- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Kitapla Birlikte
Senin İmanının Bedeli Nedir? Kafir Birinin Küfür Üzerine Ölmesinin Bedeli Nedir?
Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَمَاتُواْ وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَن يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِم مِّلْءُ الأرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَى بِهِ أُوْلَـئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ “Şüphesiz ki, kim kâfir olursa ve kâfir olarak ölürse yeryüzünü dolduracak kadar altın fidye verse dahi asla kabul edilmeyecektir. Onlar için pek acılı bir azap vardır. Onların hiç yardımcıları da yoktur.” [Al-i İmran 91]
İbn-i Aşur’un bu ayetle ilgili tefsirinde şöyle geçmektedir:
“Küfürleri üzere ölen kâfirlerin durumunu anlatarak başlamak, kâfirlerden bir grubun, küfür içlerinde pekişip onlar için bir alışkanlık haline gelinceye kadar küfürlerini tekrarlayıp durmaları hükmünden kaynaklanmaktadır. Şayet bir önceki ayette, küfrü artanlar ve küfür üzere ölenler kastedilmişse, o zaman bu ayet, ilk lafzı teyit etmek şeklinde olup bunun üzerine ayetin şu kavlini inşa etmek için tekrarlanmıştır: فَلَن يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِم مِّلْءُ الأرْضِ ذَهَبًا “Yeryüzünü dolduracak kadar altın onlardan asla kabul edilmeyecektir.”
فَلَن يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِم مِّلْءُ الأرْضِ ذَهَبًا “Yeryüzünü dolduracak kadar altın fidye verse dahi asla kabul edilmeyecektir” ayetinin anlamı, bu dünyadaki fidye vermeyi kabul etmeyi reddetmenin kastedilmediğini göstermek için ahirette fidye olarak verecekleri hiçbir şey onlardan asla kabul edilmeyecektir demektir. Bunun nedeni onların kâfirler olarak ölmüş kimseler olarak nitelendirilmelidir. “المِلْءُ – el-Mil’u” kelimesindeki “Mim” harfinin esre olarak gelmesi, bir kabı dolduran şey anlamındadır; dolayısıyla sözlerindeki yeryüzü dolusu, ulaşılması imkansız olan bir bolluktan kinayedir; çünkü yeryüzü, takdir edilen varlıklardan hiçbir şey ile doldurulmaz; dolayısıyla bu, çöl kumlarının sayısı ve çakıl taşlarının sayısı şeklindeki sözleri gibidir; dolayısıyla altın değerli olduğu, insanların onu elde etmek için rekabet ettiği ve onu cömertçe veren kimsenin ihtiyacını kabul ettiği için bu miktar, “altın” olarak karakterize edilmiştir.
وَلَوِ افْتَدَى بِهِ “fidye verse dahi” kavli, hal durumunda olan bir cümledir ve “الواوُ – el-Vâv”, hal vâvıdır; yani fidye olarak vermenin varsayıldığı bir halde olsa bile onlardan kabul edilmeyecektir demektir.
وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ “Onların hiç yardımcıları da yoktur” kavli, onlardan zengin olanların hallerinin nefyini tamamlamak içindir; çünkü bir şeyi alınan bir kişi, malından fidye olarak verebilir, kefaletine güvenilen bir kimse ona kefil olabilir veya sözü dinlenen bir kişi ona şefaatçi olabilir; dolayısıyla kefil olan ve şefaatçi olan herkes, bir yardımcıdır. (İbn-i Aşur’un tefsiri bitti)
Küfrün ve imanı terk edenin bedeli işte budur! Dolayısıyla şayet dininin bedelinin ve imanının bedelinin ne olduğunu bilmek istiyorsan, o zaman bu ayetten bir ders çıkarmalısın; zira kâfir olarak ölenlerden, yeryüzü dolusu altın dahi kabul edilmeyecektir. Zira ayetin sonundaki yorum, en önemli bir kapı olan şefaati kapatmak için gelmiştir; “çünkü bir şeyi alınan bir kişi, malından fidye olarak verebilir, kefaletine güvenilen bir kimse ona kefil olabilir veya sözü dinlenen bir kişi ona şefaatçi olabilir; dolayısıyla kefil olan ve şefaatçi olan herkes, bir yardımcıdır.” Ancak onlar için herhangi birinin şefaati kabul edilmeyeceği gibi kâfirler olarak ölen kimseler için de herhangi birinin kefaleti de kabul edilmeyecektir; zira artık hesap görülüp iş bitmiştir.
Bu ayet-i kerimede gördüğümüz şey, ihtiyacı olan her Müslüman için ne kadar çok ders, öğüt ve kesinliğin olduğudur; zira yeryüzü dolusu altın ve tüm insanların şefaati, küfür üzerine ölüm mukabilinde fidye olarak kabul edilmeyecektir! Vallahi İslam beldelerindeki alimlerimizden, düşünürlerimizden, aydınlarımızdan ve nüfuz sahiplerimizden bir çoğu, Batı medeniyeti, küfrün hükümleri ve kanunlarıyla olan mücadelemize kesin olarak kanaat getirmiş olsalardı, bu azim olan dinden zerre kadar taviz vermezler, onlardan hiç biri küfür, zulüm ve fısk ile hükmeden Müslümanların başındaki yöneticilere boyun eğmeye razı olmayacağı gibi, Müslümanların Sykes-Picot yöneticileri ve sömürgecilerin vesayeti altında vatancı ve bölgeselci varlıklara bölünüp parçalanmasına sessiz kalmaya da razı olmazdı! Şayet bu hakikate kanaat getirmiş olsalardı, zalimlere ve tiranlara meydan okumak için harekete geçerler, ne pahasına olursa olsun onlara karşı direnirler, Müslümanların sultanını/otoritesini yeniden tesis etmek ve onların ülkelerini ve halklarını, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin olduğu izzetli bir devletin altından birleştirmek için ciddi olarak çalışırlardı.
Avrupa, Amerika ve diğer ülkelerde gurbetçi olan ey Müslüman, bu iman, bu kesinlik ve ayet-i kerimdeki bu açık öğüt aynı şekilde sizin için de geçerlidir; zira Batılı hükümetler ve rejimler sizi kendi toplumlarına entegre etmek ve asimile etmek için çalıştıkları gibi sizi dininizden saptırmak ve hak yoldan ve İslam’dan alıkoymak için çalışıyorlar. Dininizden, imanızdan ve dininize olan bağlılığınızdan taviz vermenizin bedeli işte budur. Bu yüzden şayet Avrupa’da sizlere, bizim toplumlarımıza entegre olun ve onun içinde eriyin, İslam’ın değerlerinden, fikirlerinden ve hükümlerinden vazgeçin, aksi takdirde sizleri toplumlarımızda marjinalleştireceğiz veya toplumlarımızdan kovacağız derlerse onlara deyiniz ki; şayet bana sadece Avrupa ve Amerika dolusu değil, yeryüzü dolusu altın vermeseniz dahi, Allah korusun ve göstermesin, şayet dinimi, akidemi ve İslam'ın hükümlerine olan bağlılığımı terk edersem, kendimi feda etsem bile benim için Allah katında yeterli olmayacaktır. Bu yüzden ey kız kardeşim onlara deyiniz ki, gördüğünüz gibi başörtüsünün bedeli pahalıdır ve şüphesiz namazımın ve dinime olan bağlılığımın bedeli de büyüktür. Yine onlara deyiniz ki; ne pahasına olursa olsun dinimin hiçbir şeyinden asla ödün vermeyeceğim.
Her nerede olursak olalım ve her nerede olurlarsa olsunlar tüm kâfirlere şöyle diyelim: Şüphesiz rızık veren Allah’tır, siz değilsiniz; Allah’a yemin olsun ki, Allahu Teala için taharet, abdest ve iki rekat namaz bile Allah katında ve bizim için, Avrupa, Amerika ve tüm küfür ülkeleri gibi üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha hayırlıdır.
Allah’ım, imanımızı, bağlılığımızı ve gurumuzu artır, dinimizi aziz kıl ve bizleri, dini baş tacı olarak taşıyanlardan, onun şeriatına bağla kalanlardan ve onun hidayetine uyanlardan eyle; Allahumme Amin.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Memduh Ferec