بسم الله الرحمن الرحيم
Uluslararası Politikacıların Çekici İle Bölgesel ve Yerel Yandaşların Örsü Arasında Sıkışıp Kalan Lübnan
Saad Hariri babasının ölüm yıldönümünü anmak amacıyla 14 Şubat 2016 günü Suudi Arabistan’dan Lübnan’a döndü. Döner dönmez olaylar hızla kazandı. Suudi Arabistan, 19 Şubat 2016’da Lübnan ordusu ve iç güvenlik güçlerine yönelik geri kalan askeri yardımları iptal ettiğini duyurmuştu. Hatta bir grup finans ve bankacı çevreler, Lübnan’daki finansal yatırımlarına bir sınırlama getirdiler. Bu eylemlerin nedeni, Lübnan’ın tutumudur. Lübnan’ın bu tutumunun nedeni ise şudur; Suudi Arabistan, Şeyh Nemr en-Nemr’i idam etti, ardından İran’daki Suudi büyükelçilik ve konsolosluğu öfkeli göstericilerin saldırısına uğradı. Sonra Lübnan, 10 Ocak 2016’da Kahire’de düzenlenen Arap Birliği Dışişleri Bakanları toplantısında Suriye, İran ve onun Lübnan partisi sorununa karşın “Arap oybirliğine” muhalefet etti.
Lübnan’daki hareketlilik, gelişen bölgesel pozisyonlar ve olayların akışından özellikle de Kral Salman ibn Abdülaziz’in tahta çıkışından sonra Suudi Arabistan’ın izlediği politikadan ayrı tutulamaz. Kral, Kraliyet ailesi içinde Amerikan yanlısı kanadı temsil ediyor. Kral, Yemen dosyasını kendisine havale etmesi için ABD’yi teşvik etti. Şimdi de Amerika, bölgede Amerikan politikasını uygulamak için farklı isimler altında Suriye devriminde Suudi kralı emrine amade kılıyor. Nitekim daha önce de İran ve yandaşlarını istihdam etmişti ve hâlâ da etmektedir. Amerika, bölgedeki politikasını gerçekleştirmek için taraflar arasında görev dağılımı yaptı. Görünüşe göre İran ve Suudi rejimleri arasında karşılıklı restleşmeler oluyor. Yanı sıra Amerika, Suriye devrimini yok etmek için Rusya’yı da planına dâhil etti. Suudi Arabistan ile İran arasında rollerin paylaşımının bir ürünü olarak, hatta tekâmülü olarak diyebiliriz İran partisi ile Müstakbel Akımı arasında Lübnan’da art arta diyalog toplantıları yapıldı. Lübnan’daki Suriye devrimi yanlılarını bastırmak, devrim ile kaynaşan bölgelerin şevkini kırmak için iki grup arasında medya karşısında karşılıklı atışmalar olsa da -Selam hükümeti kurulduğundan beri- taraflar arasında tam bir işbirliği var.
Bu restleşmeler, Beşşar’ın Lübnan’daki samimi dostu Saad Hariri ile Amerikalıların Lübnan’da güvendiği şahsiyetlerden biri olan Süleyman Franciye’nin cumhurbaşkanlığı adaylığına kadar devam etti. Suudi ile İran yanlısı gruplar arasındaki çatışma, kısır ve etkisiz göstermelik çatışmadır! Her ikisi de birlikte Amerikan gündemini uyguluyor. Lübnanlı politikacıların doğası, kişisel çıkarlar peşinde ve yabancı bağımlılığına dayalıdır. Örneğin Lübnan Güçleri Partisi lideri ve azılı Franciye düşmanı Samir Caca, Avn’ın cumhurbaşkanlığı adaylığını destekleyeceğini söyledi. Bu destek, şeklen Hariri, pratikte de Amerikan girişimine engel teşkil etmektedir. Bunun üzerine ABD, yeni bir adım attı. Bu sayede Lübnan cumhurbaşkanlığı dosyasındaki kronik çıkmazı aşmak istedi. ABD’nin bu adımı Hariri’nin 14 Şubat’ta ülkeye girişiyle örtüşüyor. Ardından Lübnan’daki atmosferin sıcaklığı daha da arttı. Lübnanlı politikacılar, istifa, tehdit, tahribat, elçilik kapılarını aşındırma, toplantılar, dalkavukluk ve taltifler yoluyla meyveleri devşirmek için medya karşısında yaygara sürecine start verdiler.
Ortamı kızıştırmak, taraflar üzerine baskı uygulayıcı politik ve güvenlik ortamı oluşturmak, Lübnan’da izlediği politika dâhil, Amerika’nın kullandığı politik üsluplardan biridir. Lübnan’da tanık olduğumuz bu sıcak atmosfere en son 2008 yılında tanık olmuştuk. O zaman Amerika, İran partisini silahlarıyla başkent Beyrut’a sokmuş, sonrasında olaylar patlama noktasına varmıştı. Bu durum, 7 Mayıs olayları olarak tarihte yerini aldı. Bu bir ön hazırlıktı. Amerika, dönemin tüm anayasal engellerine rağmen tarafları Doha’da bir araya getirmiş ve tarafları Michel Süleyman’ın cumhurbaşkanlığı üzerinde uzlaştırmıştı.
Şuan yine Amerika, Lübnan’daki Suudi Arabistan ve İran yanlısı adamları üzerinden politik ve belki de ileri ki dönemlerde güvenlik açısından ortamı tekrar kızıştırıyor. Taraflara baskı uygulayarak onları uygun gördüğü bir zamanda cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlıyor. Bunlar, Amerika, müttefikleri ve yandaşlarının Suriye devrimi ve hatta Lübnan devletçiği dâhil bölgenin yeniden yapılandırılması hareketiyle bağlantılıdır.
Ey Lübnan halkı!
Dönen dolapları görüyorsunuz. Fransa tarafından kurulan, sonra İngiltere ve daha sonra da ABD’nin miras olarak aldığı bu varlığın başarısızlığı gün ışığı kadar ortadadır. Amerika, ajanlarına karşı intifadaya kalkan İslam ümmetine karşın bu başarısız varlığa hamilik rolünü yıllarca Esed ailesine sonra da İran’a havale etmiştir. Dededen babaya miras kalan bu başarısız varlık, su, elektrik ve gıda gibi tebaanın tüm işlerini gütmede başarısız olmuştur. Ülke, özellikle başkent Beyrut, “çöp” yığınına dönmüştür. Çöp sorunu çözümü aranan bir kriz haline gelmiştir. Hâlbuki çöp meselesi, tüm dünyanın en kolay ve en basit şekilde hallettiği meselelerden biridir. Ama bakın bu yöneticiler, Lübnan’ı öyle bir noktaya taşıdılar ki bugün Lübnan, kanser hastalığının en yaygın görüldüğü ülkeler kategorisinde yer almaktadır!
Ey Lübnan halkı!
Bu politikacıların birinden ülkenin sorunlarını sona erdireceğini bekliyor musunuz? Bu politikacılar, büyük güçlerin ve yandaş bölgesel rejimlerin emellerini gerçekleştirmek için kullanılan ucuz araçlardan başka bir şey değildir. Bu politikacılar, koltuk ve kazanımlarını korumak için kanınızı ve mallarınızı ucuzca heder ediyorlar. Onlara karşılık en azından yapabileceğiniz şey, onları çözümler dağarcığınızdan silip atmaktır. Sakın onlara ne seçim sandıklarında ne de sokaklarda sevgi gösterisinde bulunmayın. Aksi takdirde büyük günah ve ülkenin sel gibi coşan öfkesinde, uluslararası ve bölgesel zorbaların entrikasında onlara ortak olmuş olursunuz. Onlara güvenip dayandığınızda, onların babalarının, efendilerinin daha önce size yaptığı kötülüğü sakın sizden bertaraf edeceklerini sanmayın. Eskiler ne güzel demiş: Kesildikten sonra derisini yüzmek koyuna hiçbir zarar vermez.
Ey Lübnan halkı!
Yüzünüzü Şam diyarına dönün ve orada olan tarihi dönüşüme bir bakın. Düşmanlarınız tüm enerjilerini Şam diyarı için seferber ettiler. Biladu’ş Şam, sizin gerçek bir parçanız ve aslınızdır. Kökleriniz tarihi derinliklere kadar uzanır. Sizler, Biladu’ş Şam sınırlarının hamilerisiniz. Biladu’ş Şam’a hayır eriştiğinde, siz de o hayra eriştiniz. Ondan sonra Sykes-Picot ve Gouraud devletçiklerinden diken, acı ve elemden başka bir şey görmediniz. Sakın bu hayrı kaçırmayın. Biladu’ş Şam, hayırdan yoksun olduğu durumda bile başka ülkelerde olmayan hayra sahip bir ülkedir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hadisi Biladu’ş Şam’ı böyle tanımlamaktadır.
Hizb-ut Tahrir, aranızdadır, sizin onu tanıdığınız gibi o da sizi tanıyor. Allah Subhânehu ve Teâlâ’dan temennisi odur ki hem kendisine hem de size en kısa zamanda Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet zaferini nasip eylesin. Hilafet, ülke ve halkları bir bayrak altında toplayacak, sömürgeci Batı bağımlılığını sona erdirecektir. Ne Batı ne de Doğuya bağımlı olmayan selef zihniyetinde politikacılar sayesinde Lübnan ve diğer ülkeler tekrar iyilik meşalesine, adalet ve huzur ışığına kavuşacaktır. Onlar, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın sizin için seçip beğendiği şekliyle işlerinizi gütmeye çalışacaklardır.
هَذَا بَيَانٌ لِّلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ وَلاَ تَهِنُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَأَنتُمُ الأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ “Bu (Kur’an), bütün insanlığa bir açıklamadır; takva sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür. Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.” [Ali İmran 138-139]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Lübnan Vilâyeti
H. 19 Cumâde’l Ûlâ 1437
M. Pazar, 28 Şubat 2016