- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Seçimlerde Din İstismarcılığı
Haber:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’un Fethinin 566. yılı dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı organizasyonu ile “313 bin kişi ile Enderun Teravih Namazı’nda buluşuyoruz” etkinliğine katıldı. (03.06.2019 Yeni Şafak)
Yorum:
23 Haziran’da yapılacak İstanbul seçimlerini kazanabilmek için gerek iktidardaki Enderuncular gerekse muhalefetteki devşirmeler, oy kapmak için kırk takla atıyorlar. Gitmedikleri yerlere gidiyor, mahalle ve semt pazarlarını, kameralar eşliğinde camileri karış karış dolaşıyor, yer sofrasına oturup kameralara poz veriyor, oy potansiyeline sahip İslami cemaatleri ziyaret ediyor, halktan kopuk, halkla aralarına Enderun duvarları örmüş oldukları halde sureti haktan görünüp halktanmış gibi davranıyorlar. İşte en son Türkiye Diyanet Vakfı organizasyonu ile düzenlenen süslü püslü, müzikli ve bağırışlı “313 bin kişi ile Enderun Teravih Namazı” etkinliğinin İslam’a ve sünnete aykırı oluşu ve riyakârlığı bir yana etkinlikte din istismarı yapılmıştır.
Peki, teravih namazının neresi din istismarcılığıdır sorusu akıllara gelebilir? Zamanlaması ve sayısıyla bu etkinlik buram buram din istismarcılığı kokuyor. Hatırlarsanız, Bedir Gazvesi’ne katılanların sayısı 313’dü. Yenikapı’daki etkinliğin başlığı da “313 bin kişi ile Enderun Teravih Namazı”dır. Yani bu etkinliğe katılan cemaat, Bedir Gazvesi’ne katılan ve Mekkeli Kureyş’e karşı savaşan Bedir ordularına, Enderuncular da yani saray ve şürekâsı da Bedir Gazvesi’ne komutanlık eden Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e benzetiliyor. Dahası Erdoğan, “Burası İstanbul, bir diğer adıyla İslambol. Burası Konstantinapol değil ama burayı böyle görmek isteyenler var. Böyle görmek isteyenlere karşı 22 günümüz var.” diyerek, kendisini Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem tarafında, CHP ve diğer partileri de Kureyş tarafında görüyor. Bedir’de yapılan cihat ile Yenikapı’da kılınan namazı bir tutuyor. Kısacası her yönüyle analoji yaparak İslam dinini emellerine alet ediyor.
Yalnız unutuyor, o gün Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve sahabesinin karşısında Mekkeli müşrikler vardı. Bedir, varlık yokluk mücadelesiydi. Bugünse Enderuncuların -Enderun, Osmanlı Devleti’nde devşirmelerin uluma-i rüsum tarafından devlet adamı olarak yetiştirildiği Saray içi okullarına denir- karşısında kâfirler değil, kendi Müslüman halkları var. Aralarındaki kültürel farklılık nedeniyle ve farklı cenaha hizmet ettikleri için karşısındakileri düşman görüyor.
Zamanlamasına gelince, 23 Haziran’da yapılacak İstanbul seçimleri arifesine rastlıyor. Seçimler öncesinde böyle bir etkinlik düzenlenerek, saflar sıkılaştırılıyor, Müslümanların İslami duyguları istismar ediliyor. Küskün AKP seçmeni dini etkinlik yoluyla sandığa çekilmeye çalışılıyor. “Falan yerde toplanalım, şu kadar kişi olalım, cihana ve rakiplerimize meydan okuyalım” denilerek milliyetçi duygular körükleniyor. Allah’ın rızasını elde etmek için namaz kılınmasından ziyade namaz üzerinden oy devşirilmeye çalışılıyor. Siyasiler kazanmak için özensiz bir şekilde her şeyi araçsallaştırabiliyor. Onlara göre aracın mahiyeti, kutsallığı önemli değil, amaca hizmet edip etmediği önemli. Örneğin AKP’li Bağcılar Belediye Başkan Yardımcısı Kenan Gültürk, bir camide kadınlara seslendiği konuşmasında AKP’ye oy verilmezse dinin elden gideceğini iddia etti.
Unutulmamalıdır ki Türkiye’de iktidara gelmek isteyenler, ya Kürtlerin ya da İslamcıların oylarını almak zorunda. Bu iki kesimin oylarını alamayanlar, ne yerel seçimlerde ne de genel seçimlerde iktidara ulaşamaz. Erdoğan, 31 Mart öncesi Kürtleri düşman ilan ettiği için oylarını alması zor. Bu yüzden ekonomik nedenlerle küsen muhafazakâr Müslümanların oylarını cebe indirebilmek için duygularını gıdıklamak gerekiyor. İşte Erdoğan bu tür etkinliklerle Müslümanların gıdıkladığı, coşturduğu İslami duygularını oya dönüştürmeyi umuyor.
Ama başarılı olamayacaktır, zira artık Müslümanlar gaflet uykusundan uyanmıştır. Kendisini kandıranlar ile kandırmayanlar arasını ayırt edebilecek pozisyona gelmiştir.
"وَلا يَحِيقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ إِلاَّ بِأَهْلِهِ" “Halbuki kişi kazdığı kuyuya kendi düşer.” [Fatır 43]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ercan Tekinbaş