- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
İslam, Gelecekte Dünyanın Kurtarıcısı ve Merkezi Gücü Olacaktır!
Haber:
Sri Lanka Devlet Başkanı Ranil Wickremesinghe’nin 2023’ün Ocak ayında ACJU’nun (All Ceylon Jamiyyathul Ulama) kuruluşunun yüzüncü yıldönümüne ilişkin konuşması.
“Hilafetin kaldırılmasını da içeren Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın büyük bir dönüşümden geçtiği 1922 yılının başlangıcını hatırlarsınız. O vakit Hilafeti yeniden kurmak için Hindistan’da büyük bir hareket vardı. Ama Sri Lanka'da aynı zamanda, yaşanan tartışmanın teoloji değil de sadece Müslüman düşüncenin olacağıyla ilgili ACJU’da kurulmuştu.
Bu nedenle bugün hala o zamanlar mevcut olan bazı sorunlarla karşı karşıyayız. Birincisi; 1922 yılında mevcut olmayan yaklaşık 150 ülke ile birlikte farklı bir dünyadayız.Bilimin, teknolojinin ve siyasal hakların gelişmesi ile birlikte farklı bir yüzyıldayız. Bunun akabinde Sri Lanka'daki Müslümanların geleceğine bakmalıyız.”
Yorum:
İslam, 1924 yılında Osmanlı Hilafetinin yıkılmasının ardından insanlığın gerçek özünden ayrıldı. Nebi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yedinci yüzyılda Medine-i Münevvere’nin Devlet Başkanı olarak ortaya çıkmasından dünyanın altın çağına, Kanuni Sultan Süleyman'a ve hatta Osmanlı Hilafetinin yıkılışına kadar İslam, 13 asırdan fazla bir süredir Müslümanların hayatlarında tam anlamıyla uygulanmıştır. İslam’ın gerçek özü, (لا إله إلا الله محمد رسول الله) kelime-i tevhide dayalı olan akidesidir. Bu da müdebbir olan yaratıcı Allah’a imanın kabul edilmesidir. Dolayısıyla insanların tüm sorunları O’nun emirlerini bağlanmakla çözülebilir.
Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı Hilafetinin yıkılmasından sonra dünyadaki güç dengeleri değişti ve İslam’ın insan hayatının işlerinden uzaklaştırılması insanlık düşmanlarının yaptığı en büyük felaket oldu. Nitekim dünyanın insanlığın koruyucusu Müslümanların Halifesinin varlığına tanık olmadığı yılların üzerinden tam 99 yıl geçti. Sömürgecilerin bu dünyada, Afrika’da ve Asya’da yaptıklarını ve hala da yapmakta olduklarını kimse hiç inkâr edemez. Zira bu milletleri sömürgeleştirdiler, servetlerini ve kaynaklarını yağmaladılar. Sonra da onlara özgürlüklerini verdikleri söylediler. Ancak onlara kültürlerini dayatarak zihinlerini sömürgeleştirdiler ve başlarına yöneticiler dikerek de bu sömürgeci kültürlerini pekiştirdiler.
Devlet Başkanı’nın var olan karışıklıklarla ilgili 75 yıllık kayıp için ağıtlar yakması bir Hilafet meselesi değildir. Bilakis Amerika ve Avrupa’nın eski sömürgeler üzerindeki hegemonyasıdır. Zira hiçbir yerde barış ve refah doğurmayan hegemonya, Sri Lanka’yı da yalnız bırakmıştır. Bugün İslam’ı değil, insanlığı tehdit eden Batı kapitalizmidir. Çünkü her türlü dini değeri terk etmiştir. Batı kapitalizminin liderliğindeki dünyanın, nüfusun %1’inden daha azının yararına organize bir şekilde servetini tüketmesinin, her gün 25.000’den fazla insanın açlıktan ölmesinin, geçmişte olmayan savaşlar nedeniyle ölüm ve yerinden edilmenin meydana gelmesinin, toplumsal değerlerin çökmesinin, insan ırkının devamına yol açan erkek ve kadın arasındaki evliliğin kutsallığının çökmesinin üzerinden tam 100 yıl geçti. Batı liderliğindeki kapitalizmin karnesi, böyle bir konumdaki bir adamın gözden kaçıramayacağı kadar açıktır! Dinin bazı durumlarda bir ihlal etme aracı haline geldiği doğrudur; ancak bu tür olayların arkasında, tıpkı bir aptalın ateşle oynaması gibi oy bankalarıyla oynayan demokratik güçlerin olduğunu anlamak için kişinin bunlara yüzeysel olarak bakması bile yeterlidir.
Laiklik, tüm dini değerleri hayat işlerinin dışında tutarak tüm dinler arasında bir eşitlik çizgisi çizme çağrısında bulunmaktadır. Dolayısıyla kapitalistleri, lobicileri veya seçim bankalarını temsil edenler genellikle siyasi çıkarlar yoluyla şekillendirilmesine rağmen çoğunluğun yönetimi yoluyla insanlığın sınırlarını belirlemek için yüksek bir ahlaki temel varsayılmıştır. Oysa insanlığın sınırlarıyla baş edilememesi, böylesine çürümüş ahlaki bir zemine oturtulmasından dolayıdır. Bu varsayımın gelecekteki sonucunu 50 ila 100 yıl ötesine baktığımızda onu tahmin etmek hiç zor değildir. Ayrıyeten Hilafetin yokluğunun, sırtlanların yalayıp yutmak için yola çıktıkları anlamına geldiği doğrudur.
Mustafa Kemal’in elem verici bir şekilde ilga ettiği Hilafet sistemi, son konferansa denk gelmiştir. Müslümanlar ister demokrasi ister diktatörlük ister monarşi veya benzeri olsun, Hilafet sisteminin dünyadaki başka hiçbir yönetim sistemiyle asla bir tutulamayacağını anlamalıdırlar. Müslümanların Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e halef olan bir Halife nasbetmesi, hayatlarında Allahu Teala’nın sınırlarının uygulanmasını sağlayacaktır. Dolayısıyla buna iman eden ve şeriatın gölgesinde yaşayan bir Müslüman hem dünyada hem de ahirette huzur ve sükuneti elde edecektir. Buna inanmayan bir kişi ise, en azından huzur ve sükunetin tadını çıkaracaktır. Müslüman olsun ya da olmasın laikliğin gölgesinde yaşamayı arzulayan bir kimse, dünya ve ahirette huzur ve sükuneti kaybeder.
Ey Müslümanlar: Dünyanın sırtlanlarını hapsetmek ve barışı yalayıp yutmalarını engellemek amacıyla Hilafet sistemini kurmak için çalışmakta acele edin. Yeryüzünde Allah Subhanehu ve Teala’nın sistemlerini uygulamayı arzulayan Hilafet sistemi, günlerden bir gün barışın, refahın ve ilerlemenin feneri olacaktır. O halde insanlık için geri dönmeyi hak etmiyor mu?
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Afvaz