بسم الله الرحمن الرحيم
Yalnızca Hilâfet, Ey Müslümanlar, İslâm'ın Nebîsine Uzanan Sivri Dilleri Koparır
Dün, 27.02.2008 Çarşamba günü Almanya İçişleri Bakanı, tüm Avrupa gazetelerine, Rasûl-il Ekrem [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yönelik hakâret içerikli karikatürlerin yeniden yayınlanması çağrısında bulundu. Bundan birkaç gün önce de on yedi Danimarka gazetesi, yaklaşık iki sene önce bir Danimarka gazetesinin yayınladığı bu iğrenç karikatürleri yeniden yayınlamıştı. Yani İslâm'a kindarlık, daha önce iddia edildiği gibi, Batılı yöneticiler ile alâkası olmayan sırf bir medya organları meselesi değildir. Aksine bu, İslâm'a ve ehline karşı kapkara bir kin kusan irili-ufaklı tüm Batı'nın meselesidir, kalplerinde gizledikleri kin ve nefret ise çok daha büyüktür!
O zaman bu karikatürleri kınamaktan Müslümanların sesleri kısılmış, avazlarının çıktığı kadar haykırmışlardı ki Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yardım edebilsinler... Lâkin netice, yöneticilerin bu sesleri bastırması ve etkinliğini boşa çıkarması oldu. Böylelikle Danimarka gazeteleri, bu karikatürleri tekrar yayınlamaya yöneldiler, hem de bir değil, on yedi gazetede birden! Bununla da yetinmediler, bu kez Alman bakan devreye girip ifade özgürlüğü gerekçesiyle bu onur kırıcı karikatürlerin yayınlanmasına hep birlikte ortak olmaları için Avrupa gazetelerine çağrıda bulundu. Oysa onlar yalancıların ta kendileridir! Bilakis bu, İslâm'a ve Müslümanlara karşı içlerinde sakladıkları azgın bir kin ve nefrettir. Madem öyle, ne diye Yahudilerin "Holokost" dedikleri toplu katliamı kötü bir şekilde anmaya da cüret etmiyorlar, geveleyedurdukları onca ifade özgürlüğü palavrasına rağmen?! O halde Müslümanları zayıf görmelerine, binalarına sokulmalarına, duvarlarına tırmanmalarına ve korkmadan-sakınmadan açıkça meydan okuyarak ve aşırı bir provakasyon ile mukaddeslerine dil uzatmalarına sebep nedir? İslâm'a ve İslâm'ın Nebîsine dil uzatmanın "külfeti", Kâfir Batı nezdinden yok denecek kadar az bir "külfettir." Öyle ki onların ne siyâsî, ne iktisâdî, hatta ne de askerî herhangi tasası vardır! Danimarka gazeteleri bu iğrenç karikatürleri yayınlıyor ve bu bakan böyle bir çağrıda bulunuyor... ancak bu devletler ile kesilen hiçbir alâka yoktur. Aksine elçileri Müslümanların topraklarında onurlu ve saygın bir halde durmaktadır. Elçilerinden herhangi bir elçinin saygınlığına hiç halel gelmiş değildir. Nitekim henüz hiçbiri kötü bir kovma ile, hatta sırf kovma ile kovulmuş değildir ve halen bakanları memnuniyetle karşılanmaktadır. Bu Alman bakanın da böyle karşılanması hiç de uzak değildir! Bu iğrenç karikatürler yayınlanıyor ve bu bakan böyle bir çağrıda bulunuyor... ancak Müslümanların beldelerindeki petrol, Batı'nın damarlarına kan pompalamaya devam etmekte, petrol sevkıyatı azalmaksızın sürmekte, üstelik yöneticiler ve kuyrukları, bu devletlerin ekonomilerini sübvanse eden bankalardaki mevduatlarını geri çekmemektedir! Bu iğrenç karikatürler yayınlanıyor ve bu bakan böyle bir çağrıda bulunuyor... ancak İslâm'ın ve Müslümanların düşmanlarına ait askerî üsler gelişmekte, sayıları artmakta, orduları oralarda güvenli ve huzurlu bir halde yatmakta, Müslümanların beldelerinde katliamlar işlemek üzere oralardan bombardıman uçakları havalanmakta... ne kapatılan bir üs, ne de kovulan bir asker bulunmakta, onları incitecek tek bir söz dahi işitilmemektedir!
O halde Kâfir Batı, İslâm'a, İslâm'ın Kur'ânına ve İslâm'ın Nebîsine dil uzatırken kimden korkacak ki?! Müslümanların beldelerindeki yöneticilerden mi korkacak? Oysa onlardır İslâm'ı arkalarına atanlar, onlardır İslâm'ın hadlerini kaldıranlar, onlardır İslâm'ın zirve sütûnu Cihâd'ı durduranlar! Onlardır Sömürgeci Kâfirleri uykusuz bırakan Hilâfet'e karşı savaşanlar, onlardır karşısında gözetler halde dikilip duranlar, onlardır onu kurmak için çalışanlara savaş açanlar, onları tutuklayanlar, onları hapislere atanlara, şehâdete varan işkencelere uğratanlar! Muhakkak ki bu yöneticilerin meselesi, tahtları, taçları ve koltuklarıdır; İslâm'ın ve Müslümanların beldelerinin emîn bekçileri olmak değildir. Hayır, onların derdi tahtlarıdır, taçlarıdır ve koltuklarıdır; Dîni ve dünyayı helak etmek, ülkeleri ve halkları aşağılamak pahasına da olsa! Allah onları kahretsin, katletsin, nasıl da döndürülüyorlar! Sömürgeci Kâfir bunlara hiç değer veriyor mu ki öfkeli yüzlerinden veya hatta edepli azarlarından korksunlar da İslâm'a yahut İslâm'ın Kur'ânına yahut İslâm'ın Nebîsine dil uzatmaktan çekinsinler?!
Ey Müslümanlar! Muhakkak ki yalnızca Hilâfet, sivri dilleri koparacak da İslâm'ın koruyucu kalesi olarak duracak, süvârileri canları ve malları pahasına onun emîn bekçileri olacak, hiçbir düşman, duvarlarına tırmanmak şöyle dursun, onun binasına yaklaşmaya dahi asla cüret edemeyecektir. Şüphesiz ki Hilâfet'in meselesi İslâm'dır; tahtlar, taçlar ve koltuklar değildir! İslâm'a dil uzatmak; İslâm'a dil uzatanlara Şeytan'ın vesveselerini unutturacak şekilde, uğrunda orduları seferber ederek, füzeler yağdırarak, bombardıman uçakları kaldırarak Hilâfet'in yerinden fırlayacağı bir savaş îlanıdır. Bütün bunlar bir yana, Sömürgeci Kâfirler, hatta orduların seferber edilmesine dahi gerek kalmadan, sırf Hilâfet'ten ve tepkisinden duydukları korkudan bile İslâm'a dil uzatmaya asla cüret edemeyeceklerdir.
Hilâfet'in târihi, İslâm'a ve Müslümanlara düşkünlüğü dillere destandır. Sırf İslâm'ın Kur'ânına ve İslâm'ın Nebîsine kötülük edenlere karşı değil, bundan daha hafif kötülüklerde bile meşhurdur. Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] zamanında Yahudilerin kendi çarşılarında kötülük ettikleri bir kadının kıssası ki Müslümanlar bu uğurda savaşıp Yahudileri sürgün ettiler... Rumların kötülük ettikleri bir kadının kıssası ki onları cezalandırmak için Halîfe bizâtihi orduya komuta edip Amûriye'yi [Ankara] fethetti... Sonra Abbâsî Hilâfet'i zamanında Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in kabrine kötülük etmeye çalışan iki Nasranînin kıssası ki o zaman H. 557 yılında eş-Şâm Vâlisi Nurettin Zengi idi, Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yardım etmek üzere Abbâsî Halîfesinin bilgisi dâhilinde Medîne-i Münevvere'ye giderek o iki Nasrânîyi yakalayıp öldürdü. Nitekim onlar, Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in mescidinin yakınında kiraladıkları bir evden Salâvâtullahi ve Selâmuhu Aleyh'in kabrine giden bir tünel kazıyorlardı.
Hatta Hilâfet, en zayıf dönemlerinde bile, İslâm'ın ve Müslümanların emîn bekçiliğini yapıyor, Sömürgeci Kâfirlerin kalplerine korku salıyordu. Bernard Shaw hâtırâtında, 1913 yılında yani Osmanlı Hilâfeti'nin zayıf bir döneminde, Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hafifçe dokunan bir hikâyenin yayınının, Osmanlı Hilâfet Devleti'nin Londra'daki sefîrinden korkarak Lord Chamberlain tarafından engellendiğinden bahsetmiştir.
O halde Ey Müslümanlar!
Her kim Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i seviyorsa, Hilâfet'i kurmak için çalışsın.
Her kim Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakâret edenlere öfkeyle doluyorsa, Hilâfet'i kurmak için çalışsın.
Her kim Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] için öfkeleniyorsa, Hilâfet'i kurmak için çalışsın.
Her kim Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e dil uzatanlar karşısında Allah'ın mü'min toplumun gönüllerine şifa vermesini arzuluyorsa, Hilâfet'i kurmak için çalışsın.
Her kimin Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i seviyorsa, O'na ittiba etsin ve bey'at edeceği Halîfeyi ortaya çıkarmak için çalışsın da Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in; وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً "Ve her kim boynunda bey'at olmadan ölürse, cahiliyye ölümü ile ölür." kavliyle uyardığı Câhiliye ölümü ile ölmesin!
Sonra her kim Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ile birlikte haşrolunmak istiyorsa, Hilâfet'i kurmak için çalışsın.
İşte böylece Ey Müslümanlar, Allah Subhânehu, Kur'ân ile engellemediğini Sultân [devlet] ile engellemiştir. Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e dil uzatanlara yönelik binlerce öğüt üstüne öğüt, binlerce çığlık üstüne çığlık, binlerce açıklama üstüne açıklama...إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُّهِينًا "Muhakkak ki Allah; Allah'ı ve Rasulü'nü incitenleri dünyada ve Ahirette lânetlemiş ve onlar için muhîn (horlayıcı) bir azap hazırlamıştır." [el-Ahzâb 57] kavliyle Allah'ın, Rasulü'nün ve mü'minlerin lânetlediği böylesi bir kötülüğün kökünü kesecek ordulara sahip mü'min bir Halîfenin iki dudağı arasından çıkacak bir sözün onda biri kadar dahi onları caydırmayacaktır.
İşte Hizb-ut Tahrir, yardım edileceklerin en hayırlı olan Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yardım etmek üzere sizi imdâda çağırmaktadır, Ey Müslümanlar! O halde Salâvâtullahi ve Selâmuhu Aleyh'e yönelik bu kötülüğü engelleyiniz, Hilâfet'ten başka kim bu kötülüğü engelleyecek? O ki kalkandır, korunaktır. «الإمَامُ - الخَلِيفَةُ - جُنَّةٌ يُتَّقَى بِهِ وَيُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِه » "İmâm [Halîfe] bir kalkandır. Onunla korunulur ve onun arkasında savaşılır."
İş gerçekten çok ciddidir, Ey Müslümanlar! Hiç şakası yoktur. İslâm'a kötülüğü engelleyecek şey, öyle gizli bir sır değil, açık ve nettir. İşte bu, Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet'tir. O ki arzın ve ırzın koruyucusudur, herhangi bir farz gibi farzdır ve kaçınılmazdır. O halde çalışanlar, Ey Müslümanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsınlar.
إِنَّ فِي هَذَا لَبَلاَغًا لِّقَوْمٍ عَابِدِينَ "Muhakkak ki bunda, [Allah'a] kulluk eden bir toplum için bir bildiri vardır." [el-Enbiyâ 106]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
H. 22 Safer 1429
M. Perşembe, 28 Şubat 2008