Zalimane ve hain bir suçla, korkak bir saldırganlıkla işgal güçleri, bugün Salı günü şafak vakti Nablus kentine düzenlediği baskın sırasında Mücahid İbrahim El Nablusi’nin de aralarında bulunduğu 3 genci öldürdü. 40 kişi de yaralandı, beşinin durumu kritik.

Benzerleri gibi bu suç, en büyük suç ve tüm suçların anasının bu bozguncu varlığın yeryüzündeki varlığı olduğunu teyit ediyor. Kökünü kazımak ve ortadan kaldırmak dışında bu varlığın suçlarının sonu ve sınırı yoktur. Çünkü ilk günden itibaren suçlar ve kan dökmek üzerine kurulmuş bir varlıktır ve bu saate değin hala kan dökmektedir. Onlarca yıl kan dökmekten geri durmamıştır. Güvenliği Filistin halkının katliamına dayanıyor. Dahası bozgunculuğu ve saldırganlığıyla tüm Müslüman ülkeleri karıştırıyor, cinayet ve suikast işliyor, bombalıyor, hem de göz göre göre.

Yahudi varlığının onlarca yıldır kriminal yaklaşımını sürdürmesi, sözde uluslararası yasaların bu varlığı caydıramadığını, arabuluculukların onu durduramadığı doğruluyor. İhanet rejimlerinin utanç verici normalleşmesi de onu durduramıyor. Hiçbir şey onun Filistin halkının kanını dökme oburluğu ve açgözlülüğünü durduramıyor. Filistin halkının kendi topraklarındaki varlıkları, güvenliğini ve varlığını tehdit ettiğini düşünüyor.

Dolayısıyla gaspçı bu varlığa karşı gevşekliğin sürmesi, sadece suçlarının devam etmesi anlamına gelir. Dün Gazze Şeridi’nde işlenen suçlardan sonra bugün Nablus’ta işlenen suçlar bunun en iyi kanıtı. Sözde uluslararası topluma yapılan çağrılar, Filistin halkının akan kanını durduramadı. Birleşmiş Milletler, Filistin halkına karşı işlenen tek bir suç bile hiçbir zaman engelleyemedi. Bu mutant varlığı, işlediği suçlardan dolayı hesaba çekmedi. BM’den böyle bir şey yapması nasıl beklenir? Çünkü BM, onun sponsoru, destekçisi ve suç ortağıdır. Daha doğrusu, onu ülkemizde kuran ve güvenliğini koruyan BM’dir.

Yine komplo ve ihanet rejimlerinin arabuluculukları da bu varlığı engelleyemedi. Çünkü bu rejimler Yahudi varlığının suç ortaklarıdır. Suçlarını örtbas ediyorlar, hain Filistin yönetimi gibi suçlarında Yahudi varlığı ile işbirliği yapıyorlar. Bu rejimlerin rolleri, saldırganlığının sonuçlarından bu varlığı kurtarmaktır. Daha önce de belirttiğimiz gibi birkaç gün önce Gazze’ye yönelik saldırganlıkta herkes bu rejimlerin suç ortaklığını gördü. “Ajan yöneticiler güruhuna gelince, Allah’a, Rasûl’üne, Müslümanlara ve kanlarına ihanet eden bir güruhtur. Ne İslam’ın hamiyetperverliği ne de kahramanlık onları harekete geçirmiyor. İhanet araçlarından başka bir şey değillerdir. Düşmanlarımızın işlediği her suçtaki rolleri, suçun yansımalarını kontrol altına almak, Müslümanları dizginlemek ve zilleti özümsemelerini sağlamaktır. Her suçtan sonra görevleri, Yahudi varlığına olan düşkünlükleri nedeniyle kanı yıkamak ve sonuçları kontrol altına almaktır. Yahudi varlığına düşkünlükleri kendilerine düşkünlükleri gibidir. Onlar, alçak yöneticilerdir, daha doğrusu düşmanlarımızın kölesidirler. Sadece Washington ve Londra’daki efendilerinin emirlerini yerine getiriyorlar. Yahudi varlığının işlediği her suçtan sonra oynayacakları rolleri malumdur. Sessiz kalma, örtbas etme, komplo ve güvenlik koordinasyonu rolüdür.”Hatta durum öyle bir noktaya ulaştı ki, Yahudi varlığı Savaş Bakanı son Gazze savaşında yaptıklarından dolayı Mısır ve Katar rejimlerine teşekkür etti. Bu konuda Yahudi varlığı gibidirler. Tek dertleri, onlara sıkıntı veren, korkaklıklarını ortaya çıkaran, ihanetlerini deşifre Filistin halkı içindeki her devrimci ruhu susturmaktır.

Yahudi varlığının Filistin’e, halkına ve kutsallarına karşı işlediği suçlar, İslam ümmetindeki kıvılcımı ateşlemek için yeterlidir. İslam ümmetinin evlatlarının yüreğindeki İslam inancı, Filistin ve Mescid-i Aksa’yı kurtarmanın güdüsü olmak için kâfidir. Ümmetin sahip olduğu güç, ordular, para ve yiğitler, bu mutant varlığı ikindi vaktine kadar ortadan kaldırmak, sonsuza dek ondan ve bozgunculuğundan kurtulmak için yeterlidir. Yahudi varlığı ile ümmet arasındaki tek engel korkak ajanlardır. Tahtları bir örümcek ağı kadar zayıftır. Koltuklarını kurtçuklar kemirmiştir, devrilmek üzeredir. Bu nedenle Filistin sorununu İslam ümmetinin sorununa dönüştürmek, bağrına ve kucağına geri döndürmek kaçınılmazdır. Filistin çağrısı, ümmetin imanını ve İslamiyet’ini tahrik eden ve yeniden ayağa kalkması için seferberlik çağrısında bulunan bir çağrı olmak zorundadır.

وَمَا النَّصْرُ إِلَّا مِنْ عِندِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ “Yardım ve zafer ancak mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah katındadır”^{[Ali İmran 126]}