Pazar, 15 Muharrem 1446 | 2024/07/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Osmanlı Hilafeti'nde Kadın: Efsanelere Meydan Okumak Giriş

بسم الله الرحمن الرحيم

İslam'a karşı yürüttüğü fikri savaş esnasında, Batılı laik kapitalist dünya; İslam'da kadının konumu ve hakları meselesine her zaman ayrı bir ehemmiyet vermiştir. Zorla evlilik ve namus cinayetleri gibi zulümlerin sebebini Şeriat ile bağdaştırmış ve onu çeşitli Müslüman toplumlarda kadınların eğitimden, sosyal hayattan ve siyasetten dışlanmasından sorumlu tutmuştur. Cinsiyet eşitliği veya liberal özgürlükler gibi Batılı ideallerle çelişen İslami hükümler, Batılı kapitalist dünya için en önemli saldırı alanını teşkil etmiştir. Feministler ve laik liberal politikacılar, medya ve kuruluşlar; bıkmadan usanmadan belirli İslami sosyal ve aile hükümlerine saldırmışlar ve İslam'ı ve İslam'ın kurallarını kadına karşı ayrımcı ve adaletsiz olmakla yaftalayarak kadın düşmanı ilan etmişlerdir. İslami yönetimin son merkezi olan Osmanlı Hilafeti'ndeki kadınların konumlar hakkındaki birçok efsaneler ve yanlış bilgiler, laik ve Batılı Oryantalistler, feministler ve siyasetçiler tarafından kasıtlı olarak yayılmıştır. Batı'da ve İslam dünyasında birçok insanın aklına kazınacak öylesine bir anlatı yaydılar ki bu da sonuç olarak insanların Şeriat'ta kadının konumuna bu yalanlar üzerinden bakmalarına neden olmuştur. Kadınların Osmanlı İslam hâkimiyeti altında her türlü haktan yoksun oldukları ve köle, meta gibi muamele gördükleri yalanını yaydılar. Tüm bunlar, Müslümanların içinde İslami kültürlerine ve miraslarına karşı nefret oluşturup, onlara laik liberal değer ve sistemleri kabul ettirmeyi ve Şeriat'ın bir Hilafet devletinde yeniden tatbik edilmesini desteklemekten uzak durmalarını sağlamayı amaçlamıştır.

Bu yalanların çoğu, Osmanlı döneminde yaşamış, fakat devletin tatbik ettiği katı cinsiyet ayrımı kurallarından dolayı hiçbir zaman Osmanlı kadınlarıyla bir etkileşimde bulunamamış erkek Oryantalistlerden çıkmıştır. Osmanlı Hilafeti'ndeki evlerin içinde kadınlara ait yaşam alanları, yani Haremler, kadınların köleleştirilmesi, sömürülmesi ve baskı altında olmasına dair birçok Batılı fantezilerin konusu olmuştur. Buralar, kadınların hapsedildikleri ve erkeklerin eğlendiren basit nesneler olarak kullanıldıkları, cinsel azgınlıkların mekanları olarak tasvir edilmişler. Ne var ki, harem kurumlarına, kadının kocası veya baba, erkek kardeş veya oğul gibi yakın kan bağı olan akrabalarının dışındaki erkeklerin girmesi yasaktı. Bundan dolayı, bu erkek Batılı Oryantalistlerin, Osmanlı Hilafeti'ndeki kadınların hayatlarına dair birinci elden bilgi vermeleri imkânsızdı.

Onun için, Osmanlı kadınına dair birçok Batılı tasvir, ancak Avrupalı hayal gücü ve fanteziden doğmuştur. Buna rağmen, onların Osmanlı Hilafeti'ndeki İslami hükümler altında kadının aşağılanması, ezilmesi ve hapsedilmesine dair yalan anlatıları, asırlar boyunca sonsuz defa tekrarlanmış durmuştur. Akabinde bu anlatı modern günümüz laik tarihçiler, feministler ve yazarlar tarafından benimsenip yayılmıştır. Sonuç olarak Osmanlı kadınları ile ilgili bu bakış açısı, hem Batı'nın hem de birçok Müslümanların da zihinlerine kök salmış oldu. Bu Batılı tasvirler çoğu zaman; Batının diğer milletlerden üstün olduğunu kanıtlamak isteyen Oryantalist düşünceleri güçlendirmek için üretilmişler ve Batılı emperyalist devletlere, İslam beldelerinin işgali için ahlaki bir gerekçe sunarak, bölgedeki siyasi ve iktisadi menfaatlerini güvence altına almak için kullanılmışlardır.

Ancak, incelenen Osmanlı Hilafeti'ndeki Şer'i Siciller, Hilafet'in tatbik ettiği İslam kanunları altında kadınların hayatlarına dair çok farklı bir resim çiziyorlar. 1970'li yıllarda Amerikalı tarih profesörü R.C. Jennings; Anadolu"dan, çoğunluğu Kayseri'ye ait, 10 binden fazla Osmanlı Şer'iyye sicilleri üzerinde kapsamlı bir araştırma yapmış. Bu kayıtlar ve o dönemi kadınları tarafından mahkemeye iletilen davaların çeşitleri, onların Şeriat altındaki statülerine, gördükleri muameleye ve nail oldukları haklara dair bir fikir vermektedirler. Jennings'in çalışmalarından esinlenerek, 1980'lerden sonra Haim Gerber, Abraham Marcus, Afif Marsot, Judith Tucker ve Suraiya Faroqhi gibi daha fazla araştırmacı, Osmanlı kadınlarının farklı tecrübelerini Osmanlı topraklarının birçok bölgesindeki Şer'iyye sicil ve tereke kayıtlarıyla ortaya koymuşlar.

Bu kayıtlar, Osmanlı Hilafeti'nin İslami yasaları altında kadınların şiddetten ve zorla evlilikten korunduklarını, maddi geçimlerinin kocaları ve aileleri tarafından sağlandığını, ayrıca boşanma talep edebildiklerini ve mehir ve miras haklarına sahip olduklarını göstermektedir. Üstelik erkeklerle aynı ekonomik haklara sahip oldukları gibi kendi mal varlıklarını ve iktisadi işlerini erkek akrabalarından bağımsız olarak yürütebiliyorlardı. Buna, mülk alıp satmak hakkı, işyeri yönetmek, sözleşmeler yapmak, kendi parasıyla yatırım yapmak ve başkalarının yönettiği şirketlerde yöneticilik yapmak da dâhildi.

Osmanlı Hilafeti'nde kadınların sahip olmuş oldukları yüksek statü ve haklar, Osmanlı Müslüman kadınlarıyla yakın irtibata geçebilen ve zaman zaman haremlere girmelerine izin verilen Batılı kadın seyyah ve yazarların yazılarıyla da tekrar ortaya koyulmuştur. Dolayısıyla onlar, devletin içinde yaşayan kadın hayatının tabiatına doğrudan şahit olabilmişlerdir. Nitekim bu kadın Batılı yazarların çoğu, kulaktan dolma yazıları ve fantezileri eleştirmişlerdir. Örneğin Lady Montague; 18. yüzyılda Osmanlı Hilafeti'nde İngiliz Büyükelçisi'nin eşi olarak bulunmuş ve bir arkadaşına yazdığı mektuplarından birinde şöyle demiş:"Bilmediği şeyden konuşmaya pek düşkün ortalama seyahat yazarlarının bellettiklerinden çok farklı bir gerçek duyunca belki şaşırabilirsiniz."

Bu kadın yazarlar; Osmanlı kadının hapsedildiği, köleleştirildiği ve değersiz görülmüş insanlar olarak tanımlanması fikrini reddediyorlardı; aksine onlar tam tersine şahit oluyorlardı. Julia Pardoe, örneğin, bir İngiliz şair, tarihçi ve gezgin kadın, "1836'da Sultan'ın Şehri ve Türklerin Adetleri" adlı kitabında, şunları yazmış: "Hepimizin inanmaya yatkın olduğu üzere, özgürlük mutluluksa, Türk kadınları en mutlu kadınlardır çünkü tüm imparatorluktaki en özgür insanlar onlardır. Doğu'nun kadınlarına acımak Avrupa'da moda halindedir ama bu kadar yanlış bir duygu gösterisi olsa olsa onlara acıyanların kendi cehaletindendir." Benzer şekilde, yine gezgin ve yazar İngiliz Lady Craven, 1789'da yayınlanmış, "Kırım'dan Konstantinopolis'e Yolculuk" adlı kitabında şunları ifade etmiştir: "Türk kadınlarının gördüğü muamele bütün milletlere emsal teşkil etmelidir... - ve onların (Türk kadınlarının) yaşam tarzlarıyla, nefes alan en mutlu varlıklar olduklarına inanıyorum."

Ayrıca bu Avrupalı​kadınlar; haremlerin kadınların hapsedilip sömürüldüğü ve cinsel azgınlık yuvaları oldukları iddialarını da ortadan kaldırdılar ve sadece evler içinde kadınlara has kısımlardan ibaret mekanlar olduklarını ve Türk Müslüman erkeklerinin kadınlara karşı göstermiş oldukları büyük saygının ifadesi olarak tarif etmişlerdir. Örneğin, Lucy M.J. Garnett, 19. yüzyıl İngiliz halkbilimci, 'Türkiye'nin Kadınları ve Örf ve Adetleri - 1890-1891' adlı kitabında şöyle yazmış: "Müslüman kadınların erkeklerden ayrı tutulması, genellikle zannedildiği gibi, 'aşağılanmış pozisyonları'nın bir sonucu olmak yerine; bu milletin erkeklerinin, kadınlarına karşı besledikleri büyük saygı ve hürmetin bir sonucudur."

Ancak, tüm bu çeşitli yazılar ve kayıtlara rağmen, Osmanlı Hilafeti'nde tatbik edilen İslami hükümler altında kadınların sömürüldüğü ve ezildiğine dair meşhur Batılı anlatılar; Batılı laik kuruluşlar, feministler ve yazarlarca yayılmaya devam etmektedir. Bunların amacının, hem Müslümanları ve hem de gayri Müslimleri sadece İslam'la yöneten bir Hilafet Devleti'nin tekrar kurulmasından korkutmaya devam ederek, İslam'a karşı ideolojik bir savaşı kazanmak olduğu apaçıktır.

Tabii ki Osmanlı Hilafeti kadınlar için ütopik bir devlet değildi. Bilhassa devletin son yıllarına doğru İslam'ın devlet içinde yanlış tatbik edilmesinden kaynaklanan ve Batılı fikirlerin İslam beldelerine girmesiyle birlikte, kadınları da olumsuz etkileyen çeşitli sorunlar ortya çıkmıştır. Yine de, Batı'nın Osmanlı hâkimiyetini veya İslami yönetim altındaki kadınların hayatlarını tümüyle İslam'ın anlaşılmasındaki ve tatbik edilmesindeki zaaflardan kaynaklanmış olan sorunların objektifinden göstermeye çalışması aldatıcı ve yanlıştır.

Bu nedenle, yalanların ortadan kaldırılması ve Osmanlı İslam hâkimiyeti altındaki kadınların statü ve haklarını sarmalamış olan yanlış anlamaların düzeltilmesi elzemdir. Bunu yapmak zorundayız, çünkü İslam dünyasındaki kadınlar için, gelecekteki Hilafet Devleti'nde Şeriat'ın tatbik edilmesinin ne anlama geldiğine dair kaygıları ortadan kaldırılmalıdır.

"Osmanlı Hilafeti'nde Kadın: Efsanelere Meydan Okumak" adlı bu makale dizisi, işte tam bunu başarmak istiyor.

 

"Türk kadınlarının gördüğü muamele bütün milletlere emsal teşkil etmelidir... - ve onların (Türk kadınlarının) yaşam tarzlarıyla, nefes alan en mutlu varlıklar olduklarına inanıyorum."

Dan'Kırım'dan Konstantiniyye'ye Yolculuk'(1789) Lady Elizabeth Craven, İngiliz gezgin ve yazar

 

Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadınlar Kısmı

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER