Çarşamba, 09 Rebiu’s Sânî 1447 | 2025/10/01
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Yemen Vilâyeti
Medya Bürosu

No: YM-BA-2025-MB-TR-19 H. 5 Rabi’-ul Âhir 1447
M. Cumartesi, 27 Eylül 2025

İki Eylül Devrimi’nin Yıldönümü Kutlamalarına Kısa Bir Bakış: Biri Yemen’e Seküler Düzeni Getirdi, Diğeri İse Onu Kurumsallaştırmaya Çalışıyor!

Her yıl Eylül ayında Yemen’de iki olay kutlanır: Birincisi, 26 Eylül 1962’de Kuzey Yemen’deki monarşinin yıkılışının yıldönümü. İkincisi ise, 21 Eylül 2014’te Husilerin başkent Sana’ya girerek kuzey vilayetlerini kontrolleri altına almalarının yıldönümü.

Sözde meşru hükümet - özellikle de Kongre Partisi ve Yemen Islah Partisi ile müttefikleri diğer partiler -, medyadaki borazanları ve yandaşları, Husi hareketine saldırmak ve halkı onlara karşı ayaklanmaya çağırmak için birinci olayı bir kaynak ve bahane olarak kullanılırlar. Bu çevreler, Husileri 1962 öncesi İmamet yönetiminin bir devamı sayıyorlar. Ancak buradaki tuhaf ironi şudur ki, 1962 devrimi Yemen halkını kurtarmak yerine onları kâfir Batı’nın kucağına atmıştır.

Husilerin her yıl kutlamaya başladıkları Sana’ya girişlerinin yıldönümü olan ikinci olaya gelince; bu olay da İslam’ın uygulanmasıyla sonuçlanmamış, tam tersine önceki devrim gibi laik cumhuriyet sistemini uygulamayı sürdürmüş, Kur’an Yürüyüşü gibi parlak bir isim altında İslam’ı sadece göstermelik bir slogan olarak kullanmıştır!

Her iki yıldönümünde de medyada büyük bir gürültü koparılmaktadır. Bu yüzden, Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti Medya Bürosu olarak biz, iman ve hikmet halkı için bu sis perdesini aralamayı bir görev bildik. O nedenle soruyoruz, bu iki devrimin ortak noktası nedir ve aralarında gerçekten bir fark var mıdır?

Her iki devrim de Sykes-Picot sınırlarını kutsal kabul edip yüceltmektedir. Oysa Sykes-Picot anlaşması, Hilafet’in hasta adam olarak anıldığı en zayıf döneminde bile tek bir İslam sancağı altında bulunan Yemen, Hicaz, Şam, Irak, Mısır, Cezayir gibi Müslüman toprakları arasına sınırlar çizmiş ve bu sınırları kalıcı hale getirmiştir. Diğer bir deyişle Sykes-Picot sınırları, bugün ümmeti paramparça eden o değersiz milliyetçilik fikrini yüceltmiş, günümüzde yaşanan katliamlar karşısında ümmetin ‘Mübarek Toprak Filistin’deki’ evlatlarının yardımına koşmasını engellemiştir. Aslında ümmet bugün Yahudilerin kökünü kazımayı arzuluyor. Onu bu eylemden alıkoyan şey ise, Batılı kafirlerin ümmetin arasına ektiği bu yapay ulus-devlet sınırlarıdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ“Müminler ancak kardeştir.” [Hucurat 10] Allah Subhânehu ve Teâlâ, Müslümanlar arasında bölünmeyi haram kılmıştır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعاً وَلَا تَفَرَّقُوا “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.” [Ali İmran 103] Biz, diğer insanlardan ayrı, tek bir ümmetiz. Bizi birbirimize bağlayan bağ, tek bir devlet ve tek bir yönetici altında İslâm akidesi olmalıdır.

Şüphesiz, her iki devrimin tarafları da Sykes-Picot bayrağını dalgalandırmakta, onu kutsamakta ve yüceltmektedir. Halbuki bu bayrak, farkında olsalar da olmasalar da sömürgeciliğin çıkarlarına hizmet etmektedir. Onu yere atanı yargılamaktadırlar. Oysa bu Batılı sömürge düzeninin bir mevzuatıdır. Her iki tarafın da kutsadığı bu bayrak, Müslümanları temsil etmeyen ve İslam akidesinden doğmayan kör bir cahiliye ve asabiyet (kavmiyetçilik) bayrağıdır. Hatta daha da ileri giderek, her iki taraf da nesillerin zihnine bu bayrağın kutsal olduğu fikrini aşılamak için çabalamıştır. Bu nedenle, Yemen’deki Müslümanların Sykes-Picot paçavrasının, sömürgeciliğin bir artığı olan iğrenç bir ırkçılık ve cahiliye bayrağı olduğunu idrak etmesi gerekir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bizleri bu tür bayrakları taşımaktan ve onlara davet etmekten şiddetle sakındırmıştır! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

دَعُوهَا، فَإِنَّهَا مُنْتِنَةٌ“Onu (milliyetçiliği) bırakın çünkü o kokuşmuştur”

لَيْسَ مِنَّا مَنْ دَعَا إِلَى عَصَبِيَّةٍ  “Irkçılığa (asabiyyeye) çağıran bizden değildir” Buna karşılık, İslam Devleti’nin sancak ve bayrakları vardır. İslam Devletinin sancağı beyazdır ve üzerinde siyah bir yazıyla Kelime-i Tevhid, yani ‘Lâ ilâhe illallah Muhammed’un Rasûlullah’ yazılıdır.

إِنَّ النَّبِيَّ ﷺ دَخَلَ مَكَّةَ يَوْمَ الْفَتْحِ وَلِوَاؤُهُ أَبْيَضُ“Şüphesiz, Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Fetih günü Mekke’ye girdiğinde livası (sancağı) beyaz idi.” [İbn Mace] Bayrağı ise siyahtır ve üzerinde beyaz hat ile ‘Lâ ilâhe illallah Muhammedun Rasûlullah’ yazılıdır.” Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ غَداً رَجُلاً يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ، وَيُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ“Yarın sancağı Allah’ı ve Rasûl’ünü seven, Allah’ın ve Rasûlü’nün de kendisini sevdiği bir kişiye vereceğim. O sancağı Ali’ye vermiştir.[Müttefikin Aleyh] Peki, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Ali’ye Sykes-Picot bayrağını mı vermiştir?!

Şüphesiz, birinci devrim dini hayattan ayırmış, ikincisi ise bu ayrılığı devam ettirmiş, İslam’ın özü olan din-devlet birlik ve bütünlüğüne geri dönülmemiştir. Aksine, her ikisi de ülkeyi, laik sistemin hamisi olan Birleşmiş Milletler’in boyunduruğu altına sokmuştur. Ölüp giden Ali Salih’in her gün BM’den dem vurduğunu çok iyi biliyoruz. Bugün de ‘meşru’ denilen yönetimin tüm unsurları aynı yolu izliyor. Nitekim Alimi’nin 25 Eylül 2025’te BM’de yaptığı konuşma bunun kanıtıdır. Alimi, “Siz de biz de, bu kurumun [BM’nin] insan onurunun, halkların onurlu bir yaşam, güvenlik, kalkınma ve barış hakkının emin bekçisi olacağına dair söz verdik.” dedi ve Yemen’i terörden kurtarmak için uluslararası bir koalisyon kurmanın zamanını geldiğini söyledi. Alimi işte Birleşmiş Milletler’i bu sözlerle övmüştür! Hem de, o kurumun Yemen’in, tüm İslam beldelerinin ve bugün Gazze’nin başına gelen her felakette bir suç ortağı olduğunu bile bile! Diğer taraftan Mehdi el-Meşat da 17 Haziran 2025 Salı günü yaptığı bir konuşmada “Hiçbir uluslararası sözleşme, bir kimsenin kuduz köpeğini istediği kişinin üzerine salmasına izin vermez. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, devletlerarası ilişkileri düzenleyen bir anlaşmadır ve biz onun ihlal edilmesine izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullanmıştır. İşte bu, Allah’ın şeriatını bir kenara atmak ve Tağut’a başvurmak için yapılmış apaçık bir çağrı ve davettir! Oysa Allah, o tâğût hakkında şöyle buyurmuştur:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَن يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلَالاً بَعِيداً“Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” [Nisa 60] Halbuki Yüce Allah’ın şu sözlerine uyması yeterdi:

وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَنْ يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَى فَبَشِّرْ عِبَادِ“Tağut’a kulluk etmekten kaçınıp, Allah’a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele.” [Zümer 17]

İslam, ‘Lâ ilâhe illallah Muhammed’un Rasûlullah’ gibi apaçık ve net bir akidedir. Bu inançtan, siyaset, ekonomi ve uluslararası ilişkiler de dahil olmak üzere hayatın her alanını düzenleyen bir sistem doğar. İslam’ın sancağı da Ukâb’dır. İslam Devleti; Necid, Hicaz, Yemen, Irak, Mısır ve Şam gibi merkezlerden başlayarak batıda İspanya’ya (Endülüs), doğuda Endonezya’ya, kuzeyde Çeçenistan ve Kırım’a, güneyde ise Sahra Çölü’ne kadar genişlemiştir. İslam devleti, değersiz ulusal, etnik ve ırksal bağların ötesine geçmiştir. Çünkü bu bağların hepsi, Müslümanları bölmek ve onların tek bir Halife’nin emri altında toplanmalarına engel olmak için üretilmiştir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

إذا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ، فاقْتُلُوا الآخِرَ منهما“İki Halifeye biat edildiği zaman, onlardan sonuncusunu öldürün.” Egemenlik kayıtsız şartsız şeriata, otorite de ümmete ait olmalıdır. Ümmet de bu yetkisini, Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devleti’nde, İslam’la yönetmesi şartıyla biat ettiği birine devreder. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ“Şüphesiz ki, Rasûllerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.” [Mümin 51] Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Sellem de şöyle buyurmuştur:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ“Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.” Ey iman ehli! Sakın ha her çağıranın peşinden gitmeyin!

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Yemen Vilâyeti
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
Telefon: 735417068
http://www.hizb-ut-tahrir.info
E-Mail: yetahrir@gmail.com

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER