- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Hişam Neccar; Senin Artık Ümmetin Karşısında Değil Onun Yanında Yer Almanın Zamanı Gelmiştir
Haber:
Yazar sayın Hişam Neccar, El-Arab Dergisi’nde şu başlık altında uzun bir makale yayınlamıştır: “Dijital Alan, Endonezya’da Yasaklanan Hizb-ut Tahrir İçin Alternatif Bir Arenadır.” Başlığa şu ifade de eklenmiştir: “Hizb, birçok aşırıcılık yanlısı gruplar için fikri ve ideolojik bir lokomotiftir.”
Yorum:
Biz de soruyoruz:
Sayın Hişam Neccar’ı, Endonezya’ya ulaşmak ve kendi dar milliyetçiliğinden uzak bir noktada olan dünyanın uzak doğusundaki olayları takip etmek için uluslararası meselelerle meşgul olmaya sevk eden şey nedir acaba?
(Siyasi bir analist olarak) Endonezya’ya giderken, Hinduların elindeki Cammu ve Keşmir’deki Müslümanlara neler olduğunu hiç takip etmedi mi?
(İslami bir düşünür olarak) Endonezya’dan dönerken, Doğu Türkistan’daki Müslüman Uygurların başına gelenleri hiç takip etmedi mi?
(İslami bir yazar olarak) güneşin doğuşuna giden yolda, Myanmar’daki Rohingyalı Müslümanlarının çektikleri acıları hiç takip etmedi mi?
Bu yazar ve diğer akranları, kendisine Endonezya’dan daha yakın olan Yemen, Suriye, Irak ve Sudan’daki Müslümanların çektiği acılara, dahası bu büyük olayların onun kavmiyetçi lehçesi ve vatancı fikirleriyle örtüştüğüne tanık olmuyorlar mı?
Hindular, Budistler veya komünistlerden, hatta özel hırslara sahip olan aynı ülkenin evlatlarından, dahası bundan daha az olan ve Batı’nın çıkarlarını gerçekleştirmek ve politikalarını uygulamak için çalışarak Batı’nın kuyruklarından oluşan laikler veya aşırılık yanlıları tarafından dünya ülkelerinin çektikleri acılara karşı gözleri kör mü oldu?
Yazar, İslami hareketleri takip etmede, İslami örgütleri incelemede ve onların hepsini, Batı’nın etiketlediği terörizm ve aşırıcı olarak adlandırmada çok ileri gitti ama kafir ülkelerin ve İslam düşmanlarının politikaları ve İslam ülkelerindeki Batı’nın kuyrukları olan ajan ve hainlerin işbirliği nedeniyle binlerce Müslümanı ellerindeki savaşçılarla karşı karşıya getiren, onları göçe zorlayan, yerinden eden ve açıklık ve yoksulluktan öldüren gerçek aşırılık yanlılarını ve gerçek teröristleri görmezden geldi.
Sayın Hişam Neccar ve yazar, gazeteci ve siyasilerden oluşan akranları, kurtuluş yolunu idrak eden ve Allah kendisine zafer ve iktidar verinceye kadar bu yolda yürümeye devam eden ümmetin saflarında olmaya daha layık değiller mi?
Evet, ümmet bugün, dünden daha farklıdır. Zira ümmet dün, yöneticilerin zulmünden ve medyanın saptırmasından dolayı maruz kaldığı felaketlere sessiz kalırken ancak bugün, tüm bunları aşmış, korku zincirini kırmış ve ajanlar ve onların kuyruklarıyla olan bağlarını koparmıştır. Dolayısıyla Allah’ın düşmanlarının korktuğu Allah'ın vaadinin gerçekleşmesi an meselesidir. Dikkat edin o, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulmasıdır.
Hizb-ut Tahrir, hiçbir zaman yeryüzündeki herhangi bir otoritenin kendisine çalışması için izin vermesini beklememiştir. Zira o, İslam’ı taşımak ve İslami hayatı yeniden başlatmak ve tüm İslam beldelerini İslam’ın Râyesi altında birleştirmek için çalışmak gibi tüm Müslümanlara farz olan hususu gerçekleştirmek için Allah’ın emri doğrultusunda çalışmaktadır. Ayrıca o, siyasi mücadelesinde, sömürgeciliğin tüm şekillerini kaldırıp atmak, onları İslam beldelerinden kovmak, planlarını ifşa etmek ve ümmete karşı onlarla birlikte olan ajanlarını ve komplocularını ortaya çıkarmak için çalışmaktadır. Nitekim Celil Âlim Kâdi Muhammed Takıyyuddîn Nebhânî tarafından kurulduğundan beri onun yaptığı şey bu olup hiç değişmemiş ve değişikliğe uğramamıştır. Dahası çalışmasında ve metodunda kültürlenmeyi ve bilincin yayılmasını temel alarak, otoritenin sahibi ve İslam’ın taşıyıcısı Müslümanlar olması için tüm fikirlerini bütün Müslümanların ulaşabileceği bir hale getirmiştir. Hizb-ut Tahrir, istenilen hedefi gerçekleştirmeye yönelik metodunun, herhangi bir şekildeki maddi çalışma değil de fikri ve siyasi çalışma olduğunu kesin olarak vurgulamaktadır. Bunu ise, korkudan ve zayıflıktan dolayı değil, bilakis ilk İslam devletini sadece fikri çatışma ve siyasi mücadele ile kuran Allah’ın Rasulü Aleyhissaltu ve’s Selam’ın metoduna uyduğu için vurgulamaktadır.
Biz sizi tüm samimiyet ve içtenlikle, Hizb-ut Tahrir’e yönelik suçlamalara girmeden ve onu aşırıcılık ve terörizmle nitelendirmeden önce Hizb-ut Tahrir’i tanımaya davet ediyoruz. Zira bunlar Batı’nın, İslam’ı siyasi olarak taşıyan ve ümmeti bunalımından çıkarıp kafirlerin uykusunu kaçıran, onları rahatsız eden, İslam ülkelerindeki çıkarlarını ve gücünü kaybetme korkusuyla endişelendiren merkez sahneye geri döndürmek amacıyla onun kalkınması için çalışan herkese yönelik saptırma ve çarpıtma aracı haline getirdiği nitelendirmelerdir.
Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيداً يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزاً عَظِيماً “Ey iman edenler! Allah'tan ittika edin ve dosdoğru söz söyleyin, (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Rasulü’ne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” [Ahzab 70-71] Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur: مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ، فَلْيَقُلْ خَيْراً أَوْ لِيَصْمُتْ “Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa, ya hayır konuşsun ya da sussun.”
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Yusuf Seleme