- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
İçilecek Su Yok Ama Boğulacak Kadar Su Var!
Haber:
İslamabad, 23 Ağustos (Associated Press Pakistan):Federal İklim Değişikliği Bakanı Senatör Şeri Rahman,Pakistan Ulusal Kriz Yönetimi Otoritesi tarafından ülkedeki mevcut sel acil durumu hakkında verilen brifingde yaptığı açıklamaları sırasında,insani yardım ve kurtarma çabalarının acilen uluslararası ve ulusal olarak seferber edilmesine ve selden etkilenen ve yerinden edilmiş kişilerin rehabilitasyonuna olan ihtiyacı vurguladı.
Yorum:
Muson yağmurları, Pakistan’ın genelinde kaosa neden oldu.Ulusal Afet Yönetim Kurumu’nun son raporuna göre, ülkede bu yaz şiddetli yağışlar ve sel nedeniyle en az 903 kişi hayatını kaybederken, şu anda 50 bin kişi evsiz ve çadırlarda yaşıyor. Çarşamba günü, son 48 saat içinde sel kaynaklı felaketlerde 126 kişinin öldüğünü ve kurbanların çoğunun kadın ve çocuklar olduğunu söyledi.Pakistan, Küresel İklim Risk Endeksi tarafından dünya çapında iklime en duyarlı ülkelerden biri olarak nitelendirildi.
Bu sadece sağanak yağmurun bir unsuru değil, aynı zamanda doğal engellerin de olmamasıdır. Aslında bu, çevresel değişikliklere ayak uydurmanın ihmal edilmesi değil, aksine Pakistan’ın doğal kaynaklarının vahşi bir soygunudur. Dolayısıyla yaygın ormansızlaşma noktasında sıradan insanların cehaleti kınanmamalıdır. Zira temel orman örtüsünün kaybolmasının arkasında, politikacıların, hükümet yetkililerinin ve orman yetkililerinin desteğiyle iyi bir şekilde organize edilmiş bir “ahşap mafyası” vardır. Nitekim kaybolan miktar ancak 1947’de ormanların kapladığı alanla şu anki bölüm karşılaştırılarak ölçülebilir; dolayısıyla Pakistan topraklarının yüzde 33’ü ormanlarla kaplıydı ve bu oran Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün mevcut tahminlerine göre şu anda yüzde 2,2’dir.
Her yıl işler daha da kötüye gidiyor, her hükümet bir önceki hükümeti suçluyor ve bir önceki hükümet de mükemmel bir yönetimin olmamasıyla suçluyor. Şiri Rahman gibi yetkililer de, kurtarma çabalarına odaklanmak yerine vergi mükelleflerinin parasını basın toplantılarına harcamaktan ve herkes adına dilencilik yapmaktan utanmıyorlar! Nitekim yerel halkın ve Pakistan’daki geri kalan insanların kardeşlerine ve bacılarına gönüllü olarak yardım ettiklerini gördük. İşte onlar, başkaları için bir umut ve güç kaynağı olan ve hizmetlerini para, şöhret ya da adının duyulması hırsı için yapmayan insanlardır. Ama yetkililer bir yandan para ve kaynaklarla uğraşırken, diğer yandan da yıkımın kurbanlarını daha fazla patlatmak için dişlerini keskinleştiriyorlar. Nitekim Avrupa Birliği, Pakistan’daki selden etkilenen ailelere 350 bin Avroluk insani yardım yapacağını duyurdu. Ama küstah yetkililer yine Pakistan halkını satıp parayı ceplerine atacaklardır. Bütçeye de bir bakacak olursak, 2022-2023 mali yılı mali planında doğal afetler için herhangi bir ödeneğin önerilmediğini göreceğiz. Ama çevreyle mücadele adına 9 milyar Rupi tahsis edilirken aynı zamanda kabine bölümüne ise 60 milyar Rupi tahsis edilmiştir!
Karaçi sakinleri öyle bir şoka girdiler ki artık bulutlar onlar için bir sıkıntı kaynağı haline gelmiştir. Zira tüm yıl boyunca su kaynağına ihtiyaç duyuyorlar ve musonlarda sel ve elektrik çarpmasının kurbanı oluyorlar. Ayrıca yıllar boyunca Karaçi’nin yağmur suyu kanalizasyonları suistimal edilmiştir. Zira birçok küçük yağmur suyu drenajlarında, kaçak inşaatlar yapılmıştır. Nitekim ünlü mimar ve şehir plancısı Arif Hassan, “Karaçi Neden Taşıyor?” başlıklı makalesinde şunları yazdı: “Aynı zamanda Sindh hükümeti, kendi özel kullanımı için “NOLA” bölgesindeki ilçe meclisi üyeleri için park tesisleri, ofisler ve konutlar inşa etti. Hatta Pakistan Yüksek Mahkemesi’nin kaydının bir kısmı bile NOLA’ya dayanmaktadır.” Bu yüzden adalet ofisinizin sel güvenliğinizin üstüne oturması ironiktir. Tarih boyunca su kaynakları birçok medeniyetin doğuşuna, dağılmasına, sınırlandırılmasına ve hatta yok olmasına bile neden olmuştur. Dolayısıyla Müslümanlar yönetimleri boyunca su ve kanalizasyon idaresinin önemini idrak etmişlerdir. Örneğin Emeviler, nehirler ve vadiler üzerine barajlar inşa ettikleri gibi su yönlendirme kanalları ve ağları inşa etmişlerdir. Ayrıca mevsimsel olarak kanalları temizlemişler ve yolcuların ve eşyaların hareketini kolaylaştırmak ve su akışını iyileştirmek için nehirler üzerine kemerler inşa etmişlerdir. Dolayısıyla barajların temel amacı vadilerdeki ani sel baskınlarını önlemekti. Ancak tarımda veya otlatmada kullanılmak üzere su depolamak, bariz bir ikincil fayda olurdu. Ayrıca Abbasiler, Divan-ı Akra' (yani Su Dairesi) adını verdikleri bir su yönetimi dairesi kurmuşlardı.
Abbasiler, Fırat Nehri’nin suyunu kontrol etmek için barajlar inşa etmişler ve daha sonra maksimum fayda sağlamak ve daha geniş bir alanı kaplaması için kanalizasyon ve kanallar kullanarak dağıtmışlardır. Bunun sonucunda tüm arazileri ekip sulayabilmişlerdir. Ayrıca Müslüman Araplar tarafından Endülüs’te başkent İspanya’ya su sağlamak için kurulan su şebekesi, hala yüzyıllar önce kurulduğundan beri faaliyettedir. Osmanlı yöneticileri, su teminine özen göstermişler ve su toplamak için barajlar, rezervuarlar, kuyular, sarnıçlar ve göletler inşa etmişlerdir. Ayrıca su taşımak için su yolları, kanallar ve hidrometreler inşa edildiği gibi suyu dağıtmak için de su yollarına boru hatları ve su depoları inşa edilmiştir.
Bunlar sadece örneklerden ibaret değildir. Bilakis bunlar, İslam Devleti'nin halkı ve kaynaklarıyla ilgilenme yöntemidir. Zira gerçek Müslüman yöneticiler, tebaasının koruyucusudurlar. Halifelik görevi büyük bir sorumluluktur ve bunu ancak Allahu Teala’ya karşı sorumlu ve muhlis olan biri yerine getirebilir.Ömer İbn Abdülaziz, sorumluluklarının boyutunun farkında olan bir emirin mükemmel bir örneğidir. Zira şöyle demiştir: “Allah’a yemin ederim ki, benimle bu yönetim arasında doğu ile batı arasında bir mesafe olmasını o kadar isterdim ki.” Şayet halkı kendisinin Halifeleri olmasından memnun olmazlarsa,halkının onun yerine geçmesi konusunda her zaman ısrar ederdi. O teklif eder ama onu reddederlerdi. Nitekim Ömer halkına şöyle demiştir: “Genellikle yöneticiler insanları tebaalarının üzerine tayin ederler. Ben ise sizi, kendime ve davranışlarıma gözetleyici olarak tayin ediyorum.”
İbn Ömer, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’de şunu rivayet etmiştir: أَلَا كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ فَالْإِمَامُ الَّذِي عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ وَالرَّجُلُ رَاعٍ عَلَى أَهْلِ بَيْتِهِ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ وَالْمَرْأَةُ رَاعِيَةٌ عَلَى أَهْلِ بَيْتِ زَوْجِهَا وَوَلَدِهِ وَهِيَ مَسْئُولَةٌ عَنْهُمْ وَعَبْدُ الرَّجُلِ رَاعٍ عَلَى مَالِ سَيِّدِهِ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْهُ أَلَا فَكُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ “Dikkat edin, hepiniz çobansınız ve hepiniz tebaanızdan sorumlusunuz. İnsanlar üzerindeki imam bir çobandır ve tebaasından sorumludur. Erkek, ailesinin çobanıdır ve onların gözetiminden sorumludur. Kadın, eşi ve çocuklarının ailesinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Adamın kölesi, efendisinin malının çobanıdır ve ondan sorumludur. Dikkat edin, hepiniz çobansınız ve hepiniz tebaanızdan sorumlusunuz.”
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahlak Cihan