- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber ve Yorum
Ali Erbaş’a Sahip Çıkan AKP, İstanbul Sözleşmesi’ne de Sahip Çıkıyor!
Haber:
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Ramazan ayının ilk Cuma hutbesinde "İslam’ın zinayı en büyük haramlardan kabul ettiğini, lutiliği, eşcinselliği lanetlediğini, bu haramların hastalıklara sebep olduğunu ve bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele etmek gerektiğini” söyledi.
Yorum:
Ali Erbaş’ın hutbede söylediği bu sözlere ilk olarak “İnsan Hakları Derneği” (İHD), peşinden Ankara Barosu, İzmir Barosu, Diyarbakır Barosu, Şanlıurfa Barosu tepki verdiler. Yine CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen’de Ali Erbaş’a tepki gösterdi. Bu kurumlar yaptıkları yazılı ve sözlü açıklamalarda Ali Erbaş üzerinden İslam’a ve İslam’ın değerlerine saldırdılar. Müslümanlar bu laik kurumların açıklamalarına sosyal medyadan tepki verdiler ve Ali Erbaş’ın sözlerini desteklediler. Ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da Ali Erbaş’a destek verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Herkes yerini bilecek, haddini bilecek. Zira Diyanet İşleri Başkanı'mıza yapılan saldırı devlete yapılan saldırıdır” diye konuştu.
Bu meseleyi birkaç boyutu ile ele almalıyız. Birincisi: Ali Erbaş ile ilgili olan konu ki, o hutbede İslam’ın hükmünü beyan etmiştir. İslam zinayı haram kılmıştır, İslam eşcinselliği lanetlemiş ve yasaklamıştır. Aynı İslam zina yapanların ve eşcinsellerin cezasını da ortaya koymuştur. Ama Ali Erbaş bunlardan hiç bahsetmedi. Çünkü cezayı uygulayıcı olan devlettir. Ali Erbaş’ın başında bulunduğu kurum olan (Diyanet)’in bağlı olduğu devlet; laik, demokratik bir devlettir. Laik, demokratik devlette yöneticiler zinayı serbest hale getirdiler, eşcinselliği yasallaştırdılar. Yani bu devlet zinayı suç saymadığı gibi zina yapan erkek ve kadına da herhangi bir cezai müeyyide uygulamıyor. Yine eşcinselliği lanetleyip yasaklamadığı gibi onlara da bir ceza uygulamıyor. Bu fiiller insanların şahsi özgürlükleri kapsamındadır, dileyen istediği gibi yaşar, diyor bu laik devlet. Ama aynı devlet nikâh ile evlilik yapıp yuva kuranları erken yaşta evlendikleri için hapse atıyor. İşte Ali Erbaş eğer sözlerinde samimi ise o hutbeden devlete ve yöneticilere de çağrı yapmalı, zinayı, eşcinselliği, kumarı, içkiyi yasaklamaları için yöneticilere çağrı yapmalı. İslam’ın hükümlerini hiçe sayan, Allah’ın hudutlarını çiğneyen bu devletin küfür devleti olduğunu söylemelidir. Eğer Ali Erbaş bunu yaparsa biz o zaman onun samimi bir Müslüman ve âlim olduğuna şahitlik ederiz, yok eğer yapmazsa laik küfür devletin istediklerini yerine getiren biri olarak kalır ki bu, hem bu dünya da hem de ahirette rüsvaylıktır.
İkincisi: Ali Erbaş’a destek veren başta Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm yöneticiler ile ilgili olan konu… Yöneticilerin bu meseledeki ikiyüzlülükleri aşikârdır. Birçok eski ve yeni milletvekili, eski ve yeni bakan Ali Erbaş’a destek verdiler. Aynı vekiller Ali Erbaş’ın bahsini ettiği zinayı serbest kılan yasayı meclisten geçirmişlerdi. Yine İstanbul Sözleşmesi’ni kabul eden yasayı onaylamışlardı. Eski ve yeni Adalet Bakanları da dâhil birçok bakan bu İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getiren uygulamalara imza attılar ve mağdurlar oluşturdular. Yuvaların yıkılmasına sebep olan bu yöneticiler eşcinsel örgütlerin faaliyetlerini yasallaştırdılar, mitingler yapmalarına izin verdiler. Bu yöneticilerin en başında Cumhurbaşkanı Erdoğan gelmektedir. Onun Ali Erbaş’a verdiği destek sahtedir, samimiyetten uzak, popülist, çıkarcı bir siyasetten başka bir şey değildir. Zira Ali Erbaş’ın hutbede söylemediği İslam’ın bütün hükümleri, bugün onun yöneticisi olduğu devlet tarafından ayaklar altına alınmış durumdadır. Fuhuş devlet tarafından resmi olarak yaptırılıyorken Erdoğan’ın “Zina haramdır” diyen Ali Erbaş’a destek vermesi ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. İstanbul Sözleşmesi hala yürürlükteyken, kutsal bir yasaymış gibi devlet onu koruyorken, bu sözleşmenin virgülüne dahi dokunamıyorken “Diyanet’e saldırı, devlete saldırıdır” demek devleti kutsayıp İslam’ın hükmünü yok saymaktan başka bir şey değildir.
Üçüncüsüne yani Ali Erbaş’a sahip çıkan Müslüman halka gelince, onlar İslam’ın hükümlerine sahip çıkmışlardır. Bu tavırları ile laik Kemalist İslam düşmanlarını da çok kızdırmışlardır. Ama Müslümanlar şunu bilmeliler ki bugün İslam’ın hükümleri hayatta uygulanmıyor, zina serbest, faiz alabildiğince yaygınlaşıyor, devlet Diyanet eliyle faize cevaz verdiriyor, içki fabrikalarının sayısını artırıyor ki haram yaygınlaşsın, devlet kendi eliyle gençleri kumara çağırıyor, bahis oyunlarını yasallaştırıyor. İşte Müslümanlar bunu görmeleri gerekir. Bu devletin küfür hükümlerini daha fazla yaymasına müsaade etmemeleri gerekir. Laiklik küfürdür, demokrasi küfürdür ve Müslümanlar bu sistemlere asla yaklaşmamaları gerekir. Müslümanlar İslam’ın hükümlerini tatbik edecek devletin ikamesi için, Raşidi Hilafet için çalışmaları gerekir.
Son dördüncü olarak Kemalist laiklere gelince onları bu ayet çok iyi tarif ediyor:
﴿قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ﴾
“Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür.” (Ali İmran 118)
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mahmut Kar