Salı, 22 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/24
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Yargı Kararı ve Kişinin Ebeveyne İyiliği Hakkında

بسم الله الرحمن الرحيم

Soru:

es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

İslami Devlet kitabının [Arapça] s.140.'ta şöyle geçmektedir: "Devletin tebaası olan herkes, ister Müslüman olsun isterse gayri Müslim, Şeriatın öngördüğü haklardan faydalanır. Tebaası olmayan herkes de Müslüman olsa bile, bu haklarından mahrum edilir. Müslüman bir erkeğin, devletin tebaası olan Hıristiyan bir annesi ve devletin tebaası olmayan Müslüman bir babası var ise annesi babasından nafaka alabilir. Ama babası annesinden alamaz. Annesi, babasından nafaka isterse, hâkim anne için nafakaya hükmeder. Çünkü anne devletin tebaasıdır. Ama baba, nafaka talep etse bile hâkim onun için nafakaya hükmetmez ve talebini reddeder."

Burada soru şudur: Kişinin Müslüman ve İslami Devletin tebaası olup olmadığına bakılmaksızın, insanın ebeveyne iyilik etmesi ve onlara merhamet kanatlarını açması vacip değil midir? Bu Müslüman, Muhalefet suçu işlese ve devletin otoritesi dışında bireylerin sınırlarına tecavüz etse, bu bireyler de devletin tebaası olmayan yabancılar ise ve İslami Devlet sınırları içine kaçsa, sonra bu kimseler şikâyet için oraya gelseler, hâkim, devletin tebaası değiller diye davalarını reddeder mi? Ayrıntılı bir şekilde izahat yapılacağını umuyorum. Allah mükâfatınızı artırsın.

ve's Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

Cevap:

Aleykum'us Selam ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

Burada birbirinden ayrı iki konu vardır:  Yargı kararı ve ebeveyne iyilik etmek.

Birincisine gelince, bir kimse Dâr'ul Harpte yaşar ve onların tebaası olursa, Dâr'ul İslam'daki akrabalarından ve sıla-i rahimlerinden nafaka talebi reddedilir. Çünkü İhtilafu'd Dar [Ülkelerin Farklı olması] mali hakları vacip olmaktan çıkarır. Mali haklar, Dâr'ul Harpte yaşayanlar için söz konusu olmaz. Çünkü Müslim, Süleyman ibn Burayde'den rivayet etiğine göre Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا أَمَّرَ أَمِيرًا عَلَى جَيْشٍ أَوْ سَرِيَّةٍ أَوْصَاهُ فِي خَاصَّتِهِ بِتَقْوَى اللَّهِ وَمَنْ مَعَهُ مِنْ الْمُسْلِمِينَ خَيْراً، ثُمَّ قَالَ... ثُمَّ ادْعُهُمْ إِلَى التَّحَوُّلِ مِنْ دَارِهِمْ إِلَى دَارِ الْمُهَاجِرِينَ وَأَخْبِرْهُمْ أَنَّهُمْ إِنْ فَعَلُوا ذَلِكَ فَلَهُمْ مَا لِلْمُهَاجِرِينَ وَعَلَيْهِمْ مَا عَلَى الْمُهَاجِرِينَ، فَإِنْ أَبَوْا أَنْ يَتَحَوَّلُوا مِنْهَا فَأَخْبِرْهُمْ أَنَّهُمْ يَكُونُونَ كَأَعْرَابِ الْمُسْلِمِينَ يَجْرِي عَلَيْهِمْ حُكْمُ اللهِ الَّذِي يَجْرِي عَلَى الْمُسْلِمِينَ وَلا يَكُونُ لَهُمْ فِي الْغَنِيمَةِ وَالْفَيْءِ شَيْءٌ إِلاَّ أَنْ يُجَاهِدُوا مَعَ الْمُسْلِمِينَ.  "Rasûlullah bir ordunun ya da bir seriyyenin başına bir komutan tayin ettiği zaman ona, özellikle takvalı olmasını ve beraberinde bulunan Müslümanlara karşı hayırlı muamele etmesini tavsiye eder ve ardından da şöyle derdi:  Onları İslam'a çağır. Eğer senin davetini kabul ederlerse onlardan vazgeç. Sonra yurtlarından muhacirlerin yurtlarına göç etmeleri için onlara çağrıda bulun.  Bunu yaptıklarında muhacirlerin lehine olan onlarında lehinedir. Muhacirlerin aleyhine olan onlarında aleyhinedir diye onlara haber ver. Eğer Müslümanların ülkesine hicret etmek istemezlerse bedevi Müslümanlar gibi olacaklarını bedevi Müslümanlar hakkında geçerli olanın onlar hakkında da geçerli olacağını, Müslümanlarla beraber cihat etmelerinin dışında feyden, ganimetten hiçbir pay alamayacaklarını onlara bildir." Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in hadisteki "Feyden ve ganimetten hiçbir pay alamazlar." sözü, hicret etmeyi kabul etmedikleri takdirde fey ve ganimette olan haklarının düşeceği anlamına gelir. Diğer mali haklar da fey ve ganimete kıyas edilir. Yani para ile ilgili mali hakları düşer. Eğer bir Müslüman, şeri hükümlere göre varlığı söz konusu olur da Muhacirlerin ülkesine hicret etmez ve kâfir devletin tebaası olmayı sürdürürse, bu Müslüman, mali haklar bakımından gayri Müslimler gibi olur. Tüm haklardan yani mali haklardan mahrum olur. Ne Müslümanlar lehine olanlar onun lehine olur ne de Müslümanlar aleyhine olanlar onun da aleyhine olur.  Bu, mali hükümlerin onun üzerine uygulanmayacağı anlamına gelir. Çünkü Muhacirlerin ülkelerine hicret etmemiştir. Bu nedenle Dâr'ul Harpte yaşayan babanın Dâr'ul İslam'da yaşayan oğuldan nafaka gibi mali hak ile ilgili davası, kabul edilmez. Çünkü İhtilafu'd Dar, mali hakların farz olmasına engel olur.  Birinci mesele ile yani mali haklar konusundaki yargı kararı ile ilgili durum böyledir. İkincisine yani ebeveyne iyilik etmek meselesine gelince, bu başka bir şeydir. İhtilafu'd Dar, ebeveyne iyilik edilmesine ve sıla-i rahime engel değildir. Bunun delili Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın şu sözüdür:  وَإِنْ جَاهَدَاكَ عَلَى أَنْ تُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا "Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin." [Lokman 15] el-Buhârî Esma bintu Ebî Bekir'den rivayet ettiğine göre  قَدِمَتْ عَلَيَّ أُمِّي وَهِيَ مُشْرِكَةٌ فِي عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَاسْتَفْتَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قُلْتُ: وَهِيَ رَاغِبَةٌ، أَفَأَصِلُ أُمِّي؟ قَالَ:  نَعَمْ صِلِي أُمَّكِ "Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem zamanında annem müşrik iken ziyaretine gitmek istedim. Bunun için Rasûlullah fetva istedim. Dedim ki:  O istiyor, annemi ziyaret edeyim mi? Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem de "Evet, anneni ziyaret et." buyurdu." Saldırı ve cinayetler ile ilgili soruna gelince, başka hükümlere tabidirler. İhtilafu'd Dâr bunlara engel olmaz. Fiili veya hükmi harp durumu ya da antlaşma devletler olup olmadıkları göz önünde bulundurularak, bunlara ilişkin özel şeri hükümlere göre hüküm verilir.  Örneğin şu ayeti kerime:  وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَنْ يَقْتُلَ مُؤْمِنًا إِلَّا خَطَأً وَمَنْ قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَأً فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَى أَهْلِهِ إِلَّا أَنْ يَصَّدَّقُوا فَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ عَدُوٍّ لَكُمْ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ وَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَى أَهْلِهِ وَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِنَ اللَّهِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا  "Bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Ancak yanlışlıkla olması başka. Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, bir mümin köleyi azat etmesi ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. Mümin olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mümin bir köle azat etmek gerekir. Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mümin bir köle azat etmek gerekir. Bunlara imkân bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay art arda oruç tutması gerekir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." [Nisa 92] Yani "düşmanınız olan bir kavimden" olursa, bir hükmü vardır. Mümin bir köle azat etmektir. Eğer bir kimse, anlaşmalı bir Dâr'ul Harpteki bir Müslümanı öldürürse, yani  وَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ "Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise", bir hükmü vardır.  فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَى أَهْلِهِ وَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ  "Bir diyet ve mümin bir köle azat etmek gerekir. Bunlara imkân bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay art arda oruç tutması gerekir." [Nisa 92] Mali haklar, diğer haklardan farklıdır. Hatta mali haklar, bazen aynı ülkede bile farklı olabilir. Örneğin, bir Müslüman kâfire, kâfir de Müslümana, kâfir ve Müslüman Dâr'ul İslam'da yaşasalar bile varis olamaz. Rasûl Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor: Katil bir şeye varis olamaz. [Ebu Davud]   Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:  وَلاَ يَرِثُ الْقَاتِلُ شَيْئاً "Kâfir, Müslümana Müslüman da kâfire varis olamaz." [Ahmed]

Özetle, Dâr'ul Harpte yaşayan ve oranın tebaası olan Müslüman, varlığı anında Dâr'ul İslam'a hicret etmezse, Dâr'ul İslam'da yaşayan oğlu aleyhine mali haklara ilişkin davası kabul edilmez. Oysa ebeveyne iyilik ve sıla-i rahim böyle değildir. Müslüman bir evlat, kâfir ebeveyne iyilik eder, ihsanda bulunur. Ancak Allah şirk koşmak için uğraşırlarsa müstesnadır. Bununla ilgili olanlar da öyledir. Örneğin baba fiili harbi ordu içinde savaşırsa, o zaman bunun başka şeri hükümleri vardır.

 

 

Kardeşiniz Ata İbn Halil Ebu Raşta

 

Facebook sayfasının linki:

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=220629058105179

 

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER