Pazar, 20 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Hem Cumhuriyetçi Hem Şeriatçı Olunmaz Ey Erdoğan!

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber – Yorum

Hem Cumhuriyetçi Hem Şeriatçı Olunmaz Ey Erdoğan!

Haber:

Diyanet Akademisi Başkanlığı Din Görevlileri Mezuniyet Merasiminde açıklama yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: “Son dönemde Türkiye karşıtı kimi çevrelerce çift kulvarlı bir kampanya yürütüldüğünü görüyoruz. Bunlardan ilki lümpen faşistlerin gündeme getirmeye çalıştığı 'İslamsız Türklük' tanımlarıdır. Çok açık ve net söylüyorum, İslam'ın gaza ruhunu taşımayan bir Türklük tanımı ve projesi, aslında Türk milletini müzeye kaldırma, folklorik bir öge haline getirme teşebbüsleridir. Kampanyanın ikinci kulvarında ise farklı maskeler altında sahnelenen şeriat düşmanlığı vardır. İslam'ın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık, esasında dininin bizatihi kendisine husumettir.” (01.02.2024 NTV)

Yorum:

Türkiye’de herkesin bildiği “Nabza göre şerbet vermek” diye meşhur bir deyim vardır. Anlamı ise şöyledir: “Birinin hoşuna gidecek, eğilimlerine cevap verecek, gururunu okşayacak biçimde davranmak.” Bir yönüyle çıkar elde etmek için ilkesiz davranmak anlamına gelen bu deyim, menfaat odaklı demokratik siyaset anlayışının temelinde yattığı gibi 23 yıldır toplumun nabzına göre şerbet veren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi profili ile de birebir örtüşmektedir. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı özellikle seçim dönemlerinde bir gün milliyetçi, bir gün ümmetçi, bir gün Batı karşıtı, bir gün Batı dostu, bir gün laik, bir gün dindar, bir gün cumhuriyetçi diğer gün şeriatı savunan bir kişilik olarak görebilirsiniz. Toplumdaki siyasi atmosfer nasılsa, seçimleri kazanmak için kimlerin ne kadar desteğine ihtiyaç varsa yapılan konuşmalar da ona göre şekil almaktadır.

Erdoğan’ın şeriatı İslam ile özdeşleştirerek sahiplendiği son açıklamalarının da bu minvalde okunması gerekir. “Kendisiyle batıl murad edilen hak bir söz” şeklinde de yorumlanabilir. Zira amel ile doğrulanmayan hiçbir söze samimiyet çerçevesinde itibar edilemez. Keşke Cumhurbaşkanı İslam’ın bütününü temsil ettiğini söylediği şeriatı sözleriyle savunduğu kadar filleriyle de savunmuş olsaydı. Keşke başta Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyi devletin esası kabul eden yönetim nizamı olmak üzere, İslam’ın İktisat Nizamı’nı, İslam’ın İçtimai Nizamı’nı, İslam’ın Ukubat Nizamı’nı, İslam’ın Eğitim Nizamı’nı ve diğer her şeyi uygulamış olsaydı. Keşke davet ve cihat yoluyla İslam’ı bir nur ve hidayet olarak aleme taşımayı hedefleyen İslam’ın dış siyasetini benimsemiş ve uygulamış olsaydı. O zaman İslam’ın gaza ruhunu taşımayan Türklük projesine karşı sarfettiği sözler inandırıcı olabilirdi. Türk ordusunu Gazze’deki Müslüman kardeşlerine yardım etmek için harekete geçirseydi, o zaman Erdoğan’ın kendisinin de İslam şeriatını uygulama konusunda doğru bir rotaya meylettiğini düşünebilirdik. Fakat o, aynı konuşma içerisinde sarf ettiği “Öyle bir nesil yetiştirmeliyiz ki işte Filistin'in düştüğü duruma biz düşmeyelim.” ifadeleriyle Filistin’i Türkiye’den ayıran bir dil kullanarak şeriattan kastının sadece hamaset olduğunu göstermiş oldu.

Geriye şu soru kalıyor: O halde Erdoğan durduk yerde neden şeriatı savunan bir açıklama yaptı? Bu sorunun cevabı yazının başında bahsettiğim nabza göre şerbet vermek deyiminde aranmalıdır. Zira aynı Erdoğan iki hafta önce Kabine toplantısından sonra yaptığı açıklamada toplumda yükselen Hilafet ve şeriat sloganlarına karşı "Türkiye'nin rejimiyle ilgili tereddütler 29 Ekim 1923’te 'Yaşasın Cumhuriyet' nidaları eşliğinde bitmiş bir tartışmadır." diyerek noktayı koymuş ve şeriata karşı laik cumhuriyeti savunmuştu.

Cevaba geçecek olursak; Birincisi Erdoğan’ın o konuşmada hitap ettiği kitle İmam ve hocalardan oluşan Diyanet camiasıdır. İmamlar, gerek Cuma günleri vaaz ve hutbe vermek olsun, gerekse Müslümanlara kanaat vermek olsun, seçim dönemlerinde Erdoğan’ın en çok istifade edebileceği kişilerdir. Onları kendisine yapacağı bir eleştiri iktidarı olumsuz etkileyeceği gibi övgüde bulunmaları da olumlu etkileyecektir.

İkincisi ise Gazze’de yaşanan katliam nedeniyle özelde Türkiye genelde tüm İslami beldelerdeki Müslümanlarda İslami duyguların zirve yapmış olmasıdır. Gazze’deki mezalimi film seyreder gibi izleyen ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da dahil olmak üzere 57'si bir halife etmeyen liderlere olan öfke giderek büyümektedir. Eğer bu öfke yumuşatılmaz ve kontrol edilmezse, Aksa Tufanı ümmet tufanına dönüşebilir. Dolayısıyla Erdoğan’ın Mart ayındaki yerel seçimler arifesinde yaptığı Gazze’yi de içine alan şeriat açıklaması, Türkiye’deki İslami kamuoyunun yeniden güvenini kazanmayı amaçlamaktadır. Samimiyetten uzaktır ve batıla hak elbisesi giydirmeye çalışmaktan başka bir şey değildir.

Kaldı ki yöneticilik yaparken şer'î hükümleri ihmal edenlerden, insanlar arasındaki ilişkilerde şeriatı hakim kılmayanlardan, şeriatın hükümlerine bağlanmanın önemini hayatın esası kılmayanlardan İslam devletinin kurulmasını beklemek abesle iştigaldir. Çünkü İslam devleti ve onunla gelecek olan İslami hayat, ancak şer'î hükümler üzerine inşa olunur ve şer'î hükümlere bağlılığın önemini koruması ile devam eder. Şu halde şeriat iddiasında bulunanlar öncelikle bu hakikatleri iyice idrak edip gereğini yapmak zorundadırlar ki, dünya ve ahirette Allah’ın nusretine müstehak olsunlar.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللّٰهِ اَنْ تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ

“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” (Saff Suresi 2-3)

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Muhammed Emin Yıldırım

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER