بسم الله الرحمن الرحيم
Sömürgecilik Yönetimini Perçinleyen Seçimlere Aldanmak Yerine Allah’ın Şeriatını İkame Etmek Bugün Müslümanların Boynunun Borcudur
Bu günlerde ülkede geniş çaplı seçim propagandası yürütülüyor. İnsanlar seçimlere yoğun katılıma teşvik ediliyor. Seçimler sayesinde Tunusluların kendi kaderleri ve geleceklerini kendilerinin belirleyebileceği, dolayısıyla koşulların değişimine, ülkenin kurtuluşuna ve krizler için çözümler bulunmasına katkıda bulunacakları iddia ediliyor...
Seçim kampanyasının kızışmasıyla ile birlikte herkesin aklına şu soru geliyor: Kimi seçeceğiz? Seçimlere katılacağız mı? Yoksa boykot mu edeceğiz? Boykot edersek, bozguncuların, yozlaşmışların iktidara gelmesine yol mu vermiş olacağız?
Konuya açıklık getirmek için diyoruz ki:
Aslında seçimler, rıza ve kanaate dayalı “özgür” iradeyi yansıtır. Seçmenler, yasama ya da yürütmeyi seçerler. Fakat seçimler, akide ve hayata bakış açılarına göre olması hariç seçmenlerin gerçek iradesini yansıtmaz.
Tunus’taki güncel seçimlere bir göz attığımızda görürüz ki:
1- Sözde seçim işleminin gerçekleştiği temel, dini hayattan ayırma akidesidir. Bu akide seçmenlerin İslami akidesine zıttır. Küstah sömürgeci güçlerin açıkça ve pervasızca müdahalesiyle İslam yönetimden uzaklaştırılınca, bu güçler (Devrimin başından beri) “uzmanlarını” ve özel temsilcilerini seferber ettiler. Bunlar, (laik, İslamcı, ılımlı ) siyasi sınıfın İslam’dan vazgeçtiğine, yasama ve yönetimden dışladığına emin oluncaya kadar ülkeden ayrılmadılar. Böylece seçmenlerin İslam akidesi seçimlerden dışlandı ve Batının yabancı akidesi empoze edildi.
2- Seçim işleminin gerçekleştiği sisteme gelince, (suçlu sömürgeci güçlerin kulübü olan BM gözetiminde, İslam düşmanı AB’nin müdahalesiyle, Amerikalı Yahudi Noah Feldman’ın eş güdümünde belirlenen) insan yapımı laik anayasadır. Bu anayasa IMF’nin dayatmasıdır. Bunu herkes bilir. IMF, 29 Ocak 2014’ten önce bu anayasa onaylanmazsa geri kalan kredi taksitlerini serbest bırakmayacağını söylemişti. Buna göre demokratik sistem zorla dayatılmış ve mukaddes hale gelmiştir. Tartışılamaz ya da tartışılması dahi önerilemez.
3- Adaylara gelince, adaylıklarının ilk şartı, sömürgeci gücün adaylara onay vermesidir. Adaylardan biri sömürgeci güce sadakatini bildirmezse, demokratik sistemi kutsal saymazsa, İslami yönetim, miras eşitliği ve eşcinsellik ile ilgili tutum ve görüşü Avrupa’nın belirlediği şartlar ile örtüşmezse seçim yarışına giremez. Büyükelçilikler veya denizaşırı güçlerin desteğini alamazsa iktidar koltuğuna ulaşamaz.
İşte Tunus’taki seçimlerin temelleri bunlardır: Ülke halkının akidesine zıt bir akide, zorla ve hilekârlıkla dayatılan yabancı Batı sistemi ve Avrupa şartlarına göre belirlenen adaylar. Bundan sonra aklı başında biri, Tunus’ta gerçekten seçimler yapıldığını söyleyebilir mi?
Aslında seçimler, Müslüman Tunus halkının iradesini çalıp, onları teslimiyete sürüklemektir.
Sonra seçimlere genel olarak bir göz attığımızda, yüzümüzü nereye dönersek dönelim, sömürgeciliği ya da aparatlarından birini görürüz. Seçim işlemini iyi yürütüyorlar ve en ince ayrıntısına kadar seçimleri denetliyorlar:
1- Tunus’taki yabancıların, devlet kurumlarına ve idaresine müdahil oldukları, Tunus’taki siyasi ortamın (yöneticiler ve muhalefet) bu müdahaleden hoşnut olduğu, dahası zorunlu ve elzem gördüğü artık bir sır değil. Bu da Tunus’u doğrudan sömürgeci vesayet altına koymaktadır.
2- Seçim sürecinin efendilerinin belirlediğine göre işleyip işlemediğini, belirlenen gidişata göre yürüyüp yürümediğini, soylu demokratik öğrencilerin hocalarının Tunus için belirlediği programı ifsat edip etmediğini denetlemek için dünyanın en ücra köşesinden onlarca Batılı gözlemci gelir.
3- Bütün Cadde ve mahallede gözleri olsun diye Batılılar, sözde STK’lılara bolca para akıtırlar. Adayların hareketlerini, hatta aldıkları nefeslerini bile sayarlar. Bütün seçim sandıklarını, açıklamaları ve internet sitelerini denetlerler... Sonra da siyasi arenanın en ince ayrıntısına vakıf olsunlar diye Avrupalılar için detaylı raporlar hazırlarlar.
Bu, gerçek bir seçim süreci mi? Yoksa belirlenmiş bir hile mi?
Mevcut seçimler, bir soygun işlemidir, Müslüman halkın iradesini çalmak, hile ve ihanetle akidesine aykırı bir akideye uymaya zorlamak, demokratik sistemi zorla dayatmaktır. Onun için sömürgeci gücün hoşnut olduğu kimseler ancak iktidara gelebilir. Bin Ali döneminin bütün bakanlarının siyasi arenaya nasıl geri döndüğünü söylemeye bile gerek yok. Bin Ali’nin siyasete geri dönmesini bile isteyenler var. Bunu duyduğumuza ve gördüğümüze şaşırmıyoruz.
Görüldüğü gibi sömürgeci Batı, (Burgiba ve Bin Ali yapımcısı) kendi sistemini kendi üretiyor. Tunus hatta bütün İslami bölgedeki hâkimiyetinin sürdürülebilirliğini güvence altına alıyor. Ama bu kez “devrim” hegemonyası seçimlere meşruiyet kazandırmıştır.
Peki, ne yapılması gerekir? Dinine, ümmetine ve ülkesine sadık kimseler bu soruyu sorup duruyorlar.
Ey Tunus Müslümanları!
Çözüm, malum, meçhul değil. İnsan eylemi, akidesinden fışkırdığı zaman ancak bilinçli, akıllı ve iradesini yansıtan bir eylem olur. Siz Müslümansınız, Rab olarak Allah’a, Rasûl olarak Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e iman ettiniz. İndirilen Kuranı Kerim’de hidayet var, açık ve sadra şifa yanıtlar var. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْراً أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُّبِيناً “Allah ve Rasûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasûl’üne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” [Ahzab 36] Allah Subhânehu ve Teâlâ, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e uymamızı farz kıldı.
وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ “Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden menederse ondan geri durun; Allah’tan sakının, doğrusu Allah’ın cezalandırması çetindir.” [Haşr 7] Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem (Rabbinin emriyle) devleti kurmuş ve Allah’ın Şeriatı ile hükmetmiştir.
وَأَنِ احْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَن يَفْتِنُوكَ عَن بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ “Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın.” [Maide 49] Ve Allah Subhânehu ve Teâlâ kâfirlere boyun eğilmesini haram kılmıştır.
وَلَن يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً “Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” [Nisa 141]
Ey ez- Zeytune ülkesi Müslümanları! Bugün yapılması gereken doğru tek siyasi eylem, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletinde İslam’ı ikame etmek için çalışma yapmaktır. Bu, büyük bir iştir, Peygamberlerin işidir. Allah katındaki sevabı büyüktür. Peygamberlerinin işini yapması, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ashabı olan Muhacir ve Ensar zümresi içerisinde yer alması Müslümana övünç olarak yeter. Bugün bunun ilk adımı, ülkemizi bağımlılıktan, zilletten ve sömürgeci egemenlikten kurtarmaktır. Bu da şunlardan kurtulmakla olur:
1- Dini hayattan ayıran akideyi reddetmek ve İslam akidesini bütün eylemleriniz için ölçü kabul etmek. Zira İslam akidesi akli bir akidedir, doğruluğu kati delillerle sabittir. Ayrıca İslam akidesi, kendisinden adil kapsamlı ilahi bir sistemin fışkırdığı ruhi ve siyasi bir akidedir.
2- Güçlünün zayıfı yediği, hayatı, zengin ve etkili kimselerin arzusuna tabi kılan, güya halk adına yöneten demokratik kapitalist sistemi reddetmek, hayatı ve ilişkileri belirleyen İslam sistemini benimsemek. Bu, dinden zorunlu olarak bilinen şeylerdendir. Tartışma götürmez. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَاناً لِّكُلِّ شَيْءٍ “Ayrıca bu Kitab’ı da sana, her şey için bir açıklama olarak indirdik.” [Nahl 89]
3- Sömürge ajanlarından ve uşak âşıklarından kurtulmak. Böylesi kişiler, Allah’ın Kitabından yüz çevirdiler ve suçluların yoluna uydular. Ülkeyi düşmana teslim ettikleri için yargılanmak üzere bunların doğal yeri yargıdır, devlette yüksek makamlara aday olmak değil.
Bilin ki bu, seçimleri boykot etmekle gerçekleşmez. Zira sadece boykotla yetinmek, çaresizlik ve umutsuzluk algısı yaratan negatif bir reaksiyondur. Oysa Müslüman, çaresiz ve umutsuz değildir. Aksine etkili güçlü bir eylem yapılmalıdır. Bunun ilk adımı da seçim sürecini reddetmek, bu seçim işleminin temelde ve detayda batıl olduğunu, Tunusluları temsil etmediğini ilan etmektir. Öyle bir ilan edilmelidir ki bütün dünya (Bin Ali’yi kovarken duydukları gibi) duymalıdır. Sonra da İslam’a alternatif kabul etmeyeceğinizi açıklamaktır.
Güç ve kuvvet ehline de diyoruz ki:
Siz halkımız ve asalet sahibi kimselersiniz. Korumak için yemin ettiğiniz bu ülkeyi düşman soyuyor, işlerinizi istediği gibi yürütüyor. Bu siyasi sınıf, itaatkâr hatta haindir. Serbestçe dolaşması ve hüküm sürmesi için düşmana kolaylıklar sağlamıştır. Korumak için yemin ettiğiniz halkınız ve ümmetiniz, sözde seçimler iddiasıyla politik sürece sürükleniyor. Oysa bu, ülkeyi soyma, halkı ipotek altına alma, zehirli seçim mührüyle iradelerini gasp etme ve kendilerine meşruiyet kazandırma sürecidir.
Razı olup sessiz mi kalacaksınız? O zaman suça ortak olmuş olursunuz. Göreviniz ülkeyi sömürgecilikten kurtarmak değil mi?
Tekrar anımsatıyoruz: Siz Müslümansınız. Rab olarak Allah’a, din olarak İslam’a, Peygamber olarak Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e iman ediyorsunuz... Siz Rabbinizle güçlüsünüz, zira
لَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ “Kuvvet ancak Allah’a mahsustur!” [Kehf 39] Ve dininizle üstünsünüz.
وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ “Halbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve müminlerindir.” [Münafikun 8] İçtenlikle ve dürüstlükle sizi Allah için kıyama kalkmaya çağırıyoruz. Artık rahat yok. Dünyada bize eziyet eden, kıyamet günü helake sürükleyecek olan bu insan yapımı sistemleri ortadan kaldırın.
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Tunus Vilayeti
H. 13 Muharrem 1441
M. Perşembe, 12 Eylül 2019