- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Tekrarlanan Yalan Gerçeğe Dönüşür!
Haber:
Almanya’da, Katar’da 2022 Dünya Kupası’nı izlemekle ilgili yapılan açık anket sonucunda, Almanların yarısı hiçbir maç izlemeyecekler ve Dünya Kupası’nı tamamen boykot etmeyi planlıyorlar.
Birçok Fransız şehri, maçları halka açık ekranlarda yayınlamayarak oyunları boykot edeceklerini açıkladı.
Yorum:
Dünyanın her yerindeki medya, “tekrarlanan yalan gerçeğe dönüşür” şeklindeki sözü söyleyen Nazi medya borazanı Joseph Goebbels’ın üstlendiği Hitlerin medyasına benzer bir hale gelmiştir.
Avrupa medyası her ne zaman Katar’da yapılacak 2022 FIFA Dünya Kupası’nı boykot etmekten bahsetse insanın midesi bulanıyor ve özellikle Katar’ın, Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmaya hazırlanırken, oyuncuların eğitimi, onların hoşnut edilmesi ve bizzat Katar’ın açıkladığına göre 220 miyar dolardan fazlaya mal olan tüm eğlence araçlarıyla taraftarların eğlendirilmeleri için stadyum, oteller ve ikamet yerleri inşa ettiği sırada gözetmediği insan hakları dedikleri şey hakkındaki konuşmacıları ve teorisyenleri dinlediğinde ise midesinin bulantısı artıyor.
Avrupalılar bu inşaat çalışmalarının, Bangladeş, Nepal, Hindistan ve benzerleri gibi fakir ülkelerin çeşitli yerlerinden 6.500’den fazla işçinin hayatına mal olduğunu iddia ediyorlar. Ancak Katar bunu reddediyor ve sadece 3 kişinin, Batı medyasının dediği gibi zorunlu çalıştırma, kölelik koşullarında çalışma ve aşırı sıcak nedeniyle değil de normal kazalarda öldüğünü savunuyor.
Bu milyarları Batı’yı memnun etmek ve fikri, kültürel, sosyal ve yasal tavizlerle onlara boyun eğmek için harcayan Katar ve onun despot ve müsrif prensinin savunucusu değilim. Prensin aslını hiç umursamadığı dini tavizlerinden bahsetmiyorum bile. Zira o, kokuşmuş kapitalist küfür yönetiminin olduğu Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla yönetiyor.
Bu yorumu yazmamın amacı, Batı’nın kışkırtıcı çifte standartlarını ve bu görüşün yozlaşmışlığı ortaya çıksa, ayıpları ifşa olsa ve insan fıtratına aykırı olsa da insanların akıllarının, fikirlerinin ve geleneklerinin koruyucusu oldukları için Batılı bakış açısını tüm dünya halklarına empoze etmedeki küstahlığını vurgulamaktır.
Birleşmiş Milletler tarafından yasalaştırılan insan hakları savunma mekanizmaları arasında, birçok ülkenin imzaladığı 18 Aralık 1990 tarihli [Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme] adlı bir sözleşme de bulunmaktadır. Ancak göçmen işçilerin, mevsimlik işçilerin ve sınır işçilerinin haklarının korunması ve gözetilmesi için çalışan ve onları zorla veya zorunlu çalıştırmaya zorlamayan bu sözleşmeye Katar’ın yanı sıra Amerika, Kanada ve tüm Avrupa ülkelerinin imza atmaması dikkat çekicidir.
Batı ve medyasının, ilerleme ve insan haklarının korunması iddiasında bulunduğu yabancı işçilerin kendi ülkelerinde yaşadıkları çalışma koşullarını görmezden geldiğini mi düşünüyorsunuz?! Bu ihlaller, gerek bazı kıskanç muhlislerin takibatı, bazen tesadüfen bazen de kendi çıkarı için haber araştıran kimseler sayesinde kaç skandal ortaya çıkarmıştır?!
Burada Suriyelilerin veya Iraklıların göç koşullarından ve Polonya ve Macaristan sınırlarında çocukların ve kadınların ölümüne ve onlarca kişinin ölüm botlarında boğulmasına neden olan zor koşullarda kalmalarından bahsetmiyoruz. Zira tüm bunların haklarına ve insanlıklarına bir saygı yoktur. Bilakis burada, genel olarak Alman mezbaha işçilerinin yaşam koşullarından, özel olarak da 2020 yılındaki Tönnies mezbaha işçilerinin skandalından ve Katar’da tanık olduğumuzdan daha perişan kamplarda geceleyen ve ikamet eden sınır işçilerinin utanç verici çalışma koşulları ve zorunlu çalıştırma nedeniyle onlarca işçinin ölümünden bahsediyoruz. Peki hükümet ve şirket, bu işçilere ve ailelerine tazminat ödemek için ne yaptı? Sadece ne besleyen ne de aç bırakan kırıntılar? Bu sadece buzdağının görünen kısmı; zira aynı şekilde Fas ve Tunus'tan geçici işçi getiren İspanya veya İtalya ve Fransa’da mevsimlik meyve toplayan işçiler de vardır. Aynı durum Romanya, Macaristan ve Polonya’dan işçi getiren ve barınak ve yiyecek sağlama sorumluluğunu işverenlere yükleyen Almanya için de geçerlidir. Aynı zamanda hükümetler, asgari ücret maaşlarını dayattıklarında, işverenler ayaklandılar, yaygara kopardılar ve maaşlardan barınma ve bakım masraflarını düşerek kanunları çiğnediler. Nitekim devlet tarafından bir takip söz konusu olsa da bu, maaşsız, sağlık sigortası ve geçim garantisi olmaksızın kaçak çalışma nedeniyle kaybedilebilecek vergileri almak içindir.
Aynı şekilde örneğin Fas, Tunus, Pakistan ve Bangladeş’te uluslararası markaların üretimi için zorla çalıştırılan işçiler de vardır. Nitekim geçenlerde yüzlerce işçinin ölümüne yol açan bir tekstil ve örme fabrikası çöktü ama devlet ve finansman şirketi makul bir tazminat bedeli ödemediler ve burada insan hakları örgütleri, orada burada daha fazla yanıltmaya yönelik bazı zayıf çağrılar dışında diğer fabrikalardaki çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik arayışlar konusunda sessiz kaldılar.
Sözde işçi hakları ihlallerinin örnekleri bir makaleye, hatta bir kitaba bile sığdırılamaz. Ancak onlar, başkalarının kötülüklerini açığa vurarak dikkatleri kendi kötülüklerinden uzaklaştırıyorlar ve kendilerine inanıncaya, aptal dinleyiciler kendilerine inanıncaya kadar yalan üzerine yalan söylüyorlar.
Eşcinselliğe ve toplumsal cinsiyete teşvik etme çağrılarındaki kötülüklerinden bahsederek, içlerindeki pisliği insanlığa karşı tanımlamaya ve tarif etmeye gerek yoktur.
Allah’tan bizi, bu alçaklığı savunan ve bu pisliğe teşvik eden bu medeniyetten kurtarmasını temenni ediyoruz.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Yusuf Seleme