Salı, 24 Muharrem 1446 | 2024/07/30
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Birleşmiş Milletler’den Adalet Arayışına Girmek  Şeytan’dan Hidayet Beklemek Gibidir!

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber-Yorum

Birleşmiş Milletler’den Adalet Arayışına Girmek
Şeytan’dan Hidayet Beklemek Gibidir!

Haber:

Afganistan’ın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği geçtiğimiz günlerde şöyle bir tweet attı: “Birleşmiş Milletler Akreditasyon Komitesi (Kimlik Bilgileri Komitesi) bugün toplandı ve Afganistan’ın Birleşmiş Milletler’deki koltuğuna ilişkin kararını ertelemeye karar verdi. Dolayısıyla Afganistan İslam Cumhuriyeti’ni temsil eden mevcut misyon, Birleşmiş Milletler’deki çalışmalarına devam edecek. Komite, raporunu önümüzdeki günlerde kabul edilmek üzere Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na sunacak.”

Doha’daki Taliban siyasi ofisinin eski sözcüsü ve İslam Emirliği’nin Birleşmiş Milletler’deki atanmış temsilcisi Süheyl Şahin, attığı şu tweetle yanıt verdi: “Karar, hukuk kurallarına ve adalete dayanmıyor. Çünkü Afgan halkını meşru haklarından mahrum bırakmaktadır.” Afgan halkının sorunlarını etkin ve verimli bir şekilde çözmek ve dünya ile olumlu bir etkileşim sürdürmek için bu hakkın yakın gelecekte Afganistan İslam Emirliği temsilcisine devredileceğini umduğunu ifade etti. 

Yorum:

Afganistan İslam Emirliği’nin hala Birleşmiş Milletler’den adalet ve hukuk kuralları beklediğini bilmek ne kadar şaşırtıcı bir şeydir. Oysa o, yirmi yıl önce ABD ve NATO’nun Afganistan’ı işgalini onayladığını ifade eden bir örgüttür. Ayrıca o, İslam İslam Emirliği’ni devirmiş, onu iktidardan uzaklaştırmış ve Bonn görüşmelerinde Taliban’ı tamamen görmezden gelmişti. Dahası BM kararı nedeniyle şehit ve sakat kalanlar olmuş ve İslam Emirliği mücahitleri de dahil olmak üzere yüz binlerce Afganlı yerinden edilmiştir. Buna ilaveten insanların sorunlarına etkili ve verimli bir çözümün BM’de olduğuna dair herhangi bir umut beslemek, seraptan başka bir şey değildir. 

İslam Emirliği, Birleşmiş Milletler’in bu tür yüzeysel görüşünü bir kenara bırakmalı ve kapsamlı bir İslami vizyonla bu kurumun hakikatini idrak etmelidir. Çünkü İslam ümmetinin şu anda boğuştuğu krizlerin ve açmazların çoğu BM’in planlamasından kaynaklanmaktadır.

Tarihsel olarak bu örgütün kökeni, Osmanlı Hilafet ordusunun fetihlerini önlemek için Avrupa (Hıristiyan) ülkelerinin birliğine dayanmaktadır. Nitekim önce bir Avrupa uluslararası sistemi altında Hilafet’e karşı birleştiler; daha sonra uluslararası hukuk kavramına göre uluslararası örfün yerini alan sadece Avrupa ülkelerinin Hıristiyan ailesinin lehine olan yasalar çıkardılar. Bunun sonucunda bu Avrupa uluslararası yasalarına dayanarak Hilafet'e karşı komplo kurdular ve sonunda da topraklarını ona dayattıkları ulus devletlere bölerek onu devirdiler. Daha sonra Osmanlı Hilafeti’nin bölünmüş her bir parçasını birbiri ardına işgal ettiler ve sürekli olarak sömürgeleştirdiler.

Hıristiyan ve Avrupa ülkeleri arasındaki aynı birlik, nihayetinde dünyanın geri kalanının da katılmasına yol açmştır. Böylece onları, bizzat koymuş oldukları kanunları çıkarırken zoraki tanıklar olarak kullanma imkanı bulmuşlardır. Bu da İngiltere’nin Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından Milletler Cemiyeti’ni kurmasıyla sonuçlanmış ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir. Nitekim İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ABD liderliğindeki uluslararası sistem kurulduğunda, diğer tüm uluslararası kurumlarla birlikte mevcut Birleşmiş Milletler kurulmuş ve onların hepsi dünya liderliği için kana susamış Amerikan hükümeti tarafından yönetilmektedir.  

Bu örgütün BM olarak adlandırılması güzel ve ilgi çekici olduğu içindir, bundan amaçlanan ise kamuoyunu yanıltmaktır. Zira bu örgütün içinde kararları alan ülkeler, Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden başkası değildir. Dolayısıyla bu örgütün geri kalan ülkelerden oluşan üyelerinin, onların kararlarına boyun eğmekten, dahası şu an olduğu gibi daimi üyelerin despot ve saptırıcı kararlarını haklı çıkarmaktan başka seçenekleri yoktur. İşte bu nedenle diğerleri sadece zoraki tanıklık rolü oynamaktadırlar.   

BM barış güçleri, bu örgütün zalim kararlarını, anlaşmalarını ve açıklamalarını dünyanın her yerinde uygulatmaktadır. Ancak büyük güçlerin kaprislerini kontrol edecek herhangi bir mekanizma yoktur. Hakeza bu örgüt, kendisinin dünya çapında korunmasını sağlamayı ve güvence altına almayı taahhüt eden Laiklik fikri temelinde kurulmuştur. Nitekim insan hakları, demokratik değerler, kadın hakları, Batılı özgürlükler ve diğerleri, onun misyonunun açık örnekleridir. Bu da örgütün temelinin, büyük güçlerin çıkarlarını güvence altına almak için küfür, baskı, ikiyüzlülük ve zulüm üzerine kurulduğu anlamına gelmektedir. Zira bu örgütün, uluslararası barışı koruma ve iyi komşuluk kisvesi altında yürüttüğü temel görevlerinden biri de, Hilafet’in yeniden kurulmasını engellemek, İslam beldelerinin fikri, siyasi ve coğrafi birliğini bastırmak, Hilafet’in ve İslam’ın kapsamlı bir şekilde tatbik edilmesini ve onun davet ve cihat yoluyla tüm insanlığa yayılmasını önlemektir. Ayrıca dünya barışı adı altında büyük güçlerin herhangi bir çarpışmasını ve savaşını önlemek için sömürgelerdeki sömürgecilik duygusunu yönetmeyi amaçlamaktadır.

Birleşmiş Milletler ve onun uluslararası kurumlarının tüm destekçilerinden, başta İslami ülkeler olmak üzere Birleşmiş Milletler’in adil bir şekilde çözebileceği dünya sorunlarından en azından bir tanesini göstermelerini talep ediyoruz?! İçinizden hiçbirinin olumlu bir cevabı olmadığından eminiz! Ama ben size İslami ülkelerinin durumları hakkında bazı örnekler vereceğim. Zira Bosnalı Müslümanların katledilmesinden Filistin, Afganistan, Yemen, Suriye ve diğer İslam ülkelerinin sorunlarının yolunu açan kafir ülkelerin çıkarlarını ve değerlerini güvence almak dışında Müslümanlara adalet ve destek sağlanmamıştır.

Bu örgüt, ekonomik ve endüstriyel alanlarda Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Ticaret Örgütü, eğitim ve kültür alanlarında UNICEF ve UNESCO, sağlık sektöründe DSÖ, yoksulluk ve açlıkta Dünya Gıda Programı, göçmenlik ve mülteciler hakkında Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ve benzerleri gibi çeşitli kurumlarının da yardımıyla insanların yaşamlarının her alanını başta ABD olmak üzere dünya güçlerinin kontrolü ve sömürgesi altına almıştır. Aslında Birleşmiş Milletler, çeşitli alanlarda çalışmak yoluyla kafir ve sömürgeci güçlerin lehine evrensel laik değerleri yaygınlaştırmak istemektedir. Çünkü o, hiçbir ırk, kültür veya başta İslam olmak üzere hiçbir dinin toplumda değerler, kanunlar ve yönetim açısından bağımsız bir şekilde amel etmesine ve yönetmesine izin vermemektedir. Bu yüzden bu örgüte üye olmak için çalışmak ve BM’den krizleri çözmek için hukuk kuralları ve adalet beklemek, uluslararası meselelerle ilgili yüzeysel düşünmenin ve bilgisizliğin bir sonucudur.

Dolayısıyla İslam Devleti’nin görevlerinden biri de bu örgütün dayatmış olduğu tüm kanunları, anlaşmaları, açıklamaları ve sözleşmeleri tamamen reddetmektir. Bu yüzden üyeliğin yerine İslam Devleti’nin, İslami ülkeleri İslam akidesi ve nizamı temelinde tek tek birleştirmesi ve egemen olan kafir uluslararası sisteme meydan okuması gerekmektedir. Ayrıca İslam Devleti, İslam’ın insanlığın yararı için davet ettiği değerlere dayanmaması gerekir ki bu da; İslam’ın kapsamlı bir şekilde uygulanması, davet ve cihat yoluyla onu taşıması, İslam’ın diğer dinlere üstünlüğünün ilan edilmesi, dünyanın her yerindeki mazlumlara yardım elinin uzatılması, İslam’ın adil değerlerinin uygulanması ve Laik kanunların yerine onların uluslararası bir örf haline getirilmesidir. Dahası bu fikrin küresel düzeyde önünün açılması ve insanlığı bu dünyada ve ahirette refaha ulaştırmak yoluyla insanlığın Kapitalizmin baskısından ve yozlaşmasından kurtarılması gerekmektedir. 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Seyfullah Mustenir - Afganistan

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER