Salı, 22 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/24
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hadisi Kabul ve Reddetmek Hakkında - Muhammed Mahmud Sarhan'a

بسم الله الرحمن الرحيم

Soru:

Bu, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e ait bir hadisin inceliklerini, derinliklerini araştırmak konusunda araştırmacıların yolu değildir. Bu ne ilim ne fazilet ne de tevazu değildir. Fetvalara veya bir bölümüne yönelik itiraz edilen yorumları, silmek doğru değildir. Hâlbuki o yorumlar, ne edep ne de ilim sınırlarını aşmış değildir. Sadece filan ifadesi ile yetinmek kibarlık değildir. Yorumunuz ulaştı. Bu kimin hidayeti? Yoksa bu, Şeyhin şahsına yönelik bağnazlık, görüş ya da söylemlerini ilahlaştırmak örneği değil midir? Allah'tan korkun ve âlimlerin metoduna sarılın. İlme ilim ile yanıt verilir. Bağnazlık ve kibirden dolayı ilim ne gizlenir ne de göz ardı edilir.

Cevap:

Sorunuza selam ile değil husumetle başlasanız da, biz en azından kalbiniz ile selamladığınızı varsayarak cevaba başlayalım. Cevabımız şöyledir:

Aleykum'us Selam ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

1- Admin, size yanıt vermiş olmasına rağmen ve size, benim şayet yanıtımız gecikirse bizi mazur görün diye takipçilere yönelik mesajım hatırlatılmış olmasına rağmen siz ne yaptınız, oklarınızı üzerimize saldınız, bir yerden başka bir yere atladınız ve ısrarla sordunuz! Hatta sürekli saldırdınız. Sonra Mısır sayfası ile iletişime geçtiniz, aynı yöntem ile onlara da mesaj gönderdiniz. Açtınız ağzınızı yumdunuz gözünüzü verip veriştirdiniz. Buna rağmen Admin size yanıt verdi ve bu konuda âlimlerin sözlerini size aktardı. Ama siz yine de orada burada dolaştınız durdunuz. Sanki seninle bizim aramızda bir husumet ve düşmanlık varmış gibi düşmanca sözler sarf ettiniz. Oysaki hakkı öğrenmek için soran ve hidayet bulmak için hakkı arayan, er ya da geç doğruya ulaşacaktır. Böyle biri hayırla ve hayır üzerinde soru sorar. Sorulan kişiye saygı ve sevgi gösteren ilim talebesi gibi soru sorar. Hatta kendini âlim sansa bile sorulan kişiye saygı ve hürmet duyar. Sorusunda bile ilim sahiplerinin yöntem ve metodunu kendisine ayna edinir.

2- Durumunuza çok şaşırdım, garip karşıladım,  أصحابي كالنجوم  "Ashabım yıldızlar gibidir" hadisine yönelik yanıtımıza ısrarlı saldırınız gerçekten tuhafıma gitti. Biraz sayfada dolaştım, sonra zikredilen hadis hakkındaki yorumunuza ulaştım. Kolayca ve basitçe tenkit ettiğinizi ve düşünmeden, incelemeden eleştirdiğinizi gördüm. Hadis hakkında "Metni münker bir hadistir" diyorsunuz ve bunu da "Bir konuda aralarında anlaşmazlık gerçekleştiği için Sahabeyi örnek edinmek doğru olmaz" illeti ile gerekçelendiriyorsunuz. Hâlbuki siz, tüm Sahabenin müçtehit olduğunu bilmiyor musun? İhtilaf etseler bile şeri hükümde onları taklit etmek caizdir. Müslümanlar tek bir lafız ile üç talakı söyleyen kişinin talakını tek talak kabul eden Ebu Bekir'i taklit etmediler mi? Sonra Ömer gelip onu üç talak yani büyük bain talak kabul edince,  Müslümanlar da bu konuda onu taklit etmediler mi? Biliniz ki bu, sadece İmamın benimsemesi ile ilgili değildir. Aksine İmamın benimsedikleri dışında gerekli şartlar oluştuğunda herhangi bir müçtehidi taklit etmek caizdir. Sonra fıkıh kitaplarını incelemiş olsaydınız, bir tek meselede dahi müçtehitlerin farklı görüşler ortaya koyduklarını görürdünüz. Tüm bunlara rağmen müçtehitleri taklit etmek caizdir. Çünkü her biri, görüşlerini Allah Kitabı, Rasûlü'nün Sünneti ve bu ikisinin irşat ettiklerinden zannı galibine göre istinbat etmiştir.

İlim öğrenen biri bunu nasıl göremez? Ya da âlim niteliğini kendinize layık görüyorsanız âlim olarak nasıl bunu fark edemezsiniz? Tüm müçtehitlerin bir konuda tek bir görüş üzerinde olmaları vacip midir? Ya da önemli olan içtihatlarının içtihat usulüne uygun olarak Allah'ın Kitabı ve Rasûlü'nün Sünnetine dayanmış olması mıdır? Fıkıh kitaplarındaki konulara hiç bakmadınız mı? Eğer bakmış olsaydınız delillerden nasıl hükümler çıkardıklarını görürdünüz. Deliller arası tercih metoduna uygun olarak bazılarına göre bu deliller sahih iken bazılarına göre de sahih olmayabilir. Belirttiğiniz Muzaraa hükmüne gelince, kimi fakihler onu helal, kimileri de haram kabul etti. Bu, kendilerine göre ağır basan şeri delillere binaen böyledir. Bu hüküm bile bir konuda müçtehitlerin görüşlerinin farklı olabileceğini göstermek için yeterlidir. Durumunuza göre şeri hükmü almanız caizdir. Mukallit ya da müttebi iseniz, delilini öğrendikten sonra ilmine güvendiğiniz bir müçtehidi taklit edebilirsiniz. Yok, kendinizde usule göre içtihat edebilecek kapasite görüyorsanız, içtihat edebilirsiniz.

3- Böyle başlamayı arzu ettim. Çünkü deliller ve çıkarım ilmini iyice düşünmeden delillerin tashihine olan hırsınıza çok şaşırdım. Hadis, birine göre zayıf ise başkasına göre sahih ya da hasen olamayacağını sandınız. Şu kişiye göre hasen tanımı yapılmış ise başka bir tanımın olamayacağını düşündünüz. Hâlbuki kendiniz bile sayfada bize verdiğiniz yanıtlarda "Âlimler, hasen hadisi ondan fazla tanım ile tanımladılar" diyorsunuz. Ardından da "Âlimler tarafından el-Hattabî'nin tanımı çok eleştirildi ve et-Tirmizî'nin tanımına da şerh edilemeyecek açıklama ve nakiller yapıldı" diye ekliyorsunuz. Yani kim olduğu herkes tarafından bilinen el-Hattabî ve hadis ilminde adam gibi adam olan et-Tirmizî pek hoşunuza gitmemiş olmalıdır. Bizim hasen tanımımız ise sadece hoşunuza gitmemekle kalmadı, bir de ona düşmanca saldırdınız. Sadece bu da değil. Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli tarafından kabul edilen ve bizim de hasen dediğimiz hadise de saldırdınız. Bununla birlikte bu hadis, Muhammed Mahmud Sarhan'a göre hiç bir şey değil. Bununla da kalmadınız, itirazınızın dozu iyice arttı. Çünkü hadis sahih olsa bile bu Sahabeyi taklit etmek anlamına gelir ki bu ise size göre büyük bir günahtır. Zira Sahabe, bir meselede başka bir Sahabe ile farklı düşünebiliyor, diyorsunuz. Subhanallah, şüphesiz ki Allah Subhânehu ve Teâlâ yaratıklarında bir bildiği vardır.

Böylece ne el-Hattabî'nin tanımı sizi memnun etti ne et-Tirmizî'nin tanımı size şifa verdi ne de bizim tanımımız ise size belli bir fayda sağladı. Hatta sahabeyi taklit etmek bile sizi ikna etmedi. Bu arada sanki siz, Sahihi Müslim'de yaklaşık 30 hadisi, Sahîhi Buhârî'de ise yaklaşık on beş hadisi zayıf gören bir kimsenin öğrencisi gibisiniz. Ben o kimsenin öğrencilerinden biri ile konuştum, bu nasıl olur diye merak edip sordum? Çünkü el-Buhârî, hadis ilminde ileri gelen biridir. Keza Müslim de hadis ilminde otoriter biridir, dedim. Bunda herhangi bir sakınca var mı? Hepimiz beşeriz. Önemli olan senettir, yanıtını verdi. Bu seni memnun eder mi? Hadisleri zayıflamak ve reddetmek böyle mi olmalı? Ey Muhammed! İsmi güzel olan kişi.

4- Hadisi kabul etmek ve reddetmek, bir ilimdir. O kapıdan hadisi her yönüyle kavrayamayan bir kimsenin girmesi doğru olmaz. Burada size bir şey hatırlatmanın güzel olacağını düşünüyorum. Allah Subhânehu ve Teâlâ size işlerinizde hidayet etsin.

A- Burada öyle râviler vardır ki bazı muhaddisler tarafından güvenilir kabul ediliyorken bazıları tarafından güvenilir kabul edilmiyor. Bazı muhaddisler tarafından meçhul kabul ediliyorken bazılarına göre maruf kabul edilebiliyor. Yine öyle hadisler vardır ki bir yoldan sahih değil iken başka bir yoldan sahih olabiliyor. Öyle yollar vardır ki bazılarına göre sahih değil iken bazıları tarafından sahih kabul edilebiliyor. Öyle hadisler vardır ki bazı muhaddisler tarafından hem kabul edilmediler hem de tan edildiler. Diğer muhaddisler tarafından ise hem kabul edildi hem de delil gösterildi. Öyle hadisler vardır ki bazı hadis ehli tarafından tan edildikleri halde fakihlerin çoğu tarafından ise hem kabul edildi hem de delil gösterildi. İnsanlara hadisin sahih veya hasen olduğu konusunda tek bir görüşü dayatmak, doğru olmayan bir dayatmadır. Hadislerin vakasına aykırıdır. Saygın fakihlerin içtihatlarını bilen kimse, birinin bir hadisi delil getirdiği halde diğerinin delil getirmediğini fark eder. Çünkü birincisine göre sahih iken ikincisine göre sahih değil. Bunu açıkça Hanefiler, Malikiler, Şafiiler ve Hanbeliler de görebilirsiniz. Tan etmeden veya reddetmeden önce hadiste iyice düşünmek ve teenni ile hareket etmek gerekir. Ravi ve hadisleri derk eden biri, bu konuda muhaddisler arasında çok fazla ihtilafın olduğunu bilir. Bunun örnekleri çok fazladır:

B- Örneğin Ebu Davud, Amr ibn Şuayb'dan, babasından, dedesinden rivayet ettiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:  الْمُسْلِمُونَ تَتَكَافَأُ دِمَاؤُهُمْ. يَسْعَى بِذِمَّتِهِمْ أَدْنَاهُمْ، وَيُجِيرُ عَلَيْهِمْ أَقْصَاهُمْ، وَهُمْ يَدٌ عَلَى مَنْ سِوَاهُمْ يَرُدُّ مُشِدُّهُمْ عَلَى مُضْعِفِهِمْ، وَمُتَسَرِّيهِمْ عَلَى قَاعِدِهِمْ  "Müslümanların kanları eşittir. Onların en düşüğü onların adına eman verebilir. Ve kâfirlere karşı bir el gibidirler. Katılmayan, oturan erlere de pay düşer." Bu hadisin râvisi, Amr ibn Şuayb'dır. Amr ibn Şuayb, babasından, dedesinden hadisi hakkında meşhur söylentiler var. Bununla beraber bu hadisin senedi ile birçokları delil getirdiği halde diğerleri reddettiler.

C- Örneğin ed-Darukutnî, Hasan'dan, Ubade ve Enes ibn Malik'ten Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet etti:  مَا وُزِنَ مِثْلٌ بِمِثْلٍ إِذَا كَانَ نَوْعًا وَاحِدًا وَمَا كيلَ فَمِثْلُ ذَلِكَ، فَإِذَا اخْتَلَفَ النَّوْعَانِ فَلَا بَأْسَ بِهِ "Ölçülenler aynı cins olduğunda misli misline, tartılanlar da böyle. Cinsler değiştiğinde hiç bir sakınca yoktur." Bu hadisin senedinde er-Rebi' ibn Subeyh var. Ebu Zur'a onun hakkında güvenilir dedi. Bir grup ise zayıf olduğunu söyledi. Bir kimse, eğer bu hadis ya da senedinde er-Rebi' ibn Subeyh olan başka bir hadis ile delil getirirse, şeri bir delil ile delillendirmiş olur.

D- Örneğin Ahmed, ibn Nemeyr, Mâlik ibn Enes, Abdullah ibn Yezid, Mevla el-Esved ibn Sufyan, Ebî Ayyâş, Sad ibn Ebî Vakkâs'tan rivayet ettiği göre:  سُئِلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنِ الرُّطَبِ بِالتَّمْرِ، فَقَالَ: أَلَيْسَ يَنْقُصُ الرُّطَبُ إِذَا يَبِسَ قَالُوا: بَلَى. فَكَرِهَهُ  "Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e kuru hurmanın yaş hurma ile değişimi hakkında sorulduğunda, "Yaş hurma kuruduğu zaman eksiliyor mu?" Dedi. Sahabe de: "Evet" dedi. Bunun üzerine "Kerih gördü." Ebu Davud, bu hadisi şu lafız ile rivayet etti: Abdullah ibn Mesleme, Malik, Abdullah ibn Yezid, Zeyd Ebu Ayyâş haber verdiğine göre, Sad ibn Ebî Vakkâs dedi ki:  سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُسْأَلُ عَنْ شِرَاءِ التَّمْرِ بِالرُّطَبِ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَيَنْقُصُ الرُّطَبُ إِذَا يَبِسَ؟ قَالُوا نَعَمْ، فَنَهَاهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ ذَلِكَ "Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e kuru hurmanın yaş hurma ile alım satımı sorulduğunu işittim. Bunun üzerine Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Yaş hurma kuruduğunda eksilir mi?". "Evet" dediler. Bunun üzerine Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem "Bunu yasakladı." et-Tirmizî, bu hadisi sahih, bir grup ise illetli kabul etti. Bunlar arasında et-Tahâvî, et-Taberî, İbn Hazım ve Abdülhak var. Bu hadisin isnadında, Zeyd Ebu Ayyâş var ki meçhul olduğu söylendi. et-Telhis'de, "ed-Darukutnî Ebu Ayyâş hakkında güvenilir dedi. el-Munzirî ise iki güvenilir râvinin ondan rivayette bulunduğunu, Malik'in ise şiddetli eleştirisine rağmen ona itimat ettiği" söyledi. Biri bu hadisi şeri delil kabul ederse ya da içinde Zeyd Ebu Ayyâş'ın olduğu bir hadis ile delil getirirse, şeri bir delil ile delillendirmiş olur. Buna göre hadisleri kabul etmek ya da reddetmek bir ilimdir. O kapıdan ancak ehil sahibi kişiler girebilir.

5- Sonra burada size hatırlatacağım bir şey daha var ki belki de bu konuda sizdeki karışıklığın nedeni bu olabilir.  بأيهم اقتديتم اهتديتم "Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz" hadisinde geçen uymak kelimesinin, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem de olduğu gibi söz, eylem ve onay ile delillendirmek anlamına geldiğini düşünüyor olabilirsiniz.  Sahabeye uymak kullanımı, size ağır gelmiş olabilir. Belki de bu yanlış anlayış "Metni münker hadistir" söylemine sizi sevk etmiş olabilir. Oysa bu durum böyle değildir. Çünkü uymak kelimesinin, dilde farklı anlamları vardır. Cümlenin akışı bu kelimeden ne kastedildiğini açıklar. Istılâhî anlamda uymak, yani söz, eylem ve onay ile delillendirmek demektir. Bu, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e özeldir. Bu anlamda Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem, modeldir. Istılâhî anlamdan uzak diğer anlamlara gelince, "Onun gibi olmak için filana uymak diye kullanılabilir. Ya da eylemini örnek edinmek veya taklit etmek, lider edinmek, razı olduğuna razı olmak" anlamında kullanılabilir. Bu durumda Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem dışında da kullanılabilir. Sözün akışına uygun olarak ilim ve akıl sahipleri, hak ve takvada güçlü kimseler, zeki, dâhi, bilinç ve kavrayış sahipleri ya da namaz imamları hakkında kullanılabilir.  Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in Sahabesi gibi olan var mı? Onlar, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'den sonra yaratıkların en hayırlılarıdır. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'den sonra en hayırlı asır, onların asrıdır.

Lisan'ul Arap'ta şöyle geçti: "el-Cevherî dedi ki: "İmam, örnek edinilecek kişi demektir. Çoğulu eimmedir. Kur'an Müslümanların imamıdır, Efendimiz Muhammed Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem imamların imamıdır. Halife, tebaanın imamıdır, ordunun imamı da komutanlarıdır. Kavme namazda imamlık yaptım. Onu imam edindi yani ona uydu, demektir. Örnek edinmek, uymaktır. Şöyle denilir: Onu örnek edin, yani ona uy ve onun gibi ol. el-Leys ise şöyle dedi ki: "Filan filanı örnek edindi, yani onu hoşnut eden, kendisini de hoşnut eder. Ona uyuyor ve onun gibi oluyor, demektir." el-Heravî ise "Teessi, eylemine uydu, örnek edindi, manasına gelir." Dedi.  et-Tehzib'de şöyle geçmektedir: "Şu kişi işinde filana uyduğunda, onun gibi oldu denilir. el-Kudve, el-Kidve, örnek edinmektir. Filan modeldir, örnek edinilir, denilir" İbn'ul Arabî ise "el-Kudve, öne geçmektir. Filan kimse tüm şu özelliklerde bariz olduğunda, şu kimse örnek edinilemez, kimse ona benzeyemez, kimse ona emsal olamaz denir" dedi.

Burada gördüğünüz gibi uymak sözcüğü, ıstılâhî anlam dışında cümlede takvalı ve muttakiler için kullanılabilir. Amaç onlara benzemek, görüşlerini örnek edinmek, içtihatlarında taklit etmek ya da namazda onları imam edinmek ya da cihat ve sınır nöbetinde safları düzeltmektir.

6- Ey ismi güzel olan kişi! Hasen tanımımızı biz doğru olarak görüyoruz. O öyle gelişi güzel belirlenmiş değil. Aksine çok derin inceleme ve araştırma sonrasında ortaya konmuştur. Mısır sayfası ile ilgilenen kimse, bu konuda size bazı âlimlerin sözlerini aktardı. Ayrıca "Ashabım yıldızlar gibidir" hadisi hakkındaki cevabımızda, hakkı bulmak isteyen, hidayete ulaşmaya çalışan kimseler için yeterince doyurucu bilgi zikrettik. Hasen tanımımızı, doğru bulduğumuzu ve zikredilen hadisi şerife uygun düştüğünü belirttik. O zaman biz sadece zikredilenler ile yetindik. Hadisi rivayet eden güvenilir râvilerden söz etmedik. Hadisin râvisi, Küfe halkından Razin ibn Habib el-Cuhenî et-Temmâr'dır. Nitekim Muhammed ibn Abdullah el-Hatib el-Umrî Ebu Abdullah Veliyyuddin et-Tebrizî [ö. 741] Mişkatu'l Mesabih isimli eserinde şöyle dedi: "İbn Hibbân es-Sikât adlı eserinde Razin ibn Habib el-Cuhenî hakkında güvenilir olduğunu belirtti." İbn Ebî Hatim, el-Cerh ve't Ta'dil adlı kitabında ve Ebu'l Haccac Cemaleddin el-Mizzi de Tehzibu'l Kemal Fi Esmau'l Ricâl adlı eserinde onun güvenilir olduğunu söylediler. Burada zikrettiklerimiz bile bu hadisi hasen kabul etmek için yeterlidir. Hepsini zikretseydik nasıl olurdu? Böylece bazıları onu zayıf kabul etseler bile, yukarıda açıkladıklarımız ışığında bize göre hadis, hasendir. Hadisin bazılarına göre güvenilir bazılarına göre zayıf olduğunu söylemek, yeni bir şey değildir. Allah Subhânehu ve Teâlâ, bu ilmin kapısından giren, anlamlarını düşünen ve delaletlerini derk eden kimselerin kalbini hidayete ulaştırır, açıkça ve net olarak hakkı görür. Doğru yola hidayet eden, Allah Subhânehu ve Teâlâ'dır.

7- Sonuç olarak size sorun teşkil eden ve doğru olmadığını düşündüğünüz mesele hakkında yanıtımızı vermiş olduk. Bu ve önceki cevabın tam ve yeterli olacağını ümit ediyorum. Allah Subhânehu ve Teâlâ gönlünüzü genişletsin de doğruya ulaşasınız, bulanıklığı bertaraf edesiniz. İsteğimiz ve dileğimiz budur. Ama konu fikir teatisi dışına çıkarsa yani cedelleşmek, tartışmak ve kapışmak türünden olursa, biz bunu istemeyiz, hoşumuza da gitmez. Çünkü vaktimizin hesabını vereceğiz, ondan sorumluyuz. Beyhude tartışma ve atışmalarda kaybedecek zamanımız yok, doğru da değildir. Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ  "İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında gözetleyen hazır bir melek bulunmasın." [Kâf] ayetini okuyan mümin, boş tartışmalardan uzak durmak için gayret eder. Lisan'ul Arap'ta el-mirâ [tartışmak] hakkında şöyle geçti: "Dilde aslı, cedelleşmektir. Tartışma yapılan insanın sözlerinden husumetkâr söz ve manalar çıkarmaktır. Yine orada "Bir kişiye muhalefet edildiğinde, karşı koyulduğunda, onunla tartışıldı, cedelleşildi, denilir" ifadesi geçti. Dolayısıyla mirâ da hedef, hakkı öğrenmek ve hakka ulaşmak değildir. Sadece dinlemek ve cevap vermekten amaç, rahatsızlık vermek ve kızdırmaktır. Biz ise bundan beriyiz.  et-Tabarânî, Kebir'de Abdullah ibn Yezid ibn Âdem ed-Dimeşkî, Ebu Derda ve Ebu Umame, Vasile ibnu'l Eska ve Enes ibn Malik'ten rivayet ettiğine göre: خَرَجَ عَلَيْنَا رَسُولُ اللهِ صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمْ يَوْمًا، وَنَحْنُ نَتَمَارَى فِي شَيْءٍ مِنْ أَمْرِ الدِّينِ، فَغَضِبَ غَضَبًا شَدِيدًا لَمْ يَغْضَبْ مِثْلَهُ، ثُمَّ انْتَهَرَنَا، فَقَالَ: مَهْلًا يَا أُمَّةَ مُحَمَّدٍ، إِنَّمَا هَلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ بِهَذَا، أَخَذُوا الْمِرَاءَ لِقِلَّةِ خَيْرِهِ  "Bir gün biz din ile ilgili bir konuda tartışıyorken Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bizim yanımıza çıkageldi. Çok kızdı, daha önce bu kadar kızmamıştı. Sonra bizi azarlayarak şöyle buyurdu: "Yavaş ol Ey ümmeti Muhammed! Sizden öncekiler bu yüzden helak oldular. Hayırsız şeylerde tartışmaya girdiler." Kişi ne kadar ciddi, çalışkan ve gayretkar olsa da, gece gündüz hayır işlese de cedelleşmek, kişinin salih amel ile uğraşmadığının ve meşgul olmadığının kanıtıdır. Çünkü cedelleşmek için zaman ayırmıştır. Müellifi Ubeydullah ibn Abdurrahman ibn Muhammed ibn Ubeydullah ibn Sad ibn İbrahim ibn Abdurrahman ibn Avf Avfi, ez-Zuhrî, el-Kuraşî, Ebu'l Fadıl el-Bağdâdî [ö: 381] olan ez-Zuhrî Hadisi isimli eserde şöyle geçti: Ebu'l Fadıl ez-Zuhrî, Abdurrahman, İbrahim ibn Hâni, Osman ibn Salih, İbn Vehb, Hafs İbn Ömer, Malik ibn Dinar bize haber verdi ki: "Ben Hasan ile birlikte otururken Camide insanların cedelleştiklerini duyduk. Bunun üzerine dedi ki: "Ey Malik! Şüphesiz bu insanlar ibadete küsmüşler, takvaya öfkelenmişler, onlar sözü amelden daha hafif görüyor." Evet, dürüstçe ve samimiyetle çalışsalardı cedelleşmeye zaman bulamazlardı.

8- Sonuç olarak bizim için sizin için bu sayfayı ziyaret edenler için konuklar ve tüm Müslümanlar için işlerin en güzeline hidayet etmesini Allah Subhânehu ve Teâlâ'dan temenni ederim. Allah Subhânehu ve Teâlâ şerre yol açan cedelleşmeden bizi korusun.  Müslümanların kalplerinden birbirlerine olan kin ve nefreti söküp atsın ki sedirler üzerinde karşılıklı oturan kardeşler olsunlar.  وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَى سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ "Biz, onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar." [Hicr 47] Allah Subhânehu ve Teâlâ dünyada bizi La İlahe İllallah Muhammedun Rasûlullah Ukab sancağı altında bir araya getirsin.  Ahirette ise hiç bir gölgenin olmadığı günde bizi Allah Subhânehu ve Teâlâ kendi gölgesi altında gölgelendirsin. İşte büyük kurtuluş budur.

 

Kardeşiniz Ata İbn Halil Ebu Raşta

Facebook sayfasının linki:

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=220629058105179

 

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER