بسم الله الرحمن الرحيم
"لا يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ مَرَّتَيْنِ" "Mümin, bir delikten iki defa sokulmaz."
Müslümanlar, delikten sadece iki defa sokulmadılar, bilakis Pakistan'daki mevcut rejim tarafından sayılamayacak kadar sokuldular. Her defasında insanlar eski yüzlere lanet ettilerse de darbeler veya seçimler yoluyla Pakistan'a yeni yüzler getirildi. Ancak bu yeniz yüzler, çok geçmeden eski yüzlerden daha iğrenç ve daha kötü bir şekilde ortaya çıktılar. Dolayısıyla mevcut rejim, insanların işlerini gözetmeye muktedir olamadığı gibi ırkına veya cinsiyetine veya dillerine veya dinlerine bakmaksızın Allahu Subhânehu'nun garanti altına aldığı insan haklarını garantilemeye de muktedir değildir.
Mevcut Pakistan rejimi, ilk olarak Hindistan Yarımadası'ndaki İslam yönetimini ilga eden bir sistem olan eski İngiliz işgali sistemini sürdürmektedir. Nitekim Pakistan Müslümanları, İslam adıyla Pakistan'ı tesis etmek için tahir kanlarını feda etmelerine rağmen İngiliz parlamentosu, 1947 yılında Hindistan bağımsızlık yasası gereği Pakistan için yeni bir yasa koymuştur. Pakistan için ilk anayasa 1956 yılında konulmasına rağmen bu, şu ana kadar uygulanagelen 1973 yılı anayasası ile değiştirilmiştir. Ancak bu anayasanın temeli de laik İngiliz yasası etrafında dönmektedir. Her ne kadar laiklik, yaratıcının varlığını inkar etmemesinden dolayı ateizm ile farklılık gösterse de ancak insanların fiillerini helal ve haram kılma bakımından yaratıcı Subhânehu ve Teâlâ'nın anayasa koyma hakkını inkar etmede ateizmle örtüşmektedir. Dolayısıyla laiklik, Allahu [Sunhânehu ve Teâlâ]'ya itaat etmede ve O'na isyan etmede insana muhayyerlik vermektedir. Nitekim Allahu Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمْ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً مُبِينًا "Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, ne mümin bir erkek ne de mümine bir hanım için o işlerinde herhangi bir serbestlik olur. Her kim Allah'a ve Resulüne isyan ederse apaçık bir sapıklık ile sapıtmış olur." [el-Ahzâb 36]
Mevcut laik anayasa, yönetimde erkelere ve kadınlara anayasada egemenlik hakkı verdiği gibi onlara kendi arzu ve isteklerine göre kanun çıkarma izni veren parlamentoya dayalı demokratik sistemi benimsemektedir. Hem de Allahu [Sunhânehu ve Teâlâ]'nın, şöyle buyurmasına rağmen:
وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma ve Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın!" [el-Mâide 49]
Ayrıca bu demokrasi, herhangi bir Bakan'a veya yöneticiye veya parlamento üyesine Allahu [Sunhânehu ve Teâlâ]'nın emirlerine itaat etmede veya etmemede muhayyerlik hakkı vermektedir. Dahası bu demokraside, insanın [Sunhânehu ve Teâlâ]'ya ortak olması kutsanmaktadır. Nitekim Beyhakî, Adiyy ibn-u Hâtim [Radıyallahu Anh]'ın şöyle dediğini zikretmiştir:
أتيت النبي صلى الله عليه وسلم وفي عنقي صليب من ذهب قال فسمعته يقول اتخذوا أحبارهم ورهبانهم أربابا من دون الله قال قلت يا رسول الله إنهم لم يكونوا يعبدونهم قال أجل ولكن يحلون لهم ما حرم الله فيستحلونه ويحرمون عليهم ما أحل الله فيحرمونه فتلك عبادتهم لهم "Boynumda altından bir haç olduğu halde Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in yanına geldim ve ondan şunu okurken işittim:
اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَاباً مِّن دُونِ اللّهِ "Allah'ı bırakıp rahiplerini ve hahamlarını.... Allah'tan başka Rabler edindiler..." [et-Tevbe 31]
Dedi ki: Dedim ki; Ey Allah'ın Resulü, İnsanlar onlara ibadet etmiyorlar ki. O da buyurdu ki: Tamam velakin onlar, Allah'ın haram kıldığı şeyi kendilerine helal kılıp onu helalleştiriyorlar, Allah'ın helal kıldığı şeyi de kendilerine haram kılıp onu haramlaştırıyorlar. İşte bu şekilde onlara ibadet ediyorlar."
1949 yılı temel yasası, laik demokrasinin ve Allahu [Sunhânehu ve Teâlâ]'nın egemenliğinin inkarını onaylamasa da egemenliği sadece insana vermektedir! Ancak buna rağmen "tüm kainat üzerindeki egemenlik sadece Allahu [Sunhânehu ve Teâlâ]'ya aittir" metni geçmektedir. Ancak pratikte bu egemenlik, erkek ve kadınlardan oluşan parlamentoya verilmektedir. Tüm yasalar "İslam'ın öğretilerine göre" olmalıdır metninin geçtiği anayasanın 227 sayılı maddesiyle ilgili olana gelince; bu madde, ilk ve son tercihi genel kurula vermektedir. Dolayısıyla Pakistan'da demokrasi, altı on küsur yıl boyunca bir biri ardına gelen hükümetlere izin vermekte ve tamamı olmasa da İslam'ın genelinin tatbik edilmesini engellemektedir. Hem de Allahu [Sunhânehu ve Teâlâ]'nın, şöyle buyurmasına rağmen:
أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاء مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ "Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden böyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; Kıyamet Günü'nde ise en şiddetli azaba itilmektir." [el-Bakara 85]
Ey Pakistan Müslümanları!
Gerek Mısır gerek Pakistan gerek Türkiye gerek Tunus gerekse Endonezya'da olsun Ümmetimizi İslam'dan ve onu Hilafet'in olduğu yönetim sisteminden ayıran sömürgeci kafirin miras bıraktığı işte bu demokrasidir. Bu sistemin altında yapılan seçimlerin sistemi değiştirdiği iddiaları ise batıl bir iddiadır. Bundan maksat ise helak olmuş bu sistemi korumaktır. Dolayısıyla demokrasinin bir parçası haline gelen bir kimsenin, yönetildiği duruma ve uzun süreye bakmaksızın demokrasi sayesinde değişmesi imkansızdır. Bundan dolayı bizim yapmamız gereken husus, bu fasit sistemden kurtulmamız ve İslamî Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışmamızdır.
Egemenliği sadece Allahu [Sunhânehu ve Teâlâ]'ya ait kılacak olan yalnızca Hilafet'tir. Hilafet Devleti'nin anayasa kaynakları ise Kur'an, sünnet ve bu ikisinin irşat ettikleridir. Gerek seçilen Halife'nin gerekse Ümmet Meclisi'ne seçilen erkek ve kadınların, İslam'ın tatbik edilip edilmemesinde herhangi bir tercih hakları yoktur. Bunun yanı sıra şerî delillere dayalı tüm anayasa maddelerini koyan sadece Halife'dir. Dolayısıyla Hilafet, öğretimin, dış siyasetin, yargının ve şûranın İslam'a göre olmasını garantilemektedir. Dolayısıyla da işlerimizi İslam'ın emrine göre gözetecek olan da bizzat Hilafet'tir. Aynen Resulullah [SallAlahu Aleyhi ve Sellem]'in, şu hadisinde geçtiği üzere:
كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الأنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَيَكُونُ خُلَفَاءُ فَيَكْثُرُونَ قَالُوا فَمَا تَأْمُرُنَا قَالَ فُوا بِبَيْعَةِ الأوَّلِ فَالأوَّلِ أَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ "İsrail oğulları, nebiler tarafından siyâset ediliyordu (yönetiliyordu). Bir nebi vefat edince, bir diğer nebi ona halef oluyordu. Artık benden sonra nebi yoktur. Halifeler olacak da çoğalacaklardır." Dediler ki: "Öyleyse bize ne emredersiniz?" Dedi ki: "İlk olana, ilk olana biatinize sadâkat gösterin. Muhakkak ki Allah size karşı görevlerini yerine getirip getirmediklerini onlardan soracaktır." [Müslim rivayet etti]
Yine çok iyi biliniz ki; özellikle bu fasit sistem ile bu sisteme dahil olmak için saf tutanların dışındakilere bakarsanız Pakistan'da hiçbir liderlik krizinin olmadığını görürsünüz. Zira aramızda bulunan Hizb-ut Tahrir, Hilafet'i kurmak için bizlere liderlik ettiği gibi Kur'an ve sünnetten olan şerî delilleriyle birlikte tam 191 maddelik bir anayasa hazırlamış olmasının yanı sıra İslam'ın metodunu ve tatbik keyfiyetini açıklayan bir gurup kitap hazırlamış ve istişare yapmaya ve İslam'ın tatbik edilmesi hususunda yöneticiyi muhasebe etmeye muktedir kadın ve erkeklerden oluşan nitelikli ve uyanık ordular çıkarmıştır. Şimdi bir tek geriye kendimize, çoğumuzun ortaya attığı şu soruyu sormak kalmaktadır: "Hilafet Devleti'ni kurmak için Hizb-ut Tahrir'e nasıl bir yardımda bulunabiliriz?" Bu sorunun cevabı aşağıdaki şekildedir:
İlk görevimiz, demokratik ve diktatör küfür rejimlerine karşı Hizb-ut Tahrir ile birlikte seslerimizi yükseltmektir. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir'in, insanın imal ettiği diktatör ve demokratik rejimleri reddetmek için ülkenin dört bir tarafında gerçekleştirdiği kampanyaya katılmamız gerektiği gibi bu fasit rejimlere davet eden herhangi bir siyasinin veya siyasî bir partinin kapılarını çalmamız ve onları, Hilafet'i kurmak yoluyla gerçek bir değişim için çalışmak amacıyla Hizb-ut Tahrir ile birlikte hareket etmeye davet etmemiz gerekmektedir.
İkinci görevimiz, İkinci Raşidî Hilafet'i kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte seslerimizi yükseltmektir. Derhal Hizb-ut Tahrir'e katılmalı ve Hilafet'i ikinci kez yeniden kurmak için kendimizi hazırlamalıyız. Zira Hizb-ut Tahrir, risaleti ve uyanıklığı başkalarına taşımaya muktedir olmamız için aramızdan erkekler hazırlamaya muktedirdir. Bundan dolayı Allahu [Sunhânehu ve Teâlâ]'nın şeriatını tatbik etme vacibimizi yeri getirmek için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmalıyız.
Üçüncü görevimiz, Hilafet'i yeniden kurmak için nusreti garantilemeliyiz. Bundan dolayı bizim üzerimize düşen, Hilafet Devleti'ni kurmak için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeleri amacıyla silahlı kuvvetleri içerisindeki babalarımız, kardeşlerimiz ve evlatlarımızla irtibat kurmak, hain Keyâni'nin ikinci turda da demokrasiyi desteklemeye dönük batıl çağrılarının reddedilmesine davet etmek, onları ellerini hemen Hizb-ut Tahrir'in elleri üzerine koymaya teşvik etmek ve onlara, Medine-i Münevvara'da İslam Devleti'ni kurması için Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e nusret veren kendilerinden önceki silah arkadaşlarını hatırlatmaktır. Nitekim Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], Sa'd vefat etiğinde annesi ağlayınca ona şöyle demişti:
أَلا يَرْقَأُ (ينقطع) دَمْعُكِ، وَيَذْهَبُ حُزْنُكِ، فَإِنَّ ابْنَكِ أَوَّلُ مَنْ ضَحِكَ اللَّهُ لَهُ، وَاهْتَزَّ لَهُ الْعَرْشُ "Gözyaşın dinsin ve hüznün bitsin. Zira oğlun, Allah'ın kendisine güldüğü ve kendisi için arşı salladığı ilk kişidir." [Tabarani]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Pakistan Vilâyeti
H. 17 Cumâde’l Ûlâ 1434
M. Cuma, 29 Mart 2013