- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber - Yorum
Yiğitlik Er Kişinin Harcıdır
Haber
Türkiye, Rus yapımı S-400 hava savunma sisteminden vazgeçmesi için ABD tehdidiyle karşı karşıya. ABD Savunma Bakanı vekili Patrick Shanahan’ın 6 Haziran tarihli mektubunda Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a özetle, S-400 sisteminden vazgeçilmemesi karşısında F-35 programından tamamen çıkarılacağı, bu uçakların eğitimini alan pilotların 31 Temmuz itibariyle geri gönderileceği, Türkiye’ye karşı CAATSA (Amerika’nın Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası) yaptırımlarına maruz bırakılacağını ve yine Türkiye’nin milli gelirinde ve uluslararası ticarette telafi edilmesi zor, büyük kayıplar yaşayacağına yönelik ifadeler bulunuyor. (Ajanslar)
Yorum
Amerika için dost ve müttefiklikten ziyade çıkar ve menfaatler vardır. Bu gerçeğin, son mektupla birlikte başımızdaki yöneticiler tarafından da anlaşıldığını umuyorum. ABD-Türkiye arasında yaşanan bu son gelişmeler ciddi kırılganlıklardan ziyade bir takım siyasi manevralara ve ekonomik gelişmelere matuf olduğu görülebilir. Nitekim Türkiye-ABD ilişkilerinin tarihi serüvenine baktığımızda çok daha ağır süreçler yaşanmasına rağmen hiçbir dönemde ipler kopmamıştır. Bunun temel sebebi, Türkiye’nin ABD ekseninin dışına hiçbir zaman çıkamamasıdır.
Bundan 55 yıl önce 1964 yılında dönemin ABD Başkanı Lyndon B. Johson, Türkiye Başbakan’ı İsmet İnönü’ye ağır bir tehdit mektubu göndermişti. Mektupta; “Türkiye NATO üyesi bir ülke olan Yunanistan ile arasında gerilim yaratacak, Kıbrıs’a müdahale gibi bir hareketlilik içine girecek olması durumunda, Sovyetler Birliğinin Türkiye’ye yönelik bir işgali karşısında, NATO bu işgale müdahalede çekimser kalabilecektir. Ayrıca böyle bir girişimde Türkiye ABD silahlarını kullanamaz” denmekteydi. O gün, bu tehditler nasıl görmezden gelinip daha fazla bağımlılıkla ABD ödüllendirildiyse bugün de aynı şekilde tehdit ve ültimatomlara karşı hiçbir caydırıcılığı olmayan cılız ve hamasi söylemlerle ABD’ye cesaret veriliyor.
Siyasi ve iktisadi anlamda ABD’ye bu denli bağımlı olan bir ülkenin ABD’ye rağmen S-400 sistemini almasının vakası mümkün değildir. İleriki süreçte meselenin ABD’nin istekleri doğrultusunda çözülmesi şaşırtıcı olmayacaktır. İki yıl önce Suriye’deki gelişmeler Türkiye Rusya arasında S-400 anlaşmasını mümkün kılacak konjonktürdeydi. Fakat bugün, Suriye sürecinin sona doğru evrilmesiyle hem Rusya hem de Türkiye yapılan bu anlaşmaya tabiri caizse pişman ediliyor. Ben burada bu anlaşmanın analizine girmek istemiyorum çünkü M.04 Nisan 2019 tarihli Türkiye- Rusya S-400 Anlaşması ve Yankıları soru cevapta konu detaylı bir şekilde izah edilmişti.
Üzerinde durulması gereken husus, küstah kâfirlerin başımızdaki yöneticilerin şahsında ümmeti aşağılaması karşısında yine bu yöneticilerin o kâfirlere hak ettiği cevabı vermekten aciz olmalarıdır. 55 yıl önce tehditlere boyun eğen yöneticiler ne idiyse bugünküler de aynı. ABD tehdit eder, başımızdaki yöneticiler onlarla uzlaşı yolunu arar, ültimatom verir, daha fazla ekonomik tavizlerle bu canavar büyütülür. Onlar bu coğrafyada mazlum Müslümanların kanını akıtır, onların kuyruğuna takılan yöneticiler, güç ve izzeti onların yanında arar. ABD bu coğrafyada sömürü düzenini kurar, başımızdaki yöneticiler bu çarkın dönmesini sağlayan suyu temin eder.
Bu tehdit mektubunun Türkiye’deki yetkililere ulaşmasının üzerinden günler geçmesine rağmen bırakın fiili bir cevabın verilmesini, göstermelik iki satır yazı dahi yazılamıyor. Adamlar tehdit mektubunu basına vererek tüm dünyaya servis ediyor, başımızdaki yöneticiler tehdit ifadelerinden ziyade, mektubun ifşa edilmesine güceniyor.
Bundan asırlar öncesinde yaşanan bir olayı örnek vermek istiyorum ki dün ile bugünün kıyası yapılabilsin. Bu olay, Müslümanların başındaki yöneticilerin nasıl izzetli, şerefli bir duruş sergileyerek tarih yazdıklarını tekrar hatırlamamız açısından da ibretliktir.
Bizans İmparatoru Nikefor Fokas halifeye ödemesi gereken yıllık vergiyi ödemediği gibi İmparatoriçe İren zamanında ödedikleri vergiyi de 803 yılında Harun El Reşid’e gönderdiği mektupla geri istedi.
Nikefor mektubunda; “Bizans İmparatoru Nikeforos’tan Arapların hükümdarı Harun’a: İmdi, benden önceki İmparatoriçe seni satrançtaki vezir yerine, kendini de piyon yerine koymuştur. Aslında senin vermen gereken malları kendisi sana göndermiştir. Bu da kadınların zaaf ve beyinsizliğindendir. Bu mektubumu okuduğunda onun sana göndermiş olduğu malları iade et ve kendin için de fidye öde aksi takdirde aramızda kılıç konuşacaktır.” Cevap olarak Halife Harun beklemeksizin, başka bir kâğıda dahi lüzum görmeden gelen mektubun üzerine: “Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla Müminlerin emiri Harun’dan Bizans köpeği Nikeforos’a! Ey kâfir kadının oğlu! Senin mektubunu okudum. Cevabını dinlemeyeceksin, bizzat göreceksin vesselam.”
Devlet adamlığı, yöneticilik, tehdide boyun eğerek tehdit edenle iş tutmak değildir. İki satır yazı için günlerce beklemek hiç değildir. Hele bunca arsızlığa rağmen hala ortaklıktan bahsederek eziklik göstermek hiç olmamalıdır.
Yapmanız gereken en azından bu tehdit karşısında Türkiye’nin dört bir tarafında ABD’nin sınırsız bir şekilde kullandığı askeri üsleri kapatmanız, liman ve boğaz kullanımını engellemeniz, şer yuvası olan elçiliklerini kapatıp elçilerini kovmanızdır. O vakit, bu uygulamalar, mektuba karşı bir cevap olabilir.
Esas cevap ise insanlığın başına bela edilen demokratik düzen ve ideolojilerini terk ederek insanlığa huzur ve güven vadeden İslam Nizamını tatbik etmeniz olurdu ki bu ancak Allah korkusunu beşer korkusunun önüne geçiren, Allah’a olan güven ve itimadı, ABD’ye olan güvenin önünde tutan yiğit erlerin, yöneticilerin harcıdır.
Bu ümmetin ecdadı, hiçbir zaman kâfirlerin değirmenine su taşımadı, o kâfirlerin tehditlerine boyun eğmedi. Tehditlere boyun eğmeyi zillet, onlarla iş tutmayı zulüm, onlardan korkmayı ar bildi. Gerçekten bu ümmetin güven ve desteğini kazanmak istiyorsanız önünüzde büyük bir fırsat var. Onların batıl düzen ve nizamlarını terk etmek suretiyle yeni bir tarih yazabilirsiniz. Tabii ki Allah’a güvenip cesaret ederseniz!
اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْۚ وَاِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذ۪ي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
"Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur; eğer sizi yardımsız bırakırsa O’ndan sonra size kim yardım edebilir? Müminler yalnız Allah’a güvensinler." (Âl-i İmrân 160)
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmet SAPA