Pazartesi, 16 Muharrem 1446 | 2024/07/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Soru Cevap

بسم الله الرحمن الرحيم

Soru:

Hilafet karşılıklı rıza ve irade sözleşmesidir. Ümmet Abdurrahman ibn Avf'a, hükmedecek Halifenin Allah'ın Kitabı ve Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in Sünneti ile hükmetme şartını koştu. Buna iki Şeyhin fiilini de eklediler. Böylece bundan biat sözleşmesi anında ümmetin Halife için bir zaman belirlenmesini şart koşabileceğinin caiz olduğunu anlayabilir miyiz? Lütfen açıklar mısınız, Allah hayrınızı artırsın.

Cevap:

Cevap vermeden önce şunu hatırlatayım:

A- Müslüman sözleşmelerde dilediğini şart koşabilir, yeter ki helali haram, haramı da helal kılan bir şart olmasın. el-Buhârî'nin Berira'nın azat edilmesi konusunda Âişe RadiyAllahu Anha'dan rivayet ettiği bir Hadisi Şerifte Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor: ثُمَّ قَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي النَّاسِ، فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ، ثُمَّ قَالَ: أَمَّا بَعْدُ، مَا بَالُ رِجَالٍ يَشْتَرِطُونَ شُرُوطًا لَيْسَتْ فِي كِتَابِ اللَّهِ، مَا كَانَ مِنْ شَرْطٍ لَيْسَ فِي كِتَابِ اللَّهِ فَهُوَ بَاطِلٌ، وَإِنْ كَانَ مِائَةَ شَرْطٍ، قَضَاءُ اللَّهِ أَحَقُّ، وَشَرْطُ اللَّهِ أَوْثَقُ، وَإِنَّمَا الوَلاَءُ لِمَنْ أَعْتَقَ  "Sonra Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem hutbe yapmak üzere ayağa kalktı, Allah'a hamd ve övgü yaptıktan sonra şöyle buyurdu: "Bir takım adamlara ne oluyor ki, Allah'ın Kitabında olmayan bir takım şartlar ileri sürüyorlar! Her kim Allah'ın Kitabında bulunmayan bir şartla şart kılarsa o şart batıldır, hükümsüzdür. Allah'ın şartı daha haklı ve daha kuvvetlidir. Şüphesiz velâ hakkı ancak hürriyete kavuşturanındır" et-Tirmizî'de sahih hadiste Kesir ibn Abdullah ibn Amr ibn Avf el-Müzenî'den, babasından, dedesinden Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet etti: وَالمُسْلِمُونَ عَلَى شُرُوطِهِمْ، إِلَّا شَرْطًا حَرَّمَ حَلَالًا، أَوْ أَحَلَّ حَرَامًا  "Müslümanlar şartlarına bağlıdır, yeter ki helali haram ya da haramı helal kılan bir şart olmasın."

B- O halde Müslüman sözleşmelerde şart koşabilir, yeter ki haramı helal ya da helali haram kılan bir şart olmasın, yani şeriata aykırı bir şart olmasın. O zaman böyle bir şart batıl olur, sahih ve caiz olmaz.

C- Bir müçtehidin başka bir müçtehidi taklit etmesi caizdir. Sahabe RadiyAllahu Anhum bunu yapıyordu Bu nedenle bir Müslüman bir meselede bir müçtehide başka bir müçtehidi taklit etme şartını koşabilir, aksi takdirde biat etmeyeceğini söyleyebilir. Çünkü bir müçtehidin başka bir müçtehidi taklit etmesi caizdir.

Şahsiye 1'de s. 215'de Taklit Vakıası bölümünde dördüncü paragrafta şöyle geçer: "Herhangi bir meselede tamamıyla içtihat ehliyetine haiz olan bir müçtehit bir meselede içtihat eder ve içtihadı onu bir hükme götürürse içtihadı neticesinde ulaştığı hükme muhalif olan müçtehitleri taklit etmesi caiz değildir. Zira dört durum dışında içtihat ettiği meseledeki zannını terk etmesi caiz değildir:

Birincisi: İçtihadında kullandığı delilin zayıf olduğunu, bir başka müçtehidin kullandığı delilin kendi delilinden daha kuvvetli olduğunu götürürse. Bu durumda müçtehidin içtihat sonucunda ulaştığı hükmü terk edip delili daha kuvvetli olan hükmü alması gerekir.

İkincisi: Bir müçtehit, bir başka müçtehidin vakıa ile fikri birbirine bağlamaya daha muktedir olduğunu veya olaylara daha vakıf bulunduğunu veya delaletleri daha kuvvetli anladığını veya nakli delillere daha fazla baktığını vb. durumda olduğunu görürse belirli bir meseleyi veya meseleleri anlamada onun doğruya daha yakın olacağını gördüğü için onu kendisine tercih eder. Böylesi bir durumda olan bir müçtehidin, içtihadına kendi içtihadından daha çok güvendiği bir müçtehidi taklit etmesi ve kendi içtihadını terk etmesi caizdir.

Üçüncüsü: Halifenin müçtehidin içtihadına muhalif bir şerî hükmü benimsemesi.  Bu durumda müçtehidin kendi içtihadı ile ulaştığı hükmü terk ederek imamın benimsediği hükmü kabul etmesi gerekir.

Dördüncüsü: Müslümanların maslahatı için onları tek bir sözde toplayacak bir görüşün varlığı. Bu durumda müçtehidin kendi görüşünü terk ederek Müslümanları tek bir sözde toplayacak hükmü alması caizdir. Osman RadiyAllahu Anh'a biat olayında olduğu gibi. Ancak bu, müçtehit için vacip değil caizdir. Ali RadiyAllahu Anh'ın Ebu Bekir ve Ömer'in içtihatlarına karşı kendi içtihadını terk etmeyi kabul etmemesi ve herhangi bir kimsenin de böyle bir olaya karşı çıkmaması vacip değil caiz olduğuna delalet etmektedir.

Bunların tamamı bilfiil içtihat eden ve içtihadı ile bir meselede bir hükme ulaşan müçtehit içindir. Ancak henüz herhangi bir meselede içtihat etmemiş olan bir müçtehidin başka müçtehitleri taklit etmesi caizdir. Ömer'in Ebu Bekir'e şöyle dediği rivayet edilir: "Görüşümüz senin görüşüne tabidir." Ömer karşılaştığı bir dava hakkında Kitap ve Sünnete göre hükmetmekte, çözüme kavuşturmakta zorlandığı zaman, Ebu Bekir'in böyle bir konuda hükümde bulunup bulunmadığını araştırır. Ebu Bekir de bulursa onun görüşü ile hükmederdi. Yine İbn Mesûd'un Ömer'in görüşüne göre hareket ettiği rivayet edilir. Böylece Sahabenin gözleri önünde cereyan eden birçok olay vuku bulmasına rağmen onlardan herhangi birinin bunu inkâr ettiği görülmedi. Dolayısıyla bu konu hakkında Sahabenin Sükûtu İcmâ'ı hâsıl oldu."

D- Halifeye biat nassları, zaman belirlemekle çelişirler Çünkü Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Raşid Halifelere biat Allah'ın Kitabı ve Rasûlü'nün Sünneti ile hükmetmek şartı üzerine yapıldı. Kayıt, budur. Eğer Halife, Allah'ın Kitabı ve Rasûlü'nün Sünneti ile hükmetmeyi terk ederse bu konuda gelen şeri hükümlere göre yönetimi sona erer. Şeri hükümler Halifeyi azletme keyfiyetini ve Mezalim Mahkemesinin yetkilerini detaylıca açıkladı. Başka bir kayıt koymak caiz olmaz. Çünkü Allah'ın Kitabı ve Rasûlü'nün Sünneti ile hükmetmekle ilgili biat nassına aykırıdır. Bu, Sünnet ve Sahabenin İcmâ ile sabittir.

Sünnete gelince, el-Buhârî Ubâde ibn es-Sâmit'ten şöyle dediğini rivayet etti: دَعَانَا رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَبَايَعْنَاهُ، فَكَانَ فِيمَا أَخَذَ عَلَيْنَا: أَنْ بَايَعَنَا عَلَى السَّمْعِ وَالطَّاعَةِ فِي مَنْشَطِنَا وَمَكْرَهِنَا، وَعُسْرِنَا وَيُسْرِنَا، وَأَثَرَةٍ عَلَيْنَا، وَأَنْ لَا نُنَازِعَ الْأَمْرَ أَهْلَهُ  قَالَ: إِلَّا أَنْ تَرَوْا كُفْرًا بَوَاحًا عِنْدَكُمْ مِنَ اللهِ فِيهِ بُرْهَانٌ  "Rasûlullah bizi çağırdı ve biat ettik, aldıkları arasında şunlar vardı: "Hoşa giden ve gitmeyen meselelerde dinlemek, itaat etmek, zorlukta, kolaylıkta, onu kendimize tercih etmek ve emir ehliyle tartışmamak hususunda biat verdik. Ancak sizin için Allah katında kendisinde burhan bulunan açık bir küfür görmeniz müstesnadır. [Müslim]

Ayrıca Müslim Yahya ibn Hüseyin, büyükannesi Ümmü Husayn'den şöyle derken işittim dediğini rivayet etti: Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: إِنْ أُمِّرَ عَلَيْكُمْ عَبْدٌ مُجَدَّعٌ - حَسِبْتُهَا قَالَتْ - أَسْوَدُ، يَقُودُكُمْ بِكِتَابِ اللهِ تَعَالَى، فَاسْمَعُوا لَهُ وَأَطِيعُوا "Eğer üzerinize burnu kulağı kesik siyah bir köle, emir tayin edilse, sizi Allah'ın Kitabı ile sevk ve idare ettiği sürece, onu dinleyiniz ve itaat ediniz."

Tüm bunlardan açığa çıkıyor ki Allah'ın Kitabı ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in Sünneti ile hükmettiği sürece biat ve itaat devam etmektedir. Ancak açık küfür yani şeriata kesin muhalefet müstesnadır.

Sahabe İcmâ'ına gelince, Raşid Halifelere biat, Allah'ın Kitabı ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in Sünneti ile hükmetmek şartına binaen meydana geldi. Biat belirli bir süre için değildi. Biat Sahabeden bir grup huzurunda oldu. Dolayısıyla süresini belirlememek üzere bir icmadır. Halifenin Hilafette kalma süresi, Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e itaate bağlıdır. Yani Allah'ın indirdikleriyle hükmetmek ile bağlantılıdır. Ma'mer ibn Râşid Camii'nde şunu rivayet etti: "Ebu Bekir bize hutbe vererek şunu söyledi: "Ey insanlar! Ben sizin hayırlınız olmadığım halde üzerinize emir tayin edildim... Allah ve Rasûlü'ne itaat ettiğim sürece bana itaat ediniz. Eğer Allah ve Rasûlü'ne isyan edersem, o zaman bana itaat etmeyiniz. Haydi, namaza Allah size merhamet etsin"

Bu delillerden süresiz olduğu açıktır. Daha doğrusu Halife'nin Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e itaatine vurgu yapmaktadır. Halife, Allah'ın indirdikleriyle hükmettiği sürece yönetimi devam eder. Katı bir nassa muhalefet etmişse yönetimi bir ay ya da iki ay bile sürse sona erer... Halifenin azlini ve Mezalim Kadısının yetkilerini belirleyen şeri hükümlere göre durum böyledir.

H- Ömer RadiyAllahu Anh'dan sonra Halifenin seçiminde olanlara gelince, insanlar, kimi Halife olarak görmek istediklerini sormakla görevlendirilen Abdurrahman ibn Avf'a şart koştular. İnsanlar Halifeye kendisine bir mesele arz edildiğinde, bu mesele kendisinden önceki Halifeler döneminde varsa, Ebu Bekir ve Ömer bu meselede hüküm vermişse, hükmedilen bu meselede onları taklit edip içtihat etmemek üzere biat edeceklerini şart koştular. Ali RadiyAllahu Anh bunu kabul etmedi ve her meselede kendi görüşüne göre içtihat edeceğini söyledi. Osman RadiyAllahu Anh ise bunu kabul etti, ardından ona biat ettiler. Bu şart, caizdir, şart koşulabilir. Halifenin de bunu kabul edip taklit etmesi caizdir. Ya da kabul etmeyip içtihat edebilir. Bir müçtehidin başka bir müçtehidi taklit etmesi şeran caizdir. Nitekim az önce de açıkladığım gibi Sahabe döneminde bir müçtehit başka müçtehidi taklit ediyordu.

Özetle sözleşmelerde şart caizdir, yeter ki bu şart şeri bir nassa aykırı olmasın, aksi halde caiz ve sahih olmaz. Çünkü Halife için zaman belirlemek, Sünnet ve Sahabenin İcmâ'ı ile sabit olan biat nassına aykırıdır. Bu nass, sadece Allah'ın Kitabı ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in Sünneti ile hükmetmeyi şart koşmaktadır. O halde biat edilmek istenen Halifeye zaman sınırlama şartının koşulması caiz olmaz.

Bu kategoriden diğerleri: « Soru Cevap Soru Cevap »

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER