- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Batılı Üniversiteler Medeniyet Şokunun Tesiri Altında Yaşıyor!
Belki de hiçbirimiz büyük elit Amerikan üniversitelerinin yanı sıra İngiliz ve Fransız üniversitelerinin de Gazze ve Filistin için ayağa kalkacağını hayal bile edemezdik. Son haftalarda sadece istisnai akademik ortamlarıyla öne çıkmayan, aksine dev şirketlerden (özellikle enerji ve bilgi teknolojisi alanlarında) medya kuruluşlarından ve istihbarat teşkilatlarından Dışişleri, Savunma, Maliye Bakanlıkları ve diplomatik birliklerden geçerek bizzat Amerikan Başkanının ofisine kadar uzanan Amerika’daki derin devletin soğurduğu profesyonel seçkinlerin yetiştirilmesinde kullanılan makineler olarak kabul edilen New York, Harvard, Columbia, Yale ve Stanford'daki Amerikan üniversiteleri ayaklandı. Dolayısıyla kadim üniversiteler kapitalist seçkinlerin karşısında patlama yaşadı ve onların hareketleri tutuklama ve baskıyla karşılandı ve bu hususta öğrenci ile profesör arasında, kadın ile erkek arasında hiçbir fark gözetilmedi; işte bunlar, antisemitizm kartının göstericilerin yüzüne haykırılmasından sonra tüm özgürlük sloganlarını ve demokrasi yanılsamalarını buharlaştıran ve bununla birlikte insan hakları ve kadın haklarının tüm anlamlarını havaya uçuran uygulamalardır.
Üniversite hareketleri aynı şekilde İngiltere’ye kadar da uzandı; zira burada Londra’daki UCL Üniversitesi öğrencileri, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki üniversitelerdeki arkadaşlarıyla dayanışma amacıyla kampüste bir gösteri düzenleyerek “İsrail” ile akademik bağların kesilmesini ve silah üreticilerinin yatırımlarının geri çekilmesini talep ettiler. (El-Mayaden Kanalı, 27/04/2024).
Ayrıca Fransa’nın başkenti Paris’teki Siyasal Bilimler Enstitüsü öğrencileri de, Filistinlilerle dayanışmak ve Gazze Şeridi'ndeki savaşı kınamak için kitlesel bir gösteri düzenlediler. Nitekim gösteri, öğrencilerin Gazze'ye desteklerini ifade etmek için Siyasal Bilimler Enstitüsü'nde oturma eylemi düzenlemesinden bir buçuk ay sonra geldi. Göstericiler, Gazze’deki soykırımın suç ortağı olan “İsrailli” üniversiteler ve şirketlerle bağların koparılmasını talep ettiler ve toplantı, bu gösterinin gençlerin ülkelerinin dış politikalarına olan güven eksikliğini gösterdiğini düşünen çok sayıda siyasetçinin katılımına tanık oldu. (El Cezire, 27/04/2024).
Gazze halkına yönelik soykırımı reddeden kalabalıkların üniversite meydanlarını doldurmasıyla birlikte Batı halklarının yaşadığı ve üniversitelerde dile getirilen kitlesel şokun, kapitalist akidenin temelleri ve kurallarına bağlı fikri ve kültürel bir yüzü ve medeniyetsel bir boyutu vardır. Zira bu hareketler, Amerika’nın başını çektiği Batı’nın bugün yaşadığı medeniyet krizinin derinliğini yansıtıyor. Bununla ilgili açıklama aşağıdaki şekildedir:
“Sam Amca’nın” ülkesinde beyaz adam, bu üniversiteler aracılığıyla kendi egemen seçkinlerinin oluşumunu denetler ve onu, sermaye ile akademik kuluçka makinesi arasında on yıllardır konsolide edilmiş bir ilişki içinde sermayeye hizmet edecek şekilde uyarlar ve böylece ikincisi birinciye hizmet eder; dolayısıyla küresel kapitalist sistemin korunmasında ve Amerikan hegemonyasının fikri, kültürel, medeniyetsel, politik ve askeri olarak muhafaza edilmesinde üzerlerine düşen rolü oynayabilmeleri için neoliberalizmin sentezi içinde hem emek piyasasına hem de devlet kurumlarına entegre olmuş uzmanların ve akademisyenlerin üretilmesi ve ortaya çıkmasıyla onu bilişsel olarak teorileştirmekte ve pratik olarak beslemektedir.
Avrupa’da da durum Amerika’dan pek farklı değildir; zira Batı akademisinin ve araştırma merkezlerinin rolü, kapitalizme ve onun sömürgeci projelerine hizmet etmede ideolojik bir kazma olarak kullanılmalarıyla göze çarpıyor; bu nedenle hiç kimse, eğitim kurumunun bağımsızlığı ve akademik özgürlüklerin kapsamı ya da bunların liberal sistemin altındaki otoriteyle ilişkilerinin boyutu hakkındaki soruyu sormaya cesaret edemiyor. Hatta özgürlük, demokrasi ve insan hakları gibi dini hayattan ayırma akidesinden kaynaklanan Batılı değerler, ister profesörler ister öğrenciler arasında olsun aksiyomlardan biri haline gelmiş, aksine hesap verebilirliğin bile üstündedir. Nasıl olmasın ki; zira bunlar, kendisiyle aşılandıkları değerler ve kişiliklerini, varlıklarını ve hayata bakış açılarını şekillendiren ilkelerdir; bu yüzden hükümetlerinin dünya halklarına karşı en iğrenç suçları işlediği bir dönemde tüm bu yanılsamalara ve bu ideolojik uydurmalara inandılar!
Akademik kurumun kendisi, kapitalist finansörün politikalarına tabi olup (en güçlünün hayatta kalması) ilkesine dayanan egemen ideolojiye ve bunun gerektirdiği fikri terörizme boyun eğer, Batılı kişiliği belirli fikri temeller üzerine inşa eder, sömürgeciliğin yüzünü sevdiren bir kılıf olmasına rağmen demokrasiye yardım eder ve Batı ülkelerinde geleceğin devlet adamlarının sömürgeci zihniyetini şekillendirir. Dolayısıyla bu kalıptan sapan ve Batı’nın kesinliğini zayıflatmaya çalışan cepler acımasızca bastırılır; özellikle de bu sapma, ırkçı Siyonist anlatıyı eleştiriyorsa, genel olarak Müslümanlara ve özel olarak Filistin halkına duyduğu sempatiyi teyit ediyorsa veya Holokost kurbanlarını inkar ediyorsa; ancak bu baskı, tweeter'ların azlığı ve sermayenin akademik kurumların ritmini ve medyayı kontrol edebilme yeteneği göz önüne alındığında kamera merceklerinin uzağında gerçekleşiyor.
Ancak 7 Ekim'den bu yana iflas etmiş Batı medyası, Gazze'deki savaşın doğasına dair yanıltıcı bir tablo sunmak için çoğu zaman profesyonellikten yoksun bir şekilde harekete geçti ama yalanın ipi kısadır; zira toplu tecavüzler, çocukların cesetlerinin iplere asılması, ardından elektronik iletişim araçları ve bunların Yahudi varlığının savaş makinesi tarafından işlenen soykırımın gerçekliği üzerine ürettiği bilinç hakkında Siyonist ve Batılı yalan makinesi ifşa oldu. Bu bilinç, hükümetlerin ve onların resmi medyasının iznine ihtiyaç duymadan halklar ve milletler arasında yatay ve hızlı bir şekilde yayıldı; nitekim ABD Hava Kuvvetleri mensubunun kendini yakarak intihar etmesi, Batı kamuoyunda derin bir etki bıraktı; zira o, soykırıma katılmayı reddettiğini ve bu yüzden hissettiği utancın boyutunu ifade etmek için kendini yakmayı tercih etti.
Burada işgalci Yahudi varlığını destekleyen sömürgeci sisteminin gerçeği ortaya çıkınca Batı halkları bir fikri katliam için uyandılar; zira Gazze ve halkıyla dayanışma kampanyası batı caddesinde daha çok genişlemeye başladı, daha da önemlisi milyonlarca gençlik kesimini bünyesinde barındıran üniversiteler, kapitalist evcilleştirme çerçevesinin dışında düşünmeye ve içeriği tek cümleyle özetlenebilecek bir dizi dayanışma faaliyetine tanık olmaya başladı: Yalan, hatalı ve parçalanmış Siyonist anlatının yenilgisi ve mümin Müslüman Filistin anlatısının ve rivayetinin zaferi.
Burada seçkin Amerikan üniversiteleri, kıvılcımı Columbia Üniversitesi öğrencilerinin "Nehirden denize Filistin özgürleşecek" sloganını atan protesto adımlarıyla başlayan çatışma alanlarına dönüştü, üniversite rektörü bunu Yahudi karşıtı bir slogan olarak değerlendirdi; bunun üzerine üniversite kampüsüne saldırması için baskı polisi çağrıldı, yüzlerce profesör ve öğrenci tutuklandı ve protesto kampı yok edildi.
Bu slogan, çeşitli Amerikan üniversitelerindeki ve Avrupa sokaklarındaki dayanışma protesto faaliyetleri için neredeyse birleştirici nitelikteydi. Bu nedenle küresel kapitalizmin hizmetçisi olarak çalışan Yahudi varlığı, Beyaz Saray ve üniversite başkanları çılgına döndüler; bu yüzden bugüne kadar elit üniversitelerden yüzlerce öğrenciyi tutukladılar, birçok öğrenciyi okuldan attılar, öğrenci toplantılarına ve hareketlerine darbe indirmek amacıyla eğitimi yüz yüze eğitimden elektronik eğitime dönüştürdüler ve tutuklamalar ve cezaların, Holokost ve anti-Semitizm hakkındaki “sıkıcı klasik senfoninin” dışında başka fikirlerin peşine düşebilecekleri zannıyla öğrenci hareketiyle dayanışma içinde olan profesörleri hedef aldılar.
Batılı kapitalist şarlatanlık, çelişkileri karşısında patlayan kamuoyunu artık aldatamıyor ve bu bariz çelişki, çocukları medeniyet şokunun etkisi altında yaşamaya başlayan Amerikan üniversitelerinde bir öfke volkanının patlamasına neden oldu; zira özgür dünyanın lideri ve liberal değerlerin koruyucusu olduğunu düşündükleri Amerika, bu vahşi varlığın suçlarına nasıl destek verebilirdi?!
Aksine Amerikan otoritesinin tepkisi, liberal demokrasinin artık kendi melodisinin dışında çalmaya tahammül edemeyeceğini herkes için doğruladı; zira Filistin topraklarını zorla yerle bir eden Batı’nın bölgedeki Haçlı projesinin yanında yer almak yerine Filistin’in kurtuluşu çağrısında bulunan, İslam’a ve Müslümanlara sempati duyan tüm "engelli-asi" evlatlarını cezalandırmaya hazırdı.
Evet, birçok Batılı başkentte atıldığı gibi “Filistin nehirden denizine kadar kurtulacaktır", gerek Filistin anlatısı için gerekse davanın adaletine ve bununla ilgili şerî hükümlere inanan İslami akideye zafer kazandıran ve küresel kapitalizmin desteklediği Siyonist anlatıyı yenilgiye uğratan bir slogandı; bu, varoluşsal çatışmanın tarihinde ilk kez oluyor ve bu varlığın yok olmasını çok değil bir an meselesi haline getiriyor. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُم بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي الْمُؤْمِنِينَ “Evlerini kendi elleriyle ve müminlerin eliyle harap ediyorlardı.” [Haşr 2]
Bu hareketin devam etmesi Batı’nın yaşadığı medeniyet krizini derinleştiriyor; zira sadece tarihin sonu yalanı ya da medeniyetlerin bir arada yaşaması yalanı açığa çıkmakla kalmadı, aksine Batı halkları, Yahudi varlığının suçlarını kınamaya, düşmanlarına karşı Müslümanlarla aynı safta yer almaya ve insanın insanlığı veya özgürlük değerlerinin zaferi için bu tutumlar yolunda mücadele etmeye başladılar; ardından fikri ve kültürel şok, İslam’ı öğrenme, Kur'an-ı Kerim’i inceleme ve insanın kıssasını, akıbetini, yaşamının amacını ve varoluşun büyük sorularının cevaplarını arama yönünde genişledi; işte bütün bunlar, medeniyet savaşının kefesinin, İslam lehine ağır basmasına neden oldu. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ “O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasulü’nü hidayet ve hak din ile gönderendir.” [Tevbe 33]
Öte yandan kongre komitelerinin üniversite rektörlerini sorgularken kullandığı provokatif üsluba üstünkörü bir bakış, Batı'nın, özellikle de Amerika'nın yaşadığı medeniyet çöküşünün boyutunu yansıtıyor; nitekim bu sorgulama, feshedilmiş Engizisyon mahkemelerinin başka bir tezahürü olup Amerikan liberal demokrasisinin şerefine onun varlığının yeniden gelmesidir; bu da kapitalist yapının temellerinin ve kurallarının çöktüğünü, insanlığı kapitalizmin suçlarından ve zulmünden kurtarmanın, İslam'ın adaleti ve onun vaat edilen Hilafetinin dışında bir yolu olmadığını teyit ediyor. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: قَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَأَتَى اللهُ بُنْيَانَهُم مِّنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِن فَوْقِهِمْ وَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُونَ “Onlardan öncekiler de (peygamberlere) hile yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Bu azap onlara, fark edemedikleri bir yerden gelmişti.” [Nahl 26]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mühendis Visam Atraş – Tunus