Pazartesi, 21 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Hamas’ın Yeni Siyaset Belgesi İmzaladığını İlan Etmesinin Etken ve Boyutları

بسم الله الرحمن الرحيم

Soru Cevap

Hamas’ın Yeni Siyaset Belgesi İmzaladığını İlan Etmesinin Etken ve Boyutları

Soru:

Hamas, 1 Mayıs 2017 Pazartesi günü Doha’dan yaptığı açıklamada “ortak ulusal uzlaşı formülü” dikkate alınarak, 67 sınırlarına göre Filistin devletini kabul ettiğini ilan etti. Açıkladığı belgede “İsrail’in yok edilmesi” ifadesini kaldırdı ve Müslüman Kardeşler’den bağımsızlığını ilan etti… Sorum iki şıktan meydana gelmektedir:

Birincisi: Hamas’ın yeni siyaset belgesini ilan etmesi yeni Amerikan yönetiminin taşıdığı barışçıl müzakere çözümüyle irtibatlı mıdır?

İkincisi: Veya Hamas’ın hedefindeki bu “inkılap” Amerikan siyasetinden bağımsız bir çizgide Avrupa etkisiyle midir?

Cevap:

Hamas’ın yeni siyaset belgesi ya da “Genel Siyasetler ve İlkeler Belgesi” diye isimlendirdiği şeyi ilan etmesinin etkenlerini, boyutlarını, aynı zamanda da Amerika ve Avrupa ile alakasını kavrayabilmek için aşağıdaki hususları sunuyoruz:

Birincisi: FKÖ’nün Verdiği Tavizlerin Neticeleri ve Sonra da Hamas’ın Buna Katılması:

1-    “Sözde Filistin temsilcisi “Filistin Kurtuluş Örgütü, 67’de işgal edilen topraklarda devletçiklerinin olacağı gerekçesiyle (48 işgali) Filistin topraklarının %80’ninden vazgeçti. Ancak Yahudiler, Filistin’den Filistinlilere kalanı (67 işgali) kabul etmek yerine Filistin Kurtuluş Örgütü’nün kabulünü önerdi. Bilakis Yahudi devleti ve genel olarak Avrupa, uğursuz Oslo Anlaşması’na göre hiç vakit kaybetmeden ve başarılı bir şekilde FKÖ’den “Filistin Otoritesine” dönüştürdüler. Barışı ihlal etme gerekçesiyle Filistin otoritesini Yahudi varlığının güvenliğine hizmet etmeye ve ihanet tavizleri zincirine dönüştürdüler. Amerika ve Avrupa, Yahudilerin ne kadar küçük olursa olsun güvenlik gerekçesiyle herhangi bir tavizi reddetmesinin barış diye isimlendirilen şeyin önündeki başlıca engel olacağını bilmektedir. Zira FKÖ büyük tavizler verdi ve “Filistin Devleti” diye isimlendirilen şeyin ilan edilmesi karşılığında silahtan arındırılma ve egemenliğin alınması pahasına olsa dahi yani ortada devlet isminden başka bir şey olmasa dahi daha fazla tavizler vermeye de hazırdır. Bununla birlikte Yahudi varlığı daha fazlasını istemektedir. Çünkü o ve herkes biliyor ki kim zayıflık gösterirse zillet, aşağılık ona kolay gelir.

2-    Hamas, 67 işgaline göre bir devletçik karşılığında Örgütün Yahudi devletine taviz vermesine karşı sıcak açıklamalarını devam ettirdi. Bu durum Oslo ittifakının ardından yapılan müzakerelerde Filistin otoritesini zayıf bir konuma düşürdü. Pis plan, işgalin gölgesinde yönetime taşımak için Hamas’ın Örgütün peşi sıra gitmesini sonra da onunla muameleye girmesini ve 67 sınırlarına göre kurulacak devletçiği kabul etmesini gerektiriyordu. Bu durum tabiatı haliyle Yahudi varlığını kabul etmeye de öncülük etti. Çünkü Örgüt, Filistin halkına boyun büktürmek ve Yahudi varlığını kabul etmeye zorlamak için başını Amerika’nın çektiği Batının projelerinin içine iliklerine kadar dalmış durumdadır. Örgüt, Hamas hareketini işgal gölgesindeki yönetime ulaştırmak için Batıyı oyunun içinde kattı… Perde arkasından veya perdesiz olarak örgüt buna ortak oldu. Çünkü işgalin gölgesindeki yönetim Hamas’ı da Fetih ve Örgütün ulaştığı yere ulaştıracağının farkındadır… İşte böylece Hamas hareketi, 2006 yasama seçimlerinde başarılı oldu ve diğer gruplar Hamas ile birlikte tek milli hükümetin oluşturulmasını reddettiler. Bunun nedeni ise, işgal altındaki bir yönetim tuzağına çekmekti. Bu esnada ise Katar, Hamas ile olan bağlantılarını yoğunlaştırdı ve onu desteklediğini ilan etti. Sonra da Hamas, Gazze’nin tümünü istila etti. Hamas hareketinin Gazze yönetimine dalması ve burada yalnız kalmasıyla tuzağa düşmesi de tamamlanmış oldu. Çünkü Yahudi varlığı, “terör” örgütü olduğu gerekçesiyle Gazze bölgesinde yaşayan iki milyona hizmet edilmesiyle ilgili meselelerde Hamas’la iş yapmayı reddetti. Mısır ise özellikle Sisi’nin yönetime gelmesinden sonra ambargoyu daha da artırdı. İşte böylece Gazze ve Hamas hareketi, Sisi yönetimi ile Yahudi varlığı tarafından oluşturulan iki kıskaçlı tuzak arasında kaldı. Ramallah’taki otorite ise Gazze bölgesi hakkında Yahudi varlığı ile iş yapan taraf olması münasebetiyle bu çemberi tamamladı. Sonra da Hamas, yönetimi altında inlemekte olan insanların temel hayati isteklerini temin edemez bir hale geldi. Bu vakıa ile Hamas, Katar’ın öğütlerine göre işgal altındaki Gazze yönetimi olarak kendisini en tatlısı dahi acı olan iki seçenek arasında buldu. Ya çöküş yaşanacak ve Abbas Gazze’ye dönecek ki bu Hamas’ın kabul etmediği husustur… Ya da kendisini destekleyenlerin özellikle de Katar tarafından kendisine öğütlediği üzere Yahudi varlığına karşı yumuşak bir tutum sergilemesi ve onunla bir tür ilişkiye girmesi ve ilan edildiği üzere 67 sınırlarına göre Filistin devletini kabul etmesi ve yerleşim projeleri gibi hususlara icabet edecekti. Uyanık olan herkes bilir ki işgal gölgesinde yönetimi teslim almak, işgalci ile muameleye öncülük etmek, Yahudi varlığı ile pazarlığı kabul etmek ve desteklemek demektir. 67 sınırları içerisinde kurulacak Filistin devletinin kurulmasıyla mukavemet hedeflerini küçültmek ve bunun gerektirdiği tüm tavizleri vermek demektir. Tabiatı haliyle de bu cehalet özrünün kabul edilmediği bir durumdur.

3-    Hamas hareketi liderliğinden yapılan tüm açıklamalara göre belgenin hedefi, devletlerarası toplumun kabul ettiklerinin iyileştirilmesi ve Gazze’de hükmün geçerli kılınması ve Filistin sorununun çözümünde denge unsuru olmasına muvafakat etmektir. Yani Hamas hareketinin pazarlıklarla Filistin’in tasfiye edilmesine karşı engel olduğunu çağrıştıran her hususun ortadan kaldırılması demektir. Hamas tarafından bu hususta yapılan açıklamalardan bazıları şunlardır:

A-   Halid Meşal: “Siyaset belgesinin değişikliklere ayak uydurduğunu, Hamas hareketinin düşünce, görüş ve faaliyetlerini yansıttığını, siyaset belgesinin hazırlanma kararının dört yıl önce alındığını ve şekillenme çalışmasının iki yıldan bu yana sürdüğünü” açıkladı. [1.5.2017 Nun Post]

Meşal şöyle dedi: “Hamas yeni bir metot seçti. Bu metot, hakları ve sabitleri ihlal etmeden gelişme ve esnekliktir.” [1.5.2017 el-Arabiyye.net.] Basın toplantısında ilaveten şunları söyledi: “Siyaset belgesinin konulması hususundaki muvafakatimiz, Hamas’ın siyasi görevlerini ve fikri gelişimini yansıtmaktadır… Savaşmaya çalışmıyoruz. Tam tersine işgalden kurtulmaya ve özgürlüğe çalışıyoruz… Son şekli verdikten sonra uluslararası hukukçularla 9 saat süren bir toplantı yaptık ve onların değerlendirmelerini aldık. Belgeye göre Hamas, direnişte olduğu gibi gelişime açık, yenilikçi, fikri ve siyasi gelişim gösteren bir harekettir.” [2.5.2017 Mean Ajansı]

B-    Hareket için bu belgenin dâhili ve harici önemi hakkındaki bir soruya ise cılız bir ses tonuyla şöyle cevap verdi: “Bu belge, hareket içinde esneklik, gelişmeyi, aydın düşünceyi ve değişimleri takip etme arayışı içindeki yeni nesil için büyük bir anlam ifade etmektedir. Bu belge yeni toplumla iş yapma hususunda yeni ufuklar açacak işaretleri ve düşmanca mücadelenin tabiatını sınırlayacak, diğerlerine karşı muamelenin şeklini iade edecek ve dünyaya kapı açacaktır.” Yine cılız bir ses tonuyla şunları söyledi: “Hamas’a kulak vermelisiniz. Hamas hakkında hasımlarına ve düşmanlarına kulak vermeyin ki Hamas’la yürüyeceğiniz yollarda muamelede pusulanız şaşmasın.” [02.05.2017 Nun Post]

4-    Ayrıca belgenin maddeleri de bunu ifade etmektedir:

-      Yeni belgenin sekizinci maddesi şöyledir: “Hamas hareketi İslâm’ı, her zaman ve mekân için yetkili olup ılımlı aracı ruhuyla hayatın tüm yönlerini kapsayan bir din olarak anlar. Hamas İslam’ın, diğer din ve şeriat müntesiplerinin gölgesinde güvenli bir şekilde yaşadığı barış ve hoşgörü dini olduğuna inanır, Filistin’i de halkların hoşgörü içerisinde yaşadığı ve yaşayacağı bir model olarak görür.” Din mensupları arasında hoşgörü içinde yaşamaktan kasıt Yahudilerdir. Yani eski dönemin kapatılması ve hoşgörü içerisinde yaşanacak yeni bir dönemin açılması demektir. Bu ifade küçülmenin derecesindeki büyüklüğü işaret ettiği gibi aynı zamanda belgenin ilan edilme hedefini de işaret etmektedir. Bununla Hamas, Avrupa ve Amerika’ya, Filistin denkleminde kendisini kabul etmeleri için büyük bir güzellik yapmaktadır…

-      Belgenin 34. Maddesi şöyledir: “Bu günün ve geleceğin inşasında ve siyasi sistemin bina edilmesinde Filistinli kadının rolü esastır…” Bu maddede İslâm’ın kadının konumunu yükseltmesi ile ilgili bir ifade konulmadı. Tam tersine “kadın hakları” denilen ve İslâm Hadâratı’na saldırıdan başka bir şeye aracılık etmeyen, kadının haklarını gerçek anlamda istemeyen Batı mefhumlarına yaklaşan bir ifade kullanıldı. Batının bizzat kendisi Irak, Suriye ve Filistin’de Müslüman kadının öldürülmemesini istemiyor. Tam tersine hayatın korunmasını bir hak olarak görmüyor. Sadece ve sadece İslam Hadâratını vurmak için kendi arzu ettiği şekilde özgürlük düşüncesinin olmasını istiyor.

