- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
İngiltere, Lanetli Balfour Deklarasyonu Kapsamında Ciddi Bir Şekilde Bölgedeki Ağırlığını Geri Elde Etmeye Çalışıyor!
Haber:
"İngiltere-İsrail ikili ilişkileri için 2030 yol haritası" adı altında bir anlaşma imzalandı ve temel olarak anlaşma, “ekonomik, güvenlik ve teknolojik bağları” derinleştirmeyi ve “anti-Semitizm salgını” ve İran etkisi de dahil olmak üzere bölgenin karşı karşıya olduğu jeopolitik sorunlara karşı koymak için iş birliğini hedefliyor. Nitekim anlaşma, Yahudi Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Londra ziyareti öncesinde geldi ve Dışişleri Bakanı James Cleverly ile Yahudi mevkidaşı Eli Cohen arasında imzalandı.
Middle East Eye, İngiltere'nin imzalanan anlaşmayı reddetmesine ilişkin bir rapor yayınlayarak İnsan hakları örgütleri ve uluslararası kuruluşlar, Yahudi varlığını bir ırkçı (apartheid) devleti olarak tanımladı. Ayrıca siteye göre İngiltere, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’ndeki Yahudi karşıtı önyargıya karşı koyma taahhüdünde bulundu ve aynı şekilde anlaşma, Filistin topraklarındaki Yahudi varlığının eylemlerine ilişkin olarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden görüş talep etmesine karşı çıkan bir İngiliz tutumunu da içeriyor. Çünkü bu, “kalıcı bir barışa giden tek yol olan taraflar arasında müzakere edilmiş bir çözüme ulaşma çabalarını baltalıyor.”
Belgenin metninde şöyle geçti; “iki taraf arasındaki ikili ilişkiler hiç bu kadar güçlü olmadı ve iki ülke birbirinin gücünü tamamlıyor...Bizler güçlü dostlarız ve doğal müttefikleriz. İkili ilişkilerimiz daha modern, yenilikçi ve ileriye dönük bir stratejik ortaklık olarak gelişmeye devam edecektir.” Ayrıca metinde, iki taraf arasındaki stratejik ortaklığın, İngiltere’nin ve Yahudi varlığının ulusal güvenliğini korumaya devam eden yoğun güvenlik ve savunma iş birliğine dayandığı da belirtildi. (El-Kuds El-Arabi ve Sabak 24 El-Ahbariyye, “uyarlanmıştır”).
Yorum:
Bu belge veya yol haritası içerik veFilistin’deki Yahudiler için bir ulusal vatan kurulmasını şart koşan Balfour Deklarasyonu’na dayandırılan Filistin ve bölge meselesine yönelik İngilizlerin bakış açısındaki kötülüğü gösteriyor. Bu lanetli Deklarasyon, bugün sağcı partilerin ve dinci Yahudi sağcıların, bugün genişletmek, yerleşim, Kudüs’ü Yahudileştirmek, Mescid-i Aksa’yı bölmek ve Batı Şeria’yı ilhak edip halkını yerinden etmeyi planlamak için üzerinde çalıştıkları zemini temsil etmektedir. Zira onlar, genel şekliyle Balfour Deklarasyonu tarafından onaylanan sözde İncil vizyonlarıyla, tüm Filistin üzerinde ulusal bir vatan projesine sahiptirler! Bu belgenin zamanlaması Netanyahu ve hükümetinin,Filistin’de olayların patlak vermesine yol açacak olayları empoze etmesini veya İran'a karşı bölgeyi alevlendirecek eylemlerde bulunmasını ve Amerika’nın nazarında onu koruyan demokratik karakteri ortadan kaldıracak şekilde yargının varlık içindeki yetkilerini sınırlamaya devam etmesini engellemeye yönelik Amerikan baskısı nedeniyle içinden geçmekte olduğu kritik bir durumda gelmiştir. Bu zamanlama İngiltere’nin, Filistin halkı, dahası Filistin ve halkına yönelik zalim bir sömürgecilik projesi olan meşum barış projesi -iki devletli proje- pahasına Filistin davasındaki varlığını ve nüfuzunu güçlendirmek için Netanyahu ile Amerika arasındaki bu gerilimi istismar ettiğini gösteriyor.
İngiltere, ister Netanyahu'nun iktidarda kalmasını sağlayan uluslararası düzeyde desteklenmesi şeklinde olsun, ister Filistin halkının kanlarının ve üzerinde yaşadıkları topraklardan geri kalanların faturasına bakmaksızın sağcıların planlarının uygulanması şeklinde olsun, ister bölgede Amerika’nın kafasını karıştırmak için İran’ı vurmaya -ki bu İran bir tehdit oluşturduğu için değil, zira İngiltere bunu çok iyi biliyor- itilmesi şeklinde olsun yani nasıl olursa olsun sadece sömürgeci çıkarlarını önemseyen suçlu bir sömürgeci devletidir.İngiliz kurumlarının timsah gözyaşı döktüğü, kötü niyetli kültürel ve siyasi hedeflere ulaşmak için resmî ve gayri resmi heyetler kapsamında kendi topraklarını terk etmeyen Filistin halkına ve Filistin davasına yönelik bakış açısına gelince; belge sadece yaşamsal ve ekonomik yönlere indirgenmiştir!
Yahudi varlığı kırılgan bir varlıktır ve güncel olaylar bunun en iyi kanıtıdır.Bu varlık ancak büyük güçlerin ve onların ajanlarının ipine tutunarak hayatta kalabilir. Bu da Peygamberlerinin ardından Allah’ın ipinin de onlardan koparılmasından sonra olmuştur; ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا إِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللَّهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ “Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur.” [Ali İmran 112] Bu nedenle ip koptuğunda veya hafif hasar aldığında, geçici de olsa onlara ya alternatif veya yardımcı ya da daha dayanıklı bir ip uzatılır. Yani Amerika baskı yaptığında Avrupa’yı kucaklar, Avrupa baskı yaptığında Amerika’yı kucaklar ve benzerleri gibi. Ortak amaç; bu habis varlığı gelişmiş askeri bir üs ve ümmetin kalkınmasını ve devletinin kurulmasını engelleyen zehirli bir hançer olarak korumaktır. Bu da İslam ümmetinin, bu ajan rejimleri devirip İngiltere’nin yıktığı Hilafet Devleti’ni kurmasını, bu hançeri ortadan kaldırmasını, ardından İngiltere ve Amerika’ya ağır, hatta daha fazla darbelerle karşılık vermesini ve onları Müslümanların ülkesindeki diğer açgözlü sömürgeci ülkeler için bir ibret kılmasını gerektirir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. İbrahim et-Temimi - Mübarek Toprak (Filistin)