüğe işaret ediyor. Oysa bu proje sahibi, siyasi, ekonomik ve sosyal nizamlarını temellendirip istinbat etmiştir… Bununla özellikle ve münhasıran Hizb-ut Tahrir’i kastediyoruz.
Bir varlığın kalkıp da ön yargıyla açık ve aleni bir şekilde Hilafet ve siyasal İslam hakkında konuşması, çıplak gerçeği görmezden geldiği gibi Hilafetin özellikle ve münhasıran Hizb-ut Tahrir için neredeyse bir unvan, bir nesne ve bir hedef olduğuna dair ilmi aksiyomu ve siyasi gerçeği görmezden gelmesi bilimsel olarak iğrenç ve ilmi olarak da çirkindir. Aksine ikna edici gerçek şu ki, Hizb-ut Tahrir’in Hilafet hakkında oluşturduğu geniş kamuoyu, Batı’nın ve onun kölelerinin konuşmasına neden olmuştur. Binaenaleyh bu skandal körlük, sadece en güvenilir ilmi ve siyasi gerçeğe ihanet eden hain biri tarafından olabilir. Zira Hilafet denildiğinde, sanki onun diğer adıymış gibi Hizb-ut tahrir akla gelmektedir.
Her konuşmacı, yazar veya blogcu, kendisinden öğrenenlerin bir öğretmeni sayılır. Ancak alçak bir hain ve ucuz bir ajan olan kişi, bu tür konularda sahtekarlık yapar, aldatır, hile yapar, kalpazanlık yapar, yalan söyler ve kelimelerin yerlerini değiştirir.
Sonuç olarak siyasal İslam’ın asıl başlığı ve diğer adı Hilafettir. Hilafet de azim İslam’ın kapsayıcı ve engelleyici varlığı, hadaratının tercümanı, toplumunun karargâhı, sistemlerinin ve hükümlerinin deposu ve davetinin ve hidayetinin başlangıç noktasıdır. Dolayısıyla gelişigüzel fikri savaş ve Haçlı seferi, Hilafete yönelik ve ona karşı olmaktadır. Bu yüzden Hilafetin yeniden dirilişini engellemek, onun hakkındaki düşünceyi yok etmek ve onun için olan çalışmayı öldürmek için fikri bir savaş yürütülmektedir. Nitekim “Hilafeti Yeniden Kurmak…Sömürgeciliğin Parçalanması ve Küresel Düzen” adlı aldatıcı kitap ve onun melez yazarı İngiltere'deki Leeds Üniversitesi'nde Sosyal Teori Profesörüdür. Dolayısıyla o, Batı’nın İslam’a ve onun Hilafetine karşı hadari savaşındaki bu haçlı seferinin bir başka bölümü ve sahibi de onun araçlarının ve ağır toplarının bir aracı olup el-Cezire kanalı ve onun yuvaları da yayın, radyo ve yayma borazanlarıdır.
Hilafet ve kötü taklitçilerin yaklaşımları hakkında konuşurken, Batılı aydın çevrelerin İslam’a ve onun Hilafetine karşı yürüttükleri savaştaki yaklaşım ve üslubu geveleyip durmuşlardır. İslam düşüncesinin terimlerini İslami kültürel yükünden boşaltan, şerî delaletlerinin içini oyan, sonra onları gönderip yerini taklitçilerin saçmalıkları, yalanları ve Batılı seküler düşüncenin ikiyüzlülüğüyle dolduran fikir savaşında adeta bir metot haline gelen işte bu yaklaşım ve yöntemdir. Bu ise İslami kültürü sekülerleştirmek ve Batılı Laik materyalist kalıbı ve yöntemi içinde eritmek için olup ardında da böyle bir yalanı yayınlamak ve yaymak için kendi cildimizden olan evlatlarımızdan kötü taklitçilerin rolü ve görevleri devreye girmektedir.
“Hilafetin yeniden kurulması…” şeklinde aldatıcı ve saptırıcı bir başlık atarak konunun, sanki Hilafetin Allah’ın şeriatı ile hükmetmenin ve kaybedilen İslami hayatı yeniden başlatmanın ve o büyük kaybın farziyetini yerine getirmenin bir metodu olduğu düşüncesiymiş gibi okuyucuyu yanılgıya düşürmektedir. Oysa hakikat daha çirkin olup okuyucunun zihninin yeniden formüle edilmesi, bilincinin tahrif edilmesi, özellikle Hilafet terimi olmak üzere terimleri yeniden formüle ederek şeri kaynağı yok edip yıkmak ve onun yerine çarpık ve sekülerleşmiş bir metamorfozu ortaya çıkarmak için düşünme biçiminin çarpıtılmasıdır. Artık buna Hilafet denilmesinin hiçbir zararı olmayacak, hatta aldatmayı tamamlamak amacıyla Laiklik için daha iyi ve daha faydalı olacaktır.
Hakeza İngiliz Leeds Üniversitesi’nin profesörü, geçmiş ve günümüzdeki Batılı entelektüel çevreler tarafından desteklenen Hilafet için oluşturulmuş körleşmiş formüllerini tekrar ortaya çıkarmak için kendi düşüncesizliğini ve aptallığını taklit etmeye devam ediyor ve “şeriatın yasalarını İslami fıkıhtan iktibas edilmiş yasalara dönüştürmek yoluyla şeriatı tatbik edecek bu devletin kurulmasını” reddettiği için dininin başlangıcı, mezhebi ve başlangıç noktası gibi bunların bir kısmını da açıklamaktan da çekinmiyor. Yani İngiliz Üniversitesi’nin çocuğu, şeriatın egemenliği olan Hilafetin ilk dayanağını baltalıyor! Dolayısıyla Hilafetin özünü boşalttıktan sonra İslami Hilafet yerine Batı’nın körleşmiş formüllerini anlatmaya başlıyor ve alternatif olarak da "Hilafet kurumu, Müslümanlar üzerinde ruhani liderliği olan bir devlettir" şeklindeki Roma Vatikan formülünü öneriyor. Haçlı Avrupa’nın geçmişte Masonlara, Cemaleddin el-Afgani’ye ve Abdurrahman el-Kevakibi’ye öğrettiği formül işte budur. Sonra bu formül yayınlayıp yayılmış ve o zamanki çağrı, Osmanlı Hilafetine ve Müslüman Halifesi Sultan İkinci Abdülhamid’e karşı büyük Haçlı savaşının bir parçası olmuştur.
Sonra İngiliz Üniversitesi çocuğu aptallığına ve düşüncesizliğine devam ediyor ve (malları çeşitlendirirse belki bir alıcı bulur diye) "büyük İslami kültürel gücün metaforik bir vizyonundan" bahseden başka bir kaygan formül öneriyor. Yani bunu, İslam ülkelerinin sınırlarını aşan kültürel sohbetler için kültürel bir kulüp ve kafe olarak hayal edebilirsin.
Sonra “dindarlık ideolojiye dönüşmez” diyerek yıkımını ve parçalamasını tesis ediyor. Yani İslam’ı ideolojisinden arındırıp onu kendi yaşam tarzından ve yaşam sistemlerinden soyutlayarak İslam’ı tamamen ruhani bir madde olan “Rahipliğe” dönüştürmek istiyor. Ardından köreltilmiş Hilafetin jelatinimsi formülünden bahsederek parçalamasına bir parçalama daha ekliyor…” Dahası bu, dini kültürel temelde ötekini reddetmeksizin İslam’ın standartlarına ve ahlakına dayalı olan bir stratejidir.” Yani bunlar, İslam ile çelişse ve ona zıt düşse bile her şeyi kabul eden ve şeriatın hükmünü ve İslam şeriatının uygulanmasını reddeden Batılı ötekinin kültürünün yerleştiği gevşek standartlar ve Batılı ötekinin faydacılığı ve materyalizminde yüzen bir ahlaktır.
Dahası İngiliz Üniversitesi’nin çocuğu, küstahlık, kibir ve pervasızlık yaparak şeriatı uygulayacak ve şeriat hükümlerini kanunlara ve yönetim sistemlerine dönüştürecek bu devletin kurulmasını reddediyor. Sanki akılsız ve pervasız cahil adam, Kur’an ve sünnetin olmadığı bir İslam’a çağıyormuş gibidir!
İngiliz Üniversitesi’nin çocuğu, Hilafetin, tarihin akışını değiştirecek, uluslararası güç dengesini alt üst edecek, bu sayede inisiyatif ve liderliği ele alacak, bir aradan sonra İslami hayatımıza kaldığımız yerden başlayacak, böylece şeriatın hükümlerini uygulayacak ve İslam davetini dünyaya taşıyacak olan jeopolitik bir varlık olmadığını, dahası dışı İslami ve içi tamamen Laik olan jelatinimsi bir metamorfoz ve siyasi bir çarpıtma olduğunu söylüyor. Makalenin sonunda bu kasıtlı metamorfozun hakikati hakkında şöyle diyor: “Hilafetin restorasyonu, ideolojik bir söylemi, siyasi bir programı, geçmişe dönüşü veya geçmişe özlemi temsil etmez. Aksine İslam serüveninin dünya içinde nasıl uyumlaştırıldığına dair bir anlamlar bütününü temsil eder.” Bu ifadede kastedilen dünya, Batı ve onun sefil medeniyetidir.
Kaçınılmaz olarak ve kesinlikle Batı’nın Hilafet olarak bilinen metamorfozu, sözde modern Demokratik İslam’ın bir ürünüdür. Dahası iflas etmiş bir medeniyet ve yenilgiye uğramış bir fikir, tohumu göklerde ve hadaratının kökleri de tarihin derinliklerinde olan bir fikirle nasıl boğuşabilir ki? Ayrıca on dört buçuk asır boyunca içinden nice dâhilerinin ve bu dine yazarların kalemlerinden daha çok hizmet eden alimlerinin, fakihlerinin, hadis alimlerinin, müfessirlerinin ve dil bilimcilerinin geçtiği bu ümmet sana yeter. Sonra medeni gecesinde, entelektüel sefaletinde ve kültürel sığlığında alçak Batı gelip kendi aptallığının vehmine kapılarak bize istediğini bıraktığı ve istediğini attığı bir din bırakmıştır!
İslam, İslam’ı ve Allah’a ibadet eden kulları korumayı garanti eden Allah’ın dinidir. Batı’nın hakareti ve aşağılaması, bir eşeğin kazığından daha hakir ve aşağılık olmaktan başka bir şey değildir. Çünkü sizleri eşeklerin anırmasına ve saçma sapan şeyleri söyleyip durmaya çağırıyor. Oysa İslam üstündür ve hiçbir şey ondan üstün olamaz. Bu ise İslam’ın şeriatını tatbik etmek ve İslam davetini dünyaya taşımak için dünyadaki bütün Müslümanların genel başkanlığı olarak geri dönecek olan azim İslami Hilafettir.
Sizleri yalan sapkınlıklarına, aşağılık kiralık kalemleri ve ucuz borazanları olmaya çağırıyorlar. Zira onların körleşmiş ve taklitçi doktrinleri, İslam’ı çarpıtmak için Batı’nın safsatalarını İslam düşüncesine sokmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla onların genel olarak durumu, iflas, acizlik, uydurma ve sahtekarlık içinde olan Batılı efendilerinin durumu gibidir.
Yabancı olan bir acem belagatı ve kindar bir kâfir de hikmeti nasıl anlayabilir ki? Dolayısıyla kötü bir taklitçinin düşünür olması imkansızdır. Zira kötü taklitçilerden oluşan seküler grup, kendisini alt eden ve ders ve araştırma olarak sorularını öldüren ilimde derinleşmiş alimlerin İslami düşüncesiyle nasıl karşı karşıya gelebilir ki? Bu grubun en uç adımı, halkı ayaklandırmak ve rahatsız etmektir. Bu da onların hem kendilerine hem de halka karşı suç işlemeleri demektir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَالَّذِينَ يُحَاجُّونَ فِي اللَّهِ مِن بَعْدِ مَا اسْتُجِيبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ“Daveti kabul edildikten sonra, Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri, Rableri katında boştur. Onlar için bir gazap, yine onlar için çetin bir azap vardır.” [Şura 16]
Ancak bu ümmetin en büyük mucizelerinden ve ihsanlarından biri de dinini muhafaza etmesidir. Nitekim onun içinde salih, bilinçli ve muhlis evlatlarından oluşan mümin bir grup vardır. Zira bu grup, azim İslamlarının esası üzerine kitleleşmişler ve İslam’ın hükümlerini tatbik etmenin ve İslami hayatı yeniden başlatmanın şerî bir metodu olması vasfıyla Hilafetin kurulmasını hayattaki amaçları haline getirmişledir.
Ey İslam’ın evlatları: Özelden önce kamuoyunun zihninde, dahası dosttan önce düşmanın zihninde apaçık hale gelenleri detaylandırmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Zira ne zaman Hilafet denilse onların zihinlerine Hizb-ut Tahrir gelmektedir. Nitekim Hizb-ut Tahrir, bunun için teçhizatını ve adamlarını hazırladığı gibi bunun için işlerini de toparlamıştır. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir’in kitaplarında, yayınlarında ve görsel-işitsel yayınlarında yer alan amellerinin büyüklüğü ve kültürlerinin zenginliği sizin için yeterlidir. İşte Hizb-ut Tahrir’in nefis kitaplarından bazı örnekler: (İslam’da Yönetim Nizamı, İslam’da İktisadi Nizam, İslam’da İçtimai Nizam, İslam Devleti, üç ciltlik İslam Şahsiyeti, Yönetimde ve İdarede Hilafet Devleti'nin Cihazları, Hilafet Devleti’nde Maliye, Hilafet Devleti'nde Nizamî Öğretimin Esasları, Anayasa Mukaddimesi, Ukubat Nizamı, Beyyinat Hükümleri, İltizam Teorisinin Çürütülmesi, İdeal Ekonomi Politikası, Hizb-ut Tahrir'in Siyasi Mefhumları, Hizb-ut Tahrir'in Siyasi Bakışları, Siyasi Meseleler, Hizb-ut Tahrir'in Değiştirme Metodu (Minhac), İslami Düşünce, Tefekkür (Düşünme Metodu), Kıvrak Zeka, Marksist-Sosyalizmin Çürütülmesi, Demokrasi Küfür Nizamıdır ve Batılı Kapitalist Düşüncenin, İdeoloji, Medeniyet ve Kültür Olarak Çürütülmesi…) Gerçekten de bunlar, İslam kültürünün değerleri ve incileridir.
Ey İslam’ın evlatları: Sizleri yalancı sapkınlık içerisinde olan ajan öğretmeleri terk etmeye ve Allah’ın davetine icabet etmeye davet ediyoruz. Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki Hizb-ut Tahrir sizlere güvendi ve onun güvenini, şerî siyasetinin hakikatini ve gençlerindeki ideolojik siyasetçileri ve liderleri tecrübe ettiniz. Zira Hizb-ut Tahrir, asla halkına yalan söylemeyen bir liderdir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasulü’nün çağrısına uyun.” [Enfal 24]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munâcî Muhammed