- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Erdoğan, Çin Müslümanları İçin Bir Çözüm Olduğunu Söylüyor
Haber:
Türkiye Dışişleri Bakanı, daha önce Pekin’in Uygurlara yönelik muamelesini “İnsanlık için büyük bir utanç” olarak nitelendirmişti.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Perşembe günü yayınlanan yorumlarda her iki tarafın “duyarlılıkları göz önünde bulundurularak” Çin kamplarında tutulan Müslümanlara yardımcı olacak bir çözümün bulunabileceğini söyledi. Türkiye, yaklaşık bir milyon Uygurluyu ve Sincan bölgesinde bulunan diğer Müslüman azınlıkları eleştiren Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerden birisi sayılır.
Ancak Erdoğan, Salı günü Pekin’de Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile yaptığı görüşmenin ardından konuşmasının şiddetini hafifletti. Zira Erdoğan Türkiye’ye dönmeden önce Pekin’deki Türk gazetecilere şöyle dedi: “Her iki tarafın duyarlılığını göz önünde bulundurarak konuyla ilgili bir çözüm bulabileceğimizi düşünüyorum.”
Pekin, geçtiğimiz 10 yıl boyunca düzenlenen bir dizi bıçaklı saldırı ve etnik isyan eylemlerinin ardından Sincan’da giderek daha baskıcı bir kampanya başlattı.
Türkiye Dışişleri Bakanı, Şubat ayında Çin’in Uygurlara yönelik muamelesini “İnsanlık için büyük bir utanç” olarak eleştirmişti. (el-cezire.com)
Yorum:
İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon 24 Temmuz 1924 yılında Avam Kamarası önünde şöyle demişti: “Türkiye (Hilafet’in merkezi) artık ölmüştür ve bir daha ayağa kalkamayacaktır. Çünkü biz onların manevi gücünü, Hilafeti ve İslam’ı yok ettik.”
Türkiye’nin Çin ile olan ekonomik bağlarını koruma konusundaki başarısız girişimi, Türkistan’daki Müslümanların hayatlarını korumaktan daha da fazladır. En belirgin olan şey ise Trump’ın ayakları altında oturmaktan zevk olan yöneticilerimizin sessizliğidir. Zira ümmetin zenginliklerinden milyarlarca dolar harcıyorlar, Suriye, Yemen ve Libya’da birbirlerini yok ediyorlar ve öldürüyorlar. Ayrıca bizleri köleleştirmek ve Batı’nın daha fazla servetimize erişmesini sağlamak için servetimizi Batı yapımı silahlara harcıyorlar.
Türkiye de diğerleri gibi Allah’ın Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yolundan saptı ve “küfür ve tağut ateşi” üzerine yerleşti. Bizler ümmetimizde var olan cehalet ilkeleri üzerine ayrıldık ve ister Türkistan, isterse dünyanın başka bir yerinde olan sorunlara uzun erimli bir çözüm olmaksızın sadece taktiksel olarak cevap verebiliyoruz. Dolayısıyla Türkiye, Batı’nın ekonomik çöküntüsünden kendini bile kurtaramıyor. Zira o, kafirlerin örmüş olduğu örümcek ağına sıkışmış olup hiçbir entellektüel cevaba sahip olmadığı gibi hala bu sorunları ortaya çıkaran Batılı rejimlerden ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlara “çözümler” arıyor.
Bizim trajik gerçekliğimiz ise Müslümanların dünyanın dört bir tarafında zulme maruz kalmaları ve Batı’nın Malezya’dan Sudan, Mısır, Filistin ve İran’a kadar ülkelerimizle sürekli oyun oynaması ve müdahale etmesidir. Bizim yöneticilerimiz ise Batı’ya dalkavukluk ediyorlar, insanın koymuş olduğu küfür rejimlerini uyguluyorlar ve üzerimize bu kanunları ve rejimleri tatbik ediyorlar. Dolayısıyla “bağımsızlıktan” onlarca yıl sonra hala parçalanmış olmamız, hala sömürgeci güçler tarafından köleleştirilmemiz, bizi istila eden ve öldüren güçlere karşı birleşemememiz ve güvenilir ve sürdürülebilir bir cevap veremememiz ve kendimizi gerçek anlamada özgürleştiremememiz hiç şaşırtıcı değildir.
21. yüzyıl, İslam ümmetinin korku, kölelik ve bölünme içinde yaşadığına tanık oluyor.
İslam ümmetinin karşılaştığı zararları ıslah etmek veya önlemek, aynı şekilde tüm insanlığı sömürgeci Batı’nın sömürüsünden korumak için İslam’ın gücünden yararlanacak kalıcı bir yönetim sistemi olmaksızın stratejik bir cevabın olması imkansızdır. Nitekim Allah’ın Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), bizim korunmamızın ancak müminlerin emirinin arkasında olacağını beyan etmiştir. Zira Ebu Hureyra (Radıyallahu Anhu), Allah’ın Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ فَإِنْ أَمَرَ بِتَقْوَى اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ وَعَدَلَ كَانَ لَهُ بِذَلِكَ أَجْرٌ وَإِنْ يَأْمُرْ بِغَيْرِهِ كَانَ عَلَيْهِ مِنْهُ“İmam bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur. Eğer o, Allah Azze ve Celle’den ittika ederek emreder ve adaletle hareket ederse, bunlardan dolayı ecir alır. Eğer takva ve adalet dışında başka bir şeyle emrederse, bu kez de onun vebalini yüklenir.”
Bununla birlikte bizler, sadece bize zarar verecek olanlara karşı adaletin ve korunmanın gerçekleşmesi için çalışmıyoruz. Müslümanların sömürgeci kafirlerin hükümleriyle değil de sadece İslam’a göre yaşamaları gerektiğini açıklayan Allah Subhanehu ve Teala’nın rızası için çalışıyoruz.
وَأَنِ احْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَن يَفْتِنُوكَ عَن بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْك“Onların arasında Allah’ın indirdikleri ile hükmet, onların arzularına uyma. Seni, Allah’ın sana indirdiğinin bazısından saptırırlar diye onlardan sakın.” [Maide-49]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Hamza