5-    Bu açıklamalara ve belgede yer alan maddelere bakıldığında hedef açık ve net bir şekilde görülmektedir. Bu belge hareketi, kabuk olmaktan öteye geçmemesine rağmen Batıyı şüpheye düşüren ideolojik kabuklarından sıyırmakta ve İslam ideolojisinin herhangi bir boyutundan uzak pragmatik bir bakış açısı ortaya koymaktadır. Böylelikle barışçıl çözümlerin önünde engel şüphesine dahi yer bırakmayan, “ortak ulusal uzlaşı formülü” olduğu gerekçesiyle pazarlığa dayanan ve destekleyen çözümler için herhangi bir şekilde yol bırakmayan bir alana sıkışmaktadır. Tam tersine Hamas’ın yeni belgesi, Filistin otoritesi ile Yahudi varlığı arasındaki görüşmelerin açılması ihtimalinin bulunduğu bir zamana denk gelmektedir. Abbas’ın 02 Mayıs 2017 günü Washington ziyaretiyle aynı zamana denk gelecek şekilde 1 Mayıs 2017 günü ilan edilmiş olması da bunu göstermektedir. İslam ile ve Yahudi varlığının tanınmaması ile ilgili olarak kullanılan laf salatalarının ise hiçbir kıymeti yoktur. Zira bir taraftan 67 sınırları içerisinde Filistin devletini kurmayı kabul etmekle Yahudileri tanımamak nasıl mümkün olabilir? Hamas hareketinin 67 sınırlarını kabul etmesi ve bunu da Ortak Ulusal Uzlaşı Formülü olarak isimlendirilmesi, arkası gelecek olan tavizlerin başlamasından başka bir anlama gelmez. Bu sahne FKÖ’nün ortaya koyduğu planları ve ardından da vermiş olduğu tavizlerle Yahudi varlığının güvenliğine hizmet edecek şekle dönüşmesini hatırlatıyor… Aynı şekilde Gazze’deki Hamas “otoritesi”, 2006 seçimlerinin ardından Gazze’de yönetimi istila etmesinden bu yana, özellikle de Meşal’in 25 Haziran 2009’da Şam’da yaptığı konuşmada dile getirdiği 67 sınırlarında bir devlet istediğini ilan etmesinde olduğu gibi aşamalı adımlardan çoğu kez uzak durmadı. Nitekim biz 26 Haziran 2009 tarihinde yayınladığımız; “Hamas, Adım Adım Karış Karış Fetih Otoritesinin Yolunu Takip Ediyor” başlıklı yazımızda bunu belirtmiştik. Bu yazımızda şunları söyledik: “Geçtiğimiz yüz yıl altmışların ortalarında Fetih hareketi kurulduğunda, nehirden denize kadar Filistin’in kurtuluşu için direnişi benimsediğini ilan etmişti. Daha sonra dönüp dolaşıp ortada ne deniz ne nehir ne de arasındaki kaldı. Fetih otoritesi Filistin’in büyük bir bölümünde Yahudi varlığını tanıdı ve Amerikan’ın gözetiminde Filistin’den geriye kalan kısım üzerinde bir devletin kurulması pazarlıkları yapar hale geldi… Bununla birlikte günümüze kadar ve görüşmelerden uzun yıllar sonra da Fetih otoritesi hiçbir şey elde edemedi... Fetih hareketinin kurulmasının üzerinden yaklaşık yirmi yıl kadar bir süre geçtikten sonra Hamas kuruldu. Başından itibaren Fetih’in takip ettiği adımları takip etti. Nehirden denize kadar Filistin’i kurtarmak için mukavemeti benimsediğini ilan etti. Yahudi devletini tanıdığı, Amerika’nın atına bindiği ve 1967 sınırlarında bir devlet istediği için Fetih hareketini eleştirdi! Bütün bunların ardından Hamas yönetimi dönüp dolaştı aynı şekilde Filistin’in çok büyük bir kısmına hâkim olan Yahudi devletinin yanında sadece 1967 sınırlarında devlet kurmak istediği ve bunu gerçekleştirmek için de Amerika ile pazarlıklar yapmak üzere elini uzattı! 1967 sınırlarında devlet kurmak istediğini ilan etti. Halid Meşal, 25 Haziran 2009 tarihinde ağzı dolu dolu yaptığı büyük konuşmada şöyle dedi: “Hamas 1967 sınırlarında bir devlet istiyor ve bu maksatla Amerika ile pazarlık yapmak için elini uzatıyor.” İşte taviz adımları aşamalı olarak yaklaşık sekiz sene önce başladı. Yani Meşal’in şuan ki belgenin hazırlanma sürecinin başladığını ilan etmesinden tam iki katı kadar daha önce başladı. Şöyle demişti: “Siyaset belgesinin değişikliklere ayak uydurduğunu, Hamas hareketinin düşünce, görüş ve faaliyetlerini yansıttığını, siyaset belgesinin hazırlanma kararının dört yıl önce alındığını ve şekillenme çalışmasının iki yıldan bu yana sürdüğünü” [01.05.2017 Nun Post]

Taviz daha önce başladı. Fakat aradaki fark Meşal’in o zaman bunun küçük bir parçasını söylemiş olması şimdi ise diğer parçalarını da zikretmesidir. Daha önce 67 sınırlarını zikretti ve misakta Yahudi devletinin yıkılması korudu. Aynı şekilde Hamas’ın İhvan ile ilişkisini de korudu. Şimdi ise aşamalı bir şekilde tavizlerle uyumlu olması için her ikisinden de vazgeçti! Bir diğer fark ise, mesele hakkında sadece konuşma yapılırdı. Şimdi ise bu itimat edilir bir belge haline getirildi!

İkincisi: Hamas Belgesi ve Çözüm İçin Amerikan Projeleriyle Alakası:

1-    Arap ülkelerinde özellikle de Suriye’de patlak veren olayların, Amerika ile Kuzey Kore arasında yaşanan sıcak gerginliklerin gölgesinde Filistin sorunu şu andaki Amerikan yönetimi tarafından önceliği olan bir sorun sayılmadı. Bu nedenle Amerika, bu mesele hakkında acele etmiyor. Filistin meselesinin çözümünde ufukları gözetliyor ve özellikle Filistinli Araplarla Yahudi varlığı arasında müzakereleri açma imkânlarını inceliyor. Böylelikle de olacaklara bakacak. BBC’nin 11 Mart 2017’de naklettiği şu haber de bunu teyit etmektedir: “Reuters’e göre Filistin başkanlık sözcüsü Ebu Radine, Trump’ın müzakerelere yeniden başlama keyfiyetini araştırmak istediğini Abbas’a söyledi. Ve barışçıl çalışmaların gerçek barışa öncülük edeceğini vurguladı.” Beyaz Saray’da Abbas ile yapmış olduğu ortak basın toplantısında da şöyle dedi: “Zaruri olan her şeyi yapacağım… Taraflar arasında bir aracı veya yönlendirici veya hakem gibi çalışmak ve bunu gerçekleştirmek istiyorum…” [04.05.2017 Russia Today] Yani Amerika şu an için Filistin meselesinde belirli bir plan ortaya koymuyor. Suriye ve Kuzey Kore konusunda aşama kat edinceye veya durum sakinleşinceye kadar da bu böyle olacak. Şu an için Trump’ta ne müzakerelere yeniden başlama keyfiyeti hakkında ne de arzu ettiği barış çalışmasının türü hakkında sınırlandırılmış bir şey bulunmamaktadır. Sadece durumları gözetlemekte, Filistin’de çatışan taraflar hakkında bilgi toplamaktadır… Aynı zamanda o, istedikleri daha doğrusu Yahudi varlığının istediği çözüm üzerinde ittifak etmeleri için bu tarafların doğrudan buluşmalarını istiyor. Bu nedenle doğrudan görüşmelerin yapılmasını istedi. “ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley, Filistin temsilcisi Riyad Mansur ile geçtiğimiz Çarşamba günü ilk görüşmeyi yaptı… Bunu takip eden bir vakitte sosyal medya Twitter üzerinden fısıltılı bir tarzla, sonuç elde edebilmek için BM yerine doğrudan görüşmeler yapmak suretiyle Filistinlilerin İsraillilerle buluşacaklarını söyledi.” [11.03.2017 BBC]

2-    Şu andaki Amerikan yönetimi Yahudi varlığını önceki yönetimden daha omurgalı bir şekilde destekliyor. Zira Amerika Ortadoğu’nun her yönüyle şu andaki durumu reddeden ayaklanma arzuları içinde domino etkisi gibi çalkalandığını gördü. Bu nedenledir ki Amerika, şu anda İslam dünyasında kurulu bulunan yönetim sistemleri çerçevesinde ayaklanmalara güç yetirebilmiş olsa da bu rejimlerdeki zafiyetin her geçen gün artması nedeniyle yakın gelecekte buna güç yetiremeyebilir. Hatta neredeyse bunların bir kısmı çökmenin eşiğindedir. Bu nedenledir ki Arap rejimlerinin zayıflamasından sonra Amerikan stratejisi açısından bakıldığında Yahudi varlığı Amerikan çıkarlarına hizmet etmede öncelikli yerini alacaktır. Bütün bunlar dikkate alındığında görünen o ki Trump yönetiminin iki devletli çözümden vazgeçip tek devletli çözüme dayanması ihtimal dâhilindedir. Hatta her ne kadar Amerika bundan kaçınıyormuş gibi olsa da Amerikan sefaretinin Kudüs’e taşınması örneği, Müslüman ayaklanmalar karşısında Amerikan çıkarları hakkında hissettiği tehlike boyutunun göstergesidir. Bölgedeki uşaklarının tahtlarının sallanmasının ardından da Amerikan çıkarlarının koruma gücüne sahip olacağı zannıyla Yahudi varlığına destek vermekte yoğunlaşacaktır.

