- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Müslümanların, Parçalanmışlıklarının Gölgesinde Yahudi Varlığının Savaşı Konusundaki Sabit Tutumu!
Dünyanın herhangi bir yerinde taraflardan biri Müslüman olan bir askeri savaş meydana geldiğinde, dünyanın çeşitli yerindeki Müslümanların, tevhit kelimesini göklerde dalgalandırıp yüceltmek, düşmanlarının sancağını indirip onu mağlup etmek ve savaş meydanında ölenlerin Allah yolundaki şehadetini elde etmek arzusuyla Müslüman kardeşlerinin yanında yer aldıklarını ve devam eden savaşta kardeşlerinin yanında birlik olmaya çabaladıklarını görürsünüz. Zira onların zihinlerine genellikle Müslümanların zaferler kazandıkları ve tarihin akışını değiştirdikleri savaşlar gelmektedir; çünkü bu savaşlar bünyesinde hakkın muzaffer olmasını ve Allah’ın onların üzerine yardımını indirmesini taşımaktadır. Bu da yenilgiye uğradıkları savaşlarda, özellikle Müslüman ülkelerin, düşmanlarıyla olan savaşta kardeşleriyle doğrudan kaynaşmalarını engelleyen noktalarından biri olan sınırlarla parçalanmasından sonra tekrarlanan yenilgilere yol açan sebeplere düşmemeleri içindir.
Yeryüzünde Müslümanların devletinin temellerinin atıldığı Hicretin ikinci yılındaki Bedir savaşında (Müslümanlar ile müşrikler arasındaki) açıktan dolayı Sallallahu Aleyhi ve Sellem Rabbine şu şekilde dua etmişti: إِنْ تُهْلِكْ هَذِهِ الْعِصَابَةَ، فَلَنْ تُعْبَدَ فِي الْأَرْضِ أَبَداً “Eğer Sen bu topluluğu helak edecek olursan, yeryüzünde Sana ibadet edecek kimse kalmayacaktır.” Bu da Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlinden dolayı elde ettikleri büyük sevaba nail olmak içindi: وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ اللهَ أَنْ يَكُونَ قَدْ اطَّلَعَ عَلَى أَهْلِ بَدْرٍ فَقَالَ اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ فَقَدْ غَفَرْتُ لَكُمْ “Nereden bileceksin? Belki Allah Bedir ehline şöyle dediğini duyurmuştur: İstediğinizi yapın. Ben sizi affettim.” Nitekim Kadisiye, Yermuk, Endülüs, Amuriye ve Kostantiniyye’nin fethedilmesi, Tatarların Filistin-Ayn Calut’ta yenilgiye uğraması gibi İslam’ı yeryüzünün doğusuna ve batısına kadar ulaştıran Müslümanların tüm belirleyici savaşlarından geçerek Müslümanların Avrupa milletlerinin tarihten çıkarmak için üzerine üşüştükleri Osmanlı Hilafet Devleti’nin sancağı altında girdiği son savaşa kadar böyle olmuştur.
Bahtsız olumsuzluklara gelince; Müslümanların tarihinde bu, Birinci Dünya Savaşı sırasındaki savaşta Müslümanların safının dışında yer aldıkları zaman meydana gelmiştir; zira onlar, Osmanlıların yanında savaşmadılar, onlara dua ederek bile destek vermediler, hatta Yemen’deki Aden camilerinden, kendilerine karşı savaşı ateşleyen, birlikte savaşa girdiklerinde Osmanlı Hilafet Devleti’ni destekleyen ve Osmanlı Halifesi II. Abdülhamid’in Ortadoğu’da petrol arama konusunda iki Avrupa ülkesi arasındaki sıcak rekabeti gördüğünde günlüklerine kaydettiği üzere umduğu gibi tarafsız kalmayan Alman düşmanlarına karşı sömürgeci İngilizler için “Ey Kavi, ey Aziz, Almanları hezimete uğrat ve İngilizlere yardım et” şeklinde dualar çınladı! İşte o zaman Emin el-Hüseyni’nin liderliğindeki Müslümanlar, İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler liderliğindeki Almanların yanında savaştı!
Peki ya bugün Müslümanların, İslam’ın ve Müslümanların şanını yeniden ön plana çıkaran ve uzak yakın herkesin, onlarla savaşmanın ve bizden bir parça gasp ettiklerinde Filistin’den sürülmelerinin vacip olduğunu bildiği Filistin’de Yahudilerin savaşına baş kaldıran içlerinden bir guruba seyirci kalmalarına ne demeli?! Ancak bugün Yahudiler bayram günlerinde meydanları doldururlarken ve Mescid-i Aksa’yı ortadan kaldırıp onun yerine sözde tapınaklarını inşa etmekle tehdit ederlerken Yahudilerle savaşta bu grupla güç birliği yapmadan, Mescid-i Aksa’yı Yahudilerin pisliklerinden temizlemeden ve onları oradan çıkarmadan bunca zaman boyunca onları izlemek artık yeterli değil midir?! Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَقَضَيْنَا إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوّاً كَبِيراً * فَإِذَا جَاء وَعْدُ أُولاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَاداً لَّنَا أُوْلِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُواْ خِلاَلَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْداً مَّفْعُولاً * ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُم بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيراً * إِنْ أَحْسَنتُمْ أَحْسَنتُمْ لِأَنفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا فَإِذَا جَاء وَعْدُ الآخِرَةِ لِيَسُوؤُواْ وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُواْ الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُواْ مَا عَلَوْاْ تَتْبِيراً “Biz, Kitap’ta İsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik. Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi. Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık. Şehirlerin anası (olan Mekke’de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur’an vahyettik. (İnsanların) bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgın alevli cehennemdedir.” [İsra 4-5-6]
Yahudilerle ilk karşılaşma vaadinde Müslümanlar, H. 15 yılında Kudüs'ü fethettiler, Yahudileri Kudüs'ten çıkardılar ve Ömeriye Anlaşması uyarınca Kudüs'ün anahtarları Müminlerin Emiri ve Müslümanların İkinci Raşid Halifesi Ömer İbn Hattab Radıyallahu Anh’a teslim edilince Yahudilerin orada ikamet etmeleri yasaklandı. Şimdi bizim artık Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadisi gereği Yahudilerle savaşıp onları aşağılanmış ve küçülmüş bir şekilde Mescid-i Aksa'dan çıkarmakla ilgili ahiret vaadini gerçekleştirmemiz gerekiyor: لا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ، فَيَقْتُلُهُمُ الْمُسْلِمُونَ حَتَّى يَخْتَبِئَ الْيَهُودِيُّ مِنْ وَرَاءِ الْحَجَرِ وَالشَّجَرِ، فَيَقُولُ الْحَجَرُ أَوِ الشَّجَرُ: يَا مُسْلِمُ يَا عَبْدَ اللَّهِ هَذَا يَهُودِيٌّ خَلْفِي فَتَعَالَ فَاقْتُلْهُ، إِلَّا الْغَرْقَدَ فَإِنَّهُ مِنْ شَجَرِ الْيَهُودِ“Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta Müslümanlar Yahudileri öldürürler. Hatta bir Yahudi taşın, ağacın arkasına gizlenir. Bunun üzerine o taş, o ağaç, ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi. Gel, onu öldür, der. Yalnızca Garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” [Müslim tahric etti.] Dolayısıyla hadis bizim, Yahudilerle yüz yüze savaşmamızı, 1991 yılında ve şu anda yaptığımız gibi onlarla sınır ötesinden çatışmamamızı ve sınır ötesinden savaşırsak onlara benzeyeceğimizi söylüyor! Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: لاَ يُقَاتِلُونَكُمْ جَمِيعاً إِلاَّ فِي قُرًى مُحَصَّنَةٍ أَوْ مِنْ وَرَاءِ جُدُرٍ بَاْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَدِيدٌ تَحْسَبُهُمْ جَمِيعاً وَقُلُوبُهُمْ شَتَّى ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لاَ يَعْقِلُونَ “Onlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.” [Haşr 14]
Filistin’in, fethedilmesinden ve Selahaddin Eyyubi’nin onu Haçlı işgalinden kurtarmasından bu yana tamamen İslami olarak kalmasının ardından dün Filistin’in taksim edilmesi ve bugün de iki devletli çözüm kararıyla zulmü ortaya çıkan Birleşmiş Milletler’in kararlarına göre 7 Ekim 2023 öncesine geri dönmek beklenilmemelidir.
Gerek hazır olanlar gerekse geride kalanlar olarak bizim için asıl ve vacip olan sahada savaşmak için onlarla kenetlenmemizdir ki böylece Ortadoğu’daki değişim eylemi yabancılar tarafından değil, olması gerektiği gibi halk tarafından başlatılmış olsun. İşte o zaman bilekteki bir bilezik gibi onları çevreleyen ordularımızın bize katılıp onlarla savaşmamıza liderlik edeceklerinden zerre kadar şüphemiz yoktur; zira onlar, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmekten uzak durup Yahudi varlığını korumak ve onların emniyet supabı olmak için başımızın üzerinde oturan ordular değil, bizim ordularımızdır. Bu yüzden Müslümanlar olarak bizim vacibimiz, Yahudilerle savaşmak, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nin gölgesinde Ukab Râyesini dalgalandırmak ve parçalanmalarının ardından Müslümanların vahdetini yeniden tesis etmek için elimizden geldiğince hızlı bir şekilde çalışmaktır. وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللهِ “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir.” [Rum 4-5]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mühendis Şefik Hamis – Yemen