3-    Bu önem ve Yahudi varlığının desteklenmesi babından Başkan Trump, 3 Mayıs Çarşamba günü Abbas’la yaptığı ilk görüşmede Filistinlilerden kışkırtıcılığı durdurmalarını istedi. Trump, Filistinli liderleri, “İsraillilere karşı şiddetin teşvik edilmesine karşı tek sesle konuşmaya” çağırdı. [04.05.2017 Reuters Arapça] Buna ilave olarak Trump, iki devletli çözümü isteyecek olmaları halinde Filistinlilerden adil olmayan acımasız şartlar istemektedir. 02 Mayıs 2017 tarihinde El Monitor sitesinde yer alan habere göre, “Barış görüşmelerinin yeniden başlaması için Mart ayında Filistinli ve Arap liderlerle yaptığı görüşmede Trump’ın özel temsilcisi Jason Greenblatt tarafından sunulan Amerikan şartları, Filistinli görüşmecileri fazlasıyla endişelendirmektedir. İki devletli çözümün kabul edilmesi için ABD planı dokuz şartı içermektedir. Bunlardan birisi (İsrail) ile uyumlu olacak şekilde Filistin güvenliğinin reform edilmesi ve Gazze’ye gönderilen açık çeklere bir sınır koyuldu ve pratik yollarla Filistinlilerin teröre karşı olduğu gösterildi.”

Üçüncüsü: Avrupa’nın Belgeyle Alakası Amerika’dan Ayrı Bir Çizgide Midir?

İngiltere’ye dost olan Katar’ın etkin bir rolünün bulunmasına rağmen şu andaki durumu itibariyle Avrupa devletleri, Amerika’dan bağımsız projeler koyma gücüne sahip değildir. Ancak bu durum Avrupa’nın Amerika’dan soyutlanmış bir şekilde Filistin meselesine çözüm bulabileceği anlamına gelmez… Her halde Yahudi varlığının kabul edilmesi ve onunla müzakere yapılması tüm Batının isteği olup Avrupa ve Amerika bunda müttefiktir… Aynı şekilde özellikle de Avrupa Birliği’nden ayrılma sürecine girdikten sonra İngiltere, Filistin meselesinin çözülmesinde ve önüne engeller konulmamasında adım adım Amerika’nın yanında yürümeye daha fazla hazırdır. Trump yönetimi de İngiltere’nin bazı çıkarlarını kabul edip ona ganimetten küçük bir payı boğazına tıkmaya da hazırdır. Özellikle Amerika ve Avrupa tarafı yığın haldeki İslami tehlikelerin önünde durmakta ve Arap İslam bölgesinde yaşanan ayaklanmaları yakından gözetlemekte olup bölgenin Batının egemenliğinden çıkmasının her an için mümkün olduğunu görmektedirler.

Dördüncüsü: Daima Söylediklerimizi Tekrarlıyoruz:

Fetih ve Hamas hareketinin Filistin’de iki devletli çözümü kabul etmesi Yahudi varlığını İslam’a göre kesinlikle meşru kılmaz. Bilakis ikisi de yoldan çıkmış kafile içindeki önemsiz varlıktır. Filistin ise mübarek İslam toprağıdır. İslam ümmetinin mülküdür. Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın İsra ve Miraç olayının gerçekleştiği Mescidi Aksa’yı Beytül Haram ile irtibatlandırdığı günden bu yana Filistin ümmetin aklında ve kalbindedir.

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَىٰ بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ“Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescidi Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” [İsra 1]

Filistin sorunu, iki devletli çözüm çerçevesinde yapılacak görüşmelere göre ne Amerika’ya uzatılan elle ne de Yahudi varlığıyla müzakere yapmakla kesinlikle çözülmez. Hatta fiili olarak 1967’de işgal ettiği yerlerden fiili olarak çekilmiş olsa dahi. 1948 yılında işgal edilen Filistin’in herhangi bir karışı da 1967’de işgal edilen Filistin’deki herhangi bir karış da İslam nazarında aynıdır. Mübarek topraklar İslam Hilâfeti asrı boyunca İslam ordusu şehitlerinin kanlarıyla sulanmıştır. Hatta Filistin’in her bir karışında dahi bir şehit kanının veya mücahidin atının tozu vardır.

İsra olayından beri Filistin Müslümanların boynunda bir emanetti ve halen daha da emanettir. Herhangi bir hür Müslüman bu emanete ihanet etme hakkına sahip değildir. Aziz ve güçlü olan Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لَا تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ“Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber e hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz” [Enfal 27]

H.15 Şa’bân 1438
M.12 Mayıs 2017

